Savunma Mekanizmaları nedir? Ne işe Yarar
Hiçbirimiz acı çektiğimiz deneyimi tekrar yaşantılamak istemeyiz. Bunları tekrardan yaşantılamamak için bunları geçiştirecek yollar kullanırız: sevmiyorum onun için yapmadım, unuttum, o muhteşem birisi…insan fizyolojik olarak dengesi bozulduğunda nasıl yine dengeye gelmeye çalışıyorsa psikolojik olarakta bozulduğunda veya bozulma ihtimali olduğunda onu dengeye getirmeye çalışırız. Bunun için iki ilkeden bahsedebiliriz
- Her organizma kendine en uygun bir denge içinde tutmaya eğilim gösterir.(homeostasis ilkesi)
- Uyum dengesini bozacak herhangi bir etken, organizmada bir tehlike olarak algılanır ve bu tehlikeye karşı savunma düzenekleri kullanılır.
Savunma mekanizması nedir?
Freud danışanlarının acıdan kaçınmak veya daha az acı çekmek için kullanmış olduğu yol ve yöntemleri ifade etmek için meraklı olduğu bir askeriye terimini kullanmak istedi. Buna Savunma Mekanizması adını verdi. Öncelikle savunma mekanizmasını birkaç açıdan isabetsizce kullanıldığını söyleyebilirim. Genellikle olumsuzu söylemek, karşımızdakinin dediğimize karşı önyargısını dile getirmek yada patolojiyi ifade etmek için kullanılır. Ancak savunma mekanizmaları psikoloji literatüründe bu anlama gelmez. Daha çok niçin kullanıldığı, nasıl kullanıldığı, hangi sıklıkta kullanıldığı önemlidir. Savunma mekanizmaları / savunma düzenekleri günlük yaşamda karşılaştığımız problemlerle baş edebilmek için uyum sağlayıcı yol ve yöntemlerimizdir.
Savunma mekanizmalarının iki tane temel amacı vardır. 1. Güçlü ve tehdit edici bir duygudan kaçınmak ve bunu denedim altına almak çoğu kez bu duygu kaygıdır bazen keder duygusu olabilir. 2. Özsaygıyı korumak veya sürdürmektir
Herkeste savunma düzenekleri vardır ve herkes savunma mekanizmalarını kullanır. Savunma mekanizmaları aslında bizim problemlerle baş etme şeklimizdir. Hepimizin başa çıkma tarzlarımızla bütünleşmiş savunma mekanizmaları vardır.
Hangi savunma düzeneklerini kullanacağımız genellikle 4 etkene bağlıdır. 1.Kişinin mizacının doğası 2.Kişinin çocukluk dönemindeki yaşanılan sıkıntıların doğası 3.Anne ve babamızın ve yakın çevremizin model olarak bize aktardıkları savunmalar 4.Kullanmış olduğumuz savunmaların sonuçları şeklinde özetleyebiliriz. Bunların kullanımını ve seçimini bilinçdışı üstlenmiş durumda.
Kullanmış olduğumuz Savunma düzenekleri yapısı bakımından ilkel ve üst düzey savunma mekanizmaları olarak ikiye ayırabiliriz. ilkel savunma mekanizmaları gelişimin dil öncesi dönemine aittir. Bu dönemde gerçeklik ilkesi ve nesne sabitliğini gelişmemiş olmasıdır. /psikolog(online terapi)
Kişi deneyimlerini belirsizlik ve çift değerlilik olasılıklarına hiç yer vermeyecek şekilde tamamen iyi veya tamamen kötü kategorilerine ayırmaktadır. Bebeğin doygunluk halindeyken iyi anne engellendiğinde aynı annenin kötü anne olarak nitelendirilmesi hem engellendiğinde hem de doygunluk halinde aynı annenin olduğu gerçeğini kavrayabilecek olgunluğa gelememiştir. Çocuk bunu aşamadığında yetişkinlik yaşantısında aynı ilkel savunma şekillerini görebiliriz. Bir insanın tamamen iyi yada tamamen kötü olarak nitelendirebilir. İlkel savunma mekanizmaları bebeklik yaşantımızda dünyayı algılamak için kullandığımız yollarıdır. anne ve diğer asil figürlerin görevi bu ilkel savunma mekanizmalarını olgunlaştırmasına yardımcı olmaktır.
/psikolog(online terapi)

Savunma Mekanizmaları nedir?
Bir patoloji göstersek de göstermesek de bu hepimizde savunma mekanizmaları var. Psikoloji dünyamızın bunun üzerine kurulu olduğunu söyleyebiliriz. Hepimiz bazı deneyimlerimizi inkâr ederiz bazen iki kısma böleriz. Yani hepimizde savunma mekanizmaları var. Ne zaman ki bu savunma mekanizmaları bizim daha olgun savunma mekanizmaları geliştirmemize engel oluyor ise bir sorun haline gelirler ve patolojinin habercisi olabilir. Önemli olan Savunma düzeneklerini daha uyumlu olması ve işlevsel olmasıdır.
/psikolog(online terapi)
[…] olmayan insanlar değil kırılgan olmaya cesaret eden insanlar olduğunu görmüştür. Bu kişilerin genel özelliklerine baktığında bu kişilerin kendi hikayelerini samimi ve içten bir şekilde anlattığını, kendisine ve […]
[…] Kendinizi bu sorulardan herhangi birine evet yanıtı verirken buluyorsanız, mükemmeliyetçi eğilimlerinizi bırakmanın zamanı gelmiş olabilir. Hepimizin geçmişimizi, kişisel anlatılarımızı ve kendimize dair algımızı oluşturan kusurları, hataları ve hatta başarısızlıkları vardır. Dengeli olmak için, güçlü ve zayıf yönlerimizi kabul etmeliyiz fakat bu süreç bazen zor olabiliyor. Mükemmeliyetçilikle birlikte ortaya çıkan özeleştiriyi ve kendinizden şüphe duymayı azaltmaya yardımcı olabilecek stratejiler vardır. Sizin için yargılama ve endişe uyandıran mevcut bir durumu düşünün ve kendinize şu soruları sormaya başlayın: […]
[…] Araştırmalara göre 6 hafta ile 3 ay arasında bebeklerin tebessümleri dışa doğru yönelir ve dış olaylardan sonra ortaya çıkar. Artık farklı görüntüler ve sesler de tebessüme sebebiyet verir duruma gelir. Bununla birlikte, tüm bu dış uyaranlar arasında, bir bebeği gülümseten en tahmin edilebilir unsurlar çevresindeki insanların yüzü, insanların bakışları, yüksek sesler ve gıdıklamadır. Bu nedenle, bir tebessüm dışa dönük olmaya başladığında genellikle sosyal bir gülümsemedir. […]
[…] yaşadığımız ihmalleri ne kadar içselleştiriyoruz? Çocukken öğrendiğimiz şeyleri içselleştirmeye meyilliyiz ve bunu sonuç olarak kendi […]
[…] Hipokondri ve çeşitli psikosomatik bozukluklar, duygulanımlarımızı beden yoluyla ifade ettiğimiz yaşamın ilk yıllarını hatırlatır. Çeşitli kuramcılara göre bu hastalıklar anneyle kurulan ilişkideki yetersizliklerden kaynaklanır. Dolayısıyla bu kişilerle çalışan terapistler ve psikosomatisyenler terapi içinde annesel bir işlev üstlenerek tedavi sürecini yürütürler. […]
[…] Sınav kaygısının fiziksel belirtileri arasında terleme, titreme, hızlı kalp atışı, ağız kuruluğu, bayılma ve mide bulantısı sayılabilir. Bazen bu belirtiler midede “kelebekler uçuşuyor” gibi hissedilebilir, ancak mide bulantısı, ishal veya kusma gibi daha ciddi fiziksel hastalık belirtileri de olabilir. […]
[…] Anksiyetenin genetik bir bileşeni olmasına rağmen, her insan duyguları farklı yaşar. Bir kişi sosyal kaygı yaşarsa, benzer genetiğe sahip biri bunun yerine yaygın anksiyete bozukluğu veya agorafobi olarak geliştirebilir. Anksiyete, strese, yaşam tarzına ve diğer faktörlere bağlı olarak şiddetinde de farklılık gösterebilir. […]
[…] keşfetmeye çalışır. Çocuklar yetişkinler gibi serbest çağrışımı kullanamazlar ancak kağıt kalem aracılığıyla çizdikleri her bir şekil kelimeler kadar önem arz eder. Yani oyun aslında çocuğun dilidir. Elbette Anna Freud’un benimsediğinden farklı […]
[…] Bazılarımız ilişki kurma konusunda çok yetenekliyken neden bazılarımızın da bu konuda yetersiz kaldığını, bazılarımızın ilişki kurmaya neden diğerlerinden daha fazla ihtiyaç duyduğunu, ya da neden bazı insanların ilişki kurmaya çok da ihtiyaç duymadan hayatını sürdürebildiğini anlamaya çalışırken bağlanma teorisinin etkisini göz ardı etmemek oldukça önemlidir. Bağlanma stilimizi keşfettiğimizde kurduğumuz bütün ilişkilerdeki davranış örüntülerimizi daha iyi analiz edebilir hale gelebiliriz. […]
[…] rolü için oyuncular toplum içerisindeki rollerinin gerektirdiğini sunmaya çalışmaktadırlar. Anne olmayı tercih edenler, annelik rolü için biçilmiş sorumlulukları üstüne alır ve toplu…getirmiş olurlar. Fakat annelik; diğer rollerden farklı olarak kadınlar için sergilemesi güç […]
[…] Freud’un karısı Martha ile ilişkisi çok gelenekseldi. Torunu Sophie Freud, “Çok iyi bir ev hanımıydı.” diye açıkladı. “Çok tutumlu biriydi. Babam da annesinin yiyecekleri çöpe atmaktansa tüm aileyi zehirlemeyi tercih edeceğini söylerdi.” […]
[…] Teatral, abartılı konuşma tarzlarından dolayı yüzeysel duygulanım izlenimi verseler de aslında bu doğru değildir. Olayları aynen algıladıkları gibi anlatırlar. Yaşanan her şeyin yansıması onlarda çok yoğun bir şekilde deneyimlenir. Bundan dolayı da karşılarındakilerin de olanları tam olarak anlayabilmesi için aynı şekilde aktarmaya çalışırlar. […]
[…] Çocuğunuz ahlaki kurallarınızı oldukça sık ihlal edecek olsa da çizginin dışına her çık… Okul öncesi çocuğunuzun ahlaki gelişimine rehberlik edebilecek birkaç öneri aşağıda sıralanmıştır: […]
[…] hissedilenler ne kadar yoğun olursa olsun bir insanın mimiklerini, yürüyüşünü, nasıl oturup kalktığını görmek başka bir şeydir. Kişilerin bedenleri ve hal ve hareketleri de o kişiler hakkında çok şey söyler. Dolayısıyla internette yansıttığımız […]
[…] Bir arkadaşın değeri paha biçilemez olabilir. En karanlık anlarınızda uzanacak, gülecek ve h…olağanüstü yanlarını birlikte düşünecek birine sahip olmak, olumlu ruh halinizde büyük bir sıçramaya neden olabilir. Bu sosyal bağlantı o kadar önemlidir ki, yaşlılıkta hayatın korunmasına yardımcı olmaktadır. Bir arkadaşınızı kaybettiğinizdeki bu acı derinden yaralayabilir. Bu kaybı yönetmek için atmanız gereken birkaç adım var: […]
[…] Uzmanlara göre bu korkunun yaşanma sebebi kişilerin sahip oldukları fırsatların farkında olmaması ya da kendi yaşamlarını başkalarınınkilerle kıyaslayarak daha iyisine sahip olmaları gerektiği fikrinden doğmaktadır. Bu korku aynı zamanda topluma ait olma ihtiyacıyla da bağlantılıdır. Dışlanmış hissetmemek, toplumda bir yer edinebilmek için ötekilerden haberdar olma ihtiyacını hepimiz duyarız. Bir gruba dahil olamamak biz insanlarda yaşam için tehdit oluşturabilen bir stresördür. Halihazırda dışlanmış hisseden insanların bu stresten kurtulma amacıyla daha çok kontrol ihtiyacı hissederek sosyal medyayı daha çok kontrol etmek istemelerine sebep olabilir. Rekabet hissi yüksek olan insanlar da daha çok günceli kaçırma korkusu yaşayabilmektedirler. Özetle günceli kaçırma korkusunun altında yatan nedenler merak ve rekabet duygusu, aidiyet ihtiyacı, değişen iletişim biçimleri, yetersizlik hissi gibi durumlardır. […]
[…] Freud rüyaların içeriğini, görünen ve gizli içerik olarak ikiye ayırmıştır. Görünen içerik olarak kastettiği daha çok bilinç düzeyinde olan parçalardır. Gizli içerik olarak da bilinçdışının en derinlerinde olan istekler, bastırılan duygular ve düşünceleri vurgulamaktadır. […]
[…] Çocukların diğer zorluk yaşadığı konulardan biri arkadaşlarıyla iletişim kurmaktır. Bu konuda aile çocuklarının sosyal ilişki becerisini arttırabilmek için onu sosyal aktivitelere katılım konusunda teşvik edebilir. Örneğin okulun düzenlediği pikniklere katılım, sanat sergileri, müze ziyaretleri gibi kültürel etkinliklere katılım konusunda bazen çocuğa eşlik edilmesi bazen de çocuğun tek başına katılmasına izin verilmesiyle sosyal uyum konusunda yaşanan zorluklar azalacaktır. beşiktaş psikolog […]
[…] Ergenlik aynı zamanda gerçek bir aşk acısının yaşandığı dönemdir. Ergenler, kaybettikleri aşklarının yasını tutarken aynı zamanda çocuklukta bıraktıkları pek çok şeyin de yasını tutarlar. Ve ancak bu yastan sonra tekrar kendilerini dış dünyaya verebilir hale gelirler. online terapi […]
[…] Narsisizm tedavisi genellikle bireylerin başkalarıyla daha sağlıklı ilişki kurma yolları geliştirmelerine, empati duygusunu güçlendirmelerine ve öz değer duygularını yönetmelerine yardımcı olmayı amaçlayan uzun süreli psikoterapiyi içerir. Fakat narsisistik bir danışana yardım etmek pamuk ipliğine bağlı gibidir çünkü bu kişiler kırılgan özsaygılarının daha da zayıf düştüğü durumların içinde bulunmak istemezler. Çünkü narsist bir kişi kendi imajına meydan okuyan her şeyi kabul etmekte zorluk çeker. Narsisistik danışanın davranışlarının gerçek niteliklerine ilişkin farkındalığı arttırmak, bu nitelikleri dürüstçe ele almak ve optimal derecede bir kırılmaya sebep olarak içselleştirme sürecini başlatmak terapistin görevidir. Belirtilmelidir ki Narsisizme ilişkin psikanalitik görüşlerdeki fikir ayrılıkları halen devam etmektedir. […]
[…] Kelime anlamı gereği de ‘’terapötik’’ kişinin kendini baskı altında hissetmediği, kendini rahat hissettiği ortam olarak ifade edilir. Bir terapist ve danışan arasında işbirliği üzerine kurulmuş profesyonel ve ‘’iyileştirici’’ ilişkiye terapötik ilişki adını veririz. Bu ifade zaman zaman terapötik ittifak veya terapötik uyum olarak da karşımıza çıkabilir. şişli psikolog […]
[…] Bu faktörlerin yanında bence kişinin kötü davranışları sergilemesinin bir diğer sebebi kişinin iyi veya kötü olmaya yönelik becerileridir. Kişi […]
[…] Biraz daha bekledikten sonra partiye geri dönüyorsunuz ve bir süre sonra sizin de beklediğiniz gibi o komşu tekrardan geliyor. Bu sefer onu kovmamaya karar veriyorsunuz. Komşunuz orada sizi rahatsız ediyor ama siz bir yandan partidekilerle sohbet etmeye devam ediyorsunuz. Belli bir süre geçtikten sonra komşunuz orada olsa bile keyifli vakit geçirebildiğini görüyorsunuz. Ayrıca komşunuz da siz onu kovmadığınız için diğer insanları daha az rahatsız ediyor. Bundan sonraki vereceğiniz partilerde bu davetsiz misafiriniz gelirse onu kovmak yerine bu şekilde davranmaya karar veriyorsunuz. şişli psikolog […]
[…] Psikanalitik perspektife göre cinsel fanteziler erken çocuklukla örgütlenmeye başlarlar. Çocuk, doğuştan bir libidoya sahiptir ve bedenin haz alınan noktaları psikoseksüel gelişim evrelerini oluştururlar. Ergenlikle beraber bu haz noktaları bütünleşerek kişiye genital organizasyonu kazandırır. Henüz bir yenidoğanken bile bebek haz ve hoşnutsuzluk durumunu deneyimler. Annenin besleyen memesi bir bebek için güven verip doyururken problem yaşayan bir anneye sahip bir başka bebek için stres kaynağı ve rahatsızlığın simgesi haline gelebilir. Bu rahatsızlığın tekrarı bile aslında cinsel fantezilerde yerini bulabilir. Cinsel gelişim boyunca bilinçdışına atılan bilinçdışı fanteziler ergenlikle beraber bilince çıkmaya başlar. Kurulan cinsel fantezinin içeriği, örneğin, kişinin ebeveynine ya da kardeşlerine karşı hissettiği saldırgan, intikamcı arzular tarafından şekillendirilebilir. […]
[…] vardır. Hastanede yatan hastalarla birlikte ayakta tedavi ettikleri hastalarda vardır. Daha çok hastane ortamında bulunan psikiyatristler kendi kliniklerinde de çalışabilirler. mecidiyeköy […]
[…] uyumayı imkansız kılma durumuna düşünce gevişi ya da aşırı düşünme hastalığı denir. Çözülmemiş travmatik deneyimler, kişilik özellikleri, özgüven eksikliği, karar vermekte zorluk yaşamak, önyargılar ve […]
[…] vardır. Hastanede yatan hastalarla birlikte ayakta tedavi ettikleri hastalarda vardır. Daha çok hastane ortamında bulunan psikiyatristler kendi kliniklerinde de çalışabilirler. mecidiyeköy […]
[…] Maalesef kimin güzel, kimin çirkin, kimin daha kabul edilebilir, kimin kabul edilemez olduğuna günümüzde büyük ölçüde sosyal medyanın ‘’güzellik standartları’’ karar veriyor. beşiktaş psikolog […]
[…] Olgun savunmalar, diğer bir adıyla üst düzey savunmalar, bireyin stresli durumlarla baş ederken duygusal olarak daha olgun olmasını, benliğe ve ötekilere dair algısının bütünleşmiş olmasını ve bireyin olayları değerlendirirken gerçekliği çarpıtmamasını ifade eder. Birey rahatsız edici duygulanımdan uzaklaşırken gerçeklikle uyumludur, çatışmalar bilinçten uzaklaştırılmaz aksine kaygı yaratan durum öznel farkındalığa çıkarılır. Bu yüzden bu savunmalar mental açıdan daha sağlıklı bireylerce kullanılan esnek ve uyum sağlayıcı savunmalar olarak görülür. Örneğin baskılama, öngörme, özgecilik, mizah, yüceltme olgun düzey savunmalardır. beşiktaş psikolog […]
[…] Klasik psikanalizin tersine günümüzde kullanılan psikoterapi yöntemleri hem seans sürekliliği hem de terapi süresi bakımından daha kısa sürelidir. Özellikle bilişsel davranışçı terapi, kişinin ruhsal yapısını çözümlemek ve çatışmalarını çözmek yerine direkt olarak kişinin mevcut problemi üzerine odaklanır. Böylece çözüm odaklı olduğu bu terapi daha kısa sürelidir. Bu yüzden uzun süreli ve maliyetli psikanaliz yerine günümüzde sıkça tercih edilmektedir. […]
[…] Zamanlı Hastalık Modeli: Modele göre, borderline çeşitli duygudurum bozuklukları ile birlikte seyretmektedir. Örneğin borderline hastaların bir çoğu aynı […]
[…] Sürekli ertelediğimiz, yapmamak için bin bir bahane ürettiğimiz, düşünmek dahi istemediğimiz bazı durumların gündeme gelmesi ve en nihayetinde yerine getirilmesi gerekmesi bireylerde kaygı, üzüntü, öfke gibi olumsuz duygulara yol açabilir. Kişi, bu olumsuz duygularla yüzleşmemek ve kaygı verici durumun içine kendini sokmayı geciktirmek için işlerini, sorumluluklarını erteler. Aslında daha önceki deneyimlerimizin ve kendimiz hakkındaki düşüncelerimizin bu davranışla ilgisi var. Daha önceden aldığımız olumsuz sonuçlar, başarısızlık endişesi, hayal kırıklığına uğrama korkusu ve kendimizi nasıl gördüğümüz erteleme davranışını kuvvetlendirir. Örneğin uzun zamandır hayalini kurduğu okula başvurmak isteyen bir öğrenci, başvurmayı sürekli olarak erteleyebilir. Ailesi tarafından bu davranış üşengeçlik ya da sorumsuzluk olarak algılanabilir. Oysaki; işin aslı öğrencinin zihninin derinliklerinde tanıdık bir ses yankılanmasıdır . Bu ses ‘’Kabul edilmeyeceksin, ailenin beklentisini karşılayamayacaksın.’’ diyor olabilir. Kişi, içindeki sesi susturmak ya da sesin haklı çıkması durumunda yaşayacağı kırılmayı, üzüntüyü tatmamak için bilinçsizce okula başvurmayı sürekli olarak erteleyebilir. Bu gibi durumlarda erteleme davranışını bir nevi ‘’tedbir’’ olarak düşünebiliriz. mecidiyeköy psikolog […]
[…] olumsuz yönde etkileyen durumlara karşı hayvanların insanlara yardımcı olduğu bir terapi türüdür. 1792 yılında William Tuke’un çiftlik hayvanları ile akıl hastalarına uyguladığı terapi, kayıtlı olan ilk uygulamadır. […]
[…] Sömürücü ilişki bir tarafın diğerini istismar ettiği dengesiz ve eşitlikten uzak olan ilişki türüdür. Genellikle sömürücü ilişkiler bir tarafın diğerinden haksız fayda sağlamasını, güç eşitsizliklerini, bir tarafın diğerini manipüle etme eğilimini ya da en basit şekilde bir kişinin diğerinin nezaketini suistimal ettiği durumları içerebilir. […]
[…] dışarı değil içeri yansıttıkları için genelde cömert ve duyarlı kişiler olmalarıdır. Bu yüzden terapistle iş birliği yapma eğilimleri yüksektir. fulya […]
[…] Bu kişiler için dışarıdan nasıl görünüp algılandıkları fazlaca önem arz eder. Bu sebeple yaşadıkları sıkıntıların, kaygılarının ve korkularının hiçbir fiziksel belirtiyle dışarıdan görünmesini istemezler. Utanınca yanakları kızaran ya da heyecanlanınca elleri titreyen kişi bu belirtilerin fark edilmesi durumunda yoğun kaygı hisseder. Bahsedilen bütün durumlar kişide özgüven eksikliğine yol açar. mecidiyeköy psikolog […]
[…] Hayatın içinde duygularımızı bir kalp grafisine benzetebiliriz. Gün içerisinde birbirinden çeşitli birçok olay ve bunlara eşlik eden duyguları yaşıyoruz. Bir kalp grafiğini düşünecek olursak mutluluk, heyecan gibi duygularla o grafikteki çizgi yukarılara çıkarırken bazen yaşamaktan kaçıp bastırdığımız üzüntü, hayal kırıklığı, utanç gibi duygularla o çizgi aşağıya doğru hareket edebiliyor. Aslında bir kalp grafiğinde de olması beklenen bir yükselip bir alçalan çizgiler oluşuyor. Duygularımızı da bu şekilde düşünebiliriz, duygularla hayatın içerisinde bazen daha olumlu bir ruh hali içinde olurken bazen daha çökkün bir ruh hali içinde olabiliyoruz. Kalp grafiğinde o çizgi düz olduğunda aslında yaşamımız sona ermiş demektir. Kısaca duygularında değişimi bizim hayatta olduğumuzun bir göstergesidir. […]
[…] Logoterapi, genelde depresyon, kaygı bozukluğu, bağımlılık ve ilişki sorunları gibi rahatsızlıkları olan kişilerde kullanılan bir yöntemdir. Bu kişilerin hayatına anlam ve hedefler yükleyerek rahatsızlıklarından kurtulmalarına yardımcı olur. Bu yolda kişilerin korkularıyla yüzleşmesi gerektiğini ve ancak bu şekilde kişinin kaygılarından arınabileceğini öne sürer. Hayatın anlamını bulmak konusunda ise kişinin sorumluluk bilincinde olması, kişinin normalde yaptığından daha farklı şeyler deneyimlemesi, hayatı hakkındaki seçimleri kendisinin yapması, kendini aşmayı denemesi, gerektiğinde suçluluk hissetmesi ve acıya sahip olması gibi durumlar önerilmiştir. beşiktaş psikolog […]
[…] Aynı zamanda yetişkinlerde güven sorunları, bağlanma problemleri ve terk edilme korkusu da çocukluk travmalarının habercisi olabilir. Kimimiz yakın ilişkiler kurmaktan kaçınırız, kimimiz yakın ilişki kuramayız, kimimiz de yakın ilişkilerimi ya kaybedersem korkusuyla yaşarız. Bazen iletişim şeklimiz, öfkemizi nasıl ifade ettiğimiz, kimlere güvenemediğimiz çocukluk travmalarımızın yetişkinlikteki yansıması olabilir. Bunlar bir nevi travma sonucu kazandığımız kendimizi koruma stratejileridir. Çocuklukta işlevsel ve işe yaramış olsa da yetişkinlikte sorun haline gelebilir. […]
[…] Halo etkisi, hayatın birçok alanında karşımıza çıkan ve farkında bile olunmadan etkisine kapıldığımız bir olgudur. Örneğin, eğitim hayatında bir öğrencinin, samimi olan bir öğretmenin aynı zamanda dersi de iyi anlattığına dair oluşan düşüncesi buna örnektir. Ya da tam tersi bir öğretmenin fiziksel görünüşü iyi olan bir öğrenciyi aynı zamanda zeki, çalışkan olarak algılaması da bir örnektir. İş hayatında ise çok fazla halo etkisi ile karşılaşılır. En büyük örneği mülakatlardır. İşe başvuran bir kişinin iyi bir diksiyona sahip olması, diğer özelliklerinin de iyi olarak algılanıp işe alınmasını sağlayabilir. Ya da mülakatı yapan kişinin, başvuran kişinin o gün giydiği kıyafetleri beğenmemesi, mülakatın gidişatını değiştirebilir. Başka bir örnek de alışveriş yapmaya gittiğimiz bir mağazada çalışanların güler yüzlü olması, mağazanın düzeninin hoşumuza gitmesi satılan malların da kaliteli olmasına dair bir düşüncemizin oluşmasını sağlayabilir. şişli psikolog […]
[…] Savunması: Kompülsif kişiler bilinçdışında özür veya koruma amaçlı bazı eylemlerde bulunurlar. Bu eylemler telafi edici olarak görülür fakat […]
[…] İçsel nesnelerin tasarımı çocuğun ilk deneyimlerinden oluşur, bu çocuğun annesi, babası ya da ona bakım verenlerinden oluşan dış dünyadaki figürlerle ilişkilendirilir. Bu içsel nesne tasarımları bebeğin yaşamı boyunca ilişkilerini şekillendiren temel unsurlardan biridir. Klein burada iki kavramdan bahsetmektedir: “İyi meme” ve “kötü meme”. şişli psikolog […]
[…] Bozukluğun başlangıcıyla alakalı dikkat çeken davranışlar genellikle çocukluk ve ergenlik döneminde görülmeye başlasa da bireysel farklılıkları da burada göz önünde bulundurmak gerekir. Tanı konulabilmesi için bireyin en az 18 yaşında olması şarttır. Antisosyal Kişilik Bozukluğu, genel olarak %3 oranında erkeklerde, bu oran %7’e kadar yükselebilmekte, ve %1 oranında kadınlarda görülmektedir. Uzmanlar tarafından bozukluğun genetik, psikolojik ve çevresel faktörlerin kombinasyonu sebebiyle kaynaklandığı düşünülmektedir. […]
[…] Kardeş ilişkilerinde sıra da büyük önem taşır. Küçük kardeşten en çok etkilenen genelde en büyük kardeş olur. Bunun sebebi kardeşi olmadığı zamanlarda bütün ilgi ve sevgi kendisindeyken kardeşi olduğunda bu ilgiyi paylaşmak istememesidir. Ortanca çocuklarda genelde daha tolere edilebilir bir durum olabilir. Çünkü bütün ilgi hiçbir zaman kendisinde olmamıştır ve böylece küçük kardeşe uyum sağlaması en büyük kardeşe nispeten daha kolay görülebilir. En küçük çocukta ise kardeş kıskançlığı nadiren görülür. Küçük olduğu için büyük kardeşlerine göre en çok ilgiyi her zaman kendisi aldığından dolayı kıskanacak durumlar istisnadır. […]
[…] Öte yandan, bireylerin hayatlarına son verme isteği evrimsel açıdan bakıldığında kafa karıştırıcıdır. Birey intihar ederek acı verici durumdan kaçınıyor olsa da asıl amaç olan yaşamaktan vazgeçmektedir. Bu da biyolojik olarak kodlandığımız üreme ve hayatta kalma gibi bazı dürtülerin zaman zaman başka faktörler dolayısıyla baskılanabileneceğini ya da insanın ölüme dair de bir arzuyu içinde barındırdığını göstermektedir. Kısacası intihar biyolojik, kültürel, sosyal ve psikolojik birçok faktörün işin içinde bulunduğu bir tabloda bireyin gelecek olan acının belirsizliğine karşı tahammül edemeyip giriştiği bir eylem olabilmektle birlikte tamamen dürtüsel olarak itildiği bir eylem de olabilir. şişli psikolog […]
[…] Ancak görüldüğü yaş aralığına bakıldığında, 2-6 yaş arası çocukların kelimeleri veya heceleri tekrar etmesi, harf çıkaramaması masum karşılanabilir. Bu sebeple her harf, hece, kelime tekrarı kekemelik olarak değerlendirilmemelidir. Çocukların dil ve konuşma becerileri gelişirken ortaya çıkan bu bozulmalar, zaman içerisinde kendiliğinden düzelebilir. Bu duruma ise Geçici Kekemelik adı verilir. Çocuklukta görülen kekemeliğin yüzde 90’ının geçici, kalan %10’un ise kalıcı olduğunu söyleyebiliriz. Bu oran içinde kızların geçici kekemeliğe daha yatkın, erkeklerde ise kalıcı kekemeliğin daha muhtemel olduğu görülmüştür. beşiktaş psikolog […]
[…] Öğrenilmiş çaresizlik, genelde çocukluktan başlayan bir süreçtir. Çocuk ebeveynleri tarafından ihtiyaçlarının yeterli düzeyde karşılamaması sonucu stres yaratıcı durumların altından kalkamayacağını düşünebilir. Bu yüzden de yetişkinliğinde bu durumları kendine örnek göstererek “ne yapsam da olmayacak” düşüncesine varır. Bu düşünce biçimi tekrara düşer ve kişi karşılaştığı her olayda kendini çaresiz hisseder. mecidiyeköy psikolog […]
[…] Freud, depresif kişilikleri kendiliğe karşı içsel bir sadizm veya içe dönük öfke ile tanımlamıştır. Bu bireyler, olumsuz duygulanımlarını genellikle kendilerine yöneltirler. En belirgin duygu olarak karşılaşılan duygu suçluluk duygusudur; kişi kendini hatalı ve cezalandırılmayı hak eden biri olarak değerlendirir. Bu durum, depresif kişiliklerde sıkça görülen içe atma savunma mekanizmasının belirgin bir örneğidir. İçe atma savunma mekanizması, kişinin olumsuz düşünce ve duygulanımlarını, dışsal bir nesneye aktarmaktansa kendisine aktararak içselleştirmesini ifade eder. Bağ kurulan iyi nesnenin taşıdığı olumlu özellikler genellik kişi tarafında ötekiye dair nitelikler olarak hatırlanırken, olumsuz yaşantılar sonrasında kendiliğe dair bir kısım olarak deneyimlenir. Bu her ne kadar kişiye acı veren ve suçluluk hissetmesine yol açan bir durum da olsa başta kişiyi daha büyük yıkımlardan koruyan bir baş etme yöntemidir. şişli terapi […]
[…] Literatüre göre ise gemi insanları fiziksel sağlık sorunlarını ruhsal sağlıklarına göre daha ön plana koymaktadırlar. (Jonglertmontree ve ark., 2022; Li ve ark., 2022; Nittari ve ark., 2022; Brooks ve Greenberg, 2022; Baş ve Doymuş, 2023) Gemi insanlarının ruhsal durumlarına yönelik yapılan bir sistematik derlemede tüm çalışmaların yalnızca %10,61’inin ruhsal durumlara yönelik olduğu ortaya çıkmıştır. (McVeigh ve MacLachlan, 2019; Baş ve Doymuş, 2023) Buradan yola çıkarak depresyon, anksiyete ve stres gibi faktörlerin bu kadar yaygın olduğu bu meslekte bunların göz ardı edilmesinin bir normalleştirme olduğunu söyleyebilir miyiz? Belki de gemi insanları bu durumu çoktan kabullenmiş ve yalnızlığı, depresyonu ve anksiyeteyi göze alarak yıllardır sektöre bağlı olarak işlerini sürdürmektedirler. Yani bu sonuçları çantalarına koyarak meslek yaşamlarına devam etmektedirler. […]
[…] Hipertimestik sendroma sahip kişilere belki bundan 10 yıl öncesini belki de daha eski bir tarihi sorduğunuzda o gün nerede olduğunu, neler yaptığını, ne giydiğini, neler yediğini bütün detaylarıyla hatırlayabiliyor. Hatta bütün bunlara ek olarak o gün dünyada neler yaşandığını, hava durumunun nasıl olduğunu dahi hatırlayabiliyor. Kişinin bütün bunları hatırlaması için ekstra bir çaba harcaması gerektirmemektedir. Sorulduğunda kolaylıkla hatırlayabilmekte ve hatırladığı bilgiler büyük oranda doğru çıkmaktadır. beşiktaş psikolog […]
[…] D.W. Winnicott’un bir çok kişi tarafından bilinen ‘’bebek yoktur’’ sözü psikanalitik teoride önemli bir kavramı ifade eder. İlk bakışta bu ifade, kişiden kişiye farklı anlamlar çağrıştırabilir, derinleştirilebilir ya da manasız gelebilir. Ancak yakından bakıldığında bu popüler söz, Winnicott’un nesne ilişkileri ve gelişim teorisi başlığı altında incelenebilecek özgün bakış açısını yansıtır. beşiktaş psikolog […]
[…] Bir diğer farklılık, superego gelişimi açısından ortaya çıkmaktadır. Freud’un anlayışına göre, superego dediğimiz yapı, ödipus karmaşasının bir mirasçısıdır. İdin istekleri doğası gereği bencildir. Idin sürekli doyum arayışında olan bu istekleri, toplumsal normlar ve kuralların kişiden beklentileriyle çatışmaktadır. Bu uyumsuzluk durumu kişide bunaltı ve kaygı yol açmaktadır. Kişi, kaygı durumundan kaçabilmek adına davranışlarını toplumsal ahlaka ve ebeveynlerin kurallarına uygun şekilde düzenlemektedir. Bir süre sonra ebeveyn veya nesne içselleştirilmekte, onunla özdeşim kurulmakta ve artık o nesne olmadan da üstbenlik işlevlerini yerine getirilebilmektedir. Böylece dışsal bir nesneye ihtiyaç duymayan içsel bir yapı oluşturulmaktadır. Superego, aslında dış etkenlerin etkisiyle gelişen bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. […]
[…] Bu evre yetişkinlik dönemine denk gelir. Bu dönemde kişi kendini bir şeyler üretmeye ve elde etmeye adar. Bu üretkenlik istenilen sonucu vermediği takdirde hayal kırıklığı yaşanır. Üretkenlik aşamasında asıl odak noktası gelecek nesil ve çocuklardır. Bu neslin yetiştirilmesi ve korunması gerekir. Dünyaya bir katkı sağlamak bu dönemin amacıdır. Eğer kişi bunu başaramazsa topluma karşı ilgisiz ve durağan hale gelebilirler. […]
[…] hareketler veya sesler içeren karmaşık tikler de Tourette Sendromunda kendini gösterebilir. Basit tikler denilince, tek bir kas grubunun hareketinin olduğu tikler aklımıza gelmelidir. Göz kısmak veya koklamak gibi. Karmaşık tiklerde ise […]
[…] Aşk bağımlılığında diğer bağımlılık türlerinden farklı olarak vazopressin ve oksitosin hormonu da devreye girmektedir ve bağımlılık durumuna katkı sağlamaktadırlar. Bunlara ek olarak yemek, kumar, seks ve internet gibi bağımlılıklarla ilişki bağımlılığının aynı ödül yolağını paylaştığını söyleyebilmekteyiz. […]
[…] Duygusal farkındalık kişinin duygusal deneyimlerini bilinçli bir şekilde algılama becerisini ifade etmektedir. Duyguları anlama bileşeni kişinin duygularının nerelerde, hangi şekillerde ortaya çıktığını, duygularının nasıl değiştiğini ve duygularını etkileyen düşüncelerini fark edebilmesini kapsamaktadır. Duyguları yönetme bileşeni kişinin duygusal tepkilerini analiz edebilme, olumsuz veya olumlu duygularını regüle edebilmesini ve uygun bağlamlarda uygun tepkileri ortaya çıkarabilmesini ifade etmektedir. Empati bileşeni başkalarının duygusal durumlarını anlayabilmeyi ve bu duyguları paylaşabilme kapasitesidir. İlişkilerde etkili iletişim bileşeni kişinin hem kendi duygularını açık bir şekilde ifade edebilmesini hem de başkalarının duygularını anlatabilmeyi kapsamaktadır. beşiktaş psikolog […]
[…] Çocuğun doğum sonrası yaşadığı tehditlerle dolu dünyaya adapte olma çabası, çeşitli kaygılar ve fantezilerle birlikte gelir. Bu kaygılar arasında yok edilme ve zulme uğrama korkuları ön plana çıkar. Çünkü çocuğun içinde taşıdığı yapıcı ve bağ kurmaya yönelik dürtülerin yanı sıra, yıkıcı ve saldırgan itkiler de bulunur. Çocuk kendi saldırgan itkilerini ötekilere yansıtmaktadır. Böylece dış dünya yok edilmekle alakalı tehditlerin bulunduğu bir dünya haline gelir. Bu karmaşık iç dünya, çocuğun meme ile kurduğu ilk ilişkide önemli bir rol oynar. Meme, çocuğun içgüdüsel arzuları ve bilinçdışı fantezileriyle birlikte algılanır ve içselleştirilir. Bu süreçte, anne sadece besleyen bir figür değil, aynı zamanda tümgüçlü bir nesne olarak algılanır. Meme, çocuğun kendi yıkıcı itkilerinden ve zulmedilme kaygılarından korunması için önemli bir rol oynar. Bebek, memeden onu tıpkı doğum öncesi dönemdeki korunaklı alanının sağladığı gibi güven ve doyurulmuş hislerini vermesini bekler. beşiktaş psikolog […]
[…] Geçiş nesnesi Donald Winnicott tarafından 20. Yüzyılda ortaya atılan bir kavramdır. Geçiş nesnesi, çocuğun psikolojik gelişiminde deneyimlediği ayrılık, değişim ya da tanıdık olmayan durumlarla başa çıkmalarına destek olan, bir nevi rahatlatıcı nesne işlevi görmesi için kullandıkları öğeyi tanımlar. Bu durumlara örnek olarak kreşe başlamak, yeni bir ortama girmek verilebilir. Bu zorlu durumlarla başa çıkarken geçiş nesneleri çocuğun dünyasında rahatlığı ve aşina oldukları bir alanı temsil eder. Çocuk ve bakım vereni arasında bir köprü işlevi görür. Aynı zamanda çocuğun kaygıya tahammül kapasitesini de yükseltir. fulya psikolog […]
[…] Boş sandalye tekniğinin temel prensiplerine bakıldığında iki sandalye kullanılmaktadır. Sandalyelerden biri kişinin kendisini temsil ederken, diğer sandalye bir kişiyi veya olayı temsil edebilir. Kişi sandalyelere oturarak farklı rollerde kendisini anlatır. Kişi sandalyeler arasında geçiş yaparken, içsel bir diyalog kurar. Kendisini temsil eden sandalyede otururken orada yaşadığı duygularını fark etmesi ve ifade etmesi amaçlanmaktadır. Kişi diğer sandalyeye geçtiğinde oradaki kişi ya da durumu temsil ederek oradaki bakış açısını anlamaya çalışır. Bu sayede kişi hem kendi duygusal deneyimlerinin farkına varacak hem de kendisini farklı perspektiften gözlemleyerek, yaşadıklarını daha kapsamlı şekilde anlayacaktır. Teknik sayesinde kişi farklı bakış açılarından ve duygusal deneyimlerine dair artan farkındalığı sayesinde kişi problemlerine bütünlükçü bir anlayışla çözüm bulabilir. Kişi bu deneyiminde duygusal olarak zorlayıcı deneyimler yaşayabilir. mecidiyeköy psikolog […]
[…] Fobinin temeli olan anksiyete bastırma sürecinden ya da bastırılan libidinal dürtünün yatırımından gelmemektedir. Bastırma anksiyeteyi doğururken anksiyete ise bastrımayı ortaya çıkarmaktadır. Benlik bu yolda üstbenliğin ona yüklediklerinin bir ittat halinde yaparken kendini anksiyeteden korumaya çalışmaktadır. […]
[…] Freud, bireyin benliğini zorlayan düşünce ve duyguları uzaklaştırma amacıyla kullanılan savunma mekanizması olarak tanımlamıştır. Düşünceler baş edilmesi zor bir hale gelindiğinde başka bir nesneye ya da duruma […]
[…] Erotomanik sanrılar kalıcı olarak bilinmektedir. Sanrının şiddeti zamanla ya da kişiden kişiye göre artabilir ya da azalabilmektedir. Fakat sanrı hep bir miktar kalmaktadır ve kişiler yıllarca sonra bile uzaktan uzağa sevildiklerini düşünmektedirler. Hastaların bir bölümünde agresyon mevcuttur ve hukuki yaptırımlar gerekebilmektedir. Bu hastalar genel olarak başka tanılara da sahip olabilmektedir. Buna örnek olarak şizofreni ve paranoid bozukluk tanısı verilebilir. Fakat bunlar dışında affektif ve şizoaffektif bozukluktan da bahsedebilmekteyiz. – beşiktaş psikolog […]
[…] Bu durumda akademik başarı ve özyeterlilik arasındaki ilişkiyi incelediğimizde özyeterlilik düzeyi yüksek kişiler akademik anlamda daha başarılı olmaktadır diyebilmekteyiz. Akademik kaygı, akademik başarı ile ters orantılı çalışan bir denklem gibi gözükse de birçok değişken işin içine girdiğinden bu sonuca kesin olarak ulaşamayız. Fakat özyeterliliğin kaygı düzeyini azalttığı yönünde bir yorum yapabilmekteyiz. – beşiktaş psikolog […]
[…] Bu bağlamda, duygusal ifade ve algılamadaki zorlukların yanı sıra hayal gücü üzerindeki etkileri de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu sayede, aleksitimik özelliklere sahip kişilere bazı becerilerin belirli düzeylerde kazandırılabilmesi ve kişinin duygusal deneyimleri hakkında derinlemesine bir anlayış geliştirmesi terapide sağlanabilir. […]
[…] Bu ifadelerden bir feromonun etkisiyle, örneğin heteroseksüel bir bireyin karşı cinsin feromonunu kokladığı için onunla hemen cinsel arzularının uyanması sonucu çıkarılmamalıdır. Feromon, diğer özelliklerin etkisiyle birleştiğinde kişinin cinsel arzularının ortaya çıkmasında etkili olduğu ifade edilmektedir.-beşiktaş psikolog […]