Bağımlı kişilik bozukluğu nedir?
Bağımlı Kişilik bozukluğu; insanların kendisini terk edeceği korkusuna neden olacak şekilde aşırı düzeyde başkalarının varlığına ihtiyaç duymasıdır..Bireylerin başkalarına bir dereceye kadar bel bağlamaları kesinlikle uyumlayıcıdır. Ama aşırı bağımlılıkta çok sorun yaratabilir, aşırı bağımlılık DSM-IV-TR’de bağımlı kişilik bozukluğu olarak tanımlamıştır.
Temel özelliği, uysal ve yapışkan davranışa ve ayrılma korkusuna yol açacak biçimde aşırı bir kendisine bakılma gereksinmesinin olmasıdır. Ruh sağlığı kliniklerinde en sık karşılaşılan kişilik bozukluğudur.
Tarihsel Bakış Açıları
Hem Freud hem Abraham oral –alıcı karakterleri gelişiminin oral veya emme evresinde aşırı düşkünlük veya mahrumiyet nedenleriyle açıklamıştır.
Abraham, bazı insanlarda her zaman kendilerine bakacak ve anneye benzeyen birisi olacağını inancı baskındır.
Psikodinamik BKB kavramlaştırmasına göre aşırı veya ilgisiz psikoseksüel evrede duraklamaya neden olabilir. Levy, annenin aşırı korumacılığıyla ilgili aşırı ilginin talepkar olma, inisiyatif/girişim eksikliği, başkalarından beklenti içeren fakat kendileri için yapamadıkları aşırı bağımlılık özelliklerini ortaya çıkardığını görmüştür.
West ve Sheldon, BKB olan bireylerin bir ilişki kurduklarında bağlanma figürüne aşırı derecede bağımlı olurlar.
BAĞIMLI KİŞİLİK DSM-IV-TR’de şöyle tanımlanmaktadır:
Aşağıdakilerden beş veya daha fazlasının olması ile belirli, genç erişkinlik döneminde başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan, uysal ve yapışkan davranışa ve ayrılma korkusuna yol açacak biçimde kendisine bakılma gereksinmesinin aşırı olması:
- başkalarından bol miktarda öğüt ve destek alınmazsa, gündelik kararlarını vermekte güçlük çeker.
- yaşamının çoğu önemli alanında sorumluluk almak için başkalarına gereksinim duyar
- desteğini yitireceği ya da kabul görmeyeceği korkusuyla başkalarıyla aynı görüşü paylaşmadığını söylemekte zorluk çeker
- tasarıları başlatma ya da kendi başına iş yapma zorluğu vardır.
- başkalarının bakım ve desteğini sağlamak için hoş olmayan şeyleri yapmayı isteyecek kadar aşırıya gider.
- kendisine bakamayacağına ilişkin aşırı korku nedeniyle tek başına kaldığında kendisini rahatsız ya da çaresiz hisseder.
- yakın bir ilişkisi sonlandığında bir bakım ve destek kaynağı olarak derhal başka bir ilişki arayışı içine girerkendi
- kendine bakma durumunda bırakılacağı korkuları üzerinde gerçekçi olmayan bir biçimde kafa yorar (DSM-IV-TR)
Bağımlı Kişilik bozukluğu Epidemiyoloji (Görülme Sıklığı)
Kadınlarda erkelerden üç kat daha fazla görülür. Bir çalışmada tüm kişilik bozukluklarının %2.5’ ine bu tanı konmuştur. Küçük çocuklarda büyük çocuklardan daha belirgindir. Çocuklarda kronik fiziksel rahatsızlığı olan kişiler bu rahatsızlığa daha yatkın olabilir (Bayat S, Şengül N, 2007).
bağımlı kişilik bozukluğunda BELİRTİ VE BULGULARI
- Bu kişilerin kendi gereksinmeleri ve sorumlulukları başkalarınınkilerden sonra gelir ve kendileri ile ilgili kararları başkalarının almasını isterler.
- Sömürüye dayalı ilişkilere katlanabilirler.
- Kendilerine güvenleri yoktur, başkalarının öğüt ve desteğine gereksinirler.
- Tek başına kalmaya katlanamazlar ve işyerinde sürekli bir gözetim altında tutulmaya gereksinirler.
- Edilgendirler, aynı görüşte olmadıklarını ifade etmekte zorlanırlar.
- Kendi başlarına karar verememe
- Pasiflik Kişisel sorumluluktan kaçınmak
- Yalnız kalmaktan aşırı derecede korkmak
- Bir ilişki bittiğinde büyük acı çekmek ve çaresizlik hissetmek
- Normal yaşam gereklerini yerine getirememek
- Terkedilme korkusundan başka bir şey düşünmemek
- Kritize edilme, kınanma, onaylanmama gibi yaklaşımlarda kolaylıkla incinme
- Başka insanlara aşırı derecede bağımlı olmak
- Uzun süreli bir ilişki içinde olma ve aşırı derecede sevgi gösterilmesine ihtiyaç duymakAynı anda birden fazla insana bağımlı olmak (biri giderse diğerlerini devreye sokmak)
İlişkileri kolaylaştırmak için bağımlı kişiler tarafından kullanılan kendini tanıtma- gösterme yöntemleri | Amaç | Tipik davranışlar |
yalvarış, rica | Çaresiz ve incinebilir olarak görünme | Kendini küçük düşürme |
Kendini sevdirme | Minnettarlık yaratma | Ego desteği, iyilikler- yardımlar sergileme |
Örneklerle gösterme | Başkalarının suçları nıkullanmak | Yardım sağlama, çaba sarfetme ve fedakarlıklar |
Kendini yükseltme | Kişisel değeri vurgulamak | başarıların abartılması |
Gözdağı, tehdit | Diğerlerini korkutma ve kontrol etme | Kızgınlık göstergeleri , çöküş tehditleri |
Bağımlı Kişilikte bozukluğunda ayırıcı tanı
Bağımlılık özellikleri pek çok psikiyatrik bozuklukta bulunur. Bu da ayırıcı tanıyı zorlaştırır. Bağımlılık, histrionik ve borderline kişilik bozukluğunda da vardır. Fakat bağımlı kişilik bozukluğu olan hastalar bağımlı oldukları kişiyle kalıcı bir ilişkiye sahiptirler. Diğer bozukluklarda bu nadir görülür (Bayat S, Şengül N, 2007).
BKB Eksen I ve II sendromlarından ayırt edilmelidir:
l panik bozukluğu, agorafobi ve bir ya da birden fazla genel tıbbi durumdan doğan bağımlılık
l borderline kişilik bozukluğu, histrionik kişilik bozukluğu ve kaçıngan kişilik bozukluğu.
Eş hastalık çalışmaları BKB’nin sık olarak Eksen I ve II sendromları ile beraberliğini göstermektedir.
l Eksen I de BKB; kaygı bozuklukları, yeme bozuklukları, somatizasyon bozukluğu ile eş tanılıdır.
l Eksen II de BKB ile eş tanılı durumlar; antisosyal, borderline veya şizoid kişilik bozukluğu ile beraber görülebilir
Bağımlı Kişilik bozukluğu Etiyoloji (Ortaya Çıkartan Nedenler)
- Bağımlı kişiliğin nedenleri çoğunlukla psikososyal olarak bilinir. Bazı toplumlarda kültürel açıdan cinsiyet, ırk ya da rol durumları bakımından bağımlılık beklenir.
- Ana babalar çocuklarının bağımsız davranmalarına izin vermezler ve bu davranışa başkaldırı olarak bakarlar.
- Bu da bazı davranışların özerk olmasına izin vermez. Hatta ana babalar ya da toplum, kişinin gösterdiği özerk davranışı bağlantı ya da onay kaybına dönüştürebilir.
- Kronik fiziksel bir hastalık, ayrılma kaygısı yaşamış olma ya da çocuklukta anababayı yitirmiş olma yakınlaştırıcı etkenlerdir
- Bu kişilik bozukluğuna sahip olan insanlar yalnız kalmamak ve bağlantıyı devam ettirmek uğruna fiziksel ya da psikolojik her türlü kötü kullanıma katlanabilirler (Bayat S, Şengül N, 2007).
BAĞIMLI KİŞİLİK BOZUKLUĞUNUN YERLEŞİK DÜŞÜNCELERİ
Zayıf biriyim ve başkalarına muhtacım.
Ne yapmam gerektiğini söyleyecek ya da kötü bir şey olduğunda bana yardımcı olacak birinin hep yanımda olmasını isterim.
Bana yardımcı olacak kişi, isterse destekleyici ve güven verici biri olabilir.
Kendi başıma bırakıldığımda kendimi çaresiz hissediyorum.
Daha güçlü birine bağlanmadıkça kendimi yalnız hissediyorum.
Olabilecek en kötü şey terk edilmektir.
Sevilmezsem hep mutsuz olurum.
Bana yardımcı olan ya da destekleyen kişiyi gücendirecek, hiçbir şey yapmamalıyım.
Onun benim için iyi dileklerini sürdürmesini sağlamak için hep boyun eğmeliyim, ona yaranmalıyım.
Ona her zaman ulaşabilmeliyim.
Olabildiğince yakın bir ilişki kurmalıyım.
Kendi başıma karar veremem.
Başkaları gibi baş edemem.
bağımlı kilik bozukluğunda Gidiş ve Sonlanış
Bağımlı kişiliğin gidişi çok bilinmemektedir. Bağımsız olarak iş yapamazlar. Bağımlı oldukları kişileri kaybetmek zorunda kalırlarsa major depresif bozukluk riski taşırlar. Ancak tedavi sonu iyidir.
I am text block. Click edit button to change this text. Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.
BAĞIMLI KİŞİLİK BOZUKLUĞUNUN TEDAVİ YÖNTEMLERİ
- BKB nin tedaviisnde güdülen amacın bağımsızlık olduğu varsayılabilir.
- Terapinin başından itibaren hastanın temel probleminin bağımlılık olduğu açık olsa da, hasta bu durumu nadiren kabul eder.
- Bağımlı kişilik bozukluğunun tedavisi genellikle başarılıdır.
- İç görü- oryente terapi, davranışlarının geçmişini anlamasını sağlar.
- Terapi öncesi hastaların bağımsız ve kendine güveninin olması için terapist yardımcı olabilir.
iş birliği stratejisi : BKB si olan bireyin başka birinin kendi problemlerini çözmesini istemesinden dolayı çaresizlik hissi, tedavinin başında tedaviye duyacağı bir miktar bağımlılığı gerektirebilir. BKB si olan hastalarla çalışırken, rehber eşliğinde keşif yapma, sokratik sorgulama kullanma oldukça önemlidir.
Terapistin hastaya karşı kendi duygu ve düşüncelerini gözleyebilmesi, başka bir bir işbirliği yöntemidir.
Bkb si olan hastayı kurtarma girişimi oldukça güçlüdür ve hastanın kendi çaresizliğine olan inancını kabul etmek yada yavaş ilerlemesinden duyfuğu hayal kırıklığını düzeltmek kolay olabilir.
BKB li hasta ile terapistin mesleki ilişkisine açık sınırlar konulması önemlidir.
Bkb li hastalarla fiziksel teması ( el sıkışmak, sırtına vurmak ya da sıradan bir sarılma bile) en aza indirmek emniyet sağlar.
Aşık olma olasılıkları yüksektir.
Eğer duygularını doğrudan ifade ederse dikkatli ve mantıklı bir şekilde ele alınması önemlidir.
BAĞIMLI KİŞİLİK BOZUKLUĞUNDA ÖZEL MÜDAHALELER
Bkb hastalarının terapi sürecindeki bütün gücü terapiste yükleme çalışmaları vardır.
Bugün neye odaklanmak istersiniz? Sorusuna,, siz ne yapmak isterseniz, ben nereden bilebilirim ki? Eminim sizin düşündüğünüz şey en iyisidir şeklinde cümlelerle yanıt verebilirler.
Herşeyden önce bir kişinin güçsüz olduğuna dair inancına meydan okuyacak en iyi yollardan biri, kişinin bireysel yeterliliğine dair toplanan somut delillerdir.
Özellikle yetersizliği ile ilgili otomatik düşünceler, ev ödevlerinin denenmesinde zorluk çıkarır, bu yüzden bu düşünceler tedavinin çok erken aşamalarında ortaya konulmalı ve değerlendirilmelidir.
Ev ödevlerini evde tek başına yapmadan önce, bunları seansta yapmasını istemek mantıklı olur.
- Bağımlı kişilik bozukluğu olan hastaların bağımlılık duyguları ne kadar patolojik olursa olsun incelik ve saygıyla yaklaşılmalıdır.
- Ayrıca bağımlı kişilik bozukluğu olanlarda davranış tedavisi, girişkenlik eğitimi, aile terapisi ve grup terapisi başarıyla kullanılmaktadır.
Başkalarıyla olan bağlantılarında kendilerini değersiz hissetme ve başkalarına olumluluk yükleme eğilimleri vardır. Kendilerini tanımlarlarken başkalarının gözlüklerini kullanırlar. Kendilerinin bakış açıları “iyiyim ama yeterli değilim ya da kırılganım” biçimindedir. “Başkaları benim için gerekeni yapacaklar” görüşünü taşırlar.
BAĞIMLI KİŞİLİK BOZUKLUĞU KONUSUNDA YAZILMIŞ TEZLER
Dünyanın en önemli sağlık sorunu olan sigarayla mücadelede gençlerin özellikle de sağlık çalışanlarının rolü önemlidir. Çalışmamızın amacı sağlık eğitimi alan gençlerin sigara kullanma durumlarını ve bağımlı kişilik özelliğiyle ilişkisini araştırmaktır. Bitlis Eren Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’na 2011-2012 öğretim yılında okula kayıtlı ve devam eden öğrencilerin tümü örnekleme seçilmiştir. Anketler Aralık 2011-Ocak 2012’de öğrencilerle gözlem altında uygulanmıştır. Ankete katılan 413 kişinin yaş ortalaması 20,8 olup, %49,9’u erkek, %50,1’i kadındır. Grupta sigara içme oranı %29,8 olmakla birlikte erkeklerde bu oran %45,6, kadınlarda %14’tür. İçenler ve bırakmış olanlar bir grup olarak alınıp hiç içmemişlerle kıyaslandığında; halen sigara içen veya bırakmış olan öğrencilerin bağımlı kişilik puanları hiç içmemiş olanlardan yüksektir (p<0.05). Sonuç olarak sağlık eğitimi alan üniversite öğrencilerinde sigara içme sıklığının genel popülasyonla benzer olduğu ve sigara içme durumunun bağımlı kişilik özelliğiyle ilişkisi olduğu görülmüştür.
BAĞIMLI KİŞİLİK BOZUKLUĞU İÇİN VAKA ÖRNEĞİ OLGU SUNUMU
l Kırk altı yaşında, erkek, evli, üç çocuk babası devlet memuru l 80 yaşındaki annesinin ölümüne kadar herhangi bir psikiyatrik yakınması olmamış (hastanın ve diğer aile bireylerinin yakınma saymadıkları, sabah uyandığında ve akşam işten eve geldiğinde annesinin memesini emmesi dışında) ve bu nedenle herhangi bir doktora başvurmamış İki yıl önce, annesinin ölümünden sonra, şiddetli depresif ve somatik yakınmaları başlamış, ancak gittiği çeşitli merkezlerde uygulanan ayaktan sağaltımlara yanıt alınamamış. Hasta; gerginlik, uykusuzluk, halsizlik, isteksizlik, hayattan zevk alamama, ümitsizlik, tüm vücutta yaygın ağrı yakınmaları ile bir psikiyatri kliniğine yatırılmış. Hasta, beş kardeşin en küçüğü.Annenin sekizinci ve son gebeliğinden doğmuş. Annesi 80 yaşına gelip ölünceye kadar memeden kesilmemiş, her sabah işe giderken ve her akşam işten döndüğünde annesinin memesini emmeye devam etmiş
Ne eşlerinden biri, ne çocukları, ne de akrabaları bu duruma tepki göstermiş, bu yüzden herhangi bir sorun yaşanmamış.Hasta, aile bireylerinden herhangi bir tepki almayışını doğal karşılamaktadır. Doktoruyla ilişkisinde ise, bağımlılık örüntüsü en temel özellik olarak gözlenmiş. Doktorunu görmediği zamanlarda kendisini yalnız ve kimsesiz hissettiğini sık sık belirtmiş Böyle dönemlerde hastanın somatik yakınmalarında belirgin bir artma olduğu gözlenmiş. Doktoru döndüğünde ise, onu “bacısı gibi” sevdiğini, doktorunun ona çok iyi davrandığını anlatmış
[…] temelli ekol olduğu için ebeveyn her an işin içindedir. Çocuk merkezli oyun terapisi daha yönlendirmesiz bir ekolken Theraplay yapılandırılmış ve […]
[…] Benzer şekilde belli durumlarda durumun tam tersi gerekmesine rağmen katı kişilik örüntüleri göstermek nevrotik veya yüksek düzey kişilik yapısının göstergesidir. Örneğin obsesif özellikleri olan nevrotik bir kişi işe geç kalmasına rağmen tekrar tekrar kapıyı kilitlediğini yoldan eve dönüp kontrol edebilir. Bununla birlikte kişinin stres verici yaşam olayları karşısında dayanıklılığı da kişilik yapısının sağlamlığının bir göstergesidir. Stres verici olaylar karşısında bazılarımız olayın gerçekliğinden kopup psikotik bir yapıya gerilerken bazılarımız acı verici olsa da gerçeklikte kalarak çeşitli şekillerde durumu göğüsleriz. Örneğin herhangi bir doğal afet veya saldırı durumunda dissosiye olurken bazılarımız sakin kalır gereğini yapmaya çalışır. Benzer şekilde patronumuz haksız yere kızdığında bazılarımız koşulları gözeterek sakin bir şekilde uygun koşullarda gerekli tepkiyi verirken bazılarımız aşırı tepki verebilir, veya bu saldırganlığı başka birine yönlendirerek uygun olmayan savunmalar gerçekleştirebilir. […]
[…] Motor boşaltım hakkında da şunu söyleyebiliriz: Başı aşağı yukarı sallama hareketi olumlama ve onayı gösterir. Anatomik açıdan bakıldığında ise, başı sağa sola sallamanın aşağı yukarı sallamaktan önce öğrenildiği varsayılır; bunun sebebi olarak henüz olgunlaşmamış boyun kasları gösterilir. Filme çekilen bakım deneyimlerinin dikkatli incelemeleri sonrasında keşfedilmiştir ki bebek doymadan emzik ağzından çıkartıldığında, çocuk henüz üç aylık olan kafasını, emziği yeniden ağzına almak için açıkça öne doğru hamle yaptığı görülmüştür. Onay için baş sallama hareketinin koşulu, boyun kaslarının yeterince olgunlaşmış olması ve bebeğin ihtiyacı olan emzik, şişe, çıngırak gibi eşyaları görmek ve bunlara ulaşma arzusudur. […]
[…] Kişisel sınırlarımızın olmasını gerektiren başka bir alan ise duygusal alandır. Hissettiğimiz şeyler, ifade ettiğimiz duygular sayesinde eleştiri alıyor ve rahatsız edici davranışlarla karşılaşıyorsak bu alanda sınır çizmemiz gerektiğine işaret eder. İletişim kurduğumuz insanların duygularımıza karşı saygılı olması, duygularımızı ifade ederken özgür hissetmek açısından önemlidir. […]
[…] Ortaya Çıkarılması; motivasyonel görüşmenin bir diğer ilkesi, kişinin mevcut davranışı ile hedefleri arasındaki çelişkileri hastanın zihninde ortaya […]
[…] Eviniz içerisinde bir alan belirleyerek bu alanda sıkıntılı konuların konuşulmadığı aile üyelerinin gündelik paylaşımlarda bulunduğu bir köşe belirleyebilirsiniz. Stresli durumlarda bu köşede yeterli zaman geçirildikten sonra tekrar ele alınabilir. Ailece meditasyon yaptığınız bir alan oluşturursanız psikolojik dayanıklığınızı artırabilirsiniz. […]
[…] Aile terapisinin en dikkate değer faydalarından bazıları ise; iletişim becerilerini geliştirmek, aile birimini etkileyen ruh sağlığı sorunlarının (madde kötüye kullanımı, depresyon veya travma gibi) tedavisine yardımcı olmak, aile üyeleri arasında işbirliği sunmak, bireysel başa çıkma stratejileri geliştirme ve sağlıklı destek bulmanın yollarını belirlem…. […]
[…] Pathania ve arkadaşları (2018), hayatta kalan suçluluğunun daha güncel bir teorik açıklamasını yapmışlardır; TSSB hastalarıyla yapılan görüşmelere dayanarak, hayatta kalanların hayatta kalmalarını anlamlandırabilmek için sürekli bir mücadeleyle karşı karşıya kaldıklarını, bunun da kalıcı suçluluk duygularına ve yaşamdan memnuniyetsizliğe yol açtığını bulmuşlardır. Hayatta kalanlar genellikle hayatta kalmak için bir şekilde tamir etmek veya telafi etmek istediklerini bildirmişlerdir, ancak çok azı bunu yapmanın bir yolunu bulmuştur. […]
[…] Ya hep ya hiç düşünme, yeme bozukluklarının, depresyonun, anksiyete bozukluklarının, kişilik bozukluklarının, travma sonrası stres bozukluğunun ve madde kullanım bozukluklarının başlamasında ve sürdürülmesinde rol oynayabilir. Bununla birlikte, ya hep ya hiç düşünme, kaçınma davranışına yol açabilir. Farkında olunsun ya da olunmasın, çabayı azaltmak için bahaneler üretmeye teşvik edebilir. Örnek olarak “Her şeyi bitiremem, hiçbir şey yapmayacağım” veya “Alarmım çalmadı, toplantıyı iptal ediyorum” gibi düşünce ve davranışlar verilebilir. […]
[…] Anormal kavramının sözlük anlamına bakıldığında ise “genel olana, alışılmışa ve kurala aykırı olan, düzgüsüz” olarak ifade edildiğini görüyoruz. Klinik açıdan bakıldığında ise bu kavram; bireyin duygu, düşünce ve davranışlarında bulunan tutarsızlık, aşırılık, uygunsuzluk ve yetersizlik ile ilişkili olduğu söylenebilir. Ancak bu niteliklerin kültürel farklılıklara, zaman ve mekân göreceliliğine göre ele alınarak değerlendirilmesi önemlidir. Bu sayılan niteliklerin anormallik olarak değerlendirilmesi için sürekli ve yineleyici olması, kişiler arası ilişkileri bozması ve bireyin verimli çalışmasını engellemesi gibi özellikleri içermelidir. […]
[…] Kazadan sonra da Gage ellerini eskisi gibi ustalıkla kullanabiliyor ve yürüyebiliyordu. Konuşma ve dil becerilerinde de kayda değer bir aksama görülmemişti. Ancak zaman geçtikçe etrafındakiler, Phineas Gage’in kişiliğini önemli ölçüde değiştiğini fark ettiler. Kazadan önce sorumluluk sahibi, terbiyeli, ölçülü, enerjik, çalışkan ve becerikli olan Gage, kazadan sonra bambaşka biri olmuştu. Kaba, ahlaki değerlerden yoksun, şiddet yanlısı, tahammülsüz, tutarlı gelecek planları olmayan, verilen öğütleri dinlemeyen ve hiçbir konuda rasyonel karar veremeyen biri olmuştu. […]
[…] Aile sistemleri terapisi, aile sistemleri teorisini geliştiren bir psikanalist olan Murray Bowen’in çalışmalarına dayanmaktadır. Bowen’a göre, aile sistemleri teorisi birbirine bağlı sekiz kavrama dayanmaktadır. Bu sekiz kavram şunlardır: […]
[…] Motivasyonun bu bileşenlerinin her birinin derecesi, hedefinize ulaşıp ulaşmadığınızı etkileyebilir. Örneğin güçlü aktivasyon, bir hedefi takip etmeye başlama olasılığınızın daha yüksek olduğu anlamına gelir. Kalıcılık ve yoğunluk, bu hedefe doğru çalışmaya devam edip etmediğinizi ve ona ulaşmak için ne kadar çaba harcadığınızı belirleyecektir. […]
[…] konuda yapılan araştırmaların sonuçları çözümlenmemiş travmalara sahip ebeveynlerin çocuklarının davranışsal sorunlar yaşama eğiliminin daha yüksek olduğu yönündedir. Bu durum ebeveynliğimize şu […]
[…] Narsistik kişilik özelliklerine sahip bireyleri liderlik özelliklerine göre sınıflandırırken, üretken ve üretken olmayan narsist lider kavramlarıyla karşılaşılmaktadır. Üretkenlik niteliği yüksek olan narsist liderler, narsistik özelliklerini kendilerini ve içinde bulunduğu kuruluşu geliştirmek için bir araç olarak kullanırken, üretken olmayan bir narsist lider, narsistik özelliklerinden kaynaklanan akıl dışı ve sağlıksız beklentilerle hareket ederek çevresindekiler ve bulunduğu kurum için yıkıcı sonuçlara yol açabilir. […]
[…] Narsistik istismar yaşamış birçok insan depresyon geliştirebilir. İlişkileri sonlandıktan sonra bu bireyler, istismarcıları tarafından aylarca veya yıllarca ne kadar işe yaramaz ve aptal oldukları söylendikten- ima edildikten sonra genellikle değersizlik duygularıyla mücadele ederler. Yıllarca manipüle edildikten ve psikolojik tacize uğradıktan sonra, kendilerini izole edebilir ve bu da depresyon duygularını daha da kötüleştirebilmektedir. […]
[…] Bilişsel ve davranışsal belirtiler, sınavı içeren durumlardan kaçınmayı içerebilir. Bu, sınıfta kalmayı düşünme ve hatta okulu bırakmayı içerebilir. Diğer bilişsel belirtiler arasında hafıza sorunları, konsantre olma güçlüğü ve kendi kendine olumsuz konuşma yer alır. […]
[…] Bu iki aşk türü hakkında hatırlanması gereken önemli şey; tutkulu aşk genellikle daha kısa sürerken, şefkatli aşkın zamana karşı daha dayanıklı olabildiğidir. Tutkulu aşk yoğundur, ancak genellikle kısa sürelidir. Yeni çiftler, yeni evliler ve daha uzun süredir evli olanlar arasındaki ilişkilerin nasıl ilerlediğinin incelendiği bir araştırmada tutkulu aşkın ilişkinin başlangıcında daha yoğun olmasına rağmen, zamanla yerini samimiyet ve bağlılığa odaklanan şefkatli aşka bırakma eğilimi olduğu görülmüştür. Yani yeni bir ilişkinin ilk aşamalarında tutkulu aşk yaşama olasılığınız daha yüksek olabilir. Aşık olma haliniz arttıkça, diğer kişiye olan tutkunuz artabilir ve sonunda zirveye ulaşabilir. İlişkiniz devam ettikçe, bu tutku zamanla yumuşayabilir ve daha şefkatli bir aşk/sevgi biçimine dönüşebilir. Şefkatli sevgi; tutkulu aşkta görülen tutku, heyecan veya saplantılı düşüncelerle çevrelenmiş olmayabilir. Fakat bununla birlikte bu şefkatli sevgi biçimi, şefkat duygularını, güçlü bir bağı, dostluğu ve partnerimizin arkadaşlığından alınan zevkin bir toplamı olarak tanımlanır. […]
[…] Aşk kavramı, arzulanan duyusal uyarımın yanı sıra, bir kişinin özlem duyduğu biriyle sahip olduğu duygusal bir bağı içerir. Bu nedenle psikolojik aşk duygusu, belirli bir duyusal uyaranın elde edilmesiyle ilişkilendirilebilecek bir özlemin tatminine atıfta bulunularak yorumlanabilir. Dolayısıyla aşk, sadece ödül ve haz olgusuyla değil, aynı zamanda iştah açıcı ve bağımlılık yapıcı davranışlarla da yakından ilişkilidir. […]
[…] Motor boşaltım hakkında da şunu söyleyebiliriz: Başı aşağı yukarı sallama hareketi olumlama ve onayı gösterir. Anatomik açıdan bakıldığında ise, başı sağa sola sallamanın aşağı yukarı sallamaktan önce öğrenildiği varsayılır; bunun sebebi olarak henüz olgunlaşmamış boyun kasları gösterilir. Filme çekilen bakım deneyimlerinin dikkatli incelemeleri sonrasında keşfedilmiştir ki bebek doymadan emzik ağzından çıkartıldığında, çocuk henüz üç aylık olan kafasını, emziği yeniden ağzına almak için açıkça öne doğru hamle yaptığı görülmüştür. Onay için baş sallama hareketinin koşulu, boyun kaslarının yeterince olgunlaşmış olması ve bebeğin ihtiyacı olan emzik, şişe, çıngırak gibi eşyaları görmek ve bunlara ulaşma arzusudur. […]
[…] temelli ekol olduğu için ebeveyn her an işin içindedir. Çocuk merkezli oyun terapisi daha yönlendirmesiz bir ekolken Theraplay yapılandırılmış ve […]
[…] Bütün büyüklenmeciliğin altında narsisistlerin gizli aşağılık ve değersizlik korkuları barındırdıkları varsayılır. Bu sebeplerle birlikte narsisistik kişiliğe sahip bireylerde egoyu tehdit edici bir durumla karşılaştıklarında tehdit edici geri bildirimi azaltmak ve narsisistik kırılganlıklarını onarmak için bir dizi strateji kullandıkları söylenebilir. Narsisizm savunmasız bir benlik olarak adlandırılıyorsa, eleştiriye verecekleri narsisistik tepki ve eleştiriden kaçınma girişimlerinin de güçlü olması beklenebilir bir durumdur. […]
[…] Özellikle işçilerin ağır çalışma şartları birçok ailenin tüm üyelerinin psikolojisini e… Yüzlerce maden işçisi hayatlarını kaybederken kalanlar bu kaybın ağırlığıyla başa çıkmaya çalışıyor. Yaşamlarını tehdit altında hisseden işçilerin yaşadıkları kronik stres hem psikolojik hem fiziksel pek çok hastalığa kapı aralıyor. Halsizlik, baş ağrısı ve uyku bozukluklarına, bağırsak ve mide sorunlarına, cinsel problemlere, öfke problemlerine, depresyona, kaygı bozukluklarına ve pek çok şeye neden olabiliyor. […]
[…] Çocuğun bakımını hala büyük oranda anneler üstleniyor. Babalar artık çocuklarla daha çok ilgilenmeye başlasalar da anneler hala sorumluluğun büyük kısmının kendilerinde olduğunu ifade ediyorlar. Bir yandan işin getirdiği streslerle boğuşurlarken öte yandan annelik tasasını da hep beraberlerinde taşıyorlar. Yoğun hayat temposu içinde kendilerine vakit ayırmaları zorlaşıyor. Bir kahve içebilmek bile kimi zaman lüks haline gelebiliyor. Bu yoğun stres de kimi zaman huzursuzluğa, öfkeye dönüşebiliyor. Bu tempo zamanla otursa da aktif bir şekilde iş yaşamında olmak da ister istemez çocuklarla geçirilen sürenin azalması anlamına geliyor. Çalışan annelerle konuşulduğunda bununla bağlantılı olarak pek çoğu bir suçluluk duygusundan bahsediyor. “Ona yeterince vakit ayırabiliyor muyum?” sorusu bir vicdan muhasebesine dönüşebiliyor. Pek çoğu işten döndükten sonra, çocuk uyuyana kadar çocukla oynamaya ve onunla ilgilenmeye çalışıyor. Aslında bu bir yandan anne ve çocuğun geçirdiği kaliteli bir zamana da dönüşüyor. Önemli olan bu vakitte çocuğun duygu dünyasını harekete geçirebilmektir. Sürenin pek bir önemi yoktur. Geçirilen vaktin niteliği, annenin çocuğa sıcak bir şekilde yaklaşması daha mühimdir. Doğru bir dille çocuğun dünyasına girilebildiği halde zaman telafi edilebilecektir. Her şeyi mükemmel olarak yerine getirmek ne mümkündür ne de bu gereklidir. Mükemmel olan, “yeterince iyi” annedir. Çocuklar eksiklikleri tolere edebilecek kapasiteye sahiptirler. […]
[…] duygusal ve davranışsal fonksiyonlarda meydana gelen rahatsızlıkların tedavisi kullanılan psikoterapi yaklaşımına göre değişim göstermektedir. Bu psikoterapi yaklaşımları Bilişsel davranışçı terapi, Şema terapi, […]
[…] sınır kişilik bozukluğuna sahip kurgusal bir karakterdir. Ancak çoğumuz Ayşe’ye benzer insanlarla bir yerlerde karşılaşır, belki Ayşe’nin bir takı…adlandırılmasının sebebi ne nevrotik ne de psikotik olmalarıdır. Bu bozukluğa sahip bireyler […]
[…] Halüsinojenlerin çalışma prensibi beyni şekersiz bırakarak egoyu zayıflatmaları ve kişinin zihnini günlük işlerden uzakşaltırarak duyuüstü algılara açık hale getirmesi şeklindedir. Neticede psikedelik deneyimler neticesinde insanlar genellikle kendilerini keşfettiklerini, derin içsel dönüşümler yaşadıklarını, derin bir bağlantı hissettiklerini ifade ederler. Egonun zayıflamasıyla dünyayla ve evrenle bütünleştiklerini ve daha iyi anladıklarını hissederler. Ayahuasca kullanarak psikedelik deneyim yaşayanlar aynı zamanda madde etkisi altındayken yaşadıkları dünyanın gerçek dünya ve normalde algılananı bir illüzyon olarak nitelendirirler. […]
[…] arasındaki dinamikler, hayatınızdaki erkeklerle olan romantik bağlarınızda her zaman bir rol oynayacaktır ve bundan kaçınmanın hiçbir yolu olmadığı söylenmektedir. Kadınlar, flört ederken veya bir evliliğe yön verirken yaptıkları hatalar için bazen şaka […]
hey there and thanks to your information – I’ve certainly picked up something new from right here. I did on the other hand experience some technical points the use of this website, as I experienced to reload the website many instances prior to I could get it to load correctly. I were puzzling over in case your web host is OK? Now not that I am complaining, however slow loading instances occasions will often impact your placement in google and can harm your high quality rating if advertising and ***********|advertising|advertising|advertising and *********** with Adwords. Anyway I am including this RSS to my e-mail and can look out for much more of your respective exciting content. Ensure that you update this once more very soon..
[…] Genel olarak, bir mülteci çocuğun çevresinde güvensizlik ve belirsizlik duygusu hakimdir. Göç genellikle korkunç bir savaşın ardından gerçekleştiğinden, mültecilik deneyimi çoğunlukla travmatik olarak tanımlanır. Ancak, mülteci deneyimi sadece travmatik değil, aynı zamanda aşırı derecede kaotiktir. Her şey bir anda değişmiş, daha önce bir düzene sahip olan dünyaları artık kaosa dönüşmüştür. Dolayısıyla çocuk travmatik yaşantıların getirdiği zorlukların üstesinden gelirken sadece yeni bir hayata değil, onun belirsizliğine de uyum sağlaması beklenmektedir. Yeniden yerleştirme sürecinde bu tür zorluklarla mücadele eden mülteci nüfusun neredeyse yarısı küçük çocuklardan oluşuyor. Bu savunmasız nüfusun ve tüm mültecilerin entegrasyonunda eğitimin oldukça önemli olduğu belirtilmektedir. Fakat bu çocukların okula gitme imkânı olsa bile okul ortamında her şeyin onlar için yeterli olacağı anlamına gelmez. Çünkü bu çocukların okul ortamına sorunsuz bir şekilde entegre olmalarını engelleyen çeşitli psikolojik nedenler vardır. Örnek olarak, savaşın yıkıcı etkilerine maruz kalmak, travma sonrası stres bozukluğuna (TSSB) benzer ruhsal bozuklukları tetikleyebilmektedir. Yakın zamanlı olarak Suriye’deki iç karışıklık sonrasında göç etmek zorunda kalmış olan çocuklara ithafen Sirin ve Rogers-Sirin (2015), Suriyeli çocukların neredeyse yarısının (%45) dünyadaki çocuklardan on kat daha yaygın olan TSSB semptomları gösterdiğini ve %44’ünün depresyon ve anksiyete semptomları bildirdiğini vurgulamıştır. TSSB’si olan bu çocukların duygusal uyuşukluk, uykusuzluk ve öfke patlamaları gibi psikolojik ve duygusal sorunlardan muzdarip olması tipiktir. Sonuç olarak, travmatik olaylarla ilgili çözülmemiş zihinsel sorunlar hem şimdi hem de yaşamın ilerleyen dönemlerinde zararlı bilişsel, duygusal ve sosyal sonuçlara yol açabilmektedir. Çözümlenmemiş travmatik deneyimler, mülteci çocukların Türkiye’deki normal eğitimin gerisinde kalmasına neden olan tek sebep değil. Yeniden yerleştirme süreci tek başına çok stresli olsa da yeni bir eğitim sistemine uyum sağlamak zaten dayanılmaz olan stres yükünü daha da artırıyor. Bu faktörler, okul ortamında belirli disiplin sorunlarına yol açabilir. Örneğin, yüksek düzeyde kaygı ve stres düzeyine sahip öğrencilerin yoğun duygularını sağlıklı şekilde yönetmeleri pek olası değildir, bu da onların akranlarına ve/veya öğretmenlerine karşı sözlü veya fiziksel olarak saldırgan olmalarına neden olur. Özellikle Türk çocuklar, ebeveynlerinin mülteci veya göçmen yetişkinlere yönelik ayrımcılığına tanık olduklarında, kendi mülteci akranlarına karşı bu tür tutumları taklit edebilmeleri daha büyük olasılıktır. […]
[…] Şiddetle çok erken yaşlarda hatta henüz doğmadan karşılaşabiliriz. Annenin uğradığı şiddet sonucu hissettikleri, kaygıları, güvensizliği fetüse geçer. Televizyon, oyunlar ya da aile büyükleri tarafından itilip kakılmalar ve hakarete uğramalarla çocuk şiddetle daha da yakından tanışır. Kendisi doğrudan şiddete uğramasa dahi anne ve babanın arasındaki şiddeti fark eder. Şiddete sürekli maruz kaldığı durumda ise çocuğun dünyası sarsılır. Çevresine güvensizlik geliştirmeye, içine kapanmaya, ötekilere karşı bir duvar örmeye başlar. Bu güvensizlik, kendi özüne karşı da oluşur. Dolayısıyla şiddete tekrarlı maruz kalmak hem çocuklar hem de yetişkinler için özgüveni sarsan bir durumdur. Bu kişiler kendilerini yetersiz, değersiz görüp maruz kaldıkları durumu hak ettiklerini bile düşünebilirler. Düşük özgüven, şiddet durumundan kurtulmayı zorlaştırır. Özgüveni düşmüş kişiler durumdan kurtulmak için gerekli gücü kendilerinde bulamazlar. Dolayısıyla öğrenilmiş çaresizlik durumu yaratan düşük özgüven aslında şiddet riskini de arttıran bir durumdur. İlişkiyi bitirememek ve devam ettirmek şiddete tekrar maruz kalma riskini arttırır. […]
[…] Dissosiyasyon, travmatik durumların içindeyken bizi koruyucu bir işleve sahiptir. Kişinin psikolojisinin kaldıramayacağı bir duruma karşılık benliğin kendini koruma mekanizmasıdır. Savaşta yaralandığını hissetmeden mücadeleye devam etmenin ya da tecavüze uğrarken kendini psikolojik olarak korumanın bir yoludur. Ancak travmatik olayın yaşandığı anda acı hissedilmese de yalnızca ertelenmektedir. Acının yoğunluğuyla birlikte dissosiyatif deneyimin yoğunluğu da artar. Bu aynı zamanda travma sonrası stres bozukluğu yaşama ihtimalini yordar. Genellikle travma sonrası stres bozukluğu ve dissosiyasyon birlikte yaşanır. Yani bir yandan kişiyi anlık olarak korurken daha sonra otomatikleşerek bir tehlike olmadığında kişinin hayatını olumsuz olarak etkilemeye ve muhtemel tehlikeler için bir kişiyi savunmasız bırakmaya başlar. Dissosiyatif bozukluklar pek çok zaman 10 yaş öncesinde başlayan şiddete, aşırı derecede eleştiriye, ihmale uğrama gibi kötü deneyimler sonucu görülür. Özellikle çocukluk döneminde cinsel istismara uğramış kişilerde yetişkinlikteki dissosiyasyonu daha çok görürüz. […]
[…] Tahminen çocukların %46’sı yaşamlarının bir noktasında travma yaşar. Yetişkinler genellikle “Şu an daha çok küçük, bunu yetişkin olduğunda hatırlamaz bile” gibi şeyler söyler, ancak çocukluk travmalarının ömür boyu etkisi olabilir. Bu, çocuğun korkunç bir deneyimi yaşarsa duygusal olarak sonsuza kadar yara alacağı anlamına gelmez. Ancak çocuğun travma ile başa çıkmak için profesyonel yardıma ihtiyaç duyabileceği zamanı tanımak önemlidir. Erken müdahale aynı zamanda yetişkinliğe kadar süren travmanın etkilerini önleyebilmektedir. […]
[…] yönelik adımlar atmamız, daha sağlıklı, destekleyici ve adil bir çevre oluşturmamıza yardımcı olacaktır. online […]
[…] birey yüksek uyarılmalara bağlı olarak, kendilik ve nesnenin etkileşim içinde olduğu bir deneyim yaşar. Kendilik ve nesne arasında kurulan duygulanım […]
[…] Winnicott’a göre bebeğin ihtiyaç duyduğu şey mükemmel bir anne değil, yeterince iyi annedir. Bu yeterince iyi anne, bebeğine yeterince iyi bir çevre de sunar: içinde bebeğin tahammül edebileceği ve gelişimi destekleyecek kusurlar ve eksiklikler bulunan ama ihtiyaçlarının karşılandığın bir çevre. Bu durumun karşıtı olarak da en kötü annenin boşa ümit veren anne olduğunu söyler. Ölü anne sendromunda yaşanan durum bir nevi bebeğin bu yeterince iyi çevreden birdenbire boşluğa, hiçliğe atılmasıdır. Ruhsal olarak hiçliğe atılan ve tutarsızlıklarla karşılaşan bebeğin hissettiği bundan sonra dehşete benzeyen bir duygu olur. şişli psikolog […]
[…] Seconder narsisizme geçiş ile birlikte çocuk kendilikte var olan büyüklenmeciliği kendilik nesnesine yansıtır. Bu evredeki olası kendilik nesnesi babadır. Çocuk babanın her şeyi bilen, her şeyi yapabilecek güçte olan bir varlık olduğuna inanarak babayı idealize eder. Bunların yanında baba imgesinin yatıştırıcı, sakin ve durgun biri olması da önem taşımaktadır. Çünkü çocuk hem tümgüçlü olduğuna inandığı baba ile özdeşim kurarak kendini güçlü olan varlığın bir parçası olarak algılayacak dolayısıyla korunmuş hissedecek hem de babanın olmadığı zamanlarda kendini yatıştırabilme, öfkesini dizginleyebilme yetisini onun tutumlarını içselleştirerek kazanacaktır. Bu yüzden babanın uzak, erişilemez bir karakter olması çocuğun ikincil aynalama da denilen idealize etme ihtayıcını ketleyen bir faktördür. Çocuğun idealize etmeye yönelik ihtiyacının karşılanmaması durumunda çocuk hayatı boyunca çevresinde sürekli olarak idealize etme ihtiyacını tatmin edecek nesneleri arayacaktır. Bununla birlikte yetişkin olduğunda da kendini yanında önemli hissedeceği güçlü insanların peşinden koşacak, çeşitli ideolojilerin veya örgütlerin ardından sürüklenecektir. istanbul psikolog tavsiye […]
[…] Bu yüzden hayatın birçok evresinde kayıpla karşı karşıya kalmamız muhtemeldir. İşini kaybetmek, sağlığını kaybetmek, bir beceriyi yitirmek, emekliye ayrılmak, yaşlanmak, bir ilişkiyi sonlandırmak, boşanmak kayba örnek olarak verilebilir. Psikolojide kayıp geniş bir duygu yelpazesini kapsar. Bireyin yaşamında deneyimlediği bir tür eksiklik, kayıp ve yoksunluk durumunu tanımlar. Kaybın bilinçaltında nasıl işlendiği, kişinin içsel dünyası ve psikolojik gelişimi üzerinde derin etkilere sahiptir. Bu gibi durumlarda terapistin temel görevi bireyin kayıpla nasıl mücadele ettiğini ve uyum sağladığını incelemek üzere olacaktır. mecidyeköy psikolog […]
[…] Ancak rüyalarda bize sunulan sembollerin anlamını tam olarak anlamamamız, onların bizi etkilemediği anlamına gelmez. Nasıl ki masallar, mitler, dini öğretiler ve ritüeller akılcılığın ötesinde binlerce yıldır insanoğlunu etkilemişse, rüyalar da biz onları tam olarak anlamasak bile hayatımızın gidişatını etkileyebilir. mecidiyeköy psikolog […]
[…] Bu değişimler sonrası hamilelik etkilerinin geçmesi, bedenin kendini toparlaması ve hamilelik öncesi durumuna geri dönmesi için belirli bir zamana ihtiyacı vardır. Fiziksel etkilerin dışında doğum, birçok kadın için duygusal anlamda zorlayıcı olabilir. Annelik rolünün benimsendiği bu süreçle beraber gelen sorumluluklar, beklentiler, gelecek kaygısı, yaşam düzeni değişimi çeşitli duygulara sebep olabilir. Mutluluktan kaygıya, huzursuzluktan neşeye birçok duygu dalgalanmaları bu süreç için geçerlidir. Bunun yanında birçok kadın için yenidoğan bebeğini emzirmek, onunla ilgilenmek zorlayıcı gelebilir. Bazı kadınlar anneliğe nispeten sorunsuz bir geçiş yaparken, bu süreç bazıları için daha sıkıntılı olabilir. Doğum sonrası dönemin her kadın için eşsiz bir deneyim olduğunu unutmamak önemlidir. mecidiyeköy psikolog […]
[…] Online terapinin kaç dakika ve kaç seans süreceğinin ilkeleri de yüz yüze terapi ile benzerlik göstermektedir. Terapistin çalıştığı ekol, danışanın beklentileri, sorunun şiddeti, terapinin hedefleri terapinin ne kadar süreceğini belirlemekle birlikte seans süreleri ortalama 40-50 dakika yapılmaktadır. Terapistin geç kalması durumunda seans süresi uzatılır. […]
[…] Psikoterapi, kanser teşhisiyle beraber gelen karmaşık duygular ve psikolojik çatışmaların üstesinden gelme ve yararlı müdahalelerin planlanmasında etkili bir yaklaşımdır. Kanser tanısına verilecek tepkiler bireyin deneyimlerine ve kişilik özelliklerine göre değişebilir. Ancak tanıya verilen ilk tepki genellikle inkardır. Pek çok kişi şok yaşar, tanıyı kabullenmekte zorlanır. İnkar evresinden sonra hasta büyük bir öfke duyabilir. ‘’Neden ben, neden hep benim başıma geliyor?’’ soruları aklını meşgul edebilir. Bu durumla alakalı etrafındakileri suçlayabilir, kendisine ve yakınlarına derin bir öfke duyabilir. Genellikle depresyon ve kederin eşlik ettiği pazarlık evresi, kişinin kendiyle hesaplaşmasını içerir. Tedavinin gerektirdiği kısıtlamalarla kişi, hastalığını inkar edemez olur. Tanıdan önce olduğu kişiye özlem duyar. Bu süreç yoğun umutsuzluk içerebilir. Son olarak kabullenme evresiyle beraber kişinin umutları yeniden yeşerir ve hayata yeniden tutunur. Bu evrelerin herkes için aynı olmayacağını belirtmek önemlidir. Bu süreçte hastalar geleceklerine dair belirsizlik hissedebilir. Bu durum günlük hayatlarına ve ilişkilerine yansıyabilir. online psikolog […]
[…] Gerçek Kendilik, bireyin içsel doğasının, özünün ve benliğinin tamamını ifade eden, dış etkiler tarafından şekillendirilmemiş olan, kişiliğin doğal ve otantik hali olarak tanımlanabilir. Gerçek Kendilik, bireyin sahte maskeleri veya rol yapma gereksinimi olmaksızın, içsel değerlerini, inançlarını, duygularını ve özgün yeteneklerini ifade edebilmesini sağlar. Akıl hastanesindeki deneyimi Veronika’nın gerçek kendiliğini açığa çıkaran bir katalizör görevi görür. Veronika toplumun dayattığı normlardan sıyrılmaya, kendi iç sesini dinlemeye ve kendi duygularını aramaya başlar. Diğer bir ifadeyle içindeki tanımadığı diğer Veronikalar’ı fark etmeye başlar. […]
[…] Bazen farklı duygularımızı öfke şeklinde ifade edebiliyoruz. Örneğin bir olay karşısında üzüldüğümüzde veya korktuğumuzda bu duyguları ifade etmek yerine etrafımızdakilere sinirlenebiliyoruz. Aslında bu şekilde duygularımızı olduğundan farklı şekilde ifade ettiğimiz durumda bu sosyal ilişkilerimizi olumsuz şekilde etkileyebilir. Bütün bunlarla beraber öfke duygusuyla ilişkili duygular arasında hayal kırıklığı, üzüntü, nefret, kıskançlık, kızgınlık ve haset vardır. Özellikle kızgınlık ve öfke duygusu birbirleriyle karıştırılmaktadır. Öfke duygusu kızgınlık duygusuna kıyasla daha yoğun olarak hissedilen ve kişide bir intikam alma düşüncesini açığa çıkaran ve bunu eyleme dökmesi daha olası olan bir duygudur. […]
[…] Dinamik kurama göre kişi doğuştan sahip olduğu agresyonu katı üstbenliği dolayısıyla nesneye aktaramamaktadır. Çünkü nesneye aktarılan agresyon nesneyi yıkıma götüreceği ve bağımlı olunan nesneyi yitirmeye yol açacağı için kişide suçluluk duygusunu uyandırır. Kişi bu suçluluk duygusundan kaçınabilmek için agresyonu kendine yöneltir ve kendini cezalandıran ve kendinin hazza ulaşımını engelleyen biri haline gelir. Böylece kişi bağımlı olduğu nesneyle olan ilişkisini koruyabilmek için nesneye iyilik vermeye başlar. Bu aynı zamanda agresyona karşı da bir savunmadır. […]
[…] Örneğin, bir kişinin belirli bir futbol takımının taraftarı olduğunu ve bu takımdaki kişilerin çok güçlü olduğunu, takımının en iyi olduğunu düşündüğünü varsayalım. Kişi bu takımın en iyi olduğunu destekleyen bilgilere odaklanabilir, frekans yanılsaması etkisiyle bu düşüncesine uygun olan bilgileri daha çok görebilir ve bunları daha net şekilde hatırlayabilir. Bu durumda kişinin doğrulama yanlılığının güçlenmesine ve kişinin var olan inanç ve düşüncelerinin yoğunlaşmasını ortaya çıkarabilir. […]
[…] Kompulsif biriktirme bozukluğu olan kişilerin genel olarak içgörüye sahip olmadıklarını, yaptıklarını bir mantık çerçevesine sığdırmakta olduklarını gözlemlemek mümkündür. Aynı zamanda obsesif-kompulsif bozukluktan farklı olarak kişinin düşünceleri tekrarlayıcı değil, artık günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Bu sebeple semptomlar kalıcı ve sabittir. […]
[…] Anoreksik hastalar aslında çok iştahlıdır ve uğraşları bu iştaha karşı sürdürülmektedir. Küçük bir besin parçasına karşı duyulan büyük ve aşırı ihtiyaç onları hem korkuya hem de hazza sürüklemektedir. Bu arzuya karşı geliştirilen karı koyma dürtüsü ise onları beden yıkımına götüren unsurdur. […]
[…] Seksüel Stratejiler Teorisi’ne göre tutku ve aşk arasındaki ayrımı yapabilenler daha sağlıklı bir bağlanma yaşamanın beraberinde ilişkideki bağlılığı da daha uzun sürdürebilmektedir. Erkekler partnerini seçme konusunda doğurganlık fonksiyonlarını aktif tutarken kadınlar ise para, hırs ve statü odaklı bir seçim sürecinde bulunmaktadır. Aynı zamanda kadınlar erkeklerin fedakarlık davranışlarına karşı bir çekim hissetmektedirler. […]