DEPRESYON

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]
  • En tipik belirtisi, günlük etkinlikleri ilgi ve istekle yapma ve yaşamdan zevk almanın yerini üzüntü, keder, mutsuzluk, isteksizlik, karamsarlık, umutsuzluk ve suçluluk gibi duyguların almasıdır.
  • Çoğu kez bir yitime tepki olarak ortaya çıkar. Bir yakını, işi yitirme ya da umut edilen bir şeyin elde edilemediği durumlarda ortaya çıkar.
  • Kalp hastalıklarından sonra yaşam kalitesi ve yeti yitimini etkileyen bozukluktur (Pincus&Pettit, 2001)
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

DEPRESYON DSM TANI ÖLÇÜTLERİ

A- İki haftalık bir dönem sırasında, daha önceki işlevsellik düzeyinde bir değişiklik olması ile birlikte aşağıdaki semptomlardan beşinin(ya da daha fazlasının) bulunmuş olması; semptomlardan en az birinin ya (1) depresif duygudurum ya da (2) ilgi kaybı ya da artık zevk alamama, olması gerekir.

Not: Açıkça genel tıbbi bir duruma bağlı olan ya da duyguduruma uygun olmayan hezeyan ya da hallüsinasyon semptomlarını katmayınız.

(1) ya hastanın kendisinin bildirmesi(örn. Kendisini üzgün ya da boşlukta hisseder) ya da başkalarının gözlemesi(örn. Ağlamaklı bir görünümü vardır) ile belirli, hemen her gün, yaklaşık gün boyu süren depresif duygudurum. Not: Çocuklarda ve ergenlerde irritabl duygudurum bulunabilir.

(2) hemen her gün, yaklaşık gün boyu süren, tüm etkinliklere karşı ya da etkinliklerin çoğuna karşı ilgide belirgin azalma yada artık bunlardaqn eskisi gibi zevk alamıyor olma( ya hastanın kendisinin bildirmesi ya da başkalarınca gözleniyor olması belirlendiği üzere)

(3) perhizde değilken önemli derecede kilo kaybı ya da kilo alımının olması(örn. ayda vücut kilosunun %5 inden fazlası olmak üzere) yada hemen her gün iştahın azalmış ya da artmış olması. Not: Çocuklarda, beklenen kilo alımının olmaması.

(4) hemen her gün, insomnia(uykusuzluk) ya da hipersomnianın(aşırı uyku) olması.

(5) hemen her gün, psikomotor ajitasyon ya da retardasyonun olması(sadece huzursuzluk ya da ağırlaştığı duygularının olduğunun bildirmesi yeterli değildir, bunların başkalarınca da gözleniyor olması gerekir)

(6) hemen her gün, yorgunluk- bitkinlik ya da enerji kaybının olması.

(7) hemen her gün, değersizlik, aşırı ya da uygun olmayan suçluluk duygularının(sanrısal olabilir) olması (sadece hasta olmaktan ötürü kendini kınama ya da suçluluk duyma olarak değil)

(8) hemen her gün, düşünme ya da düşüncelerini belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırma yetisinde azalma ya da kararsızlık (ya hastanın kendisi söyler ya da başkaları bunu gözlemiştir).

(9) yineleyen ölüm düşünceleri (sadece ölmekten korkma olarak değil), özgül bir tasarı kurmaksızın yineleyen intihar etme düşünceleri, intihar girişimi ya da intihar etmek üzere özgül bir tasarının olması.

 

  1. Bu semptomlar bir mikst epizodun tanı ölçütlerini karşılamamaktadır.
  1. Bu semptomlar klinin açıdan belirgin bir sıkıntı ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
  1. Bu semptomlar bir madde kullanımının (ör. Kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç) ya da genel bir tıbbi durumun (ör. Hipotiroidizm) doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.

E. Bu semptomlar yas’la daha iyi açıklanamaz, yani sevilen birinin yitirilmesinden sonra bu semptomlar 2 aydan daha uzun sürer ya da bu semptomlar, belirgin bir işlevsel bozulma, değersizlik düşünceleriyle hastalık düzeyinde uğraşıp durma, intihar düşünceleri, psikotik semptomlar ya da psikomotor retardasyonla belirlidir [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”]

DEPRESYON TİPLERİ

Psikotik özellikleri olan ağır majör depresif bozukluk(hallüsinasyon, hezeyan)

Katatonik özellikler gösteren majör depresif bozukluk(hareketsizlik-aşırı motor etkinlik, negativizm, istemli davranışlarda acayiplikler, ekolali, ekopraksi)

Melankolik özellikler gösteren majör depresif bozukluk(hiçbir şeyden zevk alamama, iyi hissetmeme, ağır depresif duygudurum ve ajitasyon)

Atipik özellikler gösteren majör depresif bozukluk(aşırı yemek yeme, aşırı uyuma, anksiyete semptomları, reddedilmeye karşı aşırı duyarlılık)

Pospartum başlangıçlı majör depresif bozukluk(Doğumdan sonraki ilk 4 hafta)

Mevsimsel yapı gösteren majör depresif bozukluk(hipersomnia, aşırı yemek yeme, kilo alma ve yorgunluk ile belirlidir.)

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

DEPRESYON  YAYGINLIK VE SIKLIK

Depresyon psikiyatrik bozukluklar içerisinde en sık görülen hastalıktır.

Yaşam boyu gelişme olasılığı kadınlar için: %10-25 , erkekler için %5-12 arasında değişmektedir.

Majör depresif bozukluk(tek epizod ya da rekürran), kadınlarda ergen ve erkeklere oranla 1,5 kat daha fazla görülür.

Böyle bir bozukluğu olan kişilerin 1. derece biyolojik akrabalarında genel topluma göre 1.5-3 kat daha fazladır [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

DEPRESYON OLUŞ NEDENLERİ

Nörokimyasal Anormallikler(,serotonin,noradrenalin)

Genetik(ikiz- aile çalışmaları)

Psikososyal faktörler

Depresyona yatkı kişilik özellikleri

Aşırı sorumluluk duygusu

Beklentilerin yüsksek olması

Utangaçlık, çekingenlik, içe kapanıklılık

Hep ya da hiç biçiminde düşünme atrzı

Aşırı genellemeler

Kişinin çocuklukta karşılaştığı kayıplar ve acı yaşam olayların bıraktığı genetik, duygusal, bilişsel, davranışsal yatkınlık

Yaşamın sonraki yıllarında biyolojik ve psikososyal uyaranların organizmaya binmesi ve özellikle seratonin ve noradrenalin mekanizması reseptör duyarlılığı

 
Depresyona neden olabilecek düşünce tarzları

Olumsuz üçlü:  Kişinin kendisini, çevresini, geleceğini olumsuz olarak değerlendirmesi

Olumsuz otomatik düşüncelerin ortaya çıkması

Bilgi işleme ve algılamada yapılan sistematik hatalar:

Ya hep ya hiç tarzında düşünme.

Keyfi çıkarsamalarda bulunma

Aşırı genellemelerde bulunma

Seçici Dikkat (Olumsuza Odaklanma, Olumlu Şeyleri gözden kaçırma)

İşlevsel olmayan şemalar: İşlevsel olmayan şemaların temelleri erken dönemde atılmakta, yaşam boyu devam etmektedir.

değersizim , yetersizim , bir işe yaramam , çaresizim, suçluyum, Önemim yok gibi vb.

DEPRESYON KLİNİK  BELİRTİLER

İlgi kaybı ya da zevk alınan etkinliklerden artık zevk alınamıyor olması(anhedoni)

Depresif duygu durum; üzgün, hüzünlü, kederli, umutsuz, acınacak halde, dertli, çaresiz, çökkün ya da değersiz hissetme

Enerji kaybı, yorgunluk, bitkinlik ve istek azlığı

Konuşmada, düşüncelerde ve davranışlarda retardasyon, ajitasyon

Uykuda bozukluklar

İştah değişiklikleri

Anksiyete

Somatik yakınmalar

Dikkati toplamada ve sürdürmede güçlük

Ölüm düşünceleri- intihar girişimleri

Psikomotor  retardasyon , ajitasyon

Giyim, kendilerine bakımları

Genel Görünüm: Çökkün hastada genellikle omuzlar çökük, yüz ve alın çizgileri derinleşmiş, üzüntülü bir yüz, az bakımlı, hareketler yavaş, genel bir durgunluk ön plandadır. Bazen de sıkıntılı, tedirgindirler.

Bilinç: Genellikle herhangi bir bilinç bozukluğu belirtisi göstermezler.

Yönelim: Çoğunlukla kişi, yer ve zamana yönelimleri tamdır.

Bellek: Unutkanlık.

Dikkat ve konsantrasyon: Dikkat ve konsantrasyon güçlüğü

Algı: Ağır depresyonlarda; çeşitli algı bozuklukları görülebilir. (derealizasyon, depersonalizasyon, illüzyon, hallüsinasyon)

 

Düşünce:

Düşünce süreci: Konuşma yavaşlamıştır.

Düşünce içeriği:  *Genellikle olumsuz düşünceler hakim.

*Genellemeler

*Kayıp, pişmanlık, suçluluk, intihar, ölüm düşünceleri

*Dünyayı siyah- beyaz görme, ya hep ya hiç düşünce tarzı

 

Depresyonda görülen ‘ ya hep ya hiç ‘ düşüncesine örnekler:

Tam doğru olmadıktan sonra çaba göstermenin bir anlamı yok

Birini sevmek, ona hiç kızmamaktır.

Herkes beni sevmiyorsa hiç kimse bana aldırmıyor demektir.

Mükemmel olmayacaksa bir anlamı yok.

Ya tam mükemmel olsun ya da hiç olmasın.

Her şey yetişmeyecekse hiç yapmayayım.

Birinden bir şey alırsam kendimi ona tam bağımlı hissederim.

 

Duygu: Depresif duygudurum. (Disforik, elem veren acı veren bir duygudurum)

Davranış: Fizik etkinlikte azalma, toplumdan uzaklaşma, yorgunluk, bitkinlik, laterji ya da ajitasyon

Fizyolojik özellikler: Uyku bozk., iştah değişiklikleri, cinsel istek azlığı vb. [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”]

DEPRESYON GİDİŞ VE PROGNOZ

Herhangi bir yaşta başlayabilir. Ortalama yaşı 20’li yaşların ortalarıdır.

Semptomlar genellikle günler haftalar içerisinde gelişir. Tedavi edilemeyen epizod hangi yaşta başlarsa başlasın, 6 ay ya da daha uzun sürebilir.

Bazen belirtiler başlangıçta daha hafif olduğundan kişi yaşamış olduğu  çeşitli bedensel semptomlar(halsizlik, iştahsızlık, unutkkanlık vb.) sebebiyle başka uzmanlık dallarına başvurabilirler.

Olguların büyük çoğunluğunda semptomlar tam remisyona girer ve işlevsellik hastalık öncesi döneme döner.

İlk epizodun şiddeti süreğenliğin öngörülmesini sağlıyor olabilir.

Kronik tıbbi durumlar  daha süreğen epizodların ortaya çıkma olasılığını artıran bir etkendir.

Psikotik özelliklerin görülmesi, epizodların uzun sürmesi, hastalık öncesi toplumsal uyumun bozuk olması, sosyal desteğin azlığı gibi vb durumların varlığı genellikle kötü prognoz olabileceğinin göstergeleridir [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”]

DEPRESYON AYIRICI TANI

Distimik Bozukluk

Bozukluğun şiddetine ve süreğenliğine göre ayırt edilir.

Distimik bozuklukta depresif duygudurum, en az 2 yıllık bir sürede hemen her gün bulunur.

Kronik ve daha az ağır olan depresif semptomlarla belirlidir.

 

Yas

Sevilen birinin ölümünden sonra ortaya çıkar.

Majör depresif bozukluğun tanı ölçütlerini karşılayacak  sayıda ve sürede ortaya çıkmış olsa bile; 2 aydan daha uzun sürmedikçe ya da işlevsellikte belirgin bir bozulma, değersizlik düşünceleriyle hastalık düzeyinde uğraşıp durma, intihar düşünceleri, psikomotor retardasyon ya da psikotik semptomlar olmadıkça, majör epizoddan çok yasa bağlıdır.

Yasta kişinin kendisine saygısı kaybolmaz, kendisini derin bir yitim içerisinde görse bile kendi değerini küçülmüş, yitirmiş hissetmez. Böyle olursa depresyon geliştiği düşünülebilir.

Yas ile Majör Depresif Epizod arasındaki farklar

yas Majör depresif epizod
Yakın zamanda kayıp mevcut Her zaman bir kayıp yoktur
Benlik saygısı korunmuştur ‘Değersizlik’ duygusu sık görülür
İşlevsellik orta derecede bozulmuştur. İşlevsellik belirgin düzeyde bozulmuştur.
İntihar düşünceleri pek olmaz Sıklıkla intihar düşünceleri olur
Nörovejetatif belirtiler olabilir de olmayabilir de Nörovejetatif belirtiler vardır

Genel Tıbbi Duruma bağlı duygudurum bozukluğu

Öykü

Fizik muayene bulguları

Madde Kullanımının yol açtığı duygudurum bozukluğu

(Örn. Kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaçvb.) duygudurum bozukluğu ile etiyolojik olarak ilişkisi olduğu yargısına varılmasıyla majör depresif bozukluktaki, majör depresif epizodlardan ayırt edilir. 

 

Şizoaffektif Bozukluk

Bu tanı içi duygudurum belirtilerinin görülmediği iki haftalık bir dönemde psikotik belirtilerin, hezeyan ve hallüsinasyonların görülmesi gerekir.

Çoğunlukla duygudurum belirtileri bulunabilir, fakat eşlik eden özellik biçimindedir, ayrı bir tanı konmayı gerektirmez.

Demans

Kişinin hastalık öncesi durumu; genellikle demansta hastalık öncesinde kognitif işlevsllikte giderek bir gerileme olduğuna ilişkin bir öykü alınır. Depresyonda kognitif gerileme genellikle birden ortaya çıkar.

Kapsamlı değerlendirme

Söz konusu bozukluğun nasıl başladığının değerlendirilmesi

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KOMPLİKASYONLAR-İNTİHAR”]

DEPRESYON ÖLÜM VE İNTİHAR

İntihar girişimleri nedenleri arasında psikiyatrik hastalıklar arasında ilk sırada

Ölüm oranı toplum ortalamasından ..-.. kat fazla.

Hastaların %20-50’si intihar girişiminde bulunur.

Ağır bunaltı, umutsuzluk, çaresizlik, suçluluk duygularının bulunması risk.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

DEPRESYON TEDAVİ

FARMAKOLOJİK TEDAVİ

EKT

PSİKOTERAPİ

PSİKOEĞİTİM

Majör depresyon belirtileri ve süreci hakkında hastayı bilgilendirmek

Akut dönemde daha çok destekleyici psikoterapötik müdahaleler, ilerleyen aşamada depresyonun ortaya çıkmasında rolü olduğu düşünülen kişilik özellikleri ve Psikososyal etmenler üzerinde durulabilir.

İlk etapta terapist hastanın hedef yakınmalarını , semptomlarını, ego işevlerinin genel düzeyini, uyum gücünü anlamaya çalışabilir.

İntihar riski de değerlendirilmelidir.

Destekleyici, açıklayıcı

Terapötik işbirliği tedavinin güçlü bir öğesi

Kişinin tedaviye katılımını sağlayabilmek

Hastanın destek sistemleri sorgulanmalı

 

FARMAKOLOJİK TEDAVİ

—Depresyonun farmakolojik tedavisinde antidepresanlar kullanılır.

—Antidepresan kullanımında temel ilke yeterli dozu yeterli sürede kullanmaktır.

◦Depresyon, bugünkü bilgilere göre ataklar arasında normal duygu durumun bulunduğu bir hastalık değildir.

◦Sürekli bir kötüye gidiş söz konusudur.

◦Uygun tedavi görmeyen vakalar kısmi düzelmeler gösterseler dahi kalıntı belirtiler bırakır.

—Etki başlangıcı en erken 2-3 hafta sonra görülür.

—En az bir aylık süre içinde yeterli yanıt yoksa ya doz arttırılır ya başka bir ilaca geçilir.

—İlk atakta tedavi en az 1-2 yıl ve aynı dozda sürdürülmelidir.

—2. ataktan sonra tedavi tekrarı önlemek amacıyla daha uzun süre sürdürülmelidir.

Gerekli durumlarda ömür boyu antidepresan tedavi uygulanabilir

antidepresanlar

—SSRI’lar

—SNRI’lar

—NaSSA grubu

—Trisiklik antidepresanlar

—Bupropion

—MAO inhibitörleri

—Reboksetin

—Trazadon

SSRI’ lar (Selektif Serotonin Reuptake İnhibitörleri):Hem etkinlikleri hem de düşük yan etki profili nedeniyle dünyada en yaygın olarak kullanılan antidepresan grubudur.

—Bu grup içinde bulunan ilaçlar;

◦essitalopram,

◦sitalopram,

◦sertralin,

◦fluvoksamin,

◦paroksetin ve

◦fluoksetindir.

SSRI’ların etki mekanizması

depresyon

Psikoterapi

Depresyonda uygulanan psikoterapiler

—Kognitif davranışçı terapi

—Kişiler arası terapi

—Psikodinamik terapi

—Farkındalık temelli psikoterapiler

Non-farmakolojik tedaviler

—Elektro-konvulsif terapi

—Işık terapisi

—Transkranial manyetik stimülasyon

—Vagus sinir uyarısı

—Derin beyin uyarısı

DUYGUDURUM BOZUKLUKLARıNıN PSIKODINAMIK YÖNLERI

Freud depresif eğilimlerin altında erken dönemde yaşanan kayıp deneyiminin olduğunu ileri sürmüştür. Bu görüşler daha sonra Abraham tarafından geliştirilmiştir. Bebekliğin ilk gelişim evrelerinde aşırı doyurulmuş veya yoksun bırakılmış kişilerin bu devrelere saplanıp kaldıklarını vurgulayan klasik  teoriye uygun olarak, depresif bireyler, memeden çok erken veya çok ani kesilmiş veya uyum sağlama kapasitelerinin çok ötesinde erken hayal kırıklıkları yaşamış kişiler olarak görülmüştür.

Depresif bireylerin çoğunlukla kilolu olması, genelde yemek yemeyi, içki ve sigara içmeyi ve duygusal deneyimlerini yiyecek ve açlıkla benzetmelerine dikkat çekilmiştir. Depresif kişilerin oral dönemde saplandıkları görüşü bugün de kabul görmektedir.

Depresif bireyler olumsuz duygularını diğer insanlardan uzak tutup kendilerine yöneltmişleridir. Bu durum kendiliğe karşı sadizm veya içe döndürülmüş öfke olarak tanımlanmıştır. Depresif  bireyler nadiren kendiliğinden öfkelenirler. Daha çok suçluluk hissedereler. Bu daha çok bilinç düzeyinde yaşanır, egoyla uyumlu ve suçlanmayı hak etme duygusudur.

Depresif kişilerin en fazla kullandıkları savunma mekanizması içe-atmadır. Klinik açıdan bakıldığında, bir insanın depresif psikolojisini değiştirmek için anlaşılması gereken en önemli mekanizma bu savunmadır. Depresif kişinin kaybedilmiş sevgi-nesnesiyle özdeşimi içselleştirilmiştir. Depresif hastalarda içselleştirilmiş nesnenin konuşması açıkça duyulabilir. İçe atılmış nesnenin daha ziyade nefret edilen özellikleri içe atılmıştır.

Sevgi nesnesinin olumlu nitelikleri genellikle sevecen şekilde hatırlanır. olumsuz olanlar ise kendiliğin bir parçası olarak yaşanır. İçe tlına nesnenin gerçekte kötü olması şart değildir. Örneğin hastalık nedeniyle hastaneye yatan bir babanın oğlu, babasının kendisini terk etmesinden dolayı ona düşmanlık besleyecek, ama aynı zamanda onu özleyecek ve yanındayken değerini bilmediği için de kendisini suçlayacaktır.

Depresyonlu hastaların genel özelliği benlik saygısının düşük olmasıdır. Depresyon herhangi bir gelişim aşamısındaki narsistik çözümlemedeki yetersizliğin tetiklediği çaresizlik ve bozulmuş benlik saygısı dıygusundan kaynaklanabilir.  Depresif hastalarda özellikle olgun bir ayrılık gerçekleştirilmediğinde belirgin hale gelen, değersizlik ve kendilik imajlarının bölünmesine yol açan ebeveyn figürleri ile ilgili olumsuz anıların olduğu öne sürülmektedir.

DEPRESYONUN BILIŞSEL TEORISI

Aaron Beck depresif bireylerin rüyalarını psikanalizin yeterince iyi açıklamadığını keşfedince bilişsel teoriyi geliştirmiştir. Bilişsel model insanlarının bilişlerinin objektif olmadığı fikrine dayanır. Bir insanın davranış ve duygularını etkileyenler daha çok o insanın algıları ile alakalıdır. Depresyondaki insanlar gerçeği depresif bir biçimde idrak ederler.

Depresyonlu bireyler

1.Kendileri

2.Çevreleri

3.Gelecek hakkında

Negatif ve çarpıtılmış düşüncelere sahiptir.  Buna bilişsel üçlü denir.

Depresif hastalar hep-hiç düşünüşüne sahiptir. Olaylarla ilgili keyfi negatif çıkarsamalar yaparlar, bir konteks içersinde negatif olanları seçerler ve aşırı genellemeler yaparlar. Olumlu olanları da küçümseme eğilimindedirler.

Kendisiyle alakalı olmayan olayları kendisine mal eder. Özellikle kendi kusurlarını doğrulayan negatif kanıtlar, hatalar ve engeller ararlar. Beck’e göre depresif bireyler stresle karşılaştığında olumsuz otomatik düşünceleri devreye girer. Depresif düşünme biçimi sadece acı vermez, aynı zamanda işlevselliği de felç eder. Böylece işlevsellik kaybı üzerinde daha çok dururlar. Üretkenlik kaybı hastanın yetersizlik düşüncelerini pekiştirir.

Anlık negatif bilişler (beni sevmiyor) şema veya çekirdek inanç denen daha temel benlik kavramı içine oturur. Bu olumsuz şemalar muhtemelen erken dönemlerde yerleşmeye başlamıştır. Tedavide Sokratik sorgulama iletemel düşüncelerin lehinde ve aleyhinde kanıtlar aranır.  Hasta otomatik düşünceleri belirleyerek depresyonun irrasyonel doğasını tanır.

DEPRESYONUN KİŞİLERARASI TEORİSİ

Bu teori psikanalizin intrapsişik konulara aşırı vurgu yapmasına tepki olarak doğmuştur. Adolf Meyer, Harry stuck Sullivan, Eic Fromm ve Freuda Fromm Reichman bu teorinin öncüleridir.

Sosyal destek insanları depresyondan korur.  Güvenilir bir sosyal ortam depresyon geliştirme riskini azaltır. Sevilen bir yakının kaybı, ilişkilerde önemli zorlanmalar, evlilik, boşanma, barınma imkanları, mesleki durum ve fiziksel sağlıktaki değişiklikler gibi yaşam stresleri depresyon gelişme riskini arttırmaktadır.

John Bowlby, insanların evrimsel olarak emosyonel bir bağlanma zorunluğunu ileri sürmüştür. İnsan doğasının bu temel özelliği bebeğin hayatta kalmasını sağlar.  Bebek büyüdükçe çevresinin genişlemesi bağlandıkları figürün güvenli temelinden uzaklaşır. Bu  dönemde bağlantı nesnesinin kaybı, bağlanma stilinin zedelenmesine sebep olur.  Örn. Annenin ilk 10 yılda ölümü, depresyon için bir risk faktörüdür.

Çocukluk dönemdeki bağlanmaları güvensiz olanlar başkalarından yardım isteyemez.

Bu hassas bireyler insanlardan destek almada yetersizlik yaşarlarsa stres altında semptom çıkarmaya eğilimlidirler. Güvensiz bağlanmaları olan bireyler, ihtiyaç duyduklarında rahat ilişki kurmakta güçlük çekerler.

Depresif bireyler suçluluk nedeniyle diğer insanların ihtiyaçlarını kendilerininkinden daha önemli görürler. Bu nedenle başkalarının isteklerini yerine getirmeye aşırı çaba gösterirler. Bu da enerjilerinin kısa sürede tükenmesine yol açar. Kendilerini sıkıcı bulurlar.

1970’lerde G. Klerman ve arkadaşları depresyona özel kişilerarası psikoterapi tekniğini geliştirmişlerdir. Bu terapi zaman sınırlı olup, kişilerarası ve bağlanma teorilerine dayalıdır. Bu psikoterapi metodunda yatkın bireylerin birinin kaybı (komplike yas), sorunlu bir ilişki (rol uyuşmazlığı), veya bir yaşam değişikliği (rol değişimi) üzerine odaklanır. Yaşam olayları işlevselliği düşürürken, düşük işlevsellik ise olumsuz yaşam olayları üretir.

KPT’de hastalara hasta rolü verilir ve hayat olaylarının depresyon üzerindeki etkisi anlatılır. Hasta ile bir kiiler arası sorunun çözümü üzerine çalışılır.  Örneğin bir evlilik sorununun çözümü, ilk anda semptomatik rahatlamayı sağlayacak, gelecekte tetikleyeci kişilerarası sorunların üstünden gelinmesine ve depresyonun önlenmesine yarayacaktır.  Kişilerarası yetenekleri geliştirmenin temel alanları; kendi haklarını savunabilme, yüzleştirme, öfkenin etkili bir biçimde ifadesi ve sosyal risk almadır.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]