Bu İlişki Nereye Gidiyor? 'İLİŞKİDE KAYBOLMAK'

Aşık oldunuz ve aşkınızda kaybolduğunuzu mu hissediyorsunuz? Eşinizin/partnerinizin onayını kazanmak için çok şey isteyebilir veya gözlerinizle kendiniz gördüğünüz reddetmeden kaçınabilirsiniz. Mutluluklarınıza aşırı odaklanmışsınız, zamanla kendinizi önemsiz hissediyor ve belki de görünmez hissediyorsunuz. Ne istediğiniz ya da hissettiğiniz önemli değil gibi görünüyor. Ve bu düpedüz üzücü olabilir.
Bir ilişkide olduğunuzda kaybolduğunuzu düşünüyorsanız, çok hassas olma ihtimaliniz yüksek. Örneğin, partnerinizin biraz geri çekildiğini fark ederseniz, yalan veya aldatma gibi hataları yanlışlıkla varsaymaya yönelebilirsiniz. Eşinize o kadar odaklanmış ve duyarlı olmanızın bir sonucu olarak, partnerinizi kendinizden daha güçlü görebilirsiniz.
Kendiniz ve ilişkiniz için kendinize odaklanmaya çalışmanız önemlidir. Hayatınızın farklı alanlarıyla ilgili iç deneyiminiz hakkında düzenli olarak kendinize şu soruları sorun: ben neler düşünüyorum ve neler hissediyorum? Düşüncelerim ve duygularım eşimden nasıl farklı? Farklı olan kısım ne? Bunu cevaplarken cevaplarınızı bir kağıda yazın. Yanıtlarınızda dürüst olun.
Tekrar kendinize gelmeniz gerekebileceğinin bir göstergesi, eşinizin düşünceleri ve hissettikleri hakkında ya da küçük geri beslemeleriniz üzerinde kesinlikle emin olmaktır. Yani düşüncenizden ve değerlendirmelerinizden şüphe etmemektir. Bu bir problemdir, çünkü eşinizde devam eden her şeyi bildiğinizi düşündüğünüz, buna kendinizi inandırabileceğiniz kadar partneriniz gözünden olanları, bu sorunu bilmiyorsunuzdur. Sorun hakkında partnerinizin de sizin kadar uzman olduğunu unuturuz. Ve bu yüzden yanlış anlamalar gelmesi olası. Ayrıca, kendinizi psikolojik olarak tecrübe ettiğiniz gibi hissederseniz, muhtemelen kendi başınıza değilsiniz. Sonunda, eşinizin tecrübesine saygı göstermekten vazgeçerseniz, önemsiz ve önemsenmediğiniz hissine kapılırsınız /neden olursunuz.
Kendi düşünceleriniz ve duygularınız hakkında kafanız karıştığını veya eşinizin nasıl biri olduğunu bildiğinizden kesinlikle emin olduğunuzu düşünüyorsanız, tepki vermeden önce düşünmek için biraz zaman ayırmanız yararlı olabilir. Meraklı olmayı seçin!.. İç tecrübelerinizi merak edip, eşinizin düşünce ve hisleri için farklı olasılıklar hayal etmeye çalışın. Farklı seçenekleri düşünün. Bugüne kadar devre dışı bıraktığınız düşünceleri aktif etmeye çalışın. Bunu, görmek istediğiniz film gibi küçük kararlarla veya birbiriniz hakkında ne hissettiğiniz gibi büyük tartışmalarla yapabilirsiniz. Şu anda bunu yapmakta zorlanıyorsanız olaydan sonra deneyimlerinizi yansıtarak pratik yapın. Yeni farkındalıklarınızı derinleştirmek ve pekiştirmek için ve bunu tartışmak için her zaman eşinize geri dönebilirsiniz. Ayrıca, “sesinizi öğrenmeyi” öğrenmenizi destekleyen, size ayna olan bir arkadaşınızla konuşmanız yararlı olabilir.
Eşinizi “anlmaya” çalışırken kendi tecrübenizi “elde” ederek, siz değerli bir kişi olma duygusu içinde beslenirsiniz. Eşinizin sevgisini kazanmak için kendinizden vazgeçmeyeceksiniz. Kendinizi ve partnerinizi normal değerlerde sevin.

Psikolog, psikoterapist, şişli psikolog, Mecidiyeköy, psikolojik danışmanlık merkezi, osmanbey, fulya, çocuk, aile, sosyal fobi, kaygı, özgüven, okb, obsesif kompülsif bozukluk, okb, obsesif kompülsif kişilik bozukluğu panik atak, çekingen kişilik bozukluğu, Avrupa yakası, hipnoterapi, cinsel terapi

Otizm spektrum bozukluğu olan çocuklar için yeni bir umut

Otizm Araştırmaları Enstitüsü (IAR) tarafından yayınlanan son çalışma, otistik spektrum bozukluğunun teşhisinin artık çocuklar için zor bir yaşama dönüşmesini engellenebileceğini göstermektedir. Bulgulara göre, IAR’ın yüksek işlevli otizm spektrumu bozukluğu (HFASD) olan çocuklar için tedavi programı olan summerMAX, topluluk temelli bir ortamda başarıyla uygulanabilir.

IAR, yerel bir topluluk hizmet ajansının summerMAX programını uygun bir şekilde uygulayıp uygulayamayacağını belirlemek ve üniversite tabanlı denemelerde gördüğümüz sonuçlarla aynı başarıyı elde etmek için karar verip vermediğini açıkladı “diyor IAR ortak direktörü Marcus L. Thomeer, PhD.
Bunu yapmak için IAR, Autism Services Inc. ile ortaklık kurdu. Ajans, summerMAX programının tüm yönlerini bağımsız olarak yönetti ve yöneltti ve bunu son derece etkili buldu. Çocuklar, non-literal(Harfsiz, işaret) dili ve sosyal becerileri kullanma konusundaki anlayışını arttırdığını ve otizm spektrum belirtilerinin şiddetinde önemli bir düşüş olduğunu gösterdiler.
Araştırmanın yardımcı koordinatörü James P. Donnelly, “Bu, önemli bir bulguydu, çünkü toplum ajansı sağlayıcılarının uygulanmış ortamlarda benzer tedavi kazanımları elde edebileceğini göstermektedir” dedi.
Çalışma, Peter ve Elizabeth C. Tower Vakfı tarafından finanse edildi.
SummerMAX programındaki çocukların aileleri için en önemli sonuç, oğullarının / kızlarının büyüleyici, anlayışlı ve sosyal kişilik haline gelmesini izlemekti.
SummerMAX’e katılmadan önce Corinne Marciniak; diğer insanlardaki duyguları tanımada ve akranlarıyla etkileşimde bulunmada zorlanırdı. Bugün, 14 yaşında, Tonawanda Lisesi ve Tonawanda Küpleri Kasabası’ndaki varsity yüzme takımının bir üyesi olarak gelişiyor.
Corinne’in annesi Renee Marciniak, “Corinne, summerMAX’te öğrendiği becerileri kullanarak ekibin verimli ve olumlu bir üyesi olmasını istiyor” diyor. “Ekibin arkadaşları var, Corinne bu ilişkileri kendi başında kolaylaştırdı.”
Klein, 13 yaşındaki oğlu hakkında “Owen’in konuştuğu ve fikir beyan ettiği  konuların çeşitliliğinde büyük bir artış gördük” diyor. Futbol ve video oyunları hakkında da konuşuyor ve günümüz hakkında daha önce yapmadığı bir şeyler sorabiliyor “dedi.
Doktor Marcus Thomeer, “Bu çocuklara okula başlamak, üniversiteye gitmek, yetişkin olarak çalışma hayatına katılmak,  bir aileye sahip olmak ve sonuç olarak toplumdan bu kadar izole olmamak için bir fırsat vermeliyiz” diyor. Otizm spektrum bozukluğu olan çocukların yaşamlarını iyileştirmek için tüm çabalarımız akılda tutulur. ”
getty_rf_photo_of_man_at_club_checking_out_women

Şaşırtıcı 10 Bağımlılık

Akıllı Telefonlar

Siz de bırakamıyorsunuz değil mi? Her zaman yanınızda bulundurup birkaç dakikada bir kontrol ediyorsunuz. Çok çalışıyorsunuz çünkü. Haftasonları kapatıp açamıyorsunuz. Birkaç kilometre uzaklıktaki bir metni veya postayı yakalamak için beraber yemek yediğiniz insanları görmezden geliyorsunuz. Henüz fazla araştırma yok, ancak bilim adamları favori araçlarınızın sizi bir dijital bağımlısı yapıp yapmadığı konusuna takmış durumda.
 

Kafein


Her gün birden fazla kahve almadan duramıyor musunuz? Bu mutlaka bir bağımlılık değildir, ancak hayatınızdan kesmeye çalışma ve sizi bir düzenleme yapmaya başlama zamanı gelmiş olabilir. Bizim tavsiyemiz günlük sadece 1 kahve içmeniz.
 

Çikolata ve Diğer Tatlılar


Bazen biraz çikolataya sahip olmak istersin ve kendini durduramayabilirsin. Karbonhidrat ve yağ oranı yüksek yiyecekler beyninizi uyuşturucu gibi etkiler. Tatlı yeme arzunuz kontrolden çıkabilir ve sağlık sorunlarına neden olabilir. Kötü hissetmeyin çikolata arzunuzu kontrol edin. Sağlığınız yerinde kalsın.
 

Alışveriş yapmak


Bugüne kadar hepimiz gerçekten ihtiyacımız olmayan bir şey aldık. Bu ihtiyaç olmayan ama alınan eğer ÇOK şey olursa, gerçekten aradığın şey beynin için iyi bir kimyasal olan dopamin ihtiyacını sağlayabilir. Veya dürtü kontrol problemleriniz veya endişe konularınız olduğu anlamına gelebilir. Mağazalara sık gitmeniz veya tek tıklamayla çevrimiçi satın alım düğmesine basmanız çok sık ise ALIŞVERİŞ KONTROL ETMENİZ GEREKEN BİR ALAN OLABİLİR. VEYA BİR PSİKOLOJİK SORUNUNU GÖRMEZDEN GELİYOR OLABİLİRSİNİZ.

Kumar


2 milyondan fazla Türkiye vatandaşı bu sorunu yaşıyor. İster kişisel olarak ister çevrimiçi, ister slot makineleri veya poker masasında olun, bu beyne acele bir dopamin atışı sağlar ve bir süre için sizi mutlu eder. Ancak, eğer şans sizinle değilse, çok fazla bahis; para, iş ve aile hayatınızı cehenneme çevirebilir.
 

Estetik


Estetik olmak, estetik olmayan yerlerimizi estetize etmek o kadar fazlalaştı ki belirli derecenin üstünde olanları bağımlılık ve psikolojik sorun olarak değerlendirilmektedir. Çoğu “vücut dismorfik bozukluğu” na sahip olduğu ve gördükleri kusurları takıntılı olduğu için böyle tanımlanmaktadır.. Bu soruna bağımlılıkta rol oynayan aynı beyin kimyasalları neden olur.
 

Bronzlaşma


Güneşe mi bağımlısın?  Güneş ışınlarının mor ötesi (UV) spektrumu vücudunuzda endorfin adı verilen kimyasal maddeleri serbest bırakır. Bu doğru. Sizi çok iyi hissettirebilir, ancak bu güzel hissetme yanında güneşte fazla kalma, bronzlaşma abartıldığı zaman güneş yanığı, kabarcık ve cilt kanseri riskine sahip olursunuz.
 

Egzersiz


İyi bir antreman, aktivitenin kendisine bağımlı olmadığı sürece bağımlılığı aşmanıza yardımcı olabilir. Egzersiz, beyninizin öğrenmesini sağlar, bu da iyileşmeyi hızlandırabilir. Ancak, eğer hasta ya da yaralıysan, endorfinle çalışan bi koşucuysan fazla egzersize “hayır”  demelisin.
 

Sosyal medya


Facebook, İnstagram ve Twitter’da bağımlı olduğunuzu hissettiğiniz oluyor mu? Çok fazla zaman harcıyor musunuz? Yeni araştırmalar, gerçekten sizin de bağımlı sosyal medya kullanıcılarının arasında olabileceğinizi gösteriyor. Yayınların rastgele hızlı bir şekilde paylaşılması ve beğenilerin alınması; beyninizi kokainin yaptığı gibi etkiler. Kendinizle ilgili ayrıntıları başkalarıyla paylaştığınızda, kendinizi daha fazlasını paylaşma ihtiyacı hissettirir.
 

Sex

Seks hayatını kontrol edemiyor ya da pornoya bakıyor musun? Daha fazlasını yapıyor, ama daha az keyif alıyor ve bunu elde etmek için fazla risk mi alıyorsunuz? Kontrolsüz ilişkiye giriyor ve seçim yapmak da zorlanıyorsanız ya da hayır demekten aciz olduğunuzu hissediyorsanız bir psikologa ya da psikiyatra görünmenizde fayda olabilir.

yeni bir ilişki

Eski İlişkiden Yeni Bir İlişkiye

Bir ilişkinin bitmesi genellikle acı verir. İlk başta, olanları işleme koymak için kişisel zamanın gerekliliğini hissedebilirsiniz. Ancak, sonunda tekrar yeni bir başlangıç için düşünmenin zamanı geldiğinde hazır olup olmadığınızı nereden mi bileceksiniz?

Bu yazıyı okumak size iyi gelebilir!!!
Genelde ilişkinin bitmesi bizi yıpratır ve güçsüz hissettirir. Depresif bir hâl içine gireriz. Dünya anlamsız gelir ve hiçbir şey yapmak gelmez içimizden. Sanki dipsiz bir kuyu. Bizi oradan, o dipsiz kuyudan çıkaracak birisine ihtiyacımız varmış gibi hissettiğimiz an! Kurtaracak tek kişinin o eski kişi olduğunu düşündüğümüz an! Bunlar yeni bir başlangıç yapmamızı ve etrafımızdaki doğru insanları görmemizi engeller. Gerçek ise; doğru yol yöntemi ve doğru ilişkiyi kaçırmanız an meselesi olabilir.

Hep mi olumsuz sonuçlanıyor ilişkileriniz! Çok mu adi bir partneriniz vardı ve bu  insanlara güvenmenizi engelliyor mu? Sizden duyduğumuz bu sorunların sebebi aslında sizin yanlış kişilere daha çok şans verdiğinizden dolayı olabilir mi?
Her ne kadar yapamayacak olduğunuzu düşünseniz bile yalnız kalabilirsiniz. ĺlişki bittikten sonra yalnız kalmaktan hoşlanmadığınız için kendinizi kötü bir ilişki içine girme tehlikesine sokabilirsiniz. Biriyle yalnızca, arkadaşlığa hazır olmadan yalnızlık korkusu ile ilişki kurduğunuzda kolayca yanlış kişiyle karşılaşabilirsiniz. Bu durum da kendine özgü rahatsızlık ve acıyı yaratır. Bu sizi daha da güçsüz duruma düşürebilir. Güven duygunuzu azaltıp sizin yeni bir başlangıç yapmanıza engel olabilir.

Üzülmüşsünüzdür ve bu ‘bırakın’ demektir. Bir süre yas tutmanız veya en azından kendinizi tek bir kişi olarak yeniden toparlamanız önemlidir. Birisiyle birlikte olduğunuzda ve hayatlarınız o kadar uzun süre birbirine bağlıysa, o ilişki sona erdiğinde, onu sona erdiren kişi olduğunuzda bile, yaşayacağınız kayıp bir hayli çok olur. Birleşim umuduyla hâlâ devam ediyorsanız veya hala ilişkinizi canlı tutuyorsanız; o zaman başkasına gerçekten kendinizi anlatmaya ya da yeni bir ilişkiye hazır değilsiniz demektir.

Artık öfke ile tüketilmiyorsunuz. Bazen insanlar, önceki ilişkileri hakkında öfkeyle doludur ki, kalplerini yeni bir aşka dönüştürmekten vazgeçerler. Bu nedenle, kızgınlığınız yok olana kadar veya en azından daha yoğun olarak öfkenizi gidermek için çalışmanız önemlidir. Öfkenizi görmezden gelmeye çalışmak cazip gelse de, bu geri tepebilir. Genellikle, muhtemelen farkındalığınızın dışında gelecekteki ilişkileri baltalamaya neden olur.
Güvenebilirsin. Önceki ilişkiniz sizi başkalarına karşı güvensiz bıraktıysa, bu konuda çalışmak için zamanı ve gayreti gösterin. Gelecekteki ilişkilerinde yalnızca bir kez daha başkalarına güvenmeyi öğrenerek mutlu olmak sizin elinizde. Ancak bu konuda insanların kendilerini güveninize layık göstermeleri de oldukça önemlidir.
 Patnerinizin pozitif ve sorunlu özelliklerini, mutlu ve acılı hatıralarla dürüstçe kendinize yansıttığınızda, ilerlemeye hazırsınız demektir.
Eskiye ait mutlaka kalbinizde ve zihninizde kırıntılar olacaktır. Siz kırıntılara dikkatinizi verirseniz; muhtemelen önünüzde duran sağlam bütünü göremeyeceksiniz. Yeni başlangıçlar eskiye rağmen olacaktır. Bu hiçbir zaman eskiyi hatırlamamak demek değildir elbette. Hatırlamaya rağmen yenisi için kendinize şans verin.

Psikolog, psikoterapist, şişli psikolog, Mecidiyeköy, psikolojik danışmanlık merkezi, osmanbey, fulya, çocuk, aile, sosyal fobi, kaygı, özgüven, okb, obsesif kompülsif bozukluk, okb, obsesif kompülsif kişilik bozukluğu panik atak, çekingen kişilik bozukluğu, Avrupa yakası, hipnoterapi, cinsel terapi

adli-psikoloji

ADLİ PSİKOLOG NE YAPAR?

Psikolog, psikoterapist, şişli psikolog, Mecidiyeköy, psikolojik danışmanlık merkezi, osmanbey, fulya, çocuk, aile, sosyal fobi, kaygı, özgüven, okb, obsesif kompülsif bozukluk, okb, obsesif kompülsif kişilik bozukluğu panik atak, çekingen kişilik bozukluğu, Avrupa yakası, hipnoterapi, cinsel terapi

Psikiyatride kullanılan ilaçlar

Psikiyatride kullanılan ilaçlar;

1.Antidepresanlar:

Sertralin (Lustral, Seralin, Selectra, Serdep)
Sitalopram (Cipram, Eslopram, Citol, Vodelax, Citara)
Paroksetin (Seroxat, Paxil, Paxera, Xetanor)
Fluvoksamin (Faverin)
Fluoksetin (Prozac, Depreks, Zedprex, Fulsac, Florak)
Essitalopram (Cipralex, Eslorex, Citoles, Losiram, Esmax)

Venlafaksin (Efexor, Venegis, Veniba, Sulinex)
Milnacipran (ixel)

Duloksetin (Cymbalta, Duxet)
Reboksetin (Edronax)

Tianeptin (Stablon)

Mirtazapin (Remeron, Mirtaron, Redepra, Zestat, Velorin)

Moklobemid (Aurorix)

Mianserin (Tolvon)
Trazodon (Desyrel)

Bupropion (Zyban, Wellbutrin)

Amitriptilin (Laroxyl)
Klomipramin (Anafranil)
İmipramin (Tofranil)

Opipramol (İnsidon, İnsomin)
Maprotilin (Ludiomil, Maprotil)

Antidepresanların Etki Gücünü Artırmak İçin Kullanılan Ancak Antidepresan Olmayan;
Buspiron (Buspon)

2.Antiepileptikler: Süregen veya Tekrarlayıcı Depresyon veya Depresyon-Mani Atakları İle Giden Bipolar (İkiuçlu, Manik Depresif Hastalık) Bozukluk Tedavilerinde Kullanılırlar.
Karbamazepin (Tegretol, Karazepin, Teril, Karberol)
Valproat (Depakin, Convulex)
Lamotrijin (Lamictal)
Topiramat (Topamax, Xamate)
Gabapentin (Neurontin, Gaptin)

3.Antipsikotikler:
Daha çok Şizofreni, Şizoaffektif Bozukluk ve Bipolar Bozukluk tedavilerinde kullanılsalar da diğer iyileşmeyen veya dirençli psikiyatrik bozukluklarda da kullanılabilirler.
a.Tablet Olanlar
Haloperidol (Norodol)
Klorpromazin (Largactil)
Pimozid (Nörofren)
Trifluoperazin (Stilizan)
Sülpirid (Sülpir, Meresa, Dogmatil, ****)
Risperidon (Risperdal, Rileptid, Ricus, Rixper)
Olanzapin (Zyprexa, Rexapin, Ozaprin, Elynza, Olaxinn)
Ketiapin (Seroquel, Cedrina, Gyrex, Serex, Sequa, Ketya)
Aripiprazol (Abilify)

b.Depo Enjeksiyon Antipsikotikler;
Risperidon (Risperdal Consta)
Flufenazin (Prolixin)
Zuklopentiksol (Clopixol)
Flupentiksol (Fluanxol)

4.Demans (Bunama) Tedavisinde Kullanılan İlaçlar
Erken yaşlarda başlayan iyi huylu unutkanlıklarda verilmezler.
Memantin (Ebixa, Memanzaks, Melanda)
Donepezil (Aricept, Doenza)
Rivastigmin (Exelon)
Galantamin (Reminyl)

5.Yeşil Reçete İle Satılan ve Kaygı Giderici Olarak Kullanılanlar; Benzodiazepin Grubu İlaçlar
Tedavi için önerilen dozların 10-15 kat yüksek dozlarında bağımlılık yaparlar.
Diazepam (Diazem, Nervium, Spazmo-Valibrin)
Alprazolam (Xanax, Stabina)
Klonazepam (Rivotril)
Lorazepam (Ativan)
Klordiazeposid (Librax, Librium, Klipaks)

6.Yeşil Reçete İle Satılmayan Ancak Kaygı Giderici Etkisi Onlar Kadar Olabilen
Medazepam (Tranko-Buskas)

7.Yeşil Reçete İle Satılan Ancak İlaç Yan Etkilerini Önlemek İçin Kullanılan ve Sadece Psikolojik Bağımlılık Yapabilen İlaç; Psikopat olmayanlarda psikolojik bağımlılık bile yapmaz!
Biperiden (Akineton)

8.Kırmızı Reçete İle Satılan İlaçlar;
Uyarıcı olma etkisi nedeniyle uykusuzluk yapar, böylece hem uykuyu açar hem de dikkati artırır. Kırmızı reçete olmasının nedeni uykuyu bozmasından yani uykuyu kaçırarak uykuya dalmayı zorlaştırmasındandır. Bu nedenle de akşam saat 20:00’den sonra verilmesi önerilmez. Özellikle dikkat eksikliği olanlarda dikkati artırır, hiperaktif olanlarda hareketleri olması gereken düzeye indirir (uyuşukluk, donukluk yapmaz). Özellikle ağır depresyonlarda uyku, iştah artışı, günlük aktiviteleri yapamayacak düzeyde yorgun, halsiz ve enerjiden yoksun hisseden hastalarda ilacın uyarıcı etkisinden faydalanılarak hastayı canlandırmak için kullanılabilir. Ritalin kısa etkili olduğundan etkisi 3-5 saat sürer ve günde 3 defa (sabah, öğlen, akşam) verilebilir. Concerta ise uzun etkili şeklidir ve günde 1 defa sabah verilebilir. Ancak sanılanın, tahmin edilenin aksine kendi klinik gözlemlerim uzun etkili olan Concerta’nın kısa etkili olan Ritalin’e göre başarı oranı daha düşüktür. Bazı hastalarımda Concerta + Ritalin ikilisinin beraber kullanımı bile daha başarılı sonuçlar vermiştir.
Metilfenidat (Ritalin 10mg {Kısa Etkili}, Concerta 18-27-36-54mg {Uzun Etkili})

9.Propranolol (Dideral) ve Metoprolol (Beloc)
Panik atak geçirenlerde atakları önlemek, sıkıntıyı gidermek ve korkuların önüne geçmek için kullanılır. Psikiyatrik bozukluklarda daha etkili olduğundan daha çok tercih edilen Propranolol’dür.

10.Migren Tedavisinde Kullanılan İlaçlar;
Zolmitriptan (Zomig)
Eletriptan (Relpax)
Naratriptan (Naramig)

11.Diğerleri;

a.Modafinil (Modiodal, Modiwake)
Uyku artışı ile giden depresyonlarda antidepresanlara ek olarak verilmektedir.

b.Disülfiram (Antabus)
Alkol bırakma tedavilerinde kullanılan, alkol isteğini azaltmadan fakat alkolle alındığında ölümcül yan etkiler ortaya çıkaran bir ilaçtır.

c.Antihistaminikler (Prakten, Sipraktin, Atarax vb.)
Daha çok kaygı (bunaltı, sıkıntı) giderici olarak kullanılırlar. Bunun yanında iştah artırıcı olarak veya Akineton gibi onun yerine antipsikotiklerin yan etkilerini önlemek amacıyla da kullanılırlar.

d. Zopiklon (Imovane)
Sadece uyku ilacı olarak kullanılır. Etkisi 6-7 saat kadardır ve uykudan uyanıldığında uyku sarhoşluğu veya denge bozukluğu yapmaz.

e.Pirasetam (Nootropil)
Beyin kan akımını artırarak ve uyarıcı etki yaparak bazen psikiyatrik bozukluklarda etkili olabilir. Rutin kullanımda ilk sıralarda yer almaz.

f.Desmopressin (Minirin)
Sprey şeklinde burun içine uygulanır. Gece altını ıslatma sorunu olanlarda tedavide kullanılır ancak tedavi edici değil daha çok şikayetin ortadan kalkmasını sağlamaktadır. Kullanıldığı sürece idrar kaçırma şikayeti de olmaz.

g. Flumazenil (Anexate ampul)
Yeşil reçete ile satılan ve Benzodiazepinlerin etkilerini geriye döndürmek için damar yolundan uygulana, etkisini 30-60 saniyede çıkaran bir ilaçtır.

h. B12 vitaminleri içeren ampuller (Dodex ampul, Neurogriseovit, Epargriseovit)
B12 vitamini eksikliği enjeksiyon şeklinde uygulanan ilaçlarla tedavi edilir, tablet ilaçlarla değil. B12 vitamini eksikliği unutkanlık, denge bozukluğu, ağır derecede depresyon ve kaygı bozukluğu ve erken bunamaya kadar giden ağır hastalıklara/şikayetlere neden olabilir. B12 eksikliğinin tedavisi ömür boyu olmalıdır. B12 eksikliği kanda ölçümü yapılarak tespit edilebilir.

I.Nikotin bant veya sakız (Nicotinell)
Sigara bırakma tedavilerinde kullanılır.

i.Sinarizin (Sefal ve Sefal Fort) ve Betahistin HCl (Betaserc, Vasoserc)
Baş dönmelerinde kullanılan ilaçlardır.

j.Sildenafil (Viagra, Levitra, Sildegra)
Erkeklerin sertleşme bozukluklarında kullanılır.

k.Asepromazin (Plegicil damla)
Kullanımı terk edilmiş olan bir antipsikotiktir. Maalesef ki, çocukların rahat uyumalarını sağlamak amacıyla kullanıla gelen, bazı ilaç satan ve ehil olmayan kişilerce önerilen bir ilaçtır.

Psikolog, psikoterapist, şişli psikolog, Mecidiyeköy, psikolojik danışmanlık merkezi, osmanbey, fulya, çocuk, aile, sosyal fobi, kaygı, özgüven, okb, obsesif kompülsif bozukluk, okb, obsesif kompülsif kişilik bozukluğu panik atak, çekingen kişilik bozukluğu, Avrupa yakası, hipnoterapi, cinsel terapi

KONVERSİYON BOZUKLUĞU

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

KONVERSİYON BOZUKLUĞU NEDİR ?

Santral veya periferiksisinirsisteminin anatomi ve fizyoloji bilgileri ile uyumsuz bedensel fonksiyon bozulmalarıdır. Tipik olarak bir stresle başlar.

İstemli motor ya da duyu işlevlerini etkileyen, nörolojik ya da başka bir fiziksel hastalık düşündüren semptom ya da defisitlerin varlığı

Bu semptom ya da defisite eşlik eden psikolojik etkenler. Bu semptom ya da defisit amaçlı olarak ortaya çıkartılmamakta. Mutlaka yeterli bir incelemeden sonra, nörolojik, diğer tıbbi durum ve madde ile ilgili semptom ve defisitler dışlanmalı.

TARİHÇE

Histeriden Konversiyon Bozukluğuna

  • Antik Mısır’da tuhaf davranan kadınlar
  • Eski Yunan’da Hipokrat zamanında “histeri”
  • Yunanca “döl yatağı” anlamına gelen “histeron”
  • Kadın rahminin vücut içinde yer değiştirmesi ve yerleştiği organa göre semptom
  • Ortaçağ ve rönesansta şeytanla ilişkili durumlar
  • 17.yüzyılda Thomas Willis; histeri beynin sinirsel hastalığı
  • 17. Yüzyıl’da Sydenham; histerinin bedenden ziyade zihnin psikolojik bozukluğu olduğuna, erkeklerde de görüldüğüne ve birçok klinik sendromu taklit edebileceğine dikkat çekmiş.
  • 19. yüzyılda Jean Martin Charcot; nörolojik hasarı taklit eden histeri semptomlarına odaklanarak, bu semptomların yapay olarak tetiklenebileceğini ve hipnozla da düzeltebileceğini göstererek psikolojik olduğu sonucuna varma
  • Janet, Freud ; Histeri, psikolojik travmanın neden olduğu bir durum
  • Janet: ’Disosiasyon’’
  • Freud: ’Represyon, konversiyon’’

1893’de Freud ve Josef Breuer’in yayınladıkları “Histeri Üzerine Çalışmalar”da; Freud konversiyon mekanizmasının histeride merkezi bir özellik olduğunu, travmatik olayla ilgili olan duygusal yaşantı sözel olarak ifade edilmediği için somatik histerik semptoma dönüştüğü, bu semptomun aynı zamanda sembolik olarak travmatik olayı da yansıttığını belirtiyor.

  • Travmatik anıların iyileştirilmesi; psiko-analiz
  • 1967’de DSM-II’de histerik nevrozlar ana başlığı altında “konversiyon tipinde histerik nevroz” ve “dissosiyatif tipte histerik nevroz”
  • DSM-III’de somatoform bozukluklar altında konversiyon bozukluğu
  • DSM-IV’de şimdiki kullanılan konversiyon bozukluğunu etiyolojisi ve tanı kriterleri tanımlanmış
  • International Statistical Classification of Diseases and Related Health Problems listesinin dokuzuncu versiyonunda (ICD-9) da bu grup “nevrotik bozukluklar” başlığı altında;

Histeri terimi ile hem konversiyon hem de disosiasyon kastediliyor.

  • ICD-10’da konversiyon bozukluğu disosiyatif bozukluklar başlığı altında incelenmiş.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

DSM-IV-TR  Konversiyon Bozukluğu için Tanı Ölçütleri 

A. İstemli motor ya da duyu işlevlerini etkileyen, nörolojik ya da diğer bir genel tıbbi durumu düşündüren bir ya da birden fazla semptom ya da defisitin olması.

B. Bu semptom ya da defisite psikolojik etkenlerin eşlik ettiği yargısına varılır, çünkü bu semptom ya da defisitin başlaması ya da alevlenmesi öncesinde çatışmalar ya da diğer stres etkenleri vardır.

C. Bu semptom ya da defisit amaçlı olarak ortaya çıkartılmamakta ya da bu tür semptomları varmış gibi davranılmamaktadır (Yapay bozukluk ya da simülasyonda olduğu gibi).

D. Yeterli bir incelemeden sonra, bu semptom ya da defisit genel tıbbi bir durum ya da bir maddenin doğrudan etkisi ile ya da kültürel olarak uygun bulunan bir davranış ya da yaşantı olarak tam açıklanamaz.

E. Bu semptom ya da defisit, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da işlevselliğin önemli diğer alanlarında bozulmaya neden olur ya da tıbbi değerlendirmeyi gerektirir.

F. Bu semptom ya da defisit ağrı ya da işlev bozukluğu ile sınırlı değildir, sadece somatizasyon bozukluğunun gidişi sırasında ortaya çıkmamaktadır ve başka bir mental bozuklukla daha iyi açıklanamaz.

[/fruitful_tab]

[fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

SIKLIK VE YAYGINLIK

  • Genel populasyonda insidansı 11-300/100000
  • Yaşam boyu sıklığı %25-33
  • Genel tıbbi kliniklere başvuran olgularda konversiyon semptomunun görülmesi %20-25
  • Hastanede psikiyatri konsültasyonlarının %5-14 kadarı konversiyon belirtileri nedeniyle
  • Psikiyatri kliniklerine ayaktan başvuranların %1-3’ü
  • Ülkemizde, psikiyatri acil polikliniklerine yapılan başvurularda %12- 47
  • Psikiyatri konsültasyonu istemlerinin %25’inde
  • Başlangıç yaşı genellikle 10-35 yaş
  • Orta ve ileri yaşta nörolojik ya da diğer tıbbi durumlar
  • Kadınlarda 2-10 kat daha sık
  • Kadınlarda bedenin sol tarafında semptomlar daha sık
  • Konversif semptomlar gösteren kadınlarda daha sonra somatizasyon bozukluğu gelişme olasılığı fazla
  • Erkeklerde konversiyon bozukluğu ile anti sosyal kişilik bozukluğu arasında ilişki
  • Kırsal alanda ve gelişmekte olan ülke ve bölgelerde daha sık
  • Düşük sosyoekonomik koşullar, düşük eğitim düzeyi, düşük tıbbi bilgi, düşük zeka düzeyi risk faktörü
  • Erkeklerde çoğu zaman iş kazaları ya da askerlik sırasında (simulasyon?)
  • Çatışma içindeki askeri personelde sık

Kültürel özellikler önemli;

Konversif semptomlar,

  • Sıkıntıların kültüre özgü kabul edilebilir dışavurumu,
  • Dinsel veya şifa verme törenlerinin bir görünümü olabilir.[/fruitful_tab]

[fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”] NEDENLERİ

Psikodinamik Etkenler:

  • İntrapsişik çatışmanın baskılanması ve anksiyetenin fizyolojik işlev değişikliklerine çevrilmesi,
  • Konversiyon düzeneği sayesinde hasta bilinçdışı çatışmalardan ve bunların sonucunda ortaya çıkan anksiyeteden kurtulur (birincil kazanç).
  • Ayrıca ortaya çıkan işlevsel fizyolojik bozukluklar aracılığıyla çevrenin ilgisini, sevgisini, yardımını, yakınlığını elde ederek, bu ortam ve kişilerle ilgili sıkıntılarından kurtulmaya çalışır (ikincil kazanç).

Biyolojik Etkenler;

Kranyal görüntüleme;

  • Serebral asimetri ? Sağ hemisfer baskın, belirtiler genellikle vücudun sol tarafında
  • Baskın hemisferde hipometabolizma ve çekinik hemisferde hipermetabolizma
  • Bunlara bağlı olarak interkortikal kominikasyon ve sözel ileti işlevinin bozulması

Nöropsikolojik testler;  sözel iletişim, hafıza, dikkat ve affektif

uygunlukta pek belirli olmayan serebral bozukluklar

Kafa travması ve organisitede artmış insidans

  • Öğrenme Teorisi:
    Koşullanmış öğrenme davranışı ? Çocuklukta öğrenilen hastalık semptomları zor durumlarda uyum mekanizması olarak ortaya çıkmakta
  • Kalıtsal Etkenler:
    Tek yumurta ikizlerinde görülme sıklığı artmış. Birinci derece yakınlarında görülme sıklığı normal toplumdan 10 kat fazla

İçgüdüsel dürtülerle (agresyonve cinsellik) bunların ifadesinin engellenmesi arasındaki çatışmadan ortaya çıkar.
Aşırıkortikaluyarılmanın da semptoma yol açmasıolasılığıvardır. Bu durumda artmışkortiko-fugaluyaran bedensel duyumların farkedilmesiniengeller.

Konversiyon bozukluğu çeşitli ruhsal zorlanmalar karşısında bazı bireylerin tepki verme biçimidir, yani kişinin başa çıkamadığı sorunlar, çevresel olaylar (aile içi tartışma, ailevi sorunlar, şiddete maruz kalma, kendisine yakıştıramadığı bir olaydan dolayı kendisini suçlama veya başkaları tarafından suçlanma, aşırı korku, endişe, pişmanlık) olduğunda bu duruma verdiği tepkisi biçimidir. Disosiyatif bayılma veya kendinden geçmeyi kişinin olumsuz yoğun duygulardan geçici olarak uzaklaşmasını sağlayan bir korunma düzeneğidir. Bu tür bayılmalar elektrikli cihazları yüksek voltajdan koruma işlevi gören sigortanın yüksek voltaj geldiğinde atarak elektriği kesip sistemi kapatmasına benzer. Birey bilinçli bir haldeyken kaldıramayacağı yoğun olumsuz duygulara (öfke, üzüntü, utanç, korku vb) maruz kaldığında “sigorta atarak” kişi bilincini kaybetmekte ve bu yoğun ruhsal acıdan geçici olarak kurtulmaktadır. Disosiyatif bozukluk sakin, kibar, insanları üzmek istemeyen ve onlara hayır diyemeyen insanlarda sık görülür. Buna dayalı olarak ta konversiyon bozukluğu olan ve çevresi ile sözel iletişim kuramayan ve sıkıntılarını paylaşamayan insanların bu sıkıntılarının bedene yansıyarak bir anlamda bedenleriyle sıkıntılarını dile getirdikleri düşünülmektedir. Belirtiler her tür ruhsal baskı yaratan olaya bağlı çıkabilir (yas, ölüm, tartışma, ekonomik güçlük, ailevi sorunlar)

Konversiyon belirtileri ruhsal olarak iki yarar sağlar: İlk olarak kişi kendisinde sorun yaratan ruhsal sıkıntıdan kurtulur, ayrıca dolaylı olarak rahatsızlığı nedeniyle çevresinin tutumu daha destekleyici hale gelip kendisine anlayış gösterilebilir. Bazı durumlarda ortaya çıkan belirtilerin kişinin yaşadıklarıyla bağlantısı olabilir örneğin görmemesi gereken bir olaya tanık olan bir kişide körlük veya işitmemesi gereken şeleri işiten bir kişide konuşamama ortaya çıkabilir. Konversiyon bozukluğu olan kişilerin belirtileri bazen aile veya yakın akraba ve komşularda görülen hastalık belirtilerini taklit edebilir. Örneğin yakın çevresinde gerçek bir sara hastası veya bayılma tipi konversiyon bozukluğu olan bir kişide konversiyon bozukluğu oluşursa buna benzer bayılmalar görülebilir.

BELİRTİLER

Semptom ya da defisitin tipine göre;

  • Motor semptom ya da defisit gösteren
  • Duyu semptomu ya da defisit gösteren
  • Katılmalar ya da konvülsiyonlar gösteren
  • Karışık görünüm sergileyen

Motor Belirtiler Ya Da Defisitler

  • Astazi-abazi
  • Paralizi ya da lokalize zayıflık
  • Belirgin ritmik tremor, kore, tik, jerk
  • Afoni
  • Üriner retansiyon
  • Globus histerikus (boğazda kitle hissi)
  • Flask yutma güçlüğü

Astazi-Abazi;

  • Belirgin koordinasyon bozukluğu ile kararsız bir duruş ve ataksi ile karakterize (sarhoş gibi yürüme, sendeleme).
  • Hasta nadiren düşer, ancak bir yerini yaralamaz.
  • Dikkatin odaklanmasıyla hareket kötüleşir.
  • Afoni (ses kısılması), mutizm (konuşamama) oldukça sık görülen belirtiler
  • Heceleme kusurları ve dizartri olabilir.
  • Daha seyrek olarak da çocuksu, peltekleyerek, kekeleyerek ya da bir çocuğu taklit edercesine konuşma bozuklukları
  • Normal öksürme sesi kordların kapandığını gösterir.

Paralizi;

  • Ekstremitelerin distal kısımlarına göre daha çok proksimal kısımlarında olur.
  • El yüze değil, yana düşer.
  • Gevşek ya da kontraktürle seyreder, ektremiteleri ya da yüzün bir yanını etkileyebilir.
  • Konversif bir spazmda, hem kol, hem bacak bedenin aynı yanında kasılır, eller yumruk halinde, dizler fleksiyonda, ayaklar yukarı dönük
  • Uzun süren konversiyon bozukluklarında kas atrofisi, kontraktürler gelişebilir.
  • EMG normal

Konvülsif Belirtiler

Nöbetler;

  • Sosyal ortama yanıt
  • Yere düşüş yavaş
  • Kenetlenme, bazen opistotonus
  • Tonik-klonik düzenli ardışık kasılma yok
  • Dil ısırma, idrar kaçırma nadir
  • Bilinç kaybı yok.
  • Kornea refleksi var.
  • Plantar yanıt fleksör
  • EEG normal
  • Nöbet sonrası prolaktin düzeyinde artış yok

Duyusal Belirtiler Ya Da Defisitler

  • Ağrı veya dokunma hissinin kaybı
  • Hiperestezi, parestezi
  • Çift görme
  • Körlük
  • Sağırlık
  • Görsel halüsinasyon
  • Konversiyonda duyusal algılardaki değişiklikler, sinir dağılımına (dermatom) uyumsuz
  • Hemianestezi durumunda gövde ve yüzdeki sınır kesin olarak bölünemez, orta hatta çok belirgin
  • Tüm duyularının kaybolduğunu belirtse bile pozisyon duyusu sağlam, karanlıkta tökezlemeden yürüyebilir.
  • Vibrasyon hissi de değişse bile sağlam kalır.
  • Ellerine tutuşturulan eşyayı tanıyabilir.
  • Anestetik alanlar perifer-distal arasında derece farklılıkları göstermez, kesin olarak sınırlanabilir, ama muayeneden muayeneye değişebilir.
  • Görmeme durumu tam değil, bulanık görme ya da okuma güçlüğü olabilir, etrafa çarpmadan yürüyebilir, ani verilen parlak ışığa bakar, bir parmağına dokunması istenince yapamaz, tehlikeli durumlardan kendini korur.
  • Bilateral sağırlıkta yüksek ses uyaranı ile göz kırpma refleksi ya da cilt terlemesinde değişiklik elde edilebilir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”]

Gidiş ve Sonlanım

  • Genellikle akut başlangıçlı
  • Belirtiler oldukça renkli, dramatik
  • Uygun çevresel koşullar, telkin yöntemi ile spontan düzelme sık
  • Konversiyon bozukluğu hastalarının %90-100’ünün başlangıç semptomları bir aydan az bir sürede genellikle de birkaç gün içerisinde düzelmektedir.
  • Konversiyon bozukluğu nedeniyle hastaneye yatan çoğu olgu 2 hafta içinde düzelir.
  • Olguların 1/4 -1/5’inde 1 yıl içinde rekürens olur.
  • Hastaların %75’inin başka bir epizod geçirmediği, %25’inin ise stresli yaşam olaylarının olduğu dönemler boyunca hastalığın tekrarladığı bildirilmiştir.
  • Eşlik eden diğer bir mental ve tıbbi bir bozukluğun olması olumsuz bir prognostik faktör olarak gösterilmektedir.
  • Tremor ve konvulsiyonlar kötü prognozu gösterir.
  • Hastaların %25-50’sinde daha sonradan nörolojik veya psikiyatri dışı tıbbi bir hastalık ortaya çıkmaktadır (yanlış pozitiflik ?).

Olumlu Prognoz Özellikleri

  • Akut başlangıç
  • Başlangıçta belirgin psikososyal stresör varlığı
  • Erken tedavi başvurusu
  • Eşlik eden başka bir psikiyatrik bozukluk ya da tıbbi bir hastalığın olmaması
  • Zeka düzeyinin iyi olması
  • Paralizi, afoni, körlük belirtileri
  • Hastanın ikincil kazançlarının fazla olmaması
  • Çevredeki kişilerle yaşadığı çatışmanın fazla olmaması

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”]

Eşlik Eden Klinik Özellikler

  • Güzel aldırmazlık (la belle indifference)
  • Dramatik ve histriyonik bir görünüm
  • İkincil kazanç
  • Telkine yatkınlık
  • Hasta rolünün benimsenmesi
  • Somatik yakınmalar

Ayırıcı Tanı

  • Konversiyon bozukluğu tanısı konmuş hastaların %10-50’sinde epilepsi başta olmak üzere organik beyin bozuklukları,
  • Bir araştırmada hastaların %22.3’ünde beyin bozukluğuna işaret eden en az bir marker (%8.7’sinde epileptiform değişiklikler, %9.7’sinde MRI değişiklikleri, %9.7’sinde nöropsikolojik değişiklikler) saptanmış.
  • MSS hastalıkları: Özellikle epilepsi, multipl skleroz, kontüzyon sendromu, MSS enfeksiyonları (ensefalitler), demans, beyin tümörleri, Guillian-Barre sendromu, bazal ganglia hastalıkları, Creutzfeld-Jacob hastalığı, periyodik paralizi ve AİDS’in erken nörolojik görünümleri, optik nörit
  • Dejeneratif hastalıklar: Kas-iskelet ve bağ dokusunun hastalıkları olan SLE, PAN, RA’in erken dönemleri, myestenia gravis, polimiyozit
  • Diğer: Sifiliz, tüberoskleroz, hiper ve hipotiroidizm, hiperparatiroidizm, porfiria, hipoglisemi, duodenum ve safra kesesi hastalıkları, pankreas hastalıkları
  • İlaç kullanımına bağlı distoniler
  • Alkol-Madde ile ilişkili bozukluklar
  • Yapay bozukluk,
  • Temaruz (simülasyon),
  • Somatizasyon bozukluğunda da duyu ve motor semptomlar görülür, ama bu, erken yaşta başlayan kronik ve çoklu semptom veren bir hastalıktır.
  • Hipokondriyaziste vücutta herhangi bir fonksiyon kaybı yoktur.
  • Semptomlar “ağrı” üzerine odaklaşmışsa ağrı bozukluğu tanısına yönlenilir.
  • Şikayetler cinsel işlevle sınırlı ise cinsel işlev bozukluğu tanısı konur.
  • Disosiyatif bozukluklar; konversiyon bozukluğu ile bazı özellikleri paylaşır. Her iki bozukluk da nörolojik işlev bozukluğunu düşündüren semptomları kapsar. Aynı kişide bu iki durum da saptanırsa iki tanı da kaydedilmelidir.
  • Anksiyete Bozuklukları; TSSB, Panik Bozukluğu
  • Psikotik bozukluklar, duygudurum bozuklukları: Halüsinasyonların görüldüğü psikiyatrik hastalıklar, konversiyon bozukluğunda rastlanan “psödohalüsinasyon”lardan ayırılmalıdır. Katatonik semptomlarla ayırıcı tanı yapılmalıdır.

Epileptik Nöbet-KONVERSİYON NÖBETİ(yalancı Nöbet) Ayrımı

EPİLEPSİ KONVERSİYON FARKI

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KOMPLİKASYONLAR-İNTİHAR”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

TEDAVİ

  • Hekimin hastalığa yaklaşımı
  • Hastaya yeterli zaman ayırmak.
  • Yapılacak tetkiklere bir sınır konulmalı
  • Belirtilerin gerisindeki stresler, psikososyal zorlanmalar, travmatik yaşantılar anlaşılmalı.
  • Niçin böyle bir savunma düzeneği kullanıyor, kendini, bastırılmış duygularını bu şekilde ifade ediyor ?

Tedavi, hastanın biyopsikososyal yapılanmasına göre şekillenmeli.

Akut vakalarda; uygun, güven veren danışmanlık hizmeti.  Terapi ?

Kronik vakalarda:

  • İçgörü yönelimli destekleyici-davranışçı terapi
  • Aile ya da eş tedavileri
  • Psikodinamik yaklaşımlar ? (İntrapsişik çatışmaları ve konversif semptomların sembolik anlamlarını çalışmak)
  • Farmakoterapi

Konversiyon bozukluğunda tedavi, semptomları ortaya çıkaran içrel çatışmaların anlaşılıp çözümlen­mesi ve bireyin psişik strüktürünün güçlendirilerek semptom çıkaran savunmalar yerine sağlıklı davranış ve ilişki kalıplarını oluşturmasına yardımcı olmakla mümkün olur. Bu amaçla herşeyden önce sug- gestibilite (ikna edilebilirlik) özelliğinden de yararla­narak semptomların ortadan kaldırılması gerekir. Bu işlemden sonra gerek çözümleyici, gerek içgörü kazandırıcı ve destekleyici psikoterapiler ve olumlu davranış ve ilişki biçimini geliştiren davranışçı ve kognitif tedavi yöntemleri ile semptomların tekrar ortaya çıkmaması için bireyin hazırlanması gerekir. Bu tedaviler yapılırken hastada varolabilen anksiyete ve diğer depresif durumlara karşı trankilizan ve anti- depresif ilaç tedavileri de verilebilir. Hastalığın akut olarak başlaması, başlangıç sırasında açıkça tanım­lanabilir bir stres kaynağının varlığı, hastanın erken tedaviye alınması ve entellektüel düzeyin ortala­manın üzerinde olması gibi durumlar prognozun iyi olmasını sağlar. Ayrıca paralizi, afoni ve körlük semptomları prognozun iyi olacağını, tremor ve katılmalar ise prognozun iyi olmayabileceğini düşündürebilir. [/fruitful_tab]

[fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab]

[/fruitful_tabs]

hipokondriyazis

Hipokondriyazis Bozukluğu – Hastalık Hastası

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”] HİPOKONDRİYAZİS BOUZKLUĞU NEDİR- HASTALIK HASTALIĞI NEDİR?

Hipokondriyazis beden belirtilerinin gerçekçi olmayan bir biçimde veya hatalı yorumlanması­na bağlı olarak kişinin ciddi bir hastalığı olduğu ya da olacağı biçiminde yoğun zihinsel uğraşılar ile karakterize psikiyatrik bir bozukluktur. Yeterli tıbbi değerlendirme ve hekimler tarafından verilen çeşitli güvencelere karşın zihinsel uğraşların sürmesi, bu düşüncelerin hezeyan düzeyinde olmaması (kişi zaman zaman aslında bir sorununun olmayabile­ceğini veya abartmış olabileceğini kabul eder) ve yalnızca dış görünüm ile ilgili belirli bir kaygı ile sınır­lı olmaması tanı için gereklidir. Bu düşünceler klinik olarak belirgin bir sıkıntıya ya da mesleki, toplumsal ve diğer önemli yaşam alanlarında işlevsellik kaybına yol açar.

Bu bozukluğun en az altı ay sürmesi ve bedensel hastalık kaygısının yaygın anksiyete bozuk­luğu, obsesif-kompulsif bozukluk, panik bozukluğu, major depresyon, ayrılma anksiyetesi ya da diğer bir somatoform bozukluk ile açıklanamaması hipokond- riyazis için bir diğer tanı ölçütüdür. Dünya Sağlık Örgütü’nün hipokondriyazis tanı ölçütleri temel olarak Amerikan Psikiyatri Birliği’nin DSM-IV tanı ölçütleriyle örtüşmektedir. Hipokondriyazisteki zihinsel uğraşlar bedensel işlevlerle (çarpıntı, ter­leme gibi); önemsiz, sıradan bedensel sorunlarla (arasıra olan öksürük, küçük yaralar gibi) veya müphem ve değişken beden algılarıyla (damarların sızlaması, kalbin yorulması gibi) ilgili olabilir. Kişi bu belirtileri, varlığından kuşkulandığı hastalığın işaret­leri olarak algılar veya yorumlar. Hastalık kaygısı aynı anda veya değişik zamanlarda değişik organ sistem­lerini içerecek şekilde olabileceği gibi, tek bir organ veya hastalıkla da (kalp hastalığı veya beyin tümörü bulunduğu kaygısı gibi) sınırlı olabilir.

Yeterli muayene ve tıbbi incelemelerin herhangi bir hastalık varlığını doğrulamamasına, şüphelenilen hastalığın yol açması gereken sorun ve sonuçların görülmeme­sine ve tekrarlanan güvencelere karşın bu kaygılar devam eder. Ancak bu inanç hezeyanlı bozukluğun somatik tipinde olduğu gibi kesin ve değişmez değildir. Kişi ciddi bir hastalığının olmasıyla ilgili kaygılarının aşırı ya da anlamsız olduğunu kabul etmiyorsa ve hezeyanlı bozukluk tanısı dışlanmışsa, içgörünün yetersiz olduğu belirtilir.

Hipokondriyak hastalar kendi bedensel uyaranlarına duyarlı olduk­ları gibi, başka kişilerin hastalıklarını duyduklarında ya da hastalıkla ilgili yazılar okuduklarında da aşırı düzeyde endişelenirler. Sağlıkla ilgili kitapların okun­ması, sağlık programlarının izlenmesi, sohbet konu­larının bile endişe edilen hastalıkla ilgili olması dikkat çekici diğer özelliklerdir. Bu hastaların tıbbi öyküleri çok sayıda hekim başvurusu ve yinelenen tetkiklerle, hekim-hasta ilişkisinde yaşanan sorunlar ve öfke duygularıyla doludur. Bu kişiler genellikle yeterli ilgi ve tıbbi bakım görmediklerinden yakınırlar ve psikiy­atrik konsültasyona sıklıkla direnirler. Hastalık kaygısıyla tekrarlanan tıbbi muayene ve tetkikler ekonomik kayıpların yanı sıra, iyatrojenik komp­likasyonlara da yol açabilir. Hipokondriyazis klini­ğinde vurgulanması gereken diğer bir unsur depre- sif bir sürecin veya bir anksiyete bozukluğunun varolan tabloya sıklıkla eşlik edebildiğidir. Schwenzer 152 olgu ile yaptığı bir çalışmada hipokondriyak hastalarda sosyal anksiyete ve sosyal fobik özelliklerin kontrol grubuna oranla belirgin derecede yüksek olduğu sonucuna varmıştır.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”] TANI ÖLÇÜTLERİ/KRİTERLERİ

  • Kişinin beden işlevlerini ya da bedensel semptomlarını yanlış yorumlayarak bedensel bir hastalığı olduğundan ya da olacağından endişe etmesi ve zihninin sürekli olarak bu konularla meşgul olması.
  • Bu şikayet ve endişe ile gittiği hastanelerde ve doktorlarda yeterli muayene, tetkik ve değerlendirmeler yapılmasına ve güvence verilmesine karşın, endişesinin devam etmesi.
  • Kişinin sağlığı ile ilgili endişe ve değerlendirmesi somatik tip hezeyanlı bozuklukta olduğu gibi sanrı düzeyinde değildir.
  • Kişinin sağlığı ile ilgili endişesi vücut dismorfik bozuklukta olduğu gibi görünümü ile ilgili endişelerle sınırlı değildir.
  • Kişinin sağlığı ile ilgili zihinsel uğraşıları ve endişesi belirgin sosyal ve mesleki işlev bozukluğuna neden olur.
  • Bozukluğun süresi en az 6 aydır
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”] SIKLIK VE YAYGINLIK
Hipokondriyazisin genel nüfus içindeki yaygınlığı tam olarak bilinmemekle birlikte, sağlık kurumlarına başvuranlardaki yaygınlığının %4 ile %9 arasında olduğu bildirilmektedir. Her iki cinsiyette de benzer oranlarda görülür. Hipokondriyazis herhangi bir yaşta başlayabilir, ancak hastaların çoğunda belirti­ler erken erişkinlik döneminde ortaya çıkar. Seyir genellikle süreğendir, alevlenme ve yatışma dönem­leri şeklinde dalgalı bir gidiş gösterir. Aralarda tam düzelmeler olabilir. Hastalık dönemleri aylarca hatta bazen yıllarca sürebilir. Psikososyal stres kaynakları yeni atakları tetikleyebilir. Hastalığın seyri sırasında ciddi ekonomik kayıplar, sosyal veya mesleki işlevsel­lik kaybı sık görülür. Yakın geçmişe kadar prognozu iyi olmayan ve tedavisi çok güç bir hastalık olarak kabul edilen hipokondriyazis günümüzde çok daha etkin biçimde tedavi edilebilmektedir.
Kontrollü çalışmalar olmamakla birlikte bazı yazarlar olguların yaklaşık yarısında düzelme sağlanabildiğini belirtmektedir. Ani başlangıç, tedavi edilebilir genel tıbbi bir durumun eşlik etmesi, kişilik bozukluğunun bulunmaması, yüksek sosyoekonomik düzey ve belirgin ikincil kazançların olmaması iyi prognoz göstergeleri arasındadır
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”] hipokondriyazis Belirtileri;

  • Kişi geçmişte bir çok doktora gittiyse, hatta gerçekten ciddi bir hastalığı olduğuna inanan bir doktorda karar kıldıysa,
  • Kişi son zamanlarda ciddi bir kayıp ya da stres yaratan bir olay yaşadıysa
    Kişi spesifik bir organ ya da sistem (kalp ya da sindirim sistemi gibi) üzerine aşırı endişeliyse,
  • Kişinin belirtileri ya da endişelendiği bölge değişebiliyorsa,
  • Doktorun görüşleri kişiyi rahatlatmıyor, kişi doktora inanmıyor ya da doktorun bir hata yapmış olduğunu düşünüyorsa,
  • Kişinin hastalık endişesi iş, aile ve sosyal hayatını zedeliyorsa,
  • Kişi anksiyete, gerginlik ve/veya depresyondan yakınıyorsa
    dikkatli olunması gerekmektedir.

hipokondriyazis nedenleri-Etiyoloji
Hipokondriyazis etiyolojisi ile ilgili dört temel kuram­dan söz edilmektedir. İlk kuram normal beden duyumlarının abartılı biçimde algılanması ile ilgilidir. Bu hastalar kendi bedensel duyumlarını diğer­lerinden belirgin olarak algılamakta ve bu durumu varlığından endişe ettikleri hastalığın kanıtı olarak yorumlamaktadır. Bu hatalı algılamalar zaten yüksek olan kaygı düzeyini daha da arttırmakta, bu da bedensel uyaranları şiddetlendirerek olayın kısır döngüye dönüşmesine yol açmaktadır . Haenen ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada hipokondriyak hastalar ve sağlıklı kontrol olguları, dikkat bedene yöneltildiği ve başka bir yere istemli olarak çekildiği durumlarda değerlendirilmiş; her iki durumda da beden duyumlarının bildirilmesi hipokondriyak hastalarda anlamlı derecede yüksek bulunmuştur.
Dikkati çeken diğer bir unsur bu kişilerdeki sağlık ve hastalıkla ilgili hatalı ve çarpıtılmış düşüncelerin (kognisyonlar) ön planda olmasıdır. “Bedensel belirtiler her zaman bir hastalık habercisidir”, “iyi olduğunuza emin olabilirsiniz, ama hasta olmadığınıza emin olamazsınız” ya da “doktorlar sık sık teşhis hatası yaparlar” gibi inanışlar söz konusu olabilir. Dikkatin bu tür düşünceler doğrultusunda seçici hale gelmesi nedeniyle hasta­lar çevrelerinden, gazete haberlerinden veya daha önce gittikleri hekimlerden kendi inanışlarını destekleyecek ifadeleri aktarırlar. Kısır döngü nedeniyle giderek artan kaygı düzeyi ve hatalı yorumlanan duyumlar nedeniyle ciddi bir hastalığı olduğuna ilişkin inancı pekişen hastalar, tekrarlayıcı biçimde güvence arayışına girer ve muayene ve tetkikleri izleyerek ancak kısa süreli bir rahatlama dönemi yaşayabilirler
Psikodinamik kurama göre hipokondriyaziste başkalarına yönelik agressif ve hostil arzular; bastır­ma veya yer değiştirme mekanizmasıyla bedensel yakınmalara dönüşür. Geçmişteki hayal kırıklıkları, kayıplar veya reddedilmeler böyle bir öfkeye kay­naklık edebilmektedir. Bazı yazarlar suçluluk hissine karşı egonun bir savunma düzeneği olarak hipokondriyazisi kullandığını belirtmektedir.
Öğrenme kuramına göre psikososyal öğrenme süre­ci bu hastalığın etiyolojisinde önemli bir rol oyna­maktadır. Burada hastalık rolünün öğrenilmesi ve sosyal ilgi, iletişim veya başka türlü bir ikincil kazanç ile bu rolün pekişmesi söz konusudur.
Etiyoloji ile ilgili bir diğer kuram da hipokondri- yazisin depresif bozukluklar, anksiyete bozuklukları ve kişilik bozuklukları gibi diğer psikiyatrik hastalık­ların farklılaşmış bir formu olduğu biçimindedir.
Barsky ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada hipokondriyak kişilerin yaşam öykülerinde kontrol grubuna göre anlamlı derecede fazla çocukluk çağı travma öyküsü bulunduğu, bunların çoğunlukla cin­sel taciz veya ciddi fiziksel şiddet şeklinde olduğu bildirilmiş; bu hastaların travma yönünden araştırıl­ması gerektiği vurgulanmıştır.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”] hipokondriyazis  prognoz-gidiş ve sonlanış
Epizodikve kroniktir.
1/3 yada yarısıiyi derecede düzelir.
İyi prognozgöstergeleri; yüksek sosyo-ekonomik düzey, tedaviye yanıt veren anksiyeteya da depresyonun varlığı, ani başlangıç, kişilik bozukluğu olmaması, başka tıbbi hastalığın eşlik etmemesidir. [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”] Ayırıcı Tanı
Ayırıcı tanıda öncelikle önem verilmesi gereken konu genel tıbbi bir hastalığın varlığının araştırılmasıdır. Yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif-kompulsif bozukluk, panik bozukluğu, majör depresyon, ayrıl­ma anksiyetesi ve psikotik bozukluklar ayırıcı tanıda yer almalıdır. Diğer somatoform bozukluklardan konversiyon bozukluğunda nörolojik bir bozukluğu düşündürebilecek yalnızca bir veya iki semptomun olması; somatizasyon bozukluğunda hastanın hastalığa değil çok sayıda ve birden fazla sisteme ilişkin semptomlara odaklanmış olması; ağrı bozuk­luğunun ağrı semptomları ile sınırlı kalması; beden dismorfik bozukluğunda bedensel eksiklik veya çirkinlikle ilgili öznel kaygıların bulunması ile ayırıcı tanıya gidilir.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KOMPLİKASYONLAR-İNTİHAR”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”] hipokondriyazis Tedavisi
Etkin tedavinin ne olduğuna ilişkin kontrollü çalışma sonuçları henüz belirgin olmamakla birlikte, bilişsel davranışçı tedavi uygulanabilirliği ve olumlu sonuçları nedeniyle en fazla önerilen yaklaşımdır. Tedavi yaklaşımı ne olursa olsun hastayla güven ilişk­isinin kurulması; içgörünün sağlanması ve tedavi işbirliğinin oluşturulması çok önemlidir. Tanı konula­mamış ve fiziksel bir sorunu olduğuna inanan has­tayla tedavi işbirliğini oluşturmak klinik bilgi ve deneyim gerektirir. Nitekim bu hastaların psikiyatrik konsültasyona ne kadar dirençli olduğu bilinmekte­dir. Bu nedenle hipokondriyak hastaların tedavisinin birinci basamak sağlık birimlerinde yapılması gerek­tiği ileri sürülmektedir.
Tedavideki temel ilkelerden biri eşlik eden diğer psikiyatrik bozuklukların saptan­ması ve tedavi edilmesidir. Anksiyete bozuklukları veya depresyon tedavisinin hipokondriyazisin klinik görünümünde olumlu değişiklikler yaptığı bildirilmektedir. Seçici serotonin geri alım engelleyi­ci (SSRI grubu) antidepresan ilaçların olumlu etki­lerinden söz edilmektedir. Fluoksetin ile yapılan plasebo kontrollü bir çalışmada ilacın olumlu etkileri bildirilmiş, ancak aynı çalışmada plaseboya yanıtın da yüksek olduğu vurgulanmıştır.
Bilişsel davranışçı terapide hastanın hipokondriyazis hakkında bil­gilendirilmesi, bedensel duyumlarla kaygı düzeyi arasındaki ilişkinin gösterilmesi, tıbbi güvence arama davranışının engellenerek hastanın kaçındığı kaygıy­la karşılaştırılmasının ve onunla başa çıkmasının sağlanması, hatalı algılama ve yorumlamaların düzeltilmesi, daha uyumlu davranış kalıplarının yer­leştirilmesi amaçlanır. Olaylarla ilgili duygu, düşünce, davranışlar ve bedensel belirtilerin kaydedildiği günlüklerin tutulması, stresle başa çıkma ve sorun çözme eğitimi, kaçınma davranışlarının belirlenerek engellenmesi yoluyla bu amaçlara ulaşılmaya çalışılır. Grup terapilerinin de hipokondriyazis tedavisinde yararlı olduğuna ilişkin yayınlar mevcuttur.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

DİĞER MADDE KULLANIM BOZUKLUKLARI

DİĞER MADDE KULLANIM BOZUKLUKLARI

Sıklık ve Yaygınlık

Psikoaktif madde bağımlılığı dünyanın gelişmiş, gelişmemiş birçok ülkesinde önemli toplumsal, ekonomik ve sağlık sorunları oluşturmaktadır. Bunlardan en yaygın olanları alkol ve sigaradır. Daha az yaygın olanlar arasında esrar, opium ve türevleri, kokain, benzodiazepinler, amfetamin gibi uyarıcılar sayılabilir.

Bu maddelerin kullanım sıklığı tam olarak bilinmemektedir. Ancak maddelerin kullanımı çağdan çağa, ülkeden ülkeye değişiklik gösterir. Kuzey Amerika’da yapılan bir çalışmada nüfusun %33’ünün yaşamlarının herhangi bir döneminde en az bir kez psikoaktif madde kullandıklarını ortaya koymuştur. 1980’li yıllardan beri ABD’de esrar, eroin, LSD kullanımının azaldığı, buna karşılık kokain kullanımının arttığı bildirilmektedir.

Ülkemizde uyuşturucu ya da uyarıcı madde kullanımı ve satışı çok ağır bir biçimde cezalandırıldığı için bu kişilerin hekime ya da hastaneye kendi istekleri ile başvurmaları nadirdir. Bu nedenle yaygınlığı tam olarak bilinmemektedir. Ülkemizde psikoaktif maddelerin kullanım sıklığı son yıllarda artmakla birlikte, bu oranın batı ülkelerine kıyasla düşük olduğu kesindir.

Oluş Nedenleri

1. Kişilik etkenleri: Psikoaktif madde kullanan kişilere özgü özgül bir kişilik özelliği saptanmamıştır. Bununla birlikte bu hastaların çoğunda aşırı güvensizlik, bağımlılık, benlik zayıflığı, engellenmeye dayanma eşiğinde düşüklük, bunaltı, panik, depresyon ve aşırı yılgınlık durumlarının sık yaşanması; güvensizlik, güçsüzlük ve başarısızlığı kapatabilmek için otoriteye karşı gelme, yasaları ve kuralları çiğneme eğilim gibi özellikler bulunmaktadır.

2. Çevresel etkenler: Toplumsal çevrenin, arkadaş gruplarının, maddenin kolay elde edilebildiği bir ortamın, madde kullanımının prestij, güç ve üstünlük sağladığı ortamların rolü büyüktür. Ancak, toplumsal değer yargılarının madde kullanımına karşı çıktığı ve desteklemediği ortamlarda madde kolay elde edilebilse bile kullanımı çok düşük olabilmektedir.

3. İyatrojenik nedenler: Opium preparatlarının ve beznodiazepinlerin hastaya sık ve kolay verilmesi bağımlılığa yol açabilir. Ülkemizdeki benzodiazepin bağımlılığının çoğu iyatrojeniktir.

Opioidlere bağlı bozukluklar

Yaşam boyu bağımlılık ve kötüye kullanım riski ABD için %0.7 olarak bildirilmiştir. Morfin, eroin, metadon, kodein, oksikodon, hidromorfin (dilaudit), levorfenol, pentazosin, meperidin, propoksifin başlıca opium türevleridir. Başlıca fizyolojik etkileri, miyosis, pruritis, bulantı, bradikardi, kabızlıktır. Alındığında bir iyilik, gevşeme ve rahatlama, uyuşukluk hali, anoreksiya, cinsel dürtülerde azalma, aktivitede azalma ve kişilikte değişmeye neden olur. Akut zehirlenme sırasında kan basıncı düşer, kalp atımı ve solunum yavaşlar. Pupillalar küçülür, giderek refleksler alınmaz olur. Kan basıncı çok düşer, kalp atımı hızlanır ve zayıflar, solunum daha da yavaşlar. Refleksler kaybolur, siyanoz görülür. İlacın miktarına bağlı olarak koma ve ölümle sonuçlanır.

Bağımlılık kısa sürede oluşur. Kısa süre içerisinde fiziksel bağımlılık ve tolerans oluşur ve aynı etkiyi elde edebilmek için ilacın dozu artırılır. Opiyumu bırakma sendromu, kısa sürede gerginlik, huzursuzluk, sıkıntı ile başlar. Diğer klinik bulgular, ilaç açlığı, anksiyete, lakrimasyon, rinore, esneme, terleme, uykusuzluk, sıcak ya da soğuk terlemeler, kas ağrıları, karın krampları, dilate pupiller, tremor, bulantı kusma, diare ve vital bulgularda artış görülür. Belirtilerin şiddeti alınan doza ve bırakma hızına bağlıdır. Methadon gibi uzun yarılanma ömrü olan ilaçlarda bu belirtiler daha az, meperidin gibi kısa yarılanma ömrü olan ilaçlarda bu belirtiler daha fazladır Bilinç bu belirtiler sırasında açıktır. Bu durum 7-8 gün içinde yatışır. Bu ağır durumda tek doz morfin ile belirtiler yatıştırılabilir.

Opioidlerlerde bırakma sendromu 24-48 saat içinde tipik belirtileri ile belli olur. Çabuk tanı için opiyum anatgonisti olan naloksan intramüsküler yapılırsa bırakma belirtileri hemen görülür.

Sağaltım, akut zehirlenmede hava yolunun açık tutulması öncelikle gereklidir. Eğer opioid zehirlenmesi kesinse naloksan 0.4-0.8 mg i.v. yaşam kurtarıcı olur. Bu hastaların çoğu komada olduğu için, çoğu müdahele yapılamadan ölür. Bırakma sendromunun sağaltımında ise özellikle batı ülkelerinde metadon kullanılmaktadır. Hastaya ağızdan 30-40 mg methadon verilir. Ve bu doz genellikle bırakma belirtilerinin ortaya çıkmasını önler. Bu yöntemle bırakma sendromu genellikle rahat ve komplikasyonsuz geçer. Türkiye’de methadon kullanımı yeni yeni tartışmaya açıldığı için henüz kullanılmamaktadır. Onun yerine benzodiazepinler, nöroleptikler kullanılmaktadır. Ancak bu ilaçlarla ağır bırakma belirtileri yeterince yatıştırılamamaktadır. Uzun süreli sağaltımda bazı ülkelerde uzun süreli methadon kullanılmaktadır, ancak bu ilacında bağımlılık riski olduğu için, bu, bir bağımlılığın yerine bir başkasının oluşmasına yol açmaktadır. Kişinin isteğine ve çabasına göre, bireysel ya da grup psikoterapileri altta yatan ruhsal bozukluğun sağaltımında yararlı olabilir. Bu tür bozukluklarda en önemli sağaltımın koruyucu sağaltım olduğu unutulmamalıdır.

Kanabinole bağlı bozukluklar

Esrarın (haşhaş, marijuana) etkin maddesi tetrahidrokannabinoldür. Bağımlılık gücü az olsa da mevcuttur. Sigara olarak içilirse etkisi2-4 saat, ağızdan alınırsa 5-12 saat sürmektedir. Esrar alındığında dış uyaranlara olan duyarlılık artar, ayrıntıcı bir algılama olur, renkler daha parlak ve zengin olur. Zaman ve yer algısı değişir, 5-10 dakikalık bir süre sanki saatlerce sürmüş gibi algılanır. Öföri, bilinçdışı inhibisyonların kalkması, sese karşı aşırı duyarlılık olur. Nadiren yanılsama ve varsanılar olur. Kişi bir yandan bu değişikliklerin gözlemcisidir. Esrar alan kişi düşüncelerinin netleştiğini, olayları daha açıkça algılayıp anladığını, farklı bir bilinç düzeyine ulaştığını ifade edebilir. Uzun süre esrar kullanan kişide bir yavaşlama, pasiflik istek ve canlılıkta sönme durumu doğabilir. Entelektüel düzeyde bir yıkım olmaz. Yatkın kişilerde şizofreni ya da paranoid psikoza neden olabilir. Bilinen bir bırakma sendromu yoktur.

Sedatifler, hipnotikler

Barbituratlar, metakualon, benzodiazepinler, meprobamat gibi sedatif ve bunaltı giderici ilçaçlarla önemli zehirlenme ve bağımlılık durumları ortaya çıkabilir. Merkezi sinir sistemi depresanlarıdır. Bağımlılık yaparlar. Ani bırakıldığında deliryuma ve epilepsi nöbetlerine yol açarlar. BU ilaçlarda bağımlılık durumu, zehirlenme ve bırakma belirtileri genellikle birbirine benzerdir. Bağımlılık durumunda hareketlerde, konuşma ve düşüncede yavaşlama, bellek zayıflaması, dikkat güçlüğü, duygusal dengesizlik ortaya çıkabilir. İlacın bırakılmasında sıkıntı, gerginlik, titreme, uyku bozukluğu, bulantı, kusma ve algı bozukluğu olur. Ağır bağımlılık durumunda birden bırakma konvulsiyonlara, ağır deliryuma ve kardiyovasküler kollapsa yol açabilir. BU nedenle ilaçların yavaş yavaş bırakılarak azaltılması gerekir.

Bu ilaçlar hekimlikte sık kullanılır. Fakat ilaç yazılmasının ve satılmasının sıkı denetimi zorunludur. BU denetimin etkisiyle son yıllarda ülkemizde bu ilaçların tüketimi, bağımlılığı ve zehirlenme olayları çok azaltılmıştır.

Akut ve ağır zehirlenme durumları genellikle özkıyım girişimlerinde ve çocuklarda ilacın kaza eseri alınması ile olur. Bu durumlarda özel bir antidot ilaç yoktur. Hastanın vücudundan ilaç atılıncaya dek yaşamsal işlevlerin korunması temel sağaltım ilkesidir.

Amfetaminler

Sentetik ilaçlardır ve merkezi sinir sitemine olan uyarıcı ve sempatomimetik etkileri ile canlılık, güçlülük verirler. Uykuyu önlerler. Türkiye’de satım ve kullanımı 1975 yılından beri yasak olduğu için bu ilaca bağlı bağımlılık ve zehirlenme olayları gözlenmemektedir. Uzun süre kullanımı ile bağımlılık ve tolerans gelişir.

Akut zehirlenmede uykusuzluk, huzursuzluk, çarpıntı, hipertansiyon, anoreksiya, bulantı, kusma karın krampları, konvulsiyonlar, bilinç bulanıklığı, deliryum, yüksek ateş, koma ve ölüm görülür. Kronik zehirlenme ile iştahsızlık , sinirlilik, uykusuzluk, saldırganlık, işitme ve görme varsanıları ile belirli paranoid psikoz durumu ortaya çıkar. Amfetamine bağlı psikozu, paranoid psikozdan ayırdetmek güçtür. Aradaki fark, ilaca bağlı psikozun, ilacın kesilmesinden sonra birkaç gün ya da hafta içinde yatışmasıdır.

Bu ilaca bağlı bırakma belirtileri ağır durgunluk, yorgunluk, tedirginlik, sıkıntı, kabuslar , başağrısı, terleme, sıcak, soğuk basmaları kaslarda ağrılı kasılmalar olabilir. En tipik bırakma belirtisi depresyondur ve bunun bütün belirtilerini gösterebilir. Amfetamin psikozunda antipsikotikler, bırakmaya bağlıdepresyonda antidepresanlar ortaya çıkabilir.

Hallüsinojenler

LSD, meskalin, psilosibin, dimetiltriptamin, MDMA (ekstazi), fensiklidin (PCP)’in hepsi hallüsinojen olarak tanımlanırlar ve hallüsinasyonlar, sanrılar ve şiddetli affektif belirtilere yol açabilirler. Bu ilaçlarla algı artar ve yoğunlaşır, normalde algılanmayacak uyaranlar algılanır. Bazen görme ve işitme algısı birbirine karışır, rengi işitme, sesi görme gibi algılar (sinestezi) olabilir. Eski anıların anımsanması, bilinçdışı içeriğin açığa çıkması ve regresyona eğilim görülebilir. PCP kullanımı şiddete neden olabilir. PCP zehirlenmesinin fiizksel belirtileri nistagmus, myoklonus ve ataksidir.

Sağaltımında, uygun, uyaranların az olduğu bir ortamın sağlanıp, hastaya güven verilmesi ilk sırada yer alır. Otonomik belirtiler için beta blokerler, ajitasyon ve psikozlar için benzodiazepin ve nöroleptik ilaçlar verilebilir. Konfüzyonu artıracağı için antiklolinerjik ilaçlardan kaçınılmalıdır.

Kokain/OPİYATLAR

Son yıllarda özellikle zengin batı ülkelerinde önemli bir sorun haline gelmiş ve alkolden sonra en sık kullanılan ikinci psikoaktif madde haline gelmiştir. Amfetamin gibi santral sinir sistemini uyarıcı ve sempatomimetik etkisi vardır. Kişide öforiye, güven ve güçlülük duygusuna neden olur. Sürekli kullanımında paranoid sanrılara, şiddet davranışlarına, işitsel, görsel ve dokunsal varsanılara, otonomik panik ataklara neden olur. Süregen kullanıcılarda alım şekline bağlı olarak bronşit, nazal septum deviyasyonuna, rinit ve sinuzite neden olabilir. Yüksek dozlarda konvulsiyonlara, inmeye, solunum ve kalp durmasına neden olup ölüme yol açabilir. Fiziksel bağımlılığının olmadığı, fakat çok şiddetli psikolojik bağımlılığının olduğu kabul edilmektedir.

Diğer madde bağımlılıklarından kullanılan sağaltım yöntemleri kokain içinde geçerlidir.

ALKOL BAĞIMLILIĞI

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

ALKOL BAĞIMLILIĞI

TANI VE SINIFLAMA

Etil alkol meyve ve tahıllardaki karbonhidratların fermentasyonu sonucu kolayca elde edilebilmektedir. Bu nedenle tarih boyunca hemen hemen her toplumda alkollü içkiler bilinmekte ve kullanılmaktadır. Özellikle sanayi devriminden sonra alkol üretimi ve tüketimi hızla artmıştır. Doğal olarak alkole bağlı sorunlar da tüketime koşut olarak artmaktadır. Alkolün kişilerde yaptığı ağır ruhsal ve bedensel bozukluklar yanında; kişilerarası ilişkiler bozulmakta, aile içi sorunlar artmakta, çocuklar olumsuz yönde etkilenmektedir. İş ve trafik kazalarında, yaralama, öldürme ve özkıyım (intihar) olaylarında, iş ve işgücü yitimlerinde alkol en önemli sorumlu durumundadır.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) alkol bağımlısını ” uzun süre ve alışılmışın dışında alkol alan, alkole bağlı ruhsal-bedensel-toplumsal sağlığı bozulan, buna karşın durumunu değerlendiremeyen; değerlendirse bile alkol alma isteğini durduramayan, sağaltıma gereksinimi olan bir hastadır” diye tanımlar. Bir başka tanımında ise; alkolün işine engel olduğunu değil de işinin alkol almasına engel olduğunu düşünmeye başlayan kişiyi alkol bağımlısı olarak görür. Amerikan Psikiyatri Birliği’nin (APA) sınıflamasında (DSM-IV) alkol bağımlılığı “Madde Kullanım Bozuklukları” başlığı altında ayrı bir bölüm olarak ele alınmıştır. Alkolizm “Alkol Kötüye Kullanımı” ve “Alkol Bağımlılığı” olarak 2 alt başlıkta incelenmiştir. Ayrıca direnç (tolerans) artımı ve yoksunluk belirtilerinin önemini vurgulamak için fizyolojik bağımlılığı olan ve olmayan olarak 2 alt bölüme ayrılmıştır.

 [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

Madde bağımlılığı tanı ölçütleri:

  1. A) Maddenin kitinin uyumunu bozacak, klinik olarak belirgin bir rahatsızlığa yol açacak biçimde kullanılması, 12 aylık sürede aşağıdakilerden üçünün bulunma
  1. Direnç artımı (tölerans)
  2. Yoksunluk belirtilerinin olması ve bunları gidermek için madde alımını sürdürme
  3. Maddenin tasarlandığından fazla miktarda ve sürede alınması
  4. Madde kullanımını bırakmak ya da denetlemek için yineleyen çabalar
  5. Maddeyi elde etmek için ve madde etkisinde çok zaman harcama
  6. Madde etkisi altında olduğu için günlük işlerinin yerine getirememe
  7. Sosyal, bedensel ya da ruhsal bir sorunun varlığına karşın madde kullanımını sürdürme

Madde kötüye kullanımı tanı ölçütleri:

  1. Maddenin kişinin uyumunu bozacak, klinik olarak belirgin bir rahatsızlığa yol açacak biçimde kullanılması, 12 aylık sürede aşağıdakilerden bir ya da fazlasının bulunması
  1. Evde, işte ya da okulda yükümlülüklerini sürdürmesini önleyecek şekilde yineleyici biçimde madde kullanım
  2. Fiziksel tehlike yaratabilecek durumlarda madde etkisi altında alma
  3. Madde kullanımı ile ilişkili olarak yasal sorunların varlığı
  4. Sosyal yaşamda yineleyici ve kalıcı sorunlara yol açmış olmasına karşın kullanımı sürdürm
  5. B) Bu madde için kişinin bağımlılık tanısı almamış olması
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”ALKOL KULLANIMI İLE İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR “]

1. ALKOL ZEHİRLENMESİ (ENTOKSİKASYONU)

Alkol zehirlenmesi, alkol alımı sırasında ya da sonrasında ortaya çıkan uyumsuz davranışsal değişikliklerle birlikte nörolojik belirtilerin de olduğu bir durumdur. Kan alkol düzeyi arttıkça zehirlenme belirtileri de artar. Fazla miktarda alkol alımı solunum depresyonu ve kusmaya bağlı aspirasyon , koma ve ölüme yol açabilir. ABD’de yasal zehirlenme olarak kabul edilen değer 80-100 mg/dl’dir. Ülkemizde bu değer 50 mg/dl’dir.

Patolojik sarhoşluk (İdyosenkratik alkol intoksikasyonu): Kimi kişilerde zehirlenme oluşturmayacak, az miktarlarda alkol alımı sonrasında saldırganlık ve şiddet davranışı ortaya çıkar. Birlikte konfüzyon, yönelim bozukluğu, görsel varsanılar, geçici sanrılar olabilir. Kişiler dürtüsel, saldırgan davranışlar gösterebilir ve başkaları için tehlikeli olabilirler. Özkıyım düşünceleri ya da girişimleri olabilir. Bu durum sıklıkla bir kaç saat sonra uzun bir uyku dönemi ile sona erer. Kişiler uyandıklarında bu dönemi anımsamazlar.

 

2. ALKOL YOKSUNLUĞU ve YOKSUNLUK DELİRYUMU (Deliryum Tremens)

Uzun süre ve fazla miktarda alkol kullanımından sonra alınan alkol miktarının azaltılması ya da kesilmesi sonucunda ortaya yoksunluk belirtileri çıkar. Bu belirtiler 6-8 saat içerisinde başlar, 2. ve 3. günler en üst düzeye ulaşır, 4 ve 5. günlerde azalır. Yorgunluk, beslenme bozukluğu, bedensel hastalıklar ve depresyon yoksunluk belirtilerini arttırabilirler. Genel olarak değerlendirildiğinde 3 grupta incelenebilir.

a) Nörolojik belirtiler: Baş ağrısı, ellerde, göz kapaklarında ve dilde yaygın kaba titremeler (tremorlar), konuşma bozukluğu (dizartri), denge bozukluğu, derin tendon reflekslerinde (DTR) artma, istemsiz kas kasılmaları (myoklonus), epileptik nöbet (rum fit) görülür. Gözlenen epileptik nöbet alkolün bırakılmasından 12-24 saat sonra ortaya çıkar, jeneralize, tonik klonik bir nöbettir. İlk nöbetten 3-6 saat sonra nöbet sıklıkla yineler. Alkolü bırakma öyküsü olsa bile altta yatabilecek kafa travması, enfeksiyon, tümör, serebrovasküler hastalık, hipoglisemi, hiponatremi, hipomagnesemi araştırılmalıdır. Alkol yoksunluğu sırasında görülen nöbette antiepileptik sağaltım gereksizdir.

b) Otonomik hiperaktivite belirtileri: Taşikardi, terleme, kan basıncının yükselmesi, göğüste sıkışma, yüzde kızarma, bulantı, kusma, ağız kuruluğu, sindirim güçlükleri gibi belirtilerdir.

c) Ruhsal belirtiler: Uykusuzluk, korkulu düşler, sıkıntı, kaygı, öfke, gerginlik, huzursuzluk, engellenme eşiğinde düşme, tartışma ve kavgacılık, konsantrasyon güçlüğü, algı bozuklukları görülebilir.

Deliryum Tremens: Alkolün bırakılmasından ya da azaltılmasından sonra sıklıkla ilk 72 saat içinde görülür, ancak ilk hafta içinde de ortaya çıkabilir. Hastaneye yatırılan alkol bağımlılarının %5’inde deliryum görülebilir. 5-15 yıl ağır içme döneminden sonra ortaya çıkar. Bedensel hastalıklar, enfeksiyon, beslenme bozuklukları ve kafa travmaları yatkınlık yaratır.

Deliryum tremensin başlıca klinik özelliği saatler ya da günler içinde gelişen ve gün içinde dalgalanmalar gösteren bilinç bozukluğudur. Bilinç bozukluğu çevrede olan bitenin ayırdında olma düzeyinin azalması şeklinde görülür. Hasta gün içinde açılıp kapanmalar gösterebilir. Kişinin dikkati ilgisiz uyaranlara dağılır, dikkati bir nokta üzerine odaklama yetisi bozulmuştur. Birlikte yönelim, bellek, dil ve yargılama bozuklukları bulunur. Konuşma dağınık ve ilgisizdir. Konudan konuya atlamalar olur. Canlı, kişiyi korkutan, ürküten görsel ve dokunsal varsanı ve yanılsamalar sıktır. Uyku uyanıklık döngüsü bozulmuştur. Huzursuzluk ve psikomotor ajitasyon eşlik eder. Yatak çarşaflarını çekiştirip durma, yataktan kalkmaya çalışma sık görülen belirtilerdir. Bunun yanında uykuya eğilim ve stupor görülebilir. Duygulanımda bunaltı, korku, panik, öfke, çökkünlük, öfori olabilir. Hastanın görünümü şaşkın, endişeli, dağınık, gergin ve huzursuzdur. Birlikte otonom sinir sistemi etkinliğinde belirgin artış vardır. Bu belirtiler tüm bedende yaygın titremeler, ateş, nabız ve kan basıncında artış, solunumda hızlanmadır. Dehidratasyon ve elektrolit bozuklukları (Na, K, Mg azlığı), enfeksiyona eğilim görülür. Epileptik nöbetler olabilir. Sağaltımı yapılmazsa ölüm riski %20 dolayındadır. Ölüm sıklıkla pnömoni, böbrek, karaciğer ve kalp yetmezliği nedeniyle olur.

3. Bunların dışında alkol kullanımının yol açtığı kalıcı demans, kalıcı amnestik bozukluk, Wernicke-Korsakoff sendromu , psikotik bozukluk, duygudurum bozuklukları, anksiyete bozuklukları, uyku bozukluğu, cinsel işlev bozuklukları görülebilir.

IX-ALKOL KULLANIMINA BAĞLI BEDENSEL BOZUKLUKLAR

Alkol tüm doku ve hücreler için zehirdir (toksik) Öncelikle ve özellikle sinir sistemini etkilemekle birlikte tüm doku ve sistemlerde bozukluklar görülür. Alkol bağımlısında bunun yanısıra bozuk beslenme düzeni nedeniyle gerekli olan vitaminler, mineraller, proteinler yeterince alınmaz. Buna bağlı olarak da bedensel bozukluklar gelişebilir (Tablo I).

TABLO I ALKOL KULLANIMININ YOL AÇTIĞI BEDENSEL BOZUKLUKLAR

Periferik nöropati İki yanlı eldiven çorap tarzında uyuşma, karıncalanma, ağrı. Distalden başlar proksimale ilerler
Serebellar dejenerasyon Ayakta durma ve yürüme güçlüğü, denge bozukluğu, nistagmus görülür.
Sinir Sistemi Santral pons miyelinozisi Disfaji, dizartri, afoni, kornea refleksinin yitimi, midriazis, felç, stupor, koma ve ölüm
Marchiava-Bignami hastalığı
Alkol ambliyopisi Görmede ilerleyici bozulma, skotomlar
Özefagus Özefajit, Barret metaplazi, Gastroözefagial reflü
Sindirim sitemi Karaciğer Karaciğerde yağlanma, alkolik hepatit, alkolik siroz, karaciğer işlevlerinde bozulma, hepatik koma
Mide Gastrit, ülser
Pankreas Pankreatit
Emilim bozuklukları Pellegra, beriberi, folik asit eksikliği, skorbüt
Kalp-damar sistemi Akolik kardiyomyopati, aritmiler, hipertansiyon, iskemik kalp hastalığı
Endokrin-üreme sistemi Kan şekeri düşmesi, ani kan şekeri artışları, cinsel işlevlerde bozulma, testiküler atrofi, adet düzensizlikleri
Kas-iskelet sistemi Myopati, osteoporoz, femur başı nekrozu, gut hastalığı
Kan hast. Ve immün sistem Megaloblastik anemi, immün sistem bozuklukları, otoimmün hastalıklar, viral enfeksiyon
Laboratuvar SGOT, SGPT, GGT, AF, trigliserid, kolesterol, ürik asit artışı
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

SIKLIK-YAYGINLIK (EPİDEMİYOLOJİ)

Sanayi devriminden sonra Batı toplumunda alkol tüketimi ve alkole bağlı sorunlar hızla artmıştır. Gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde hızlı, düzensiz ve çarpık kentleşme; eğitim, sağlık, geçimsel (ekonomik) sorunlara koşut alkol tüketimi ve alkole bağlı sorunlar da artmaktadır. Alkol kötü kullanımının yaşam boyu riski kadınlarda %10, erkeklerde %20; alkol bağımlılığının yaşam boyu riski ise kadınlarda %3-5, erkeklerde %10’dur. Alkol bağımlılığı ve alkol kötü kullanımının birlikte yaşam boyu yaygınlığı %13,8 olarak bildirilmektedir. Yılda 200.000 kişi alkole bağlı bir sorundan ölmektedir. Otomobil kazalarında %75, kazadan ölümlerde %50 oranında, adam öldürmelerde %50, özkıyımlarda %25 oranında alkol sorumlu bulunmuştur. Alkol ortalama yaşam süresini en az 10 yıl kısaltmaktadır. Ayrıca başka bağımlılık yapan maddelere öncülük etmektedir.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ise alkol tüketimi ve alkole bağlı sorunlar hızla artmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerine göre (1987-1991-1995) Tekel’in ürettiği alkollü içkilerde çok önemli bir değişiklik olmamıştır. Ancak özel girişimcilerin ürettiği bira tüketimi üçe katlanmıştır. Yine özel girişimcilerin ürettiği şarap ve yurt dışından getirilen sert içkilerin (viski, votka, vb) tüketimi de hızla artmaktadır. Yine DİE verilerine göre; trafik kazalarından ölümler ve özkıyım olayları da artmaktadır. Bu olaylarda alkol birincil sorumludur.

Alkole başlama genelde delikanlılık dönemindedir. 10’lu yaşların ortaları (12-17) en sık alkole başlanılan yaşlardır. Alkol bağımlılığı ve alkol kullanımına bağlı yaşam sorunları 20-35, sağaltım için başvurular ise 40’lı yaşların başlarındadır. 45 yaşından sonra alkole başlama söz konusu ise altta yatan bir duygudurum bozukluğu ya da genel tıbbi duruma bağlı bir ruhsal bozukluk aranmalıdır. Alkole başlama yaşının erken olması ile alkol bağımlılığının ağır düzeyde olması, antisosyal kişilik bozukluğunun ve ailede bağımlılık öyküsünün daha sık bulunması arasında ilişkiden söz edilmektedir.

Alkole bağlı sorunlar beyaz ırkta daha sıktır. Alkol tüketimi coğrafi bölgelere, dinlere göre de değişmektedir. İslam, Hindu ve Baptist’lerde tüketim daha azdır. Tüm sosyoekonomik sınıflarda görülmektedir. Kentlerde kırsala göre daha yaygındır. Bazı mesleklerde alkol bağımlılığı daha sıktır. Alkollü içki satan yerlerde çalışanlar, oyuncular, yazarlar, denizciler, doktorlar arasında alkol kullanımı daha sıktır.

[fruitful_tab title=”ALKOL BAĞIMLILIĞI ÇEŞİTLERİ/ALT TİPLERİ”]

Alkol bağımlılığı Alt Tipleri

Alkolizm, kişinin ve toplumun birlikte ya da ayrı ayrı zararına olabilecek her türlü içki içme alışkanlığı şeklinde tanımlamış ve beş ana grupta sınıflamıştır:

A .Alfa alkolizm: Ruhsal ya da bedensel bir sıkıntıyı gidermek için olağan dışı alkol alma. Bu bir psikolojik bağımlılık durumudur.

B.Beta alkolizm: Olağan dışı alkol alma sonucu gastrit, polinevrit ve karaciğer hasarı gibi organik bozukluklar çıkmasına rağmen fiziksel bağımlılığın ortaya çıkmama durumu.

C.Gamma alkolizm: Alkole karşı psikolojik ve fiziksel bağımlılık oluşma, istemli denetimin ortadan kalkması (kontrol ile ilgili sorun vardır), içme isteğinin durdurulamaması, organik bozuklukların gelişmesi ve alkol bırakıldığında ağır yoksunluk bulgularının ortaya çıkması durumu.

D.Delta alkolizm: Daha ağır organik ve ruhsal bozuklukların ortaya çıkması, alkole karşı tolerans gelişmesi ve alkolün azaltılması veya kesilmesi durumunda ağır yoksunluk bulgularının görülmesi durumu.

E.Epsilon alkolizm (dipsomani): Zaman zaman kompulsif (dürtüsel) biçimde içme dönemlerinin görüldüğü durum. Kişi aşırı bir istek ve tutku ile alkol arar, bulunca su gibi içer ve günler hatta haftalar boyu süren bu dönemleri hatırlayamayabilir. (Şimdiki bilgilerimizle bunların yanısıra mizaç bozukluğu gösterebileceğini, ailede de benzer bozukluk öyküsü olabileceğini biliyoruz.)

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

ALKOL BAĞIMLILIĞININ OLUŞ NEDENLERİ (ETYOLOJİ)

Alkol bağımlılığı ruhsal-davranışsal, kalıtımsal-dirimsel, toplumsal-ekinsel pek çok etkenin yer aldığı çok boyutlu bir hastalıktır. Oluş nedenleri üç boyutta ele alınabilir.

1. Ruhsal-Davranışsal Kuramlar (Psikolojik)

a) Psikodinamik Kuramlar: Alkol bağımlılığının psikodinamik nedenini açıklamaya yönelik kuramlar, aşırı baskıcı üstbenlik ve ruhsal-cinsel gelişimin oral dönemindeki saplanmalar üzerine odaklaşmıştır. Psikoanalitik kurama göre aşırı katı ve baskıcı üstbenlikleri olan kişiler alkolü bilinçdışı gerginliklerini azaltmak için içerler. Bilinen psikoanalitik özdeyişde söylendiği gibi, katı üstbenlik alkol içinde erir. Freud oral döneme saplanmış kişilerin bunaltılarını alkol gibi maddeleri ağız yoluyla alarak azalttıklarını, oral doyum sağladıklarını düşünür. Bir diğer görüşe göre, alkoliklerde oral dönemle ilgili olarak önemli engellenme ve güçlükler nedeniyle, engelleyici anneden babaya doğru bir yönelme sonucu gizil eşcinsellik eğilimlerinin bulunduğudur.

Psikodinamik kuramlar alkol bağımlılarının kişilik özelliklerini incelediklerinde bağımlılığa özgü bir yapıyı tam olarak bulamamışlardır. Ancak genel olarak bağımlı, utangaç, yalnızlığa eğilimli, bunaltısı yoğun, engellenmeye dayanma gücü düşük, ürkek, gergin, eyleme vuruk, aşırı duyarlı ve cinsel dürtülerini bastırmış kişiler olarak tanımlarlar. Ayrıca antisosyal kişilik özelliklerinin alkol bağımlılarında daha sık olduğu bilinmektedir.

b) Davranışsal kuramlar: Davranış bilimciler sürekli alkol almayı öğrenilmiş bozuk bir davranış olarak görürler. Alkol alımının gerginliği azaltan, rahatlatan özellikleri gibi olumlu pekiştirici yanları ilk alkol alımından sonra bu davranışın sürmesine katkıda bulunur. Kişiler sıkıntı ve sorunlarla baş etmede zorlukları olduğunda alkole yönelirler ya da aldıkları alkol miktarını arttırırlar. Ayrıca aile büyükleri ve akrabaların içme alışkanlıkları da kişilerin içme davranışını etkiler.

2. Toplumbilimsel Kuramlar (Sosyolojik)

Gelenek ve töreleri ile alkolü onaylamayan toplumlarda alkolizm oranının az olduğu düşünülür. Kimi iş kolları ve çalışma ortamlarında -otel, içkili lokanta, bar, pavyon,yurtlar, gemiler, vb- çalışan kişilerde alkollü içki tüketimi daha yüksektir. Alkolün kolay ve ucuz elde edilebilirliği de önemli başka bir etkendir.

3. Dirimsel (Biyolojik) Nedenler

Alkoliklerde görülen fizyolojik ayrılıkların alkolizmin nedeni mi olduğu, yoksa kötü beslenme, fazla miktarda alkol alımı ve aşırı zorlarla dolu bir yaşam biçiminden mi kaynaklandığı kesin olarak bilinememektedir. Alkolün sinir sisteminde yol açtığı kimyasal değişikliklere dikkat çekilmiş, alkol bağımlılığının gelişiminde ventral tegmental alan, hipotalamus ve nucleus accumbensden geçen dopaminerjik, GABAerjik, noradrenerjik ve serotonerjik yolların etkinliklerinden söz edilmiştir. Alkolün santral sinir sisteminde endojen opioid sistemle etkileştiği, opiyat benzeri maddeler oluşturduğu ve bağımlılığın bunlar aracılığıyla geliştiği düşünülmektedir.

Kalıtımsal etkenler: Birincil alkol bağımlılığının oluşumunda kalıtımsal etkenlerin önemi uzun yıllardır vurgulanmaktadır. Alkol bağımlılarının ailelerinde birinci derece yakınlarda bağımlılık oranı 3-4 kat daha yüksektir. İkiz çalışmalarında tek yumurta ikizlerinde bağımlılık oranının çift yumurta ikizlerine ya da ayrı cinsiyetteki kardeşlere oranla daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Yapılan araştırmalarda kişinin alkolizme olan yatkınlığının derecesi birçok gen tarafından belirlenir (poligenetik), bu kalıtımsal etkenlerin çevresel etkenlerle birlikte alkolizme yatkınlığa yol açtığı kanısına varılmıştır.

ALKOL BAĞIMLILIĞININ TANISAL VE KLİNİK ÖZELLİKLERİ

Alkol bağımlılığı uzun süre ve fazla miktarlarda alkol kullanımı sonucunda ruhsal, toplumsal ve bedensel sorunlarla belirli bir hastalık olarak tanımlanabilir. Temelde bağımlılık kişi ile içme örüntüsü arasındaki ilişkinin değişmesidir. Alkol kullanım sorununun niteliğini ve niceliğini değerlendirebilmek için ilk adım özenli bir öykü almadır. Alınacak öyküde kişinin alkole başlama yaşı, içme örüntüsünün gelişimi, günlük kullandığı alkol miktarı, zehirlenme ve yoksunluk dönemleri, alkol kullanımına bağlı olarak gelişebilecek olan ruhsal ve bedensel sorunların öyküsü, alkole bağlı kişiler arası ilişkiler, toplumsal ve yasal sorunlar ayrıntılarıyla öğrenilmelidir. Kişinin alkol kullanımına ve yaratabileceği sorunlara karşı içgörüsü değerlendirilmelidir. Alkol bağımlılığının birincil ya da ikincil bulunuşu, eşlik eden ruhsal bozukluklar, kişilik özellikleri, ailede ruhsal hastalıklar ve bağımlılık öyküsü incelenmelidir. Öykü alınırken hastanın dışında hastayı iyi tanıyan bir yakınından da bilgi alınmalıdır.

DSM-IV tanı ölçütlerine göre “Alkol Kötü Kullanımı”, ICD-10’a göre “Zararlı-Tehlikeli Kullanım” olarak değerlendirilen durum genel anlamda kişinin kendine ve çevresine zararlı olabilecek durumlarda alkollü içki almasıdır. Özen isteyen işte çalışanlar, taşıt kullananlar ya da önemli bir bedensel hastalığı (epilepsi, kalp, karaciğer bozukluğu vb) ya da ruhsal bozukluğu olan kişilerin alkol kullanmasıdır.

Kötü kullanımın ötesinde uzun süre ve yüksek miktarlarda alkol alanlarda bağımlılık gelişir. Bu kişiler yalnız belli gün ya da saatlerde değil – yer ve süreye bağlı kalmaksızın- olanak buldukça, koşullarını zorlayarak, gece gündüz demeden, işyerinde, araçta alkol alabilir. Alkol bağımlılığının tanısı için alkol arama davranışı, alkol almaya karşı duyulan istek, direnç artımı ve yoksunluk belirtilerinin gelişmesi önemli olarak görülen klinik özelliklerdir. Direnç artımı ve yoksunluk belirtilerinin varlığında fizyolojik bağımlılık gelişmiş demektir. Bağımlılıkta önemli bir durum da, alkol alma istek ve tutkusunun yanısıra ortaya çıkan yoksunluk belirtilerinin giderilebilmesi için alkol alımının sürdürülmesidir. Kimi kişiler günlük yaşamlarını hoş olmayan yoksunluk belirtilerinin etkisinden kurtulup sürdürebilmek için güne alkol alarak başlayabilirler. Bu kısır döngü giderek pekişir ve süregen bir durum alır.

Alkol bağımlılığında kişiler alkolü amaçladıklarından çok ve uzun sürelerde alırlar. Alkol kullanımını azaltmak, kesmek ya da düzenlemek için çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanan çabaları vardır. Alkolü bulmak, kullanmak ve etkilerinden kurtulmak için önemli ölçüde zaman harcarlar. Kişinin günlük etkinlikleri alkol çevresinde odaklandığından mesleki, toplumsal etkinliklerinde belirgin bozulmalar olur.

Alkol bağımlılarında aile, iş ve toplumsal yaşamda bozulma önemli bir yer tutar. Eğitim, öğretim, askerlik ve iş yaşamında sorunlar, sık sık iş değiştirme, görevinde aksama, disiplin sorunları, soruşturma, cezalandırma, işten atılma, işinde ilerleyememe, gerileme, önemli geçim (ekonomik) güçlükleri, borçlanma, haciz ve diğer yasal sorunlar, önemli aile ve evlilik sorunları (eşlerle tartışma, kavga, çocuklarıyla ilişkinin -saygı ve sevginin- bozulması, ayrı yaşama, boşanma, birden çok evlilik) görülebilir.

Alkol bağımlısı tüm bu sorunlara karşın alkol alma istek ve dürtüsüne yenik düşer. Sorunu alkolde değil, dışarıda başkalarında arar (ussallaştırır). Alkole bağlı karşılaştığı sorunlarla ilgili olarak yüzleştirildiğinde yadsımaya çalışır. Gerçeği görse bile sağaltıma uyumu düşüktür. Kendi çabası ile kendi kendine alkolü bırakması oldukça güçtür.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”]

GİDİŞ VE SONLANIM (PROGNOZ)

Alkol bağımlılığı geliştikten sonra kişide geçici sürelerle alkolü denetim altına alma çabaları görülür. Bu denetim altına alma çabaları sıklıkla kişiler arası ilişkilerdeki sorunlar, yasal sorunlar ya da bedensel hastalıklarla ilişkilidir. Bu dönemlerde yoksunluk belirtileri yaşarlar. Çoğunlukla bu bırakma çabaları başarısızlıkla sonlanır. yeniden alkol alımına başlanması ile bağımlılık ve ona bağlı sorunlar gündeme gelir. Bu durum bir kısır döngü içinde sürer gider. Sonlanımın iyi olduğunu belirleyen göstergeler: antisosyal kişilik özelliklerinin bulunmaması, diğer madde kullanımının olmaması, iş, aile, yasal ve geçimsel sorunların çok yoğun olmaması, sosyal destek sistemlerinin yeterli olması, alkolü bırakma konusunda istekli olması, eş ve yakınlarının ilgi ve işbirliğinin bulunması, uygulanan başlangıç sağaltımı tamamlayabilmesi, ayaktan sağaltıma uyumu ve sürdürmesidir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”ALKOLÜN FİZYOLOJİK ETKİLERİ VE FARMAKOLOJİSİ”]

ALKOLÜN FİZYOLOJİK ETKİLERİ VE FARMAKOLOJİSİ

Alkollü içeceklerde bulunan alkol etil alkoldür (etanol) ve kimyasal yapısı CH3-CH2-OH olarak gösterilir. Meyve ve tahıllardaki karbonhidratların fermantasyonu sonucu ortaya çıkar. Kalori değeri yüksektir, 1 gr alkol 7 kalori sağlar. Alınan alkol mide-barsak sistemindeki (ağız, özefagus, mide, ince bağırsak) mukoza epitellerinden kolayca emilir. %90’ı ince bağırsakların üst kısmından emilir, bu bölge aynı zamanda B vitaminlerinin de emilim bölgesidir. Etanol suda kolay çözünebildiği için hızla kan dolaşımına katılarak tüm dokulara yayılır. En üst kan alkol düzeyine ortalama 45-60 dakikada ulaşır. Midenin boş olması emilimi hızlandırır. Ayrıca alkolün hızlı alımı da üst düzeye erişme zamanını azaltır. İçilen içkide alkol yoğunluğu düşük (%10-20) ise emilim o denli hızlı olur.

Değişik alkollü içecekler değişik düzeyde etanol içerirler. Ancak ortalama olarak bir bardak şarap 10-12 gr, bir bardak sert içki 28 gr etanol içerir.

Alkolün %90-98’i karaciğerde oksidasyon yoluyla metabolize edilir. Geri kalan %2-10’luk kısım böbrekler, akciğerler ve ter yoluyla değişmeden atılır. Uzun süre alkol kullanan kişilerde enzim sistemlerindeki yoğunluk ve duyarlılık artışı nedeniyle metabolizma daha hızlıdır. Etanol karaciğer hücresindeki alkol dehidrogenaz (ADH) enzimi ile asetaldehide yıkılır. Daha sonraki basamakta asetaldehid, aldehid dehidrogenaz (ALDH) ile asetik asite, oradan da karbondioksit ve suya dönüştürülür. Alkolün metabolizması sırasında kofaktör olarak kullanılan NAD/NADH oranındaki değişiklikler bedende fizyolojik düzeneklerin işleyişini bozar. Sitrik asit (Krebs) döngüsü baskılanarak karaciğerde yağ asitleri oksidasyonu azalır, hiperlipemi gelişir. Karaciğer yağlanmasının ana düzeneği budur. Laktat/pürivat oranı artar, hiperlaktikasidemi gelişir. Laktik asidoza ikincil olarak hiperürisemi ortaya çıkar ve ürik asidin idrarla atılımı azalır. Hepatik glukoneogenezis baskılanarak hepatik glikojen depoları azalır. Buna bağlı olarak kan şekeri düşer. Akut alımda ise glikojen depolarından glikoza dönüşüm sonucu kan şekeri yükselebilir. Serum lipoproteinleri ve trigliseridlerde artış olur.

Direnç artımı (tölerans): Uzun süre alkol kullanımı sonucunda istenen, hoşa giden etkiyi elde edebilmek için daha fazla miktarlarda alkol alınır. Bu durum direnç artımı olarak tanımlanır. Aynı sınıftan ya da benzer yatıştırıcı etkisi olan bir maddeye karşı direnç artımı gelişmiş ise diğerine karşı da direnç artımı görülür. Bu durum “çapraz direnç artımı ” olarak tanımlanır. Bu nedenle alkole karşı direnç artımı geliştirmiş bir kişi benzodiazepinler, barbitüratlar, genel anestezikler, halüsinojenlere karşı da dirençlidir.

Bağımlılık gelişimi: Uzun süre alkol kullanımına bağlı direnç artımı ve alınan alkol miktarının azaltılması ya da alkolün kesilmesinden sonra ortaya yoksunluk belirtilerinin çıkması, bunların giderilmesi için alkol alımının sürdürülmesi fizyolojik bağımlılığın temel göstergeleridir. Bunlarla birlikte son yıllarda bağımlılık gelişiminde “madde arama davranışı” üzerinde durulmaya başlanmıştır. Kullanılan maddeyi bulmak için gösterilen çabalar da bağımlılık için önemli bir ölçüttür [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

SAĞALTIM (TEDAVİ)

  1. Sağaltımın genel ilkeleri

Alkol bağımlılığının sağaltımına başlanmadan önce hastanın durumu ayrıntılı bir öykü alarak değerlendirilmelidir. Fizik ve nörolojik bakı yapılmalı, bilinç düzeyi ve ruhsal durumu değerlendirilmelidir. Gerekli laboratuvar incelemeleri (akciğer ve kafa grafisi, EKG, EEG, tam kan ve idrar incelemeleri, kan şekeri, BUN, elektrolitler, karaciğer işlevleri) yapılmalıdır.

  1. Alkol zehirlenmesi ve yoksunluk belirtilerinin sağaltımı
  2. a) Alkol zehirlenmesinde sağaltım

Zehirlenmenin sağaltımı bir yoğun bakım biriminde yapılmalıdır. Özgül bir sağaltım yöntemi yoktur. Sağaltım klinik durum ve belirtilere (semptomatik) göre yapılır. Hasta kusturulmaz, çıkardıkları soluk borusuna kaçabilir, buna karşı da önlem alınmalıdır. Hastanın yaşamsal bulguları yakından izlenmeli, asit baz dengesi, sıvı ve elektrolit gereksinimleri karşılanmalı, dolaşım ve solunum işlevlerine destekleyici sağaltım uygulanmalıdır. Tiamin içeren vitamin preperatları verilmelidir. Taşkınlığı, saldırganlığı olursa düşük doz haloperidol verilebilir.

  1. b) Alkol yoksunluk belirtilerinin sağaltımı

Alkol kesildikten sonra ortaya çıkan belirtilerin önlenmesi ve sağaltımı için hasta sessiz ve rahat bir odaya alınır. Yakın gözlem ve gözetim altında tutulur. Proteinden ve sıvıdan zengin bir beslenme düzeni uygulanır. Yüksek doz B ve C vitaminleri verilir. B vitaminlerinden tiamin içerenler yeğlenmelidir. Alkol yoksunluk belirtilerinin sağaltımı birincil olarak benzodiazepinlerle yapılır. Benzodiazepinler ağızdan ya da damar yoluyla sıvı içinde verilebilirler. Karaciğer ve böbrek yetmezliği bulunanlarda yarı ömrü kısa olan benzodiazepinler (lorazepam, alprazolam gibi) verilmelidir. Alkolü bırakan bir kişide yoksunluk belirtileri ağırlaşmadan benzodiazepinler verilmelidir. Hastanın durumuna göre verilen benzodiazepinler zaman içinde azaltılarak kesilir.

  1. c) Deliryum tremens sağaltımı

Deliryum tremens sağaltımında benzodiazepinler hasta işbirliği yapamayacağı için damar yoluyla dengeli sıvılar içinde verilir. Birlikte 200mg /g B1, 500-1000 mg/g C vitamini, 100 mg/g nikotinamid, 2 mg magnezyum sülfat eklenir. Ayrıca solunum, dolaşım, boşaltım işlevleri, sıvı ve elektrolit dengesi, enfeksiyon yönünden yakından izlenmelidir. Ateş ve terleme nedeniyle dehidratasyon gelişebilir. Bu nedenle 4-6 lt/g sıvı verilmeli, ancak beyin ödemi ve dolaşım yetmezliği açısından özenli olunmalıdır. Hastaya ruhsal açıdan destek olunmalı, paniği yatıştırılmaya çalışılmalıdır. Bulunduğu ortam uyaransız ya da aşırı uyaranla dolu olmamalıdır. Kendini yaralaması ya da zarar vermesi önlenmeli, buna uygun fiziksel sınırlamalar yapılmalıdır. Benzodiazepinlerle yatışma sağlanamazsa antipsikotik ilaçlar kullanılabilir, ancak nöbet eşiğini düşürmesi açısından daha az riskli olan haloperidol düşük dozlarda verilmelidir.

  1. Bağımlılığın sağaltımı
  2. a) Değerlendirme ve alkolü bırakma isteğinin arttırılması : Sağaltımın başlangıcında hastanın durumunu değerlendirme, alkolü bırakma konusunda isteğinin (motivasyonunun) arttırılması, daha sonra alkolden arındırma, uzun süreli sağaltım planının yapılması uygun olur.
  3. b) Alkolden arındırma (detoksifikasyon): Alkolün bırakılmasından sonra ortaya çıkan belirtilerin sağaltımı yapılır.
  4. c) Uzun süreli sağaltım yaklaşımları: Değerlendirme ve alkolü bırakma isteğinin artırılması aşamasından sonra kişi alkolden arındırılır. Ardından uzun süreli, hastanın gereksinimine göre bir sağaltım planı belirlenir ve uygulamaya geçilir.
  5. i) Psikoterapötik yaklaşım: Hastanın benlik gücü, yaşam zorlarıyla başetme yeteneği, uyum yetileri değerlendirilerek uygun bir psiloterapötik yöntem seçilebilir. Bu dönemin asıl amacı hastanın alkole geri dönüşünü engellemeye çalışmak, alkolsüz yeni yaşamına uyumunu sağlamak, bu süreç içindeki güçlüklerle başedebilmesine yardımcı olmaktır. Bu dönem sağaltımı psikoanalitik, destekleyici ya da bilişsel-davranışcı psikoterapi, bireysel ya da grup psikoterapisi, kendine yardım grupları (Alcoholics Anonymous) aracılığıyla yapılabilir. Sağaltım yaklaşımları belirlenirken basmakalıp yöntemler yerine her hastanın kendine özgü özelliklerine, bozulmuş ya da sağlıklı yönlerine, beceri ve yeteneklerine göre esnek olunmalı, bir birey olarak hastanın gereksinimleri belirlenip o doğrultuda bir yol izlenmelidir. Alkolsüz yaşam kişi için yeni bir başlangıçtır, bu nedenle yeni dönemin kendine özgü sorun ve sıkıntıları olabilir. Adım adım, beklentileri çok yükseltmeden, olumsuzlukları ya da başarısızlıkları abartmadan, gerçekçi, uygulanabilir yöntemlerle yeni yaşamına uyum sağlamasına çalışmak, hastanın değişme isteğini arttırmak, destek olmak amaçlanmalıdır.
  6. ii) İlaç sağaltımı: Alkol kullanımına bağlı olarak gelişmiş depresyon, anksiyete, uyku bozuklukları gibi durumlarda antidepresan, anksiyolitik, hipnotik ilaçlar duruma göre kullanılabilir. Benzodiazepin grubu ilaçların alkolle çapraz direnç artımı ve bağımlılık yapıcı özellikleri nedeniyle uzun süre kullanılmaları önerilmez. Alkol kullanımına bağlı ruhsal bozukluklar olmasa bile alkol arama davranışını azalttığı düşünülen SSRI grubu ilaçlar verilebilir.

Alkolden uzaklaştırıcı, alkolü bırakmaya yardımcı olarak bir başka ilaç disülfiram (Antabus) kullanılabilir. Disülfiram alkol metabolizması sırasında aldehid dehidrogenazı baskılayarak alkol yıkımını asetaldehid düzeyinde durdurur, asetaldehid zehirlenmesi yaratır. Bu zehirlenmenin belirtileri; yüzeysel kan damarlarında genişleme, kan basıncında düşme, baş dönmesi, bulantı, kusma, göğüste sıkışma, nabızda hızlanma, terleme, ateş basmasıdır. Bu belirtiler ilk yarım saatte giderek artar, önlem alınmazsa bilinç yitimi, dolaşım yetmezliği gelişebilir ve ölümle sonuçlanabilir. Hastaya ilacın bu özelliği anlatılır, kişi içme isteği geldiğinde içemeyeceğini, eğer içerse zehirlenme hatta ölüm tehlikesi içine gireceğini bilir. Böylece içme isteğiyle başetmeye çalışır. Çevreden gelen içme önerilerinin geri çevirmek için haklı bir gerekçe olmaktadır. Herhangi bir nedenle doğan içme isteğini engellemek ve kişiye içme kararını yeniden gözden geçirmek için zaman kazandırmaktadır. Düzenli olarak kullanılan disülfiram hastanın alkolden uzak durmasına yardımcı olur. Kimi hastalar “biz ilaca değil öz-istemimize güvenmek istiyoruz” diye Antabus almak istemeyebilirler. Oysa Antabus almak bir öz-istem gücüdür. Bu tür ussallaştırma eğilimleri desteklenmemelidir. Disülfiram 250 mg/g dozunda verilir. Alkolün bırakılmasından en arken 24 saat sonra başlanmalıdır. Disülfiram kesildikten sonra 1 hafta kadar alkol almamalıdır. Kalp hastalığı, serebrovasküler hastalık, diabet, karaciğer, böbrek yetmezliği durumlarında kullanılması önerilmemektedir.

iii) Kendine yardım grupları-Adsız Alkolikler (AA): Alkole bağlı sorunları olan kişilerin oluşturdukları gönüllü bir destek kuruluşudur. İlk kez 1935 yılında, alkol bağımlılığı olan kişilerce kurulmuştur. Ortak sorunları olan kişiler bir araya gelerek yardımlaşmak, dayanışmak, paylaşmak, birbirlerine destek olmak, benzer sorunları çözmek amacıyla bir kendine yardım grubu olarak kurulmuştur. Bu grup üyeleri günün her saatinde birbirlerine yardım ederler. Eğitici toplantılar düzenlerler. Benzer sorunlar yaşayan insanların bir araya gelerek oluşturdukları bu gruplara katılmayı sürdürenlerde alkolden uzak durma başarısı yüksektir. Alkol bağımlılarının eşlerinin oluşturdukları A-Anon, çocuklarının oluşturdukları Alateen grupları da bağımlıların yakınlarının sorunlarını çözmek, birbirlerine destek olmak amacıyla kurulmuştur. [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”]

KAYNAKLAR

  1. American Psychiatric Association: Practice guideline for the treatment of patients with substance use disorders: alcohol, cocain, opioids. Am J Psychiatry 152(11)(supp): 5-59, 1995
  2. Castaneda R, Sussman N, Westreich L et al: A review of the effects of moderate alcohol intake on the treatment of anxiety and mood disorders. J Clin Psychiatry 57(5): 207-212, 1996.
  3. Çelikkol A: Alkol kullanım bozuklukları ve tedavisi. Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları, cilt 1, sayı 2, 1996.
  4. Gelder M, Gath D, Mayou R, Cowen P: The abuse of alcohol and drugs. Gelder M, Gath D, Mayou R, Cowen P (ed.): Oxford Textbook of Psychiatry’de, 3.baskı, Oxforf University Press, Oxford, 1995. s.438-461.
  5. Meza E, Kranzler HR: Closing the gap between alcoholism research and practise: the case for pharmacotherapy. Psychiatric Services 47(9): 917-920, 1996.
  6. Schuckit MA: Low level of response to alcohol as a predictor of future alcoholism. Am J Psychiatry 151 (2): 184-189, 1994.
  7. Schuckit MA : Alcohol-related disorder. Kaplan HI, Sadock BJ (ed.): Comprehensive Textbook of Psychiatry’de, 6.baskı, Williams-Wilkins, Baltimore, 1995. s.775-790
  8. Schuckit MA, Hesselbrock V: Alcohol dependence and anxiety disorders: What is the relationship. Am J Psychiatry 151(12): 1723-1734, 1994.
  9. Schuckit MA, Smith TL: An 8 year follow up 450 sons of alcoholic and control subjects. Arch Gen Psychiatry 53(3): 202-210, 1996.
  10. Schuckit MA, Smith TL, Anthenelli R, Irwin M: Clinical course of alcoholism in 636 male ınpatients. Am J Psychiatry 150(5): 786-792, 1993.

11.Öztürk O: Psikoaktif madde kullanımına bağlı bozukluklar. Öztürk O (ed.): Ruh Sağlığı ve Bozuklukları’nda, 5.baskı, Hekimler Yayın Birliği, Medikomat, Ankara, 1994. s.393-420.

  1. Uluğ B: Madde kullanımı ile ilişkili bozukluklar. Psikiyatri Temel Kitabı (ed): Güleç C, Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 1997, s: 299-320
  2. Ünal M, Özpoyraz N: Alkol kullanımı ile ilişkili bozukluklar. Psikiyatri Temel Kitabı (ed): Güleç C, Köroğlu E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 1997, s: 265-298.
  3. Volpicelli JR, O’Brien CP: Opioid involvment in alcohol dependence. J Clin Psychiatry 56 (supp 7): 3-44, 1995.
[/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]