psikolojiden ne beklenir

İntihar Önleme yolları / intihar edenlerin özellikleri

İntihar Önleme yolları / intihar edenlerin özellikleri

Kendilerini öldüren insanlar, ne dedikleri veya yaptıkları ile bir veya daha fazla uyarı işareti sergilerler. Daha fazla uyarı işareti, daha büyük risk oluşturur / İntihar Önleme yollar

Birinin Risk Altında Olduğunu Duyduğunuzda Ne İzleyeceğiniz:

Konuşurken
Bir kişi hakkında konuşuyorsa:

  • Başkalarına yük olmak
  • Kapana kısılmış hissetmek
  • Dayanılmaz acının yaşanması
  • Yaşamak için bir neden yok
  • Kendilerini öldürmek

Davranış Dikkat edilmesi gereken
belirli şeyler şunlardır:

  • Alkol veya uyuşturucu kullanımının artması
  • Kendilerini öldürmenin bir yolunu aramak, örneğin çevrimiçi materyaller veya araçlar aramak gibi
  • Umursamazca davranmak
  • Faaliyetlerden çekilme
  • Aile ve arkadaşlardan izole etme
  • Çok fazla ya da çok uyuyor
  • İnsanları veda etmek için insanları ziyaret etmek veya aramak
  • Ödül kazanmış malları vermek
  • saldırganlık

Ruh hali
İntiharı düşünen kişiler genellikle aşağıdaki ruh hallerinden birini veya daha fazlasını gösterir:

  • Depresyon
  • Faiz kaybı
  • öfke
  • sinirlilik
  • Aşağılama
  • kaygı

intihar düşüncesi ölçeği (İDÖ)

intihar düşüncesi ölçeği (İDÖ)

Aşağıda intihara ait düşünceleri belirten bazı cümleler verilmiştir. Size uygun olanlar için “Doğru”, uygun olmayanlar için ise “Yanlış” SEÇENEĞİNİ işaretleyiniz.

 

                                                                                  

vajinismus-nedir1

VAJİNİSMUS

VAJİNİSMUS NEDİR?
—Vajinusmus; vajinanın girişindeki kasların istem dışı kasılarak cinsel birleşmenin acılı ve imkansız hale gelmesi durumudur.
—Kasılmalar istemdışı olarak gelişir.
—Kasılmalar bilinçli ise bu vajinusmus değil eş reddidir.
Vajinismus DSM-V Tanı Ölçütleri Nelerdir?
—A. Aşağıdakilerin birinde (ya da daha çoğunda) sürekli ya da yineleyici güçlük çekme
-birleşme sırasında vajinaya girme
-vajinaya girme girişimleri sırasında vulvovajinada ya da pelviste ağrı duyma
-vajinaya girme girişimleri sırasında vulvovajinada ya da pelviste ağrı duymaya yönelik kaygı ya da korku
-vajinaya girme girişimi sırasında pelvis tabanı kaslarını çok germe ya da sıkma
—B.  A tanı ölçütündeki belirtiler en az yaklaşık 6 aydır sürmeli
—C.Bu bozukluk  kişide klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya neden olur.
—D. Bu bozukluk, başka bir Eksen I bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz (Örneğin, somatizasyon bozukluğu) ve sadece genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.
VAJİNİSMUS TANISI VE TİPLERİ NELERDİR?
—Vajinusmus tanısı ilk cinsel birliktelik denemesi sırasında yaşananları çiftin anlatması ile konulur.
—Primer vajinusmus;  vajinanın üçte bir dış kısmında cinsel birleşmeyi engelleyecek boyutta yineleyici ve sürekli olarak istem dışı kasılmasıdır. İlişkiye girmeye izin vermeyecek kadar şiddetli ve ağrılıdır kasılmalar. Primer vajinusmusta hasta hayatında hiçbir başarılı cinsel birleşme yaşayamamıştır. (tamamlanmamış evlilik)
—Seconder Vajinusmus; Daha önce acısız ve ağrısız cinsel birleşme yaşantısı olmuş ve sonrasında vajinusmus geliştirmiş kadınlarda görülen vajinusmus ise seconderdir.  Seceonder vajinusmus genellikle doğum yırtıkları, kötü sert jinekolojik muayneler, travma ve ameliyat yaşantıları, ağır enfeksiyonlar sonrası disparoniye bağlı olarak gelişen bir durumdur.—

Görülme Sıklığı
—Ülkemizde görülme sıklığı ile ilgili net veriler yoktur.
—Batılı kaynaklarda %1-6 olarak tahmin edilmektedir.
—Konya’da yapılan bir araştırmada %15.3 olarak bulunmuştur.  Vajinismus yaşayan kadınların %46.3 ü bu durumu yalnızca eşlerinin bildiğini, %53.7 si başkalarının da bildiğini belirtmiş.
VAJİNİSMUS BELİRTİLERİ NEDİR? NELERDİR?
—Vajinismusn en temel belirtisi,
—cinsel birleşme sırasında kişinin
—“panik atak benzeri” bir durum yaşamasıdır.
—Bilinci açık olsa da kadın kontrolünü yitirir.
—Penisin vajinaya girişinin ağrılı ya da zor olması,
—Çiftin rahatsız, hatta imkânsız penetrasyon (penis vajina birlikteliğini içeren cinsel birleşme) yaşaması,
—Cinsel ilişki sırasında yaşanan yanma, gerginlik ve batma hissi,
—Hiçbir belirgin nedeni olmayan cinsel ağrılar,
—Tampon kullanamama,
—Jinekolojik/pelvik muayenenin zor yapılması ya da yapılamaması,
—Cinsel ilişki sırasında solunumun durma seviyesinde yavaşlaması,
—Vücudun diğer kas gruplarının (bacak, kol, bel, vb.) ilişki sırasında spazmlar yaşaması,
—Başarısızlık ve ağrı endişesi nedeniyle ilişkiden kaçılması, şeklinde yaşanır.

VAJİNİSMUS NEDENLERİ—

1-BİYOLOJİK ETMENLER
—Pelvik tömörler,
—Vajinanın yaşlanmaya bağlı atrofisi(körelme),
—Doğum patolojileri ve
—Üretral karunkül (Kadın üretrasında en çok görülen tümördür)
—Pelvik İltihabi Hastalığı – PİD,
—Yumurtalık kistleri,
—Üriner Enfeksiyonlar,
—Vjinada sarkma
—Vajinada Kuruluk,
—Vulva kanseri,
—Vajinal enfeksiyonlar,
—Sedef hastalığı, egzema vb. deri hastalıkları.
2-PSİKO-SOSYAL ETMENLER
—Geçmişteki cinsel taciz yaşantısı, zorla evlendirilme
—-Hamilelik korkusu,
—-Acı korkusu,
—-Medikal/fiziksel durumdan kaynaklanan acılı birleşme,
—-Yüksek kaygı,
—-Yetersiz cinsel eğitim,
—-Ev yaşantısında katı ve dengesiz dini öğretilerin olması,
—-Çocuklukta şok edici cinsel görüntüye maruz kalmak,
—-Evde şiddet yaşantısı,
—-Aileye ilişkin korkular, zayıf anne, otoriter baba
—-Bağlanma korkusu,
—-Kalıplaşmış olumsuz yargılar,
—-Taciz eden bir partnerin olması,
—-İlk denemelerde acı duyma
—-Başarısızlık korkusu
—-Küçük yaşta evlendirilme
—-Güven eksikliği vb.

VAJİNİSMUSLU KADINLARIN DUYGUSAL ÖZELLİKLERİ
“Herkesin bu kadar kolay yaptığı bir şeyi ben nasıl yapamıyorum” şeklinde suçluluk duyma.
Utanç duyma
Kendinden nefret etme
Hayal kırıklığı hissi
Zamanla meydana gelen cinsel isteksizlik

VAJİNİSMUSLU KADINLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ

—Herşeyin en kötüsünü düşünürler
—Kurallara uyarlar
—Öfkeyi ifadede zorluk çekerler veya kızgınlıklarını dışa vurmazlar
—Aileye bağımlıdırlar
—İyi kız olmaya çalışırlar
—Kabul gereksinimine ihtiyaç duyarlar
—İğne dişçi… gibi korkuları vardır.
—Vücut bütünlüğünün bozulacağına dair korkuları vardır
—Çocukluk çağından kalma korkuları vardır
—Duygusal ve ruhsal gelişimleri sağlıklı değildir
—Çocuksu bir kişilikleri vardır
—Duygusal ve fiziksel olarak açık olmanın tehdit edici ve güvenilmez olduğunu düşünürler.
—Cinsel ilişki veya penisin vajinaya girmesine karşı korku reaksiyonları vardır.
—Yatak ıslatma ve uykusuzluk gibi çocukluk semptomları olabilir
—Erkekleri saldırgan olarak algılayabilirler
—Kontrolsüz davranışları vardır.
—Bedenlerinden çoğunlukla hoşnut olmazlar
—Güven duyguları zedelenmiştir, ya çok çabuk güvenirler yada güven duymada zorlanırlar.
—Cinselliği kötü ve kirli olarak algılarlar
—Sık sık hastalanırlar
—Olumsuz dinsel çatışmaları olabilir
—Anoraksi ve bulima sık görülebilir.
—Kaygılı ve tedirgin ruh halleri vardır.
—Yetişkinliği ve evliliği kabul etmede zorluk çekerler
—Geçmişlerinde cinsel şiddete maruz kalmış yada tanık olmuş olabilirler
—Cinsel organlarından iğrenme yada hoşlanmama durumu yaşayabilirler
—
VAJİNİSMUSLU KADINLARIN ORTAK AİLESEL ÖZELLİKLERİ
—Baskın, tehditkar, alkolik bir babaları olabilir.
—Cinsellikten hoşlanmayan veya bir görev gibi algılayan anne olabilir
—Fiili şiddet, sık çatışmaların ve ayrı yatak odalarının olduğu sağlıksız ebeveyn ilişkisi olan ailelerdir.
—Özel , aşırı koruyucu, sedüktif (ayartıcı, baştan çıkartıcı) veya sınırların belirgin olmadığı baba kız ilişkisi olabilir.
—Annelerini kendisini ve çocuklarını koruyamayacak kadar etkisiz, çaresiz ve bağımlı olarak değerlendirirler.
—Bilinçdışı olarak, cinsel ilişkide bulunmayı, genellikle baskın babalarına karşı mücadele vermiş fakat başarılı olamamış ve zavallı olarak algılanan anne ile özdeşleşme olarak algılanır

“AYIRICI TANI VE EK TANILAR”
Eş tanı
—Mükemmeliyetçi ve ritüelleri olan kadınlarda vajinismus görülebilir.
—Major depresyon ve anksiyete bozukluğunun eşlik etmesi sık görülür.  (%81.6)
—
Ayırıcı tanı
—Cinsel birleşmeyle ilişkili ağrı şikayeti olan (disparoni ) bir kişide vajinismus varsa öncelikli tanı vajinismus olarak kabul edilmektedir. —Disparonide cinsel birleşme görülmektedir.

“KURAMSAL ALTYAPISI”
VAJİNiSMUSLA İLGİLİ KURAMSAL AÇIKLAMALAR
—Nedenleri davranışsal, bilişsel, dinamik ve varoluşsal modellere göre de ele alabiliriz.
—
Davranışçı ModeL;
—Geçmişte yaşanmış bir taciz, ensest ilişki ya da kötü bir cinsel deneyimin ağrı ve acı verici olarak değerlendirildiğinde oluştuğunu söyler.
—M. Erickson’un dediği gibi “defolu bir öğrenme ve kabullenme” olarak ele alır.
Bilişsel model,
—geçmişte maruz kalınan cinsel yasaklar ve abartılı ilk gece hikâyelerin kişide oluşturduğu cinsellikle ilgili negatif şemaları içerdiğini düşünür.
—Bilişsel çarpıtmalara odaklanır.
—
—Freud’un dinamik modelinde ,
çocuklukta ödipal dönem” adı verilen ve cinsel kimliğin geliştiği bir kritik dönem vardır. Bu dönemde çözüme kavuşamayan psikolojik durumlar kadınlarda ilerleyen yaşlarda vajinismusa neden olabilmektedir.
Varoluşsal model,
—Erkek egemen topluma bir baş kaldırı metodu, kadının kendini eşine ifade etmesi, farkında olmadan kendi varlığını eşine hissettirmesi ve istediği ilgiyi görmesi için başlattığı bilinçdışı otomatik hareketleri içeren nedenlerle ele almaktadır.
“TEDAVİ”
VAJİNİSMUS TEDAVİSİ
VAJİNİSMUSTA ÖYKÜ ALMAK VE DEĞERLENDİRME YAPMAK
Vajinusmusta öykü almak ve değerlendirme yapmak için aşağıdaki başlıkların sıralı bir şekilde ele alınması gerekir
Sosyo-demografik veriler
Yakınma ve yakınmanın öyküsünü almak
Cinsel işlev aşamalarını görüşmek*
Cinsel durum muayenesi yapılması**
Tıbbi ve psikiyatrik durumun değerlendirilmesi
Aile psikoseksüel gelişim öyküsünü almak
Verileri değerlendirmek hedefleri oluşturmak
Tanı koymak ve tedavi programı oluşturmak
CİNSEL İŞLEV AŞAMALARINI GÖRÜŞMEK
Vajinismusun ortaya çıkması ile beraber çoğu kez cinsel yanıtın, cinsel istek, uyarılma, orgazm gibi her bir evresinde yaşanan fiziksel ve psikolojik değişmeler olumsuz etkilenir. Dolayısıyla hastanın cinsel yanıt döngüsüyle ilgili daha ayrıntılı bilgiler elde etmek gerekir.
Cinsel istek aşaması*
Eşlerin cinsel istek sıklıkları ve bu konuda birbirlerine uyumları nasıldır?
Cinsel fantezileri rüyaları var mıdır?
Fantezi ve rüyaların içeriği ve niteliği nedir?
Çift ya da eşlerden her biri erotik filmlerden ve resimlerden nasıl etkilenir?
Her bir eş cinsel yaşamlarını nasıl buluyor?
Cinsel uyarılma aşaması*
Eşinin vücuduna ve cinsel organına dokunmasından rahatsızlık duyuyor mu?
Bu dokunma eylemleri sırasında ıslanma, sertleşme oluyor mu?
Her bir eş için uyarılma yeterli mi?
Bu aşamada psikolojik belirtilerin yanısıra nefes alıp vermede hızlanma, terleme, çarpıntı gibi fiziksel belirtiler aşliik ediyor mu?
Cinsel uyarıdan haz almayı ve birbirlerine haz vermeyi biliyorlar mı?
Eşler sevişme sırasında birbirinin tutumundan memnun mu?
Cinsel birleşme ve orgazm aşaması*
Her bir eşin cinsel birleşmeye karşı olumsuz bir duygusu var mı?
Cinsel birleşme aşamasına geldiğinde ne hissediyor?
Kendini cinsel birleşmeye hazır hissediyor mu?
Cinsel birleşme olmuyorsa ne oluyor?
Eşler birbirlerinin yanında mastürbasyon yapmaktan rahatsızlık duyar mı?
Eşler orgazma ulaşırlar mı? Nasıl?
Orgazm sırasında ve sonrasında neler hissediyor?
CİNSEL DURUM MUAYENESİ YAPILMASI**
Çiftin hali hazırdaki cinsel deneyimlerinin ve bunlara ilişkin düşünce, duygularının ve davranışlarının yelpazesinin ne olduğuna yönelik ayrıntılı öyküsü alınmalıdır. terapist;
“Cinsel sorunuzun ne olduğunu anlamam için ne olup bittiğiyle ilgili ayrıntılı bilgi edinmem gerekir. Sorununuzun (vajinusmusun) ilk ortaya çıktığı andaki ve son bir aylık dönemdeki cinsel yaşantınızı bilmem önemlidir. Bunu sizlerin bana ayrıntılı bir şekilde anlatmaya çalışmanız gerekiyor. O yüzden size soracağım soruları ayrıntılı biçimde ele almamız gerekiyor”. Şeklinde çifte bazı sorular yöneltmelidir.
Birbirinizi uyaracak yeterlilikte dokunma ve ön sevişme yapıyor musunuz?
Yeterince sevişme olmadığında, daha fazla zaman ve özen gerektiğini söyleyebilir misinız?
En son ne zaman sevişme/cinsel birleşme girişiminiz oldu? Bunu ayrıntılı bir şekilde anlatır mısınız?
Sevişme ortamı güvenli miydi?
İkiniz rahat mıydınız?
Birbirinizin yanında ne kadar soyunuyorsunuz?
Birbirinize ne kadar dokunuyorsunuz?
Eşinizle beraber karşılıklı bütün bedene ve cinsel bölgelere rahatlıkla dokunabiliyor musunuz?
Cinsel uyarılara ne kadar yanıt veriyorsunuz?
Cinsel isteğiniz, cinsel hazzınız var mı?
Sertleşme, ıslanma var mı?
Cinsel birleşme aşamasına geçtiğinizde ne oluyor?
Kaçındığınız bir şey var mı?
Cinsel birleşme gerçekleşmiyorsa, cinsel ilişkinizi birleşmesiz bir şekilde nasıl tamamlıyorsunuz?
Orgazma ulaşmak için neler yapıyorsunuz?
Vajinismus Tedavisinde Dikkat Edilmesi Gereken Konular
Tedavi mutlaka eşle beraber olmalıdır. Eşlerin vajinismuslu kadınlara yaklaşımlarının nasıl olduğuna dikkat edilmelidir. Eşler yaşanan problemi hoşgörüyle mi karşılıyor bu konuda sorun mu çıkarıyor?
Vajinismusun fiziksel bir nedeni olabilir ve bu nedenle kadının mutlaka cinsel terapi öncesi bir kadın doğum uzmanına görünmesi gerekir.
Deneyip de başarısızlıkla sonuçlanan her tedavi girişimi çifti dipsiz bir kuyuya doğru sürükler, umutlarını kırar, tedaviyi güçleştirir.
Tedavinin sonlarına doğru eşlerin arası açılmaya başlar ve sık sık kavga etmeye başlarlar.
Vajinismus tanı konuduğunda tedavisi en kolay cinsel işlev bozukluğudur.
Tedavideki temel hedef kas belleğinin yeniden oluşturulması- farkındalığın artırılmasıdır.
Seks terapisi, psikoeğitim, ev ödevleri, hipnoterapi, EMDR tedavide kullanılan yöntemlerdir.
Kadinin ilişki sırasında partnerini yönlendiren pozisyonda olması ve onunla iyi iletişim kurması önerilmektedir.
Vajinismus tedavisi için önerilen davranışçı yöntemler
Vajinismus tedavisinde en sık kullanılan yöntemlerden biri de bilişsel davranışçı yöntemdir. Amaç yanlış öğrenilen tepkilerin yerine yenilerini koymaktır. Bu yöntemde;
Ayna egzersizi: yere konulan bir el aynası ile genital organin incelenmesi
Masaj egzersizi (Sensitif fokus): dokunarak hissetme. Kişinin kendisi ve eşi tarafından genital organın ve hazzın hissedilmesi sağlanır.
Kegel egzersizi: vajinal PC kasının sıkılıp gevşemesi şeklinde yapılır. Farkındaliği ve cinsel hazzı artırır.
Nefes egzersizi (Soluk alıp verme egzersizi): doğru nefes alıp verme hem kasların gevşemesi hem de doğru ruhsal duygulanım açısından önemlidir.
Parmak egzersizi: vajinal kasların kontrollü bir şekilde gevşetilmesini ve vajinanın hissedilmesini sağlar.
Vajinismus Tedavisinde Dikkat Edilmesi Gereken Konular
Hasta çift yaklaşık 10-12 seans sonrasında sağlıklı bir cinsel hayata kavuşabiliyor. Tedavi süresinin uzunluğu ise genellikle 3 hafta ile 3 ay arasında sürüyor.
Vajinismusu mekanik olarak çözmek yetmez. Çifte sağlıklı ve mutlu bir cinsel hayat sunmak için tedavide iki aşama izlenir.
1. aşamada kaygı ve korkuyu azaltarak cinsel birleşmenin olmasını hedefleriz.
2. aşamada ise cinsel ilişkiden zevk alma ve orgazm olma teknikleri öğretilir.

“VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”
ÖRNEK VAKA
Ali ve Fatma 2 yıldır evlidir. Ali 27 yaşındadır ve özel bir şirket personeli olarak çalışmaktadır. Fatma 22 yaşında ve ev hanımıdır. Evlendiklerinde ikisinin de cinsel deneyimi olmadığını bildirmişlerdir. 2 yıl önce görücü usulüyle evlenen çift, bu süre boyunca cinsel yakınlaşmayı sağlayamamıştır.
Vajinismus nedeniyle 2 yıldır devam etmekte olan sorunlar nedeniyle üzüntü ve çaresizlik içinde olan çift, bu çaresizlikle “boşanma” konusunu konuşmaya başlamışken, Ali’ nin yakın bir arkadaşı onlara vajinismus terapisi görmelerini önermiştir.
Fatma’ nın 2 yıldır süren vajinusmus problemi için tedaviye gitmesini Ali’ nin bu yakın arkadaşı sağlamıştır.
Ali ve Fatma iyi ve düzgün ailelerde büyümüş olmakla birlikte Fatma, annesinin bazı durumlara aşırı sert tepkiler verdiğini bildirmiştir.
Annesi, Fatma’ nın çocukluk ve ergenlik dönemlerinde çok sert ve baskıcı tavırlar sergilemiştir. Fatma, annesinin hem küçük teyzesine hem de kendisine verdiği sert tepkileri hatırladığını bildirmiştir. Anneden 7 yaş küçük teyze, evin önünde arkadaşıyla konuşurken güldüğünde ona : “Kapının önünde oro… gibi gülüyorsun. Sende hiç utanma yok!” demiştir.
Teyzesi bir gün eve geç geldiğinde yine benzer bir ifadeyle : “Düzgün aile kızları eve zamanında gelir. Sen başımıza oro… kesildin o yüzden geç geliyosun” der. Aynı şekilde, başka durumlarda da anne benzer tepkilerle hakaret etmiştir. Örneğin, teyzesi biraz makyaj yapsa, Fatma’ nın annesi ona : “Oro… lara benzemişsin. Git yüzünü yıka!” diyerek bağırmıştır ve hakaret etmiştir.
Fatma, annesinin küçük teyzeye yaptığı bu hakaretleri, bu acımasız tepkileri ergenliğe girdiği dönemden itibaren kendisine de yapmaya başladığını anlatmıştır.
Ali ve Fatma’ nın yaşamları vajinismus tarafından engellenmiş, cinsel bir birliktelik yaşamaları önünde engel olmuştur.
2 yıl boyunca, defalarca ilişki denemesi yapmışlar, ancak bu denemelerin hiçbiri başarılı olamamıştır. Fatma, her ilişki denemesinde aşırı kaygı ve korku hissetmiş, ve denemenin belli bir noktasında kaçarcasına Ali’ den uzaklaşmıştır.
Denemeler sırasında Fatma’ nın bu korkulu ve kaygılı kaçışları Ali’nin zamanla isteksizlik ve sertleşme problemi yaşamasına neden olmuştur. Özellikle sertleşme sorunu yaklaşık 1 senedir Ali’yi etkisi altına almıştır.

SERTLEŞME BOZUKLUĞU

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

             Sertleşme Bozukluğu/İktidarsızlık/Erektil Disfonksiyon Bozukluğu Nedir?

Cinsel ilişki için gerekli sertliği başlatamama, sağlayamama veya devam ettirememe durumunda sertleşme bozukluğundan bahsedilebilir.

Erektil Disfonksiyonun Tarihçesi

İmpotans terimi, cinsel ilişki için ereksiyonun sağlanmasının ve devam ettirilmesinin yetersiz olduğunu anlatmak için kullanılmıştır. Bu terim yüzyıllarca kullanılmış olmasına rağmen karışıklık yaratmamak için 1992’de erektil disfonksiyon ile değiştirilmiştir. Tarihi kaynaklarda yer aldığı şekliyle bu yazıda impotans terimi kullanılacaktır.

İmpotansın modern toplumlarla ilişkili bir hastalık olduğu düşünülür. Ancak tüm tarih boyunca impotansa ilişkin kayıtlar bulmak mümkündür. İmpotans, latincedeki “impotencia” kelimesinden köken alır ve güç eksikliği anlamına gelir. İlk olarak 1420’de Thomas Hoccleve (1370-1454) “ De Regimine Principum” şiirinde kullanmıştır.

İlk Çağlarda İmpotans

Yazılı en eski kaynakda Hindistanda Sushruta’lı Samhita MÖ 8. yüzyılda impotansın istemli, konjenital, prekoks ve genital organların hastalığına bağlı olabileceğini yazmıştır. Çeşitli kaynaklarda değişik karışımlarla impotans tedavi edilmeye çalışılmıştır. Hintliler, Araplar, Çinliler, Mısırlılar ve Grekler tarih boyunca çeşitli karışımlarla impotansı tedavi etmeye çalışmışlardır. Yunan mitolojisinde çocukluktaki seksüel anksiyetenin adult dönemde impotansa neden olduğunu gösteren örnekler vardır. Hipokrat, impotansın uzun süre ata binenlerde gelişebileceğinden bahsetmiştir. Ortaçağda, impotansdan cadıları sorumlu tutmuşlardır. “The Malleus Maleficarum” (Cadıların Çekici) 1486’da cadı avcıları için yazılmış bir kitaptır ve cadıların erkekleri nasıl impotan yaptıkları anlatılmış bunun için yapılması gerekenleri belirtmiştir. 13. ve 17. yüzyıllar arasında impotans boşanmanın tek nedeniydi. Aslında impotan bir erkeğin evlenmesi kilisiye göre ölümcül bir günahtı. 19. yüzyılda impotansın nedeni mastürbasyona ve istemsiz ejakülasyona (bunu spermatorrhoea olarak adlandırmışlar) bağlı sperm kaybı olduğu düşünülmüş, bunun için aileleri bilgilendirici kitaplar yazarak çocuklarını bu şeytani eylemden uzak tutmaları gerektiği anlatılmış.

Bilim ve İmpotans

Leonardo da Vinci (1452-1519) penisin anatomisine ilgi göstermiştir. Penisde ereksiyonun hava tarafından sağladığı sanılmaktaydı; da Vinci, rijid penisin, içine dolan abondan kan nedeniyle kırmızı gözüktüğünü yazmıştır. 1573’de Varolio, iskiokavernöz ve bulbokavernöz kasların penis kökünü konstrikte ederek ereksiyon oluştuğunu yazmıştır. Regnier de Graaf (1641-1673) kadavralarda hipogastrik artre sıvı enjeksiyonunun ereksiyona yol açtığını gözlemlemiştir. Eckhar köpeklerde nervi erigentes’in elektriksel stimülasyonuyla ereksiyon oluşturmuştur. Lovén elektriksel stimülasyonun kavernöz doku arteriollerinde dilatasyon yaptığını göstermiştir. 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında venöz oklüzyonun ereksiyonda baskın mekanizma olduğu düşünülmüş. 1933’de Howell arterial sistemin rolünü ortaya koymuştur. Aynı yıllarda Oswald Lowsey köpekte iskiokavernöz ve bulbokavernöz kas ablasyonu yapılınca ereksiyon olmadığını, bu kasların katgüt ile separe plikasyonu sonucu ereksiyonun kolaylıkla gerçekleştiğini, ve plikasyonun sık aralıklı yapılmasının priapizme neden olduğunu göstermiştir.

Endokrinoloji, Transplantasyon ve Testosteronun Keşfi

Penil ereksiyonun endokrinolojisi hakkında ilk çalışma Brown-Séquard (1817-1894) tarfından yapılmıştır. Köpek testis ekstresini kendisine enjekte eden Brown-Séquard, fizik ve mental beceride artış, daha kuvvetli idrar akımı ve konstipasyonun kaybolduğunu yazmıştır. 1902’de Ancel ve Boulin tavşanlarda ductus deferensi bağlamışlar ve seminal epitelde atrofi olduğunu gözlemlemişler. Leydig hücreleri bu durumdan etkilenmemekte ve tavşanların çoğunun seksüel aktivitesi artmaktaymış. Eugen Steinach (1861-1944) vasoligasyonu çeşitli hayvanlarda yapmış ve bu operasyon 1920’lerde kendi adıyla popüler olmuştur. Sigmund Freud ve William Yeats’in de bu operasyondan kendilerine yaptırdıkları yazılmıştır. 1918’de Serge Voronoff (1866-1951) maymun testisinin erkeklere imlpantasyonunun erkekleri “gençleştirdiğini” bildirmiştir. 1935’de Hollanda’da yeni bir hormon tanımlanmış ve buna testosteron (testo=testes, ster=sterol, one=ketone) denilmiştir. Aynı yıl hormon sentetik olarak üretilmiştir.

Afrodizyaklar

Adını yunan aşk tanrısı Aphrodite’den alan ve libidoyu arttırmak için kullanılan ilaçlardır. Romalılar ve çinliler erektil disfonsiyon tedavisi için çeşitli hayvanların penisinden ve kanından çeşitli yemekler ve kremler yapmışlar. Aristho, cantharides’den afrodizyak olarak bahseden ilk kişidir. Aktif madde cantharidin spanish fly diye bilinen bir böcekten ekstrakte edilerek afrodizyak olarak kullanılmıştır.

Protezler

Organik impotanslı hastaların tedavisinde en çok kullanılan yöntem protez implantasyonudur. Nicolai Borgoras, kaburga kemiği kullanarak ilk penil rekonstrüksiyonu yapmıştır. Çoğu hayvanda penisde kemik bulunur. (os penis) Bu kemik, köpeklerde üretra için bir kanal oluşturmada görev alırken ayılarda ve kurtlarda zayıf erektil dokulara yardımcı olarak ereksiyonun sağlanmasına katkıda bulunur. 1950’de Scardino sentetik materyal implatasyonu yapmıştır. 1966’da Beheri her kavernöz cisme birer adet polietilen protez yerleştirmiştir. 1973’de Small silikon implantları intrakavernöz cisme yerleştirmiştir. Aynı yıllarda Scott şişirilebilir (inflatable) silikon silindirlerden oluşan bir protez geliştirmiştir. Son zamanlarda bağımsız erekte olabilen protezler Flexiflate ve Hydroflex uygulamaya girmiştir.

İmpotans İçin Yeni Tedaviler

Son 40 yılda impotans tedavisi için bulunan yeni tedaviler giderek artmıştır. Geddings Osbon 1970’lerde bir vakum cihazı ile ereksiyonu sağlamıştır ve 1982’de ErecAid adıyla FDA onayı alınarak hastalara uygulanmaya başlanmıştır. Ronald Virag 1980’de intrakavernöz papaverin injeksiyonunu tanımlamıştır. İlk anti-impotans ilaç olan alprostadilin lokal injeksiyon formu 1995’de piyasaya çıkmıştır. 1991’de sildenafil sitrat ile kardiak hastalığı olanlarda yapılan bir çalışmada yan etki olarak ereksiyon oluştuğunu gözlemleyen araştırmacılar 1998’de FDA onayı alarak bu ilacı Viagra ismiyle piyasaya sürmüşlerdir. Son olarak da daha kısa sürede ereksiyon sağlayan ve daha az yan etkisi olan apomorfin kullanılmaya başlanmıştır.

Sonuç

Son çalışmalarda dünya çapında 152 milyon erkekde impotans olduğu tesbit edilmiştir ve 25 yıl içinde bu sayının iki katına çıkacağı düşünülmektedir. (23) Farmasötik pazarında 1998 – 2002 yılları arasında impotans ilaçlarının satışının 880 milyon dolardan 4 milyar dolara çıkması bekleniyor. (24) İmpotans tarihi birkaç yıl öncesine kadar impotansın psikolojik  ve doğa üstü nedenlere bağlandığını gösterirken artık bugün hasta ve doktorların tedavi için çeşitli seçenekleri mevcuttur.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

TANI ÖLÇÜTLERİ

Sertleşme bozukluğunun tanı kriterleri
1- Sürekli olarak yada yineleyici bir biçimde yeterli bir sertleşme sağlayamama yada cinsel etkinlik bitene dek sertliği sürdürememe,
2- Bu bozukluk belirgin bir sıkıntıya kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olma,

  3- Bu cinsel işlev bozukluğu başka bir Eksen I tanısı ile daha iyi açıklanamaz. (Başka bir cinsel işlev bozukluğu tanısı dışında)

4- Sadece bir maddenin örneğin kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç, yada genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”]

TİP

  • Organik erektil disfonksiyon: vasküler , nörolojik ve hormonal nedenler ya da ilaçlar.
  • Psikojenik erektil disfonksiyon: depresyon, performans anksiyetesi, ilişki problemleri, psikososyal problemler, olumsuz çocukluk yaşantıları…
  • Mikst tip erektil disfoksiyon

PRİMER EREKTİL DİSFONKSİYON

Bir koital teması başarıyla gerçekleştirmek için yeterli ereksiyonu hiçbir zaman başaramayan ve sürdüremeyen erkeğin durumu “birincil ED” olarak sınıflandırılır.

SECONDER EREKTİL DİSFONKSİYON

Koital birleşmeyi önceleri başarıyla gerçekleştiren erkek sonradan bir başarısızlık yaşamaya başlarsa bu durum “ikincil ED” olarak tanımlanır.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

Erkeklerde ereksiyon bozukluğu görülme sıklığı nedir?
40-70 yaş grubu erkeklerde değişik ülkelerde yapılan çalışmalarda ki buna ülkemizde dahildir ereksiyon bozukluğu görülme sıklığı %40 ila %70 arasındadır.
Doğaldır ki bu oran yaş ve diğer yandaş başka hastalıklarla birlikte artmaktadır. Sağlıklı erkekler arasında Ereksiyon bozukluğu sıklığı ise %16 olarak bildirilmektedir. Bir başka deyişle her 6 sağlıklı erkekten 1’i Ereksiyon güçlüğünden yakınmaktadır.
1995 yılında tüm dünyada 152 milyon ereksiyon güçlüğü çeken erkek olduğu hesaplanırken, bu rakamın 2025 yılında 322 milyon erkeğe çıkması beklenmektedir. [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

FİZİKSEL SEBEPLER

·         Zayıflamış sinirler (ereksiyon sırasında penise giden kan akışının olmaması)

·         Zührevi hastalıklar (cinsel yolla bulaşan hastalıklar)

·         Hipertansiyon (Yüksek Kan Basıncı)

·         Diyabet (diyabet hastalarında sinirlerde hasar)

·         Penis damarlarının içinde kan sızıntısı

·         Hormon bozuklukları (düşük testesteron ya da androjen hormonundan dolayı düşük libido)

·         Pelvise giden kan akışını etkileyen kardiyovasküler bozukluklar.

·         Prostat bezi büyümesinin yol açtığı problemler

·         Alkolizm ve uyuşturucu kullanımı (Kronik alkol kullanımı, narkotik, esrar, aşırı tütün kullanımı, ve Ghutka  penil damarlara zarar verebilir)

·         Bazı reçeteli ilaçlar (Sakinleştiriciler, antidepresanlar, antihistaminler, bazı psikoterapötik ilaçlar ve hipertansiyon ilaçları)

·         Bazı doğum kusurları

FİZİKSEL OLMAYAN SEBEPLER

·         Psikolojik problemler (depresyon)

·         Negatif duygular – kadın partner tarafından ifade edilen

·         Stres

·         Anksiyete

·         Halsizlik

·         Cinsel korkular ya da suçluluk duyguları

·         Cinsel travma geçmişi

SERTLEŞME BOZUKLUĞU NEDENLERİ/EREKTİL DİSFONKSİYON BOZUKLUĞU NEDENLERİ

Anatomik eksiklikler Penisin doğuştan olmaması, difallus, penisin hipoplazisi, hipospadi, kriptorsizm ve anorkizm
Endokronolojik nedenler (hormonal) Addison bozukluğu, adrenal neoplazma, kromofob adenoma, hipofiz bezinin yeteri kadar çalışmaması, akromegali, testiküler başarısızlık, fröhlic sendromu, hiperprolaktinemi, hipotiroidizm.
Nörolojik nedenler Omurilikte tümör, muhtelif beyin hastalıları, diyabet ve alkol nöropatileri, Parkinson, hemipleji, çoklu skleroz, periferal nöropatiler.
İlaçlar Anti depresanlar, diüretikler, beta blokerler, santral etkili sempatolitikler, anti psikotikler, anti histaminikler, digoksin, alkol, kokain, opiatlar,
Vasküler nedenler Aortik darlık, penisi besleyen damarlarda tromboz,
Psikojenik nedenler Katı dini tutumlar, erken dönemde alınan olumsuz cinsel eğitim ve yaşantı, utanca, korkuya ve suçluluğa neden olan yaşantılar, performans anksiyetesi, olumsuz beden algısı, kendine güven eksikliği
Diğer Travma ve cerrahi müdehalelerin yan etkileri, peyroni hastalığı, kurşun ve herbisit zehirlenmesi, yaşlılık
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KULLANILAN İLAÇLAR”] KULLANILAN İLAÇLAR

Sildenafil

Tadalafil

Apomorfin

Trazodon

Yohimbin

Fosfodiestteroz inhibitörü

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

  EREKTİL DİSFONKSİYON TEDAVİSİ

nErektil bozukluktaki tıbbi, cerrahi ve psikolojik yaklaşımlardan bazıları şunlardır:

  1-Cerrahi protezler ve penil implantlar,

  2-Penis içine (intracorporal) vazoaktif ilaçların enjekte edilmesi,

  3-Sıkma (konstriksiyon) Halkası ve Vakum pompası,

  4-Ağızdan uygulanan ilaçlardır.

  5-Cerrahi girişimler (Kan akımı yetersizliği ya da venöz kaçağın düzeltilmesine yönelik)

6-Cinsel Terapi

Günümüzde yaygın olarak kullanılan penil protezler arasında yarı-sert, silikon tipte olanlar ve şişirilebilir veya hidrolik protezler sayılabilir. Bu cihazlar cinsel ilişkiye girileceği zaman şişirilmekte, ilişki sonrasında da önceki halini alabilmektedir. Şişirilebilen protezler çok daha pahalıdır ve operasyon sonrası komplikasyonlar-enfeksiyon gibi- daha fazla olabilir. Öte yandan cinsel eş daha fazla tatmin olmaktadır. Cerrahi olarak protez yerleştirilmesi organik sebebe dayanan (diyabet, hipertansiyon gibi) ve şiddetli (önceden tıbbi tedavi, penise vazoaktif ilaç enjeksiyonu, vakum cihazı denenip sonuç alınamayan hastalar) erektil bozukluklar için önerilmektedir.

Penis içine papaverin, prostaglandin E1, fentolamin gibi vazoaktif maddelerin enjekte edilmesi arteriyel kan akımının artırılması ve kan basıncının artmasıyla sertleşmenin oluşması amacına yöneliktir. Başlangıçta etkinliği %75 gibi yüksek olabilir. Cinsel eşin memnuniyeti de yüksektir. Uzun süreli sertleşme, penis ve testislerde ağrı, peniste doku sertleşmesi, karaciğer işlevlerinde bozukluklar ve genel enfeksiyon gibi komplikasyonlar ortaya çıkabilir.

Vakum cihazları ve sıkma halkaları penise vakum oluşturarak kanın penise dolmasını sağlar. Sıkma halkası en fazla otuz dakika tutulmalıdır. Cinsel eş tarafından kabulü diğer yöntemlerden farklı olmasa da bazen hastaların kabul etmede ve uygulamada zorlandığı belirtilmiştir. Peniste soğukluk, ağrı, hissizlik, boşalmanın olmaması ya da ağrılı olması, morarma gibi yan etkiler görülebilir.

İlaç tedavileri yaygın olarak uygulanmaktadır. Etkisini merkezi sinir sistemi üzerinden gösteren bir ilaç olan yohimbin hem organik hem de psikojenik kökenli erektil bozukluklarda kullanılır. Sürekli kullanımda uykusuzluk, başağrısı, çarpıntı, kan basıncında hafif yükselme görülebilir. Trazodon depresyon tedavisinde kullanılan serotonerjik bir ilaçtır. Uzun süre kullanımı gerekir. Yan etki olarak uyku hali, bulantı, kusma, başdönmesi, idrar tutukluğu ve priapizm yapabilir.

Sildenafil penisteki düz kasları gevşetip penise kan akımını artırarak etki eder. Bu ilacın etki edebilmesi için cinsel uyarılma gerekmektedir. Erkeklerde cinsel isteği artırmaz. Cinsel aktiviteden 1 saat önce alınmalıdır. Hem organik hem de psikojenik kökenli olgularda etkilidir. Başağrısı, yüzde kızarma, hazımsızlık, burun akıntısı, görme bozukluğu (mavinin algılanmasında bozukluk, parlak ışığa hassasiyet) ve diyare görülebilir. Nitrat grubu ilaçlarla birlikte kullanıldığında ani kan basıncı düşmesi ve buna bağlı ölüme yol açabilir.

Eğer eksikliği saptanırsa erkek cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde testosteron da kullanılabilir. Lipid ve kilo kontrolü yapılarak kullanılmalıdır. Azalmış libidoya etkili olabilir.

Gingko Bilobanın antidepresanlara bağlı cinsel yan etkileri düzelttiği bildirilmiştir. Etkisinin genital bölgedeki kan akımı artışına bağlı olduğu düşünülmektedir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”]

OLGU SUNUMU(ÇOĞUL CİB)
Bir yıldır evli olan çift üroloji uzmanının yönlendirmesiyle cinsel birleşmeyi sağlayamama yakınmasıyla GOP Hastanesi psikiyatri kliniğine başvurdu. Çift bugüne kadar hiç cinsel ilişki kuramamıştı. İlişki girişimleri sırasında kadında kasılma ve korku, erkekte sertleşme kaybı olduğu öğrenildi. Üroloji uzmanı tarafından verilen Sildenafil 50 mg tb sertleşme sorununu düzeltememişti. Çift olarak ilk kez birlikte tedavi girişiminde bulunuyorlardı. Her ikisi de Doğu Anadolu’da aynı ilde doğup “kalabalık, geleneksel ve tutucu” olarak tanımladıkları ailelerde büyümüşlerdi. Görücü usulüyle tanışıp 2 ay arkadaşlık ettikten sonra evlenmişler. Erkek iş kurmak amacıyla 10 yıl kadar önce İstanbul’a yerleşmiş, kadın ise evlendikten sonra İstanbul’a eşinin yanına taşınmıştı. Bay A, 28 yaşında serbest meslek sahibi olup, ilk olarak 13-14 yaşlarında gece boşalmaları yaşamış. Kendini tatmin etmeye de aynı yaşlarda başladığını ifade ediyordu. İlk cinsel ilişki deneyimini 14 yaşındayken genelevde yaşamış. Bu ilişki sırasında erken boşalması olmuş. Evlenene kadar haftada 2-3 kez, kız arkadaşlarıyla cinsel ilişkisi oluyormuş. Bu ilişkilerin hemen hepsinde erken boşalıyormuş ancak hiç sertleşme zorluğu yaşamamış. Eşini cinsel olarak çok çekici bulmasına rağmen sevişme sırasında oluşan sertleşme, vajinaya giriş denendiğinde kayboluyormuş. Bayan B 20 yaşında, ortaokul mezunu ev kadını. 12 yaşında adet görmüş. Evlilik öncesi cinsel deneyimi olmamış. Sadece bir kez flört etmiş. Ancak bu sırada cinsel bir yakınlaşma olmamış. Evlendikten sonra mastürbasyon yapmaya başlamış. Haftada 2-3 kez mastürbasyon yapmak istiyor ve mastürbasyon sırasında orgazm oluyormuş.

Eşini cinsel olarak çekici buluyor ve eşiyle olan sevişmelerinde bazen klitoral orgazm oluyormuş. İlişki sırasında bacaklarında  kasılma, penisin girmesi sırasında çok ağrı duyacağı endişesi tanımlıyordu. Vajinaya parmağını sokabildiğini ancak penisin giremeyeceği kadar dar olduğunu düşündüğünü söylüyordu. DSM-IV-TR tanı kriterlerine göre erkeğe erken boşalma (yaşam boyu, yaygın, bileşik etkenlere bağlı) ve sertleşme bozukluğu (edinsel, durumsal, psikolojik etkenlere bağlı) tanıları kondu. Kadının tanısı ise vajinismus (yaşam boyu, yaygın, psikolojik etkenlere bağlı) idi (Amerikan Psikiyatri Birliği 2000). Tedavi: Tedavide, çifte çizimler eşliğinde ayrıntılı cinsel anatomi ve fizyoloji bilgileri verildikten sonra cinsel birleşme girişimi yasaklandı ve iki aşamalı duyumlara odaklanma (sensate focus) alıştırmaları verildi. Birinci aşamada çiftten cinsel birleşme ve orgazm amacı gütmeden birbirlerine dokunmaları ve bu dokunmalardan haz almaya odaklanmaları istendi. Duyumlara odaklanma alıştırmalarının ikinci aşamasında dokunma alanlarına cinsel organlar da dahil edildi. Alıştırmalar sırasında çiftin çıplak olmasının gerektiği, cinsel birleşmenin yasak olduğu, amacın orgazm olmak veya peniste sertleşme sağlamak değil haz almak olduğu vurgulandı. Ayrıca kadına el aynası yardımıyla cinsel organlarını tanıma, pelvik kasların kasılıp gevşetilmesi esasına dayanan Kegel alıştırmaları ve işaret parmağının birinci boğumunu kullanarak vajina genişletme alıştırmaları da verildi. Duyumlara odaklanma alıştırmalarının henüz birinci aşamasında erkekte sertleşme sorunu ortadan kalktı ve erkeğe boşalma kontrolü için dur-başla alıştırmaları verildi. Eş zamanli olarakkadında parmakla genişletme ve erkekte dur-başla alıştırmaları sürdürüldü. Kadında penis penetrasyonu aşamasına gelindiğinde, erkekte de boşalma kontrolü başarıyla sağlanabiliyordu ve sertleşmenin sürdürülmesinde de sorun yaşanmıyordu. Kadın üstte ilişki aşamasına gelindiğinde, erkekte “dışarıdaki kadınların vajinası geniş, karımınki dar” düşüncesi ve yeniden sertleşme kaybı oluştuğu anlaşıldı. Tedaviye Sildenafil tb 50 mg eklenerek çiftin alıştırmaları sürdürmesi sağlandı. Yapılan 9. oturumda cinsel birleşmenin gerçekleştiği ve Sildenafil kullanmadan ilişki kurulabildiği belirlendi. Cinsel birleşmenin gerçekleşmesinden sonraki 3. ve 6. aylarında yapılan izleme görüşmelerinde Sildenafil kullanmadan cinsel birleşmenin sorunsuz olarak sağlandığı belirlendi.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

ERKEN BOŞALMA-DENETİMSİZ BOŞALMA

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

ERKEN BOŞALMA-DENETİMSİZ BOŞALMA

  • “Bir erkeğin çok hızlı bir şekilde ejekülasyona ulaşması durumudur“ (Lopiccolo, 2011).
  • “Erken boşalma, erkeğin, partnerin veya her ikisinin de boşalmayı arzulamadığı andan önce kontrol dışı boşalmasıdır” (Gökkaya, 2007).

Neden ERKEN BOŞALMA?

  • Erken boşalmada önemli olan süre değil, boşalma refleksi üzerinde istemli denetimin olmamasıdır.
  • Denetimsizliği tanımlamada “erken” sözcüğü uygun olmadığından “erken boşalma” yerine; “denetimsiz boşalma” ya da “istemsiz boşalma” terimlerinin kullanılması daha uygun olacaktır (Cetad, 2011).
  • Erken boşalma, erkeğin boşalmasını kontrol edip edemediğine göre belirlenir.(Cetad, 2011).
  • Bazı yazarlar erken boşalma için uyarılma ya da cinsel birleşmeden sonra geçen süreyi dikkate alarak girişten sonra 2 dakika içinde boşalan erkeklere erken boşalma tanısı konması gerektiğini söylerler.

Erken Boşalmanın Erkek İçin Anlamı?

  • Erken boşalma erkeğin öz saygısı, cinsel yaşantısı ve ilişkisi üzerinde yıkıcı bir etki yaratabilir.
  • Öfke,
  • Aşağılanma,
  • Hayal kırıklığı,
  • Kızgınlık
  • Yetersizlik,
  • Utanç
  • Suçluluk
  • Günahkarlık
  • Bedel ödeme duyguları hissedebilir.
  • Erken boşalmanın ne anlam ifade ettiği mutlaka üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

Erken Boşalma DSM V Tanı Kriterleri

A.Eşli cinsel etkinlik sırasında, sürekli ya da yineleyici olarak, vajinaya girdikten sonra yaklaşık bir dakika içinde ve kişinin isteğinden önce boşalma örüntüsü.

Not: Erken boşalma tanısı, vajinayı kapsamayan cinsel etkinliklerde bulunan kişilerde de konabilse de, bu tür etkinlikler için özgül süre ölçütü belirlenmemiştir.

B.A tanı ölçütündeki belirtiler, en az, yaklaşık 6 aydır sürmektedir ve her cinsel etkinlikte ya da neredeyse her cinsel etkinlikte (yaklaşık %75-%100’ünde)(belirli durumlarda ya da yaygım ise her durumda) olmalıdır.

C.A tanı ölçütündeki belirtiler, kişide, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya neden olur.

D.Bu cinsel işlev bozukluğu, cinsel kökeni olmayan bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz ya da ağır bir ilişki bozukluğundan ya da gerginlik yaratıcı önemli başka etkinliklerden kaynaklanmamaktadır ve bir maddeye/ilaca ya da başka bir sağlık durumuna bağlanamaz.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”]

Erken Boşalma Tipleri

  • Yaşam Boyu: Bu bozukluk kişi cinsel açıdan etkin olduğundan beri vardır. (Primer).
  • Edinsel: Bu bozukluk oldukça olağan bir cinsel işlevsellik evresinden sonra başlamıştır. (Sekonder).
  • Yaygın: Belirli tür uyarımlar, durumlar ya da eşlerle sınırlı değildir.
  • Durumsal: Yalnızca belirli tür uyarımlar, durumlar ya da eşlerle ortaya çıkar.

Erken Boşalmanın Farklı Dereceleri

  • Ağır Olmayan: Vajinaya girdikten sonra 30 saniye-1 dakika içinde boşalma olur.
  • Orta Derecede: Vajinaya girdikten sonra 15-30 saniye içinde boşalma olur.
  • Ağır: Cinsel etkinlikten önce, cinsel etkinliğin başında ya da vajinaya girdikten sonra 15 saniye içinde boşalma olur.
  • Girişten önce boşalanlar,
  • Girer girmez boşalanlar,
  • Girişten birkaç dakika içinde kontrolsüz olarak boşalanlar,
  • Girişten sonra süreye bakmaksızın kendi iradesi dışında boşalanlar,
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

Epidemiyolojisi

  • Erken boşalma, erkek cinsel işlev bozuklukları arasında en sık görülenidir .
  • Çalışmalar bu problemin erkeklerin %20-40’ında olduğunu göstermektedir.
  • Ülkemizde yapılan bir araştırmada 25-50 yaş erkeklerde erken boşalma prevalansı %23 bulunmuş.

Kendi ifadelerine  göre erken boşalma

şikayeti bulunan  katılımcıların sadece %15’i

tedaviye başvurduğu görülmüştür.

 [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

ERKEN BOŞALAN ERKEKLERİN ÖZELLİKLERİ

  • Bir çok konuda aceleci davranırlar.
  • İrritabilite söz konusudur.Öfke eşikleri son derece düşüktür.
  • Aşırı rekabetci ve ısrarcı bir kişiliğe sahiptirler
  • Genellikle entellektüeliteleri yüksektir
  • Kaygılı ve heyecanlı bir ruh haline sahiptirler
  • Narsistik kişilik organizasyonuna sahip özellikler gösterirler
  • Güven konusunda sıkıntı yaşarlar
  • Ebeveyleriyle çocukluk döneminde sıkıntı yaşamışlardır özellikle babayla.
  • A tipik kişilik örütüsüne sahiptirler
  • Sabırsız ve daima telaşlı bir ruh haline sahiptirler
  • Onay ihtiyacı hissederler
  • Aynı anda birkaç işi bir arada yapmayı severler.
  • Hızlı araba kullanır,hızlı yemek yer,hızlı düşünürler.

ERKEN BOŞALMANIN BELİRTİLERİ

  • Kontrolsüz ve denetimsiz bir şekilde boşalma
  • Cinsel tatminde azalma ve isteksizlik
  • Değersizlik ve yetersizlik duygularını belirgin bir şekilde hissetme
  • Suçluluk ve utanç duyma
  • İkinci bir cinsel ilişki için ısrarcı olma
  • Ön sevişmeden kaçınma
  • Cinsel ilişkinin tahrik eşiğini düşük tutma eğilimi
  • Rutin,alışılmış cinsel heyecan ve yaşantının dışına çıkmama
  • Erken boşalmaya bağlı zamanla meydana gelen isteksizlik

NEDENLERİ/Etiyolojisi

  • Psiko-Sosyal Nedenler
  • Fizyolojik Nedenler
  • Hastalıklar

Psiko-Sosyal Nedenler

  • Cinsellik hakkında bilginin ve deneyimin az olması
  • Seyrek cinsel ilişkide bulunma
  • Cinsellikle ilgili yanlış inanışlar-Mitler
  • Suçluluk ve günahkarlık düşünceleri – Katı dini inanış
  • Hastalık kapma korkusu
  • Gebe bırakma korkusu
  • Cinsel isteksizlik
  • Travmatik cinsel deneyim yaşamış olma
  • Para karşılığı kurulan ilişkiler
  • Erken yaşta ve uygunsuz ortamlarda ilk cinsel deneyimini yaşama
  • Evlilik sorunları
  • Stres, gerginlik, aşırı heyecan
  • Korku, üzüntü ve sevinç duygularının çok kuvvetli olması
  • Kadının isteksizliği; Eşinin isteksiz davranışları erkeğin erken boşalmasına neden olabilir. Ayrıca ilişki sırasında eşini memnun etmeye aşırı odaklanarak kendi denetimini sağlayamamak sonucunu doğurmaktadır.
  • Sertleşme sorunu yaşayan erkekler; Bu kişilerde sertleşmenin kaybı ihtimaline karşı kaygı öyle yoğundur ki sertlik sağlandıktan sonra hemen, hızlı bir cinsel birleşme yaşanır ve istemli bir erken boşalma gerçekleşir. Yani erken boşalma, sertliğin kaybına tercih edilir.

Fizyolojik Nedenler
Yorgunluk
Çeşitli ilaçların kullanımı
Beslenme
Alkol ve madde kullanımı
Hastalık

Hastalıklar

  • Sempatik sinir sistemi hasarı
  • Pelvik kırıklar
  • Prostat büyümesi, üretrit, polisitemi
  • Diabet
  • Kalp ve damar hastalıkları
  • İdrar yolu hastalıkları
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”]

EKTANILAR

Eşlik Eden Bozukluklar

  • Erektil Disfonksiyon – Empotans
  • YAB
  • Depresyon

Partnerde gözükebilen bozukluklar

  • Kadında Cinsel İsteksizlik
  • Orgazm Bozuklukları
  • Vajinismus
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KURAMSAL ALTYAPISI VE TEDAVİSİ”]

KURAMSAL ALTYAPISI VE TEDAVİ

Evrimsel Açıklama
İlkel çağlardan beri var olan, öğrenilmiş ve kazanılmış bir refleksdir.
İlkel çağlarda yaşayan insanlar doğada yaşamlarını sürdürmek ve canlarını koruyabilmek zorundaydılar. Seks yaparken bir yadan da her an vahşi hayvanların saldırabileceği korkusu yaşamaktaydılar. Bu nedenle bir an önce işini bitirmeyi yani boşalmayı hedefliyordu.
Seksten keyif almak için huzurlu ve güvenli bir ortam gereklidir. Eğer huzur yoksa ve tehlike varsa vücutta adrenalin salgılanır ve kişi bir an önce bulunduğu ortamdan kaçmak uzaklaşmak ister.
Yani erken boşalma insanın kendini korumak için geliştirdiği bir savunma biçimi olarak ortaya çıkmış ve nesilden nesile aktarılmış bir davranış biçimidir.
İlkel bir savunma olan erken boşalma daha sonraki süreçte sosyal ve kültürel koşulların getirdiği zorunlu yükler ve yakalanma korkusuyla da öğrenilmiş bir davranışa dönüşmüştür (Keçe, 2011).
Psikodinamik Yaklaşım
Açıklama
Erken boşalmanın bireyin erken çocukluk dönemindeki gelişimsel problemlerden kaynaklanan, kadına karşı bilinçaltı çatışmaların bir ifadesi olarak açıklanmaktadır.

Tedavi
Danışanın varolduğu düşünülen bu kadınlara karşı bilinçaltı çatışmaları ve düşmanlıklarını ortaya çıkarmak ve çözümlemek amaçlanır.
Sağduyu Yaklaşımı
Açıklama
Tıp hekimleri ve diğer branşlardan uzmanlar tarafından ortaya atılmış bir yaklaşımdır.
Bu yaklaşıma göre erken boşalmanın aşırı erotik heyecandan kaynaklanıdığı düşünülmektedir.

Tedavi
Amaç erkekteki bu duyguyu ve duyusal hissi azaltmaktır.
Prezervatif kullanımı,
Penise uygulanan anestezik merhemlerin kullanımı,
Erotik olmayan şeylerin hayal edilmesi,
Alkol,
Sakinleştiri ilaçlar da kullanıılmaktadır.

Davranışçı Yaklaşım
Açıklama
Temelde anksiyeteyi erken boşalmanın bir nedeni olarak kabul eden bir teori söz konusudur.

Tedavi
Bunun için duyarsızlaştırma yönteminin kullanılmasını uygun bulur bu yaklaşım.

Masters ve Johnson’ın Yaklaşımı

Cinsel İşlev Bozukluklarının Tedavisinde İki Önemli İsim William Masters ve Virginia Johnson Erken boşalmanın tedavisi için boşalmayı haber veren duyguya ulaşıncaya dek erkek, eşi tarafından ekstravajinal olarak uyarılır. Ardından ejekülasyon gerçekleşmeden bu uyarıcı erkek tarafından tolere edilinceye dek kesilir, (penisin sıkıştırılması yöntemi) bu şekilde erkek erken boşalmasının denetimini sağlamaktadır. Penisin sıkıştırılması tekniği Erkek boşalmaya yaklaştığı anda yani 8 noktasındayken farkedip partnerinide uyarır. Kadın erkeğin penisini ereksiyonunun bir kısmı kayboluncaya kadar hafifçe sıkar. Bu teknikte amaçlanan boşalma hissini geri döndürmek ve erkeğe boşalmasını geciktirmeyi öğretmek (Gökova, 2007).

Bilişsel Yaklaşımlar

Açıklama Cinsellikle ilgili yanlış inanışlar ve bilişsel çarpıtmaların erken boşalmayı tetiklediği görüşü temeldir. Tedavi Bu bilişsel çarpıtmalar ilişkiyi ve tedavi süreçlerini etkilemektedir. Cinsel mitler olarak da adlandırılan bu inançlarla çalışılmaktadır. Genelde davranışçı tekniklerle birlikte kullanılırlar. 8 Bilişsel Çarpıtma Ya hep ya hiç şeklinde düşünme: “Erken boşaldığım için bir hiçim.” Aşırı genelleme: “Dün erken boşaldıysam bu gece de erken boşalırım.” Olumluyu yok sayma: “Eşim ilişkimizin iyi olduğunu söylüyor çünkü beni üzmek istemiyor.” Zihin okuma: “Sormama gerek yok onun dün gece ne hissettiğini biliyorum.” Falcılık: “İşlerin bu gece kötü gideceğini biliyorum.” Duygusal çıkarsama: “Bir erkek bir şey hissediyor ise bu doğrudur.” Koşulsuz zorunluluklar: “-meli, -malı ifadelerinin erkeğin bilişsel süreçlerini işgal etmesi.” Felaketleştirmedir: “Bu gece başarısız olacak ve kız arkadaşım beni terk edecek.”

Çift-Evlilik Terapileri
Açıklama
İlişki ile ilgili bir problemden kaynaklandığı düşünülüyorsa çift ve evlilik terapileri önerilir. İlişki ile ilgili problem düzeldiği zaman cinsel işlevde de düzelme olması beklenir.

Tedavi
Semptomun iddia edilen transaksiyonel kökenlerini çözmeye girişerek erken boşalmayı tedavi etmektedir.

NOT: Bazı durumlarda diğer tekniklerin
yanı nda bozulan ilişkinin tekrar yapılandırılması
amaçlı paralel giden bir çift-evlilik terapisi de
önerilmektedir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

TEDAVİ-VAKANIN  TEDAVİSİ

  • Tanı ve Müdahaleler
  • Erkek danışan ile yapılan klinik görüşme sonrasında prematüre ejakülasyon, yaşam boyu tip tanısı kondu ve eşi ile beraber terapiye alındı.
  • Hastanın rahatsızlığı ilk olarak cinsel uyarılmaya farkındalığının düşük olduğu, bununla bağlantılı olarak da boşalma üzerinde kontrolün öğrenilmediği şeklinde kavramlaştırıldı.
  • İlaveten erken boşalma sorunu çiftin duygusal ilişkisinde gerilime sebep olmaktaydı. Erkek danışanın erken boşalmasını eşi kendisine yapılan bir haksızlık olarak görmekte ve öfke hissetmekte, erkek danışanı eleştirerek cevap vermekte idi. Bu eleştiriler sonrasında hasta kendisini yetersiz görmekte, gün içinde cinsel performansı ile ilgili ruminatif düşünceler ile uğraşmakta, kaygısı artmakta dahası ilişkide geri çekilmekteydi. Cinsel ilişkiyi kendisi başlatmaktan kaçınma, cinsel ilişki ihtimalini azaltmak için eve geç gelmek gibi kaçınmalarda bulunuyordu. Hastanın bu şekilde davranması eşinin öfkesini daha da arttırmakta ve daha eleştirel olmasına sebep olmaktaydı. Böylece kısır döngüyü tamamlanıyordu.
  • Değerlendirme görüşmelerinden sonra terapiye ilk olarak cinsel birleşmenin yasaklanması, psikoeğitim ile başlandı ve erkek danışanın durma tekrar başlama yöntemini kendi başına uygulaması ödevleri ile sürdürüldü.
  • Danışanın 20-30 saniye kadar olan boşalma süresi bu yöntemle yaklaşık 3 dakikaya kadar uzadı.
  • Sonrasında eşle beraber aynı yöntemi uygulamaya başladıklarında daha öncesinde var olan kaçınma davranışları erkek danışanın eve geç gelmesi ve böylece ödevleri uygulayamaması şeklinde kendisini göstermeye başladı. Bu davranışların kaçınma olduğunun çiftle paylaşılmasından sonra çiftin bununla ilişkili inanışları (“Sadece vajinal yolla orgazm olunabilir”, “eşimi penis ile tatmin etmeliyim”, “erken boşalma tam bir erkek olmadığım anlamına gelir” gibi) bilişsel yöntemler ve duyumlara odaklanma egzersizi şeklindeki davranış deneyleri ile ele alındı.
  • Bu aşamadan sonra ilişkideki gerilimin azalması ile durma başlama ödevlerine geri dönüldü. Tedavi sonrasında boşalma süresi 3 ila 4 dakika civarına kadar çıkarken çiftin cinsel tatminlerinde de artış sağlandı.
  • Bu vakada çiftin cinsellikle ilgili inançları ve birbirlerine yönelik ilişkili tutumları ve erkek danışanda ortaya çıkan kaçınma, çiftin cinsel sorununun üstesinden gelmesine ve cinsel doyumlarının artmasına engel olmaktaydı.
  • Terapi sadece davranışçı yöntemlerin kullanılması durumunda sekteye uğrayacaktı. Bu bağlamda bilişsel yöntemlerin kullanılması çiftin cinsellik ile ilgili inanış ve beklentilerini, kadın danışanın eleştirel tavrını, erkek danışanın performans kaygısı ve ruminatif uğraşılarını değiştirmiş ve tedavinin diğer yöntemlerle devam edebilmesini sağlamıştır.
  • Kullanılan davranışçı yöntemler ile boşalma süresi 3 dakika civarında uzamasına karşın vajinal giriş yolu ile kadın orgazmı sağlanamamıştır buna karşın cinsellikle ilgili beklentilerin değişmesi ve farklı cinsel davranış repertuarlarının geliştirilmesi çiftin cinsel doyumunu büyük oranda arttırmıştır.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”]

OLGU-VAKA ÖRNEĞİ

Olgu: Erkek danışan ve eşi 30 ve 29 yaşlarında evli bir çift. Beş yıldır devam eden erken boşalma yakınması üzerine kadın danışanın isteği ile tedaviye başvurdular. Klinik görüşme ile erken boşalma tanısı konan çifte, tedavide durma başlama yönteminin kullanılmasının yanı sıra çiftin cinsellik ile ilgili işlevsel olmayan inanışları bilişsel yöntemlerle de ele alınarak tedavi süreci  yürütülmüştür.

Vaka – Erkek Cinsel Öyküsü

  • 30 yaşında, ilkokul mezunu, alt gelir gurubundan, rençber erkek danışan. 5 yıldır evli, cinsel isteksizlik ve erken boşalma şikâyetleri ile kliniğimize eşinin yönlendirmesi ile eşi ile beraber başvurdu.
  • Başvuru yakınması cinsel birleşmenin hemen başında vajinaya girmesi ile beraber ya da hemen sonrasındaki ilk yarım dakikada boşalması idi.
  • Şikâyetlerinin evlenmesi ile başladığını bildirmesine karşın bu durum evlenmeden önce de mastürbasyon sırasında mevcuttu. Cinsel partneri olmaması sebebi ile danışan tarafından sorun olarak görülmemekte idi.
  • Evlilik öncesi herhangi bir cinsel travma ya da erken boşamaya koşullayacak herhangi bir yaşantı tarif etmiyordu.
  • Cinselliğe ilgi mevcuttu ve fanteziler kurmakta idi.
  • Evlilikle beraber sorun gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. İlk dönemde bu durumun zamanla düzeleceğini düşünmesine karşın sorun sürdükçe hayal kırıklığına uğramıştı ve kendisini yetersiz olarak görmeye başladığını ifade ediyordu. Gün içinde bu düşünceler ve cinsel performansı ile uğraştığını bunun ile ilgili huzursuzluğu olduğu ve tekrar cinsel birleşmede aynı sorunu yaşayacağından korkmakta olduğunu belirtmekte idi.

Vaka – Erkek Cinsel Öyküsü

  • İlişki sırasında aklına farklı şeyler getirmeye çalışmak, dikkatini dağıtmak, sevişmeden birleşme yaşamak, cinsel ilişki öncesinde mastürbasyon yapmak gibi yöntemler denemesine karşın sorun devam etmişti.
  • Sorun tekrarladıkça kendisine olan güveni daha da azalmıştı ve kendisini “yarım erkek” olarak görmeye başladığını beyan ediyordu.
  • Zamanla cinselliğe olan ilgisi azalmıştı, sorunun çözüleceğine olan inancı da azdı. Son altı ay ila bir senedir aktif olarak cinsel ilişkinin gündeme gelebileceği durumlardan kaçınmakta idi.
  • Daha öncesinde aynı şikâyetler ile 2 yıl kadar önce kısa süreli, 2 aylık paroksetin ve sertralin kullanım öyküsü mevcuttu. Cinsel birleşme süreleri bu tedavi ile iki katına kadar uzamıştı. Buna karşın ilacın kesilmesi ile beraber bu süre eski haline dönmüştü.
  • Erkek danışanın özgeçmişinde belirgin özellik yoktu. Bilinen bir dahili ve ürolojik yakınması ve hastalığı yoktu, halen herhangi bir ilaç kullanmamakta, sigara, alkol ya da madde kullanımı beyan etmemekte idi.
  • Yapılan ruhsal durum muayenesinde öz bakımı yerindeydi. Görüşmeciye karşı ilgili idi. Duygulanımı huzursuzluk telkin ediyordu. Düşünce içeriğinde cinsel performansı ile ilgili ruminatif uğraşıları bulunuyordu. Düşünce süreci doğaldı. Algısal alanda patoloji saptanmadı. Yargılama ve gerçeği değerlendirmesi yerinde idi ve zeka düzeyi normal izlenimi veriyordu.
  • Hastanın eşi 29 yaşında, ilkokul mezunu, ev hanımı bir kadın idi.
  • Ruhsal durum muayenesinde herhangi bir majör eksen-I patolojisi saptanmadı, daha önceden psikiyatrik başvurusu yoktu.
  • Cinsel yaşam yaşayabilmek için eşini tedaviye getirdiğini belirtmekte idi. Kendisini cinsel yönden çekici buluyor, cinsel arzular duyuyor ve gün içinde çeşitli fanteziler oluşturuyordu. Kendisinde herhangi bir sorun görmediğini belirtiyordu.
  • Sorunun yaşandığı ilk dönemde eşinin düzeleceğini düşündüğü için destek olurken sonrasında eşine karşı olan öfkesinin arttığını belirtmekte idi. Eşini sorunu çözmeye çalışmamakla ve kendisine ilgi göstermemekle suçluyordu. Sıklıkla ilişkiyi kendisinin başlatmasından rahatsız olduğunu belirtiyordu. Erkek danışana karşı bu konularda eleştirel bir tutum takınıyordu. Bu bazen eşini azarlama noktasına kadar gelebiliyordu.
  • Davranışlarının etkilerine dair iç görüsü kısıtlıydı. Çift çocuk sahibi olmamasına karşın kadın danışan bunu ikincil önemi olan bir durum olarak değerlendirmekteydi.
  • Erkek hasta ise eşi ile ilişkisinin bozulmasının üstesinden gelmeyi amaçladığını belirtmekte idi.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

Psikolog, psikoterapist, şişli psikolog, Mecidiyeköy, psikolojik danışmanlık merkezi, osmanbey, fulya, çocuk, aile, sosyal fobi, kaygı, özgüven, okb, obsesif kompülsif bozukluk, okb, obsesif kompülsif kişilik bozukluğu panik atak, çekingen kişilik bozukluğu, Avrupa yakası, hipnoterapi, cinsel terapi

cinsel-islev-bozukluklari1

Cinsel Tiksinti Bozukluğu

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”] Cinsel Tiksinti Bozukluğu nedir?
Bu bozuklukta kadın cinsel ilişki kurmaktan tiksinti duyacak kadar rahatsız olur, çoğunlukla birlikte, cinsel
ilişki kurmamak için gerekçeler bulmak, baş ağrısı, karın ağrısı çekmek gibi cinsel ilişkiden kaçınma
davranışları bulunur.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”] CinselTiksinti BozukluğuDSM-IV Ölçütleri
A. Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, bir cinsel eş ile genital cinsel ilişki kurmaktan
aşırı tiksintiduymave bundan tümüyle (yadahementümüyle) kaçınma.
B. Bubozukluk belirgin bir sıkıntıya yada kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olur.
C. Bu cinsel işlev bozukluğu, başka bir Eksen I bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz (başka bir
Cinsel İşlev Bozukluğu dışında). [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”] sıklık ve yaygınlık
Kadında cinsel tiksinti bozukluğu diğer cinsel işlev bozukluklarına göre daha az görülür.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”] Nedenleri
Cinsel istek bozukluğuna neden olan tüm etkenler aynı zamanda cinsel tiksinti bozukluğuna da neden
olabilirler. Cinsel tiksinti bozukluğunda söz konusu etkenler genellikle daha şiddetlidir ayrıca cinsel taciz
ve travmalara daha sık rastlanır.
Cinsel tiksinti bozukluğunda rol alabilen etkenleri, cinsel istek bozukluğuna neden olabilen etkenlere ek
olarak şöyle sıralayabiliriz
Cinsel korkular
Cinsel travmalar.
Cinsel kimlik ve yönelim sorunları.
Ağır kişilik sorunları.
Cinsel fobiler.
Eş reddi.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”] Ayrıcı tanı
-Ayırıcı tanıda dikkat edilmesi gereken noktaların başında azalmış cinsel istek bozukluğu gelmektedir.
-Cinsel etkinlikten kaçınma davranışları; cinsel fobiler, obsesyonlar, panik bozukluk, posttravmatik stres bozukluğu bulunanlar ile daha önce myokard infarktüsü, serebrovasküler olaylar ya da hipertansiyon atakları yaşayanlarda da görülmektedir.
-Bu nedenle, cinsel tiksinti bozukluğu, bazen cinsel fobiler, obsesyonlar ve hatta panik atak ile karıştırılabilir.
-Ayrıntılı öykü ve değerlendirmenin önemi burada bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
-Cinselliğe karşı olumsuz anne baba tutumları, çocuğun cinsel ilgi ve düşüncelerine karşı yeterli duygusal desteğin sağlanamaması, cezalandırıcı ve engelleyici tutum, cinsel kötü davranılma olabilir.
-Tedavide cinsel organlar dışında duyarlı nokta egzersizleri, cinsel paniğe karşı sistematik duyarsızlaştırma yapılmalıdır (elle tutuşma ile başlanıp cinsel temas sona bırakılabilir).
-Fobik yanıt çıkınca egzersiz durdurularak anksiyetenin azalması sağlanır.
-Tedavisi zordur.
Cinsel tiksinti bozukluğuna hangi tür psikiyatrik ve psikolojik hastalıklar eşlik edebilir?
Cinsel tiksinti problemine bazı psikiyatrik sorun ve hastalıklar da eşlik edebilmektedir. Bunlar:
 Obsessif Kompulsif Bozukluk (OKB, titizlik hastalığı veya takıntı- saplantı hastalığı olarak da halk arasında bilinmektedir )
 Anksiyete bozuklukları
 Fobi bozuklukları (korkular)
 Post travmatik stres bozukluğu (Travma sonrası stres bozukluğu)
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”] TEDAVİ
Cinsel istek bozukluğu tedavisi nasıldır?
Cinsel istek bozukluğunda kişiye cinselliği öğreten ve sevdiren bir çeşit cinsel terapi uygulanır. Bu tür cinsel tedaviler “davranışsal- bilişsel cinsel terapiler” olarak geçmektedir. Uygulanan yöntem“sistematik duyarsızlaştırma (sistematik desensitizasyon)” olarak geçer.
Bu şekilde cinsel tiksinti bozukluğu tedavisinde öncelikle cinsellikle ilgili yanlış, eksik ve ön yargılı bilgileri düzeltmek için öncelikle bir cinsel bilgiler verilmektedir.
Daha sonra bir takım cinsel egzersizler ve ev ödevleri ile kişinin cinsel hayata adaptasyonu için çalışmalar yapılır. Bunlar kendi vücudunu ve cinsel organları tanıma, masaj, pelvik taban kas egzersizleri (kegel egzersizleri) ve daha sonra erkek cinsel organlarına adaptasyon çalışmalarıdır.
Tüm cinsel sorunlar gibi hastayla doğru iletişim, güven ortamının sağlanması, bir takım ev ödevleri, erkek eşin desteğinin sağlanması ve kooperasyon bu tür cinsel terapilerde anahtar rol oynamaktadır.
İleri düzey olgularda hipnoz tedavisi (hipnoterapi) ve psikodinamik yaklaşımlar yarar sağlamaktadır.
VAKANIN TEDAVİSİ

  1. Oturum: Çiftle birlikte ve tek tek görüşme yapıldıktan sonra cinsel anatomi ve fizyoloji ile ilgili ayrıntılı bilgiler verildi. Görüşme sırasında hasta veya eşinin cinsel anatomi ve fizyoloji ile ilgili soru­ları yanıtlandı. Cinselliğe karşı tutumları anlaşıl­maya, önyargı ve kalıp düşünceleri uygun bil­gilendirmelerle aşılmaya çalışıldı. Tedavi anlaşması sözel kontrat olarak yapıldı. Tedavinin genel çerçevesi konuşuldu. Sistematik duyarsızlaşmanın nasıl uygulanacağı, bu yöntemin olası etki düzenek­leri anlatıldı. Eş son derece katılımcı ve uyumluydu. Daha sonra hasta ve eşine erotik masaj çizimleri olan bir kitaptan (Dr Andrew Stanway 1989, The

Art of Sensual Loving: A New Approach to Sexual Relationships) bazı resimler gösterilerek rahatsız olup olmadığı soruldu. Hasta çizimlerden beğendiklerini gösterdi. Daha sonra çifte 1 hafta süreyle yapmaları için dokunma egzersizleri, hafta­da en az 3 kez yapılmak üzere verildi ve cinsel ilişkiye girmeleri yasaklandı. Dokunma egzersizleri el-kol, ayak-bacak ve yüz-boyun bölgesiyle sınırlı tutuldu. Bu bölgeler hastanın dokunmayla ilgili kaygılarının olmadığını bildirdiği bölgelerdi. Hastaya sadece kendisini rahat hissettiği noktaya kadar dokunma ve dokunulma özgürlüğü olduğu söylendi ve bu alanların dışına kesinlikle çıkılma- ması gerektiği anlatıldı. Dokunma alanları has­tadan alınan geribildirimler doğrultusunda belir­lendi. Başka bir deyişle üst sınırı terapist alt sınırı hasta belirleyecek şekilde yönlendirme yapıldı. Bacakların iç tarafı ve koltukaltı bölgesi, cinsel organlara ve göğüslere yakınlıkları nedeniyle ve bu bölgelere olan erken uyarımların hastanın kaçınma davranışını şiddetlendirilebileceği düşünüldüğün­den dokunma alanının dışında tutuldu. Ayrıca Bayan T’ye ayna ile cinsel organlarına bakma, kendi kendini uyarma ödevi de verildi ve yapılan­ları yazarak bir sonraki oturuma getirmesi istendi.

  1. Oturum: Çift son derece rahat görünüyordu. Ödevlerini yaptıklarını ifade ettiler. Bayan T’nin notları şu şekildeydi:

12.12.05: “Eşim elimden omzuma kadar çok rahat dokunabildi. Dirseğime kadar farklı bir şey his­setmedim, omuzuma çıktıkça daha hoş şeyler his­settim. Ben de eşimin elinden omuzuna kadar dokunabildim. Çok farklı duygular hissetmedim. Onun bana dokunması daha hoştu.”
“İlk defa organımı gördüm ve hiç beğenmedim. Dokunmam çok zor oldu. Resimde gördükleri­mizin hepsini gördüm. Mastürbasyon sonucu olumsuz.” “Mastürbasyon sonucu olumsuz” ifadesini açması istendiğinde hasta kendine dokun­makta zorlandığını, dokunduktan sonra da zevk almadığını ve dokunmayı fazla sürdüremediğini ifade etti.
15.12.05: “Önce eşim benim ayak ve bacağıma dokundu. Sıcaklıktan başka bir şey hissetmedim. Üst baldırlar biraz daha iyiydi. Daha sonra ben dokundum. Üst iç baldırlara dokunmakta zor­landım. Farklı hisler olmadı.” “Organımı ikinci kez gördüğümde daha rahattım. Yani biraz alışmışım. Rahat dokunabildim. Bir önceki kadar çirkin gelmedi. Mastürbasyon başarısız.”
18.12.05: “Birbirimizin yüzüne ve boynuna dokun­duk. Kol ve bacaklara göre daha güzeldi.”
Bayan T’ye cinsel organlar dışında kalan bütün vücut bölgelerine eşiyle karşılıklı dokunma alıştır­malarına geçip geçemeyeceği sorulduğunda kabul etti. Ayna ve kendi kendine dokunma alıştır­malarını sürdürmesi önerildi. Cinsel ilişki yasağının sürdüğü anımsatıldı.
3.oturum: Çift son derece mutluydu. “Bu kadar kolay olabileceğini hiç düşünmedik. Keşke daha önce bu yöntemi bilseydik Kendi kendimizi tedavi edebilirdik” diyorlardı. Kendilerini tutamayıp cin­sel ilişkiye girdiklerini ve bundan çok hoşnut olduk­larını belirttiler. Evlilikleri boyunca ilk kez böyle bir duygu yaşadıklarını, birbirlerine bedensel ve ruhsal olarak çok yakınlaştıklarını ifade ettiler. Bayan T’ye meniden rahatsız olup olmadığı sorul­duğunda artık böyle bir yakınması olmadığını dile getirdi. Notları şu şekildeydi:
19.12.05: “Önce ben eşime dokundum. Ona hiç bu kadar rahat dokunduğumu hatırlamıyorum. Cinsel bölgeleri hariç her yerine dokundum. Göğüs ve bacaklarının iç kısmına dokunmak daha çok hoşu­ma gitti. Eşim bana dokunduğunda daha mutlu oldum. Her tarafıma dokunabildi ve sonuçta orgazm olduk.”
22.12.05: “Organıma hiç rahatsızlık duymadan bak­tım ve dokundum. Mastürbasyon sonucu orgazm oldum.”
24.12.05: “Eşimin ve benim dokunmamdan hiç etkilenmedim. Çünkü konsantre olamadım.
Bir önceki gibi organımı görmekten rahatsız olmuyorum. Rahatım ve orgazm oldum.”
25.12.05: “Dokunuşlar yine çok güzeldi. Eşime dokunmaktan çok onun bana dokunması hoşuma gidiyor. Dokunmalar yarım kaldı. Çünkü orgazm olduk.”
Bu oturumda uygulanan GRCDÖ ham toplam puan 35, dönüştürülmüş toplam puan 4 olarak bulundu. Alt ölçeklerden alınan dönüştürülmüş puanlar 5 puanın altındaydı. İlk ölçek puanlarıyla kıyaslandığında çok belirgin düzelme olduğu görülüyordu.
Son oturumdan 2 ve 6 ay sonra yapılan telefon görüşmelerinde ilişkinin sorunsuz olarak sürdüğü ifade edildi. (8.2.06 ve 12.6.06). Bayan T kolaylıkla orgazm olduğunu, cinsel isteğinin arttığını ve ilişki sırasında daha önceleri olan ağrı yakınmasının da ortadan kalktığını bildirdi. Çift iyi olduklarını ve uygun zamanları olmadığını ifade ederek kliniğe tekrar başvurmadığı için kontrol ölçeği uygulana­madı. Ancak telefon görüşmelerinden edinilen izlenim iyilik halinin sürdüğü yönündeydi. Telefon görüşmeleri sırasında çiftten kimlikleri gizli tutul­mak kaydıyla eğitim ve araştırma amacıyla hastalık ve tedavi süreciyle ilgili bilgilerin kullanılması için sözlü olarak onay alındı.
Tedavide temel olarak hasta, giderek artan oranlar­da kaçınılan ve kaygı uyandıran cinsel durumlara in vivo olarak maruz bırakılmıştır. Amaç Bayan T’nin rasyonel olmayan cinsel korkularının, yani dokun­ma ve dokunulma korkusunun giderek söndürülmesidir. Bu süreçte hastanın sakin ve destekleyici koşullarda, haz almaya odaklan­masının önemi vurgulanmıştır. Masters ve Johnson tarafından geliştirilen duyumlara odaklanma (sen- sate focus) alıştırmaları cinsel fobi ve kaçınma davranışını en iyi tedavi eden yöntem olarak kabul edildiğinden terapide bu alıştırmalar ev ödevi olarak verilmiştir. Bu alıştırmalar orijinal olarak performans anksiyetesini azaltmak için tasarlanmış olmakla birlikte cinsel korku ve tiksinmeyi söndürmek için de ideal bir çerçeve sağlarlar. CTDB tedavisinde üç aşamalı olarak uygulanması önerilmektedir (Kaplan 1987). Birinci aşamada çifte erotik olmayan, sistematik olarak adım adım arttırılan dokunma ödevleri verilir. Çiftin çıplak olması önerilir, cinsel birleşme ve orgazm yasak­lanır. Dokunmaların anksiyete uyandırmadığı ve haz alınmaya başlandığı noktada duyumlara odak­lanma alıştırmalarının ikinci aşamasına geçilir. İkinci aşamada, birinci aşamada yapılanlara ek olarak cinsel organları uyarma alıştırmaları vardır. Orgazm yine yasaktır. Dokunmaların yumuşak ve okşayıcı tarzda olması önemlidir. Orgazma yol aça­bilecek ritmik ve kuvvetli uyarılar önerilmez. Bu aşamada, cinsel uyarımla ortaya çıkan haz verici duyumlar ve duygular söndürme sürecinin güçlü pekiştiricileridir. Hastanın kendisinin ve eşinin cin­sel organlarına karşı duyduğu korku ve kaçınmayı da azaltır. Hastanın eşiyle karşılıklı olarak cinsel organlara dokunma konusunda korkularının azalıp duyarsızlaştığı ve eşin varlığında cinsel olarak uyarılmaya başladığı noktada, vajinal giriş olmadan orgazm (extravaginal orgasm) olmanın denendiği üçüncü aşamaya geçilir. Bu aşamada hastadan eşinin yanında orgazm oluncaya kadar mastürbas­yon yapması istenir. Hasta mastürbasyonla ilgili aşırı katı ve olumsuz tutumlara sahip ise bu aşama atlanıp eşlerin karşılıklı olarak birbirlerine mastür­basyon yapmaları önerilebilir. Vajina dışında sağlanan orgazm partnerle olan yakınlık düzeyini, partnere güven duymayı arttırır ve iletişimi kolay­laştırır. Bayan T ve eşine birinci aşama alıştırmaları ilk oturumda çok sınırlı bir alanı içerecek şekilde verilmiştir. Örneğin, Bayan T sadece eline dokunulmasına izin veriyor olsaydı dokunma alanı elle sınırlı kalacaktı. Dokunmaların anksiyete uyandırmadığı ve haz alınmaya başlandığı noktada dokunma sınırları genişleyecekti. Burada özetlenen klasik yaklaşımdan farklı olarak, Bayan T’ye eşiyle sınırlı dokunma alıştırmaları yaparken kendini uyarma ve bu şekilde orgazm olabilme ödevi de verildi. Bu yaklaşım, ilk görüşmede yapılan ayrıntılı bilgilendirme ve destekleyici tutum, çiftin yüksek motivasyonu ile birleşince tedavi çok hızlı iler­lemiştir. Kısa zamanda ilk ödevlerini başarıyla yapan çifte, duyumlara odaklanma alıştırmalarının birinci aşamasını tamamlamak üzere cinsel organ­lar dışında kalan bütün vücut bölgelerine eşiyle karşılıklı dokunma alıştırmaları ödev olarak veril­miştir. Bu deneyimler cinsel ilişki ve orgazm sırasında yaşanılması olası kontrol kaybı ile ilgili korkulara duyarsızlaşmayı da sağlamış ve çift yıl­lardır ulaşamadıkları bir cinsel uyarılma düzeyine ulaşmıştır. Sonuçta hala süren orgazm ve cinsel bir­leşme yasağına kendilerini tutamadıkları gerekçe­siyle uymamışlardır. Anksiyete ve kaçınmanın tamamen kaybolmasından sonra orgazmı amaçla­madan kısmi vajinal girişe ve daha sonra da tam vajinal girişe izin verilerek tamamlanması plan­lanan duyarsızlaştırma süreci de kendiliğinden sona ermiştir Böylece ikinci ve üçüncü aşama iç içe geçmiş olarak yapılmış ve sonuç başarılı olmuştur.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”] OLGU ÖRNEĞİ
Bayan T, 24 yaşında, lise mezunu, ev kadını, 2 yaşında bir oğlu var. 4 yıl önce görücü usülüyle tanışıp severek, isteyerek evlenmiş. Görüşmeye 30 yaşında ve öğretmen olan eşiyle birlikte geldi.
Bayan T’nin evlendiğinden beri eşine dokunmak istememe, kendisine dokunulmasından rahatsız olma yakınmaları vardı. Meninin pis bir şey olduğunu düşünüyor ve rahatsız oluyordu. Çift bugüne değin hiç çıplak olarak sevişmediklerini ifade ettiler. Son iki yıldır her ikisinde de giderek artan cinsel isteksizlik yakınması da vardı. Çift ikin­ci bir çocuk sahibi olmayı planladıklarını ve artık “normal cinsel ilişki” istediklerini söylüyordu.
Sevişmeden cinsel ilişkiye giriyorlardı ve bunu da sadece çocuk istediklerinde yapmışlardı. Hamile kalmak için bir ay boyunca sevişmeden cinsel ilişkiye girmişler ve bu ilişki denemelerinde Bayan T hep ağrı duymuştu.
2 yıldır nadiren cinsel ilişkileri oluyordu. Bayan T sadece adet döneminde cinsel istek duyduğunu ve bu dönemde giyinik olarak üst pozisyonda eşine sürtünerek orgazm olabildiğini söyledi. Bunun dışında cinsellikleri haftada ortalama 2-3 kez eşin Bayan T’yi çıplakken seyrederek mastürbasyon yapması şeklinde tanımlanıyordu ve çift kesinlikle birbirine dokunmuyordu.
Çiftin evlilik öncesi cinsel deneyimi yoktu. Her ikisi de cinsellikle ilgili bilgilerini “kısıtlı” buluyor ve kendilerini “tutucu” olarak değerlendiriyorlardı. Nişanlıyken el ele tutuşma, öpüşme, giyinik olarak sevişme biçiminde cinsel yaşantıları olmuş ve evlendikten sonra böyle sorunları olabileceğini hiç beklemiyorlarmış. Çiftin evlilik uyumları sorgu­landığında birbirlerini çok sevdiklerini, çok iyi anlaştıklarını ve her alanda birbirlerini destekledik­lerini ifade ettiler.
Bayan T, 8-9 yaşlarındayken (ilkokul 3. sınıf) babasıyla yaşıt olan halasının oğlu tarafından cinsel olarak taciz edilmiş. “Gel öpeyim, yanıma yat” dediğini hatırlıyor. Kendisinden 2 yaş büyük ablası da benzer şekilde aynı kişi tarafından taciz edilmiş. Bayan T, taciz olayının sadece bir kez olduğunu, bu konuyla ilgili fazla bir şey hatırlamadığını ve duru­mu eşiyle de paylaşmış olduğunu ifade etti. Çocuk­luk ve erişkinlik döneminde bu olayla ilgili aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme şeklinde yaşantılar tanımlamadı. Olayı sık sık hatırlama veya rüyada görme ya da yeniden yaşıyormuş gibi olmay­la ilgili zihinsel ve fizyolojik deneyimleri yoktu. Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ile ilgili olabilecek uyku sorunları, irritabilite, aşırı irkilme tepkisi, yabancılaşma, toplumsal eylemlerden kaçınma, duygulanımda kısıtlılık gibi sorunlar da saptanmadı. Travmayla ilişkili olabilecek kaçınma davranışı, çıplak olarak eşinin kendisine ya da ken­disinin eşine dokunmasından kaçınmak şeklindey­di. Bayan T, ilk adetini 13 yaşındayken görmüştü. İkincil cinsel karakterlerin gelişimi ve adet görmeyle ilgili herhangi bir sıkıntısı olmamıştı. Bayan T evlilik öncesi ve sonrası dâhil olmak üzere hiçbir zaman mastürbasyon yapmayı denememişti.
Bayan T’de ve eşinde herhangi bir fiziksel hastalık öyküsü yoktu ve cinsel sorunlar dışında bir psikiyat­rik sorun saptanmadı. Bugüne kadar TSSB dahil olmak üzere herhangi bir başka psikiyatrik sorun nedeniyle başvuru veya tedavi girişimi olmadığını bildirdi.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

KONVERSİYON BOZUKLUĞU

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

KONVERSİYON BOZUKLUĞU NEDİR ?

Santral veya periferiksisinirsisteminin anatomi ve fizyoloji bilgileri ile uyumsuz bedensel fonksiyon bozulmalarıdır. Tipik olarak bir stresle başlar.

İstemli motor ya da duyu işlevlerini etkileyen, nörolojik ya da başka bir fiziksel hastalık düşündüren semptom ya da defisitlerin varlığı

Bu semptom ya da defisite eşlik eden psikolojik etkenler. Bu semptom ya da defisit amaçlı olarak ortaya çıkartılmamakta. Mutlaka yeterli bir incelemeden sonra, nörolojik, diğer tıbbi durum ve madde ile ilgili semptom ve defisitler dışlanmalı.

TARİHÇE

Histeriden Konversiyon Bozukluğuna

  • Antik Mısır’da tuhaf davranan kadınlar
  • Eski Yunan’da Hipokrat zamanında “histeri”
  • Yunanca “döl yatağı” anlamına gelen “histeron”
  • Kadın rahminin vücut içinde yer değiştirmesi ve yerleştiği organa göre semptom
  • Ortaçağ ve rönesansta şeytanla ilişkili durumlar
  • 17.yüzyılda Thomas Willis; histeri beynin sinirsel hastalığı
  • 17. Yüzyıl’da Sydenham; histerinin bedenden ziyade zihnin psikolojik bozukluğu olduğuna, erkeklerde de görüldüğüne ve birçok klinik sendromu taklit edebileceğine dikkat çekmiş.
  • 19. yüzyılda Jean Martin Charcot; nörolojik hasarı taklit eden histeri semptomlarına odaklanarak, bu semptomların yapay olarak tetiklenebileceğini ve hipnozla da düzeltebileceğini göstererek psikolojik olduğu sonucuna varma
  • Janet, Freud ; Histeri, psikolojik travmanın neden olduğu bir durum
  • Janet: ’Disosiasyon’’
  • Freud: ’Represyon, konversiyon’’

1893’de Freud ve Josef Breuer’in yayınladıkları “Histeri Üzerine Çalışmalar”da; Freud konversiyon mekanizmasının histeride merkezi bir özellik olduğunu, travmatik olayla ilgili olan duygusal yaşantı sözel olarak ifade edilmediği için somatik histerik semptoma dönüştüğü, bu semptomun aynı zamanda sembolik olarak travmatik olayı da yansıttığını belirtiyor.

  • Travmatik anıların iyileştirilmesi; psiko-analiz
  • 1967’de DSM-II’de histerik nevrozlar ana başlığı altında “konversiyon tipinde histerik nevroz” ve “dissosiyatif tipte histerik nevroz”
  • DSM-III’de somatoform bozukluklar altında konversiyon bozukluğu
  • DSM-IV’de şimdiki kullanılan konversiyon bozukluğunu etiyolojisi ve tanı kriterleri tanımlanmış
  • International Statistical Classification of Diseases and Related Health Problems listesinin dokuzuncu versiyonunda (ICD-9) da bu grup “nevrotik bozukluklar” başlığı altında;

Histeri terimi ile hem konversiyon hem de disosiasyon kastediliyor.

  • ICD-10’da konversiyon bozukluğu disosiyatif bozukluklar başlığı altında incelenmiş.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

DSM-IV-TR  Konversiyon Bozukluğu için Tanı Ölçütleri 

A. İstemli motor ya da duyu işlevlerini etkileyen, nörolojik ya da diğer bir genel tıbbi durumu düşündüren bir ya da birden fazla semptom ya da defisitin olması.

B. Bu semptom ya da defisite psikolojik etkenlerin eşlik ettiği yargısına varılır, çünkü bu semptom ya da defisitin başlaması ya da alevlenmesi öncesinde çatışmalar ya da diğer stres etkenleri vardır.

C. Bu semptom ya da defisit amaçlı olarak ortaya çıkartılmamakta ya da bu tür semptomları varmış gibi davranılmamaktadır (Yapay bozukluk ya da simülasyonda olduğu gibi).

D. Yeterli bir incelemeden sonra, bu semptom ya da defisit genel tıbbi bir durum ya da bir maddenin doğrudan etkisi ile ya da kültürel olarak uygun bulunan bir davranış ya da yaşantı olarak tam açıklanamaz.

E. Bu semptom ya da defisit, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da işlevselliğin önemli diğer alanlarında bozulmaya neden olur ya da tıbbi değerlendirmeyi gerektirir.

F. Bu semptom ya da defisit ağrı ya da işlev bozukluğu ile sınırlı değildir, sadece somatizasyon bozukluğunun gidişi sırasında ortaya çıkmamaktadır ve başka bir mental bozuklukla daha iyi açıklanamaz.

[/fruitful_tab]

[fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

SIKLIK VE YAYGINLIK

  • Genel populasyonda insidansı 11-300/100000
  • Yaşam boyu sıklığı %25-33
  • Genel tıbbi kliniklere başvuran olgularda konversiyon semptomunun görülmesi %20-25
  • Hastanede psikiyatri konsültasyonlarının %5-14 kadarı konversiyon belirtileri nedeniyle
  • Psikiyatri kliniklerine ayaktan başvuranların %1-3’ü
  • Ülkemizde, psikiyatri acil polikliniklerine yapılan başvurularda %12- 47
  • Psikiyatri konsültasyonu istemlerinin %25’inde
  • Başlangıç yaşı genellikle 10-35 yaş
  • Orta ve ileri yaşta nörolojik ya da diğer tıbbi durumlar
  • Kadınlarda 2-10 kat daha sık
  • Kadınlarda bedenin sol tarafında semptomlar daha sık
  • Konversif semptomlar gösteren kadınlarda daha sonra somatizasyon bozukluğu gelişme olasılığı fazla
  • Erkeklerde konversiyon bozukluğu ile anti sosyal kişilik bozukluğu arasında ilişki
  • Kırsal alanda ve gelişmekte olan ülke ve bölgelerde daha sık
  • Düşük sosyoekonomik koşullar, düşük eğitim düzeyi, düşük tıbbi bilgi, düşük zeka düzeyi risk faktörü
  • Erkeklerde çoğu zaman iş kazaları ya da askerlik sırasında (simulasyon?)
  • Çatışma içindeki askeri personelde sık

Kültürel özellikler önemli;

Konversif semptomlar,

  • Sıkıntıların kültüre özgü kabul edilebilir dışavurumu,
  • Dinsel veya şifa verme törenlerinin bir görünümü olabilir.[/fruitful_tab]

[fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”] NEDENLERİ

Psikodinamik Etkenler:

  • İntrapsişik çatışmanın baskılanması ve anksiyetenin fizyolojik işlev değişikliklerine çevrilmesi,
  • Konversiyon düzeneği sayesinde hasta bilinçdışı çatışmalardan ve bunların sonucunda ortaya çıkan anksiyeteden kurtulur (birincil kazanç).
  • Ayrıca ortaya çıkan işlevsel fizyolojik bozukluklar aracılığıyla çevrenin ilgisini, sevgisini, yardımını, yakınlığını elde ederek, bu ortam ve kişilerle ilgili sıkıntılarından kurtulmaya çalışır (ikincil kazanç).

Biyolojik Etkenler;

Kranyal görüntüleme;

  • Serebral asimetri ? Sağ hemisfer baskın, belirtiler genellikle vücudun sol tarafında
  • Baskın hemisferde hipometabolizma ve çekinik hemisferde hipermetabolizma
  • Bunlara bağlı olarak interkortikal kominikasyon ve sözel ileti işlevinin bozulması

Nöropsikolojik testler;  sözel iletişim, hafıza, dikkat ve affektif

uygunlukta pek belirli olmayan serebral bozukluklar

Kafa travması ve organisitede artmış insidans

  • Öğrenme Teorisi:
    Koşullanmış öğrenme davranışı ? Çocuklukta öğrenilen hastalık semptomları zor durumlarda uyum mekanizması olarak ortaya çıkmakta
  • Kalıtsal Etkenler:
    Tek yumurta ikizlerinde görülme sıklığı artmış. Birinci derece yakınlarında görülme sıklığı normal toplumdan 10 kat fazla

İçgüdüsel dürtülerle (agresyonve cinsellik) bunların ifadesinin engellenmesi arasındaki çatışmadan ortaya çıkar.
Aşırıkortikaluyarılmanın da semptoma yol açmasıolasılığıvardır. Bu durumda artmışkortiko-fugaluyaran bedensel duyumların farkedilmesiniengeller.

Konversiyon bozukluğu çeşitli ruhsal zorlanmalar karşısında bazı bireylerin tepki verme biçimidir, yani kişinin başa çıkamadığı sorunlar, çevresel olaylar (aile içi tartışma, ailevi sorunlar, şiddete maruz kalma, kendisine yakıştıramadığı bir olaydan dolayı kendisini suçlama veya başkaları tarafından suçlanma, aşırı korku, endişe, pişmanlık) olduğunda bu duruma verdiği tepkisi biçimidir. Disosiyatif bayılma veya kendinden geçmeyi kişinin olumsuz yoğun duygulardan geçici olarak uzaklaşmasını sağlayan bir korunma düzeneğidir. Bu tür bayılmalar elektrikli cihazları yüksek voltajdan koruma işlevi gören sigortanın yüksek voltaj geldiğinde atarak elektriği kesip sistemi kapatmasına benzer. Birey bilinçli bir haldeyken kaldıramayacağı yoğun olumsuz duygulara (öfke, üzüntü, utanç, korku vb) maruz kaldığında “sigorta atarak” kişi bilincini kaybetmekte ve bu yoğun ruhsal acıdan geçici olarak kurtulmaktadır. Disosiyatif bozukluk sakin, kibar, insanları üzmek istemeyen ve onlara hayır diyemeyen insanlarda sık görülür. Buna dayalı olarak ta konversiyon bozukluğu olan ve çevresi ile sözel iletişim kuramayan ve sıkıntılarını paylaşamayan insanların bu sıkıntılarının bedene yansıyarak bir anlamda bedenleriyle sıkıntılarını dile getirdikleri düşünülmektedir. Belirtiler her tür ruhsal baskı yaratan olaya bağlı çıkabilir (yas, ölüm, tartışma, ekonomik güçlük, ailevi sorunlar)

Konversiyon belirtileri ruhsal olarak iki yarar sağlar: İlk olarak kişi kendisinde sorun yaratan ruhsal sıkıntıdan kurtulur, ayrıca dolaylı olarak rahatsızlığı nedeniyle çevresinin tutumu daha destekleyici hale gelip kendisine anlayış gösterilebilir. Bazı durumlarda ortaya çıkan belirtilerin kişinin yaşadıklarıyla bağlantısı olabilir örneğin görmemesi gereken bir olaya tanık olan bir kişide körlük veya işitmemesi gereken şeleri işiten bir kişide konuşamama ortaya çıkabilir. Konversiyon bozukluğu olan kişilerin belirtileri bazen aile veya yakın akraba ve komşularda görülen hastalık belirtilerini taklit edebilir. Örneğin yakın çevresinde gerçek bir sara hastası veya bayılma tipi konversiyon bozukluğu olan bir kişide konversiyon bozukluğu oluşursa buna benzer bayılmalar görülebilir.

BELİRTİLER

Semptom ya da defisitin tipine göre;

  • Motor semptom ya da defisit gösteren
  • Duyu semptomu ya da defisit gösteren
  • Katılmalar ya da konvülsiyonlar gösteren
  • Karışık görünüm sergileyen

Motor Belirtiler Ya Da Defisitler

  • Astazi-abazi
  • Paralizi ya da lokalize zayıflık
  • Belirgin ritmik tremor, kore, tik, jerk
  • Afoni
  • Üriner retansiyon
  • Globus histerikus (boğazda kitle hissi)
  • Flask yutma güçlüğü

Astazi-Abazi;

  • Belirgin koordinasyon bozukluğu ile kararsız bir duruş ve ataksi ile karakterize (sarhoş gibi yürüme, sendeleme).
  • Hasta nadiren düşer, ancak bir yerini yaralamaz.
  • Dikkatin odaklanmasıyla hareket kötüleşir.
  • Afoni (ses kısılması), mutizm (konuşamama) oldukça sık görülen belirtiler
  • Heceleme kusurları ve dizartri olabilir.
  • Daha seyrek olarak da çocuksu, peltekleyerek, kekeleyerek ya da bir çocuğu taklit edercesine konuşma bozuklukları
  • Normal öksürme sesi kordların kapandığını gösterir.

Paralizi;

  • Ekstremitelerin distal kısımlarına göre daha çok proksimal kısımlarında olur.
  • El yüze değil, yana düşer.
  • Gevşek ya da kontraktürle seyreder, ektremiteleri ya da yüzün bir yanını etkileyebilir.
  • Konversif bir spazmda, hem kol, hem bacak bedenin aynı yanında kasılır, eller yumruk halinde, dizler fleksiyonda, ayaklar yukarı dönük
  • Uzun süren konversiyon bozukluklarında kas atrofisi, kontraktürler gelişebilir.
  • EMG normal

Konvülsif Belirtiler

Nöbetler;

  • Sosyal ortama yanıt
  • Yere düşüş yavaş
  • Kenetlenme, bazen opistotonus
  • Tonik-klonik düzenli ardışık kasılma yok
  • Dil ısırma, idrar kaçırma nadir
  • Bilinç kaybı yok.
  • Kornea refleksi var.
  • Plantar yanıt fleksör
  • EEG normal
  • Nöbet sonrası prolaktin düzeyinde artış yok

Duyusal Belirtiler Ya Da Defisitler

  • Ağrı veya dokunma hissinin kaybı
  • Hiperestezi, parestezi
  • Çift görme
  • Körlük
  • Sağırlık
  • Görsel halüsinasyon
  • Konversiyonda duyusal algılardaki değişiklikler, sinir dağılımına (dermatom) uyumsuz
  • Hemianestezi durumunda gövde ve yüzdeki sınır kesin olarak bölünemez, orta hatta çok belirgin
  • Tüm duyularının kaybolduğunu belirtse bile pozisyon duyusu sağlam, karanlıkta tökezlemeden yürüyebilir.
  • Vibrasyon hissi de değişse bile sağlam kalır.
  • Ellerine tutuşturulan eşyayı tanıyabilir.
  • Anestetik alanlar perifer-distal arasında derece farklılıkları göstermez, kesin olarak sınırlanabilir, ama muayeneden muayeneye değişebilir.
  • Görmeme durumu tam değil, bulanık görme ya da okuma güçlüğü olabilir, etrafa çarpmadan yürüyebilir, ani verilen parlak ışığa bakar, bir parmağına dokunması istenince yapamaz, tehlikeli durumlardan kendini korur.
  • Bilateral sağırlıkta yüksek ses uyaranı ile göz kırpma refleksi ya da cilt terlemesinde değişiklik elde edilebilir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”]

Gidiş ve Sonlanım

  • Genellikle akut başlangıçlı
  • Belirtiler oldukça renkli, dramatik
  • Uygun çevresel koşullar, telkin yöntemi ile spontan düzelme sık
  • Konversiyon bozukluğu hastalarının %90-100’ünün başlangıç semptomları bir aydan az bir sürede genellikle de birkaç gün içerisinde düzelmektedir.
  • Konversiyon bozukluğu nedeniyle hastaneye yatan çoğu olgu 2 hafta içinde düzelir.
  • Olguların 1/4 -1/5’inde 1 yıl içinde rekürens olur.
  • Hastaların %75’inin başka bir epizod geçirmediği, %25’inin ise stresli yaşam olaylarının olduğu dönemler boyunca hastalığın tekrarladığı bildirilmiştir.
  • Eşlik eden diğer bir mental ve tıbbi bir bozukluğun olması olumsuz bir prognostik faktör olarak gösterilmektedir.
  • Tremor ve konvulsiyonlar kötü prognozu gösterir.
  • Hastaların %25-50’sinde daha sonradan nörolojik veya psikiyatri dışı tıbbi bir hastalık ortaya çıkmaktadır (yanlış pozitiflik ?).

Olumlu Prognoz Özellikleri

  • Akut başlangıç
  • Başlangıçta belirgin psikososyal stresör varlığı
  • Erken tedavi başvurusu
  • Eşlik eden başka bir psikiyatrik bozukluk ya da tıbbi bir hastalığın olmaması
  • Zeka düzeyinin iyi olması
  • Paralizi, afoni, körlük belirtileri
  • Hastanın ikincil kazançlarının fazla olmaması
  • Çevredeki kişilerle yaşadığı çatışmanın fazla olmaması

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”]

Eşlik Eden Klinik Özellikler

  • Güzel aldırmazlık (la belle indifference)
  • Dramatik ve histriyonik bir görünüm
  • İkincil kazanç
  • Telkine yatkınlık
  • Hasta rolünün benimsenmesi
  • Somatik yakınmalar

Ayırıcı Tanı

  • Konversiyon bozukluğu tanısı konmuş hastaların %10-50’sinde epilepsi başta olmak üzere organik beyin bozuklukları,
  • Bir araştırmada hastaların %22.3’ünde beyin bozukluğuna işaret eden en az bir marker (%8.7’sinde epileptiform değişiklikler, %9.7’sinde MRI değişiklikleri, %9.7’sinde nöropsikolojik değişiklikler) saptanmış.
  • MSS hastalıkları: Özellikle epilepsi, multipl skleroz, kontüzyon sendromu, MSS enfeksiyonları (ensefalitler), demans, beyin tümörleri, Guillian-Barre sendromu, bazal ganglia hastalıkları, Creutzfeld-Jacob hastalığı, periyodik paralizi ve AİDS’in erken nörolojik görünümleri, optik nörit
  • Dejeneratif hastalıklar: Kas-iskelet ve bağ dokusunun hastalıkları olan SLE, PAN, RA’in erken dönemleri, myestenia gravis, polimiyozit
  • Diğer: Sifiliz, tüberoskleroz, hiper ve hipotiroidizm, hiperparatiroidizm, porfiria, hipoglisemi, duodenum ve safra kesesi hastalıkları, pankreas hastalıkları
  • İlaç kullanımına bağlı distoniler
  • Alkol-Madde ile ilişkili bozukluklar
  • Yapay bozukluk,
  • Temaruz (simülasyon),
  • Somatizasyon bozukluğunda da duyu ve motor semptomlar görülür, ama bu, erken yaşta başlayan kronik ve çoklu semptom veren bir hastalıktır.
  • Hipokondriyaziste vücutta herhangi bir fonksiyon kaybı yoktur.
  • Semptomlar “ağrı” üzerine odaklaşmışsa ağrı bozukluğu tanısına yönlenilir.
  • Şikayetler cinsel işlevle sınırlı ise cinsel işlev bozukluğu tanısı konur.
  • Disosiyatif bozukluklar; konversiyon bozukluğu ile bazı özellikleri paylaşır. Her iki bozukluk da nörolojik işlev bozukluğunu düşündüren semptomları kapsar. Aynı kişide bu iki durum da saptanırsa iki tanı da kaydedilmelidir.
  • Anksiyete Bozuklukları; TSSB, Panik Bozukluğu
  • Psikotik bozukluklar, duygudurum bozuklukları: Halüsinasyonların görüldüğü psikiyatrik hastalıklar, konversiyon bozukluğunda rastlanan “psödohalüsinasyon”lardan ayırılmalıdır. Katatonik semptomlarla ayırıcı tanı yapılmalıdır.

Epileptik Nöbet-KONVERSİYON NÖBETİ(yalancı Nöbet) Ayrımı

EPİLEPSİ KONVERSİYON FARKI

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KOMPLİKASYONLAR-İNTİHAR”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

TEDAVİ

  • Hekimin hastalığa yaklaşımı
  • Hastaya yeterli zaman ayırmak.
  • Yapılacak tetkiklere bir sınır konulmalı
  • Belirtilerin gerisindeki stresler, psikososyal zorlanmalar, travmatik yaşantılar anlaşılmalı.
  • Niçin böyle bir savunma düzeneği kullanıyor, kendini, bastırılmış duygularını bu şekilde ifade ediyor ?

Tedavi, hastanın biyopsikososyal yapılanmasına göre şekillenmeli.

Akut vakalarda; uygun, güven veren danışmanlık hizmeti.  Terapi ?

Kronik vakalarda:

  • İçgörü yönelimli destekleyici-davranışçı terapi
  • Aile ya da eş tedavileri
  • Psikodinamik yaklaşımlar ? (İntrapsişik çatışmaları ve konversif semptomların sembolik anlamlarını çalışmak)
  • Farmakoterapi

Konversiyon bozukluğunda tedavi, semptomları ortaya çıkaran içrel çatışmaların anlaşılıp çözümlen­mesi ve bireyin psişik strüktürünün güçlendirilerek semptom çıkaran savunmalar yerine sağlıklı davranış ve ilişki kalıplarını oluşturmasına yardımcı olmakla mümkün olur. Bu amaçla herşeyden önce sug- gestibilite (ikna edilebilirlik) özelliğinden de yararla­narak semptomların ortadan kaldırılması gerekir. Bu işlemden sonra gerek çözümleyici, gerek içgörü kazandırıcı ve destekleyici psikoterapiler ve olumlu davranış ve ilişki biçimini geliştiren davranışçı ve kognitif tedavi yöntemleri ile semptomların tekrar ortaya çıkmaması için bireyin hazırlanması gerekir. Bu tedaviler yapılırken hastada varolabilen anksiyete ve diğer depresif durumlara karşı trankilizan ve anti- depresif ilaç tedavileri de verilebilir. Hastalığın akut olarak başlaması, başlangıç sırasında açıkça tanım­lanabilir bir stres kaynağının varlığı, hastanın erken tedaviye alınması ve entellektüel düzeyin ortala­manın üzerinde olması gibi durumlar prognozun iyi olmasını sağlar. Ayrıca paralizi, afoni ve körlük semptomları prognozun iyi olacağını, tremor ve katılmalar ise prognozun iyi olmayabileceğini düşündürebilir. [/fruitful_tab]

[fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab]

[/fruitful_tabs]

hipokondriyazis

Hipokondriyazis Bozukluğu – Hastalık Hastası

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”] HİPOKONDRİYAZİS BOUZKLUĞU NEDİR- HASTALIK HASTALIĞI NEDİR?

Hipokondriyazis beden belirtilerinin gerçekçi olmayan bir biçimde veya hatalı yorumlanması­na bağlı olarak kişinin ciddi bir hastalığı olduğu ya da olacağı biçiminde yoğun zihinsel uğraşılar ile karakterize psikiyatrik bir bozukluktur. Yeterli tıbbi değerlendirme ve hekimler tarafından verilen çeşitli güvencelere karşın zihinsel uğraşların sürmesi, bu düşüncelerin hezeyan düzeyinde olmaması (kişi zaman zaman aslında bir sorununun olmayabile­ceğini veya abartmış olabileceğini kabul eder) ve yalnızca dış görünüm ile ilgili belirli bir kaygı ile sınır­lı olmaması tanı için gereklidir. Bu düşünceler klinik olarak belirgin bir sıkıntıya ya da mesleki, toplumsal ve diğer önemli yaşam alanlarında işlevsellik kaybına yol açar.

Bu bozukluğun en az altı ay sürmesi ve bedensel hastalık kaygısının yaygın anksiyete bozuk­luğu, obsesif-kompulsif bozukluk, panik bozukluğu, major depresyon, ayrılma anksiyetesi ya da diğer bir somatoform bozukluk ile açıklanamaması hipokond- riyazis için bir diğer tanı ölçütüdür. Dünya Sağlık Örgütü’nün hipokondriyazis tanı ölçütleri temel olarak Amerikan Psikiyatri Birliği’nin DSM-IV tanı ölçütleriyle örtüşmektedir. Hipokondriyazisteki zihinsel uğraşlar bedensel işlevlerle (çarpıntı, ter­leme gibi); önemsiz, sıradan bedensel sorunlarla (arasıra olan öksürük, küçük yaralar gibi) veya müphem ve değişken beden algılarıyla (damarların sızlaması, kalbin yorulması gibi) ilgili olabilir. Kişi bu belirtileri, varlığından kuşkulandığı hastalığın işaret­leri olarak algılar veya yorumlar. Hastalık kaygısı aynı anda veya değişik zamanlarda değişik organ sistem­lerini içerecek şekilde olabileceği gibi, tek bir organ veya hastalıkla da (kalp hastalığı veya beyin tümörü bulunduğu kaygısı gibi) sınırlı olabilir.

Yeterli muayene ve tıbbi incelemelerin herhangi bir hastalık varlığını doğrulamamasına, şüphelenilen hastalığın yol açması gereken sorun ve sonuçların görülmeme­sine ve tekrarlanan güvencelere karşın bu kaygılar devam eder. Ancak bu inanç hezeyanlı bozukluğun somatik tipinde olduğu gibi kesin ve değişmez değildir. Kişi ciddi bir hastalığının olmasıyla ilgili kaygılarının aşırı ya da anlamsız olduğunu kabul etmiyorsa ve hezeyanlı bozukluk tanısı dışlanmışsa, içgörünün yetersiz olduğu belirtilir.

Hipokondriyak hastalar kendi bedensel uyaranlarına duyarlı olduk­ları gibi, başka kişilerin hastalıklarını duyduklarında ya da hastalıkla ilgili yazılar okuduklarında da aşırı düzeyde endişelenirler. Sağlıkla ilgili kitapların okun­ması, sağlık programlarının izlenmesi, sohbet konu­larının bile endişe edilen hastalıkla ilgili olması dikkat çekici diğer özelliklerdir. Bu hastaların tıbbi öyküleri çok sayıda hekim başvurusu ve yinelenen tetkiklerle, hekim-hasta ilişkisinde yaşanan sorunlar ve öfke duygularıyla doludur. Bu kişiler genellikle yeterli ilgi ve tıbbi bakım görmediklerinden yakınırlar ve psikiy­atrik konsültasyona sıklıkla direnirler. Hastalık kaygısıyla tekrarlanan tıbbi muayene ve tetkikler ekonomik kayıpların yanı sıra, iyatrojenik komp­likasyonlara da yol açabilir. Hipokondriyazis klini­ğinde vurgulanması gereken diğer bir unsur depre- sif bir sürecin veya bir anksiyete bozukluğunun varolan tabloya sıklıkla eşlik edebildiğidir. Schwenzer 152 olgu ile yaptığı bir çalışmada hipokondriyak hastalarda sosyal anksiyete ve sosyal fobik özelliklerin kontrol grubuna oranla belirgin derecede yüksek olduğu sonucuna varmıştır.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”] TANI ÖLÇÜTLERİ/KRİTERLERİ

  • Kişinin beden işlevlerini ya da bedensel semptomlarını yanlış yorumlayarak bedensel bir hastalığı olduğundan ya da olacağından endişe etmesi ve zihninin sürekli olarak bu konularla meşgul olması.
  • Bu şikayet ve endişe ile gittiği hastanelerde ve doktorlarda yeterli muayene, tetkik ve değerlendirmeler yapılmasına ve güvence verilmesine karşın, endişesinin devam etmesi.
  • Kişinin sağlığı ile ilgili endişe ve değerlendirmesi somatik tip hezeyanlı bozuklukta olduğu gibi sanrı düzeyinde değildir.
  • Kişinin sağlığı ile ilgili endişesi vücut dismorfik bozuklukta olduğu gibi görünümü ile ilgili endişelerle sınırlı değildir.
  • Kişinin sağlığı ile ilgili zihinsel uğraşıları ve endişesi belirgin sosyal ve mesleki işlev bozukluğuna neden olur.
  • Bozukluğun süresi en az 6 aydır
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”] SIKLIK VE YAYGINLIK
Hipokondriyazisin genel nüfus içindeki yaygınlığı tam olarak bilinmemekle birlikte, sağlık kurumlarına başvuranlardaki yaygınlığının %4 ile %9 arasında olduğu bildirilmektedir. Her iki cinsiyette de benzer oranlarda görülür. Hipokondriyazis herhangi bir yaşta başlayabilir, ancak hastaların çoğunda belirti­ler erken erişkinlik döneminde ortaya çıkar. Seyir genellikle süreğendir, alevlenme ve yatışma dönem­leri şeklinde dalgalı bir gidiş gösterir. Aralarda tam düzelmeler olabilir. Hastalık dönemleri aylarca hatta bazen yıllarca sürebilir. Psikososyal stres kaynakları yeni atakları tetikleyebilir. Hastalığın seyri sırasında ciddi ekonomik kayıplar, sosyal veya mesleki işlevsel­lik kaybı sık görülür. Yakın geçmişe kadar prognozu iyi olmayan ve tedavisi çok güç bir hastalık olarak kabul edilen hipokondriyazis günümüzde çok daha etkin biçimde tedavi edilebilmektedir.
Kontrollü çalışmalar olmamakla birlikte bazı yazarlar olguların yaklaşık yarısında düzelme sağlanabildiğini belirtmektedir. Ani başlangıç, tedavi edilebilir genel tıbbi bir durumun eşlik etmesi, kişilik bozukluğunun bulunmaması, yüksek sosyoekonomik düzey ve belirgin ikincil kazançların olmaması iyi prognoz göstergeleri arasındadır
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”] hipokondriyazis Belirtileri;

  • Kişi geçmişte bir çok doktora gittiyse, hatta gerçekten ciddi bir hastalığı olduğuna inanan bir doktorda karar kıldıysa,
  • Kişi son zamanlarda ciddi bir kayıp ya da stres yaratan bir olay yaşadıysa
    Kişi spesifik bir organ ya da sistem (kalp ya da sindirim sistemi gibi) üzerine aşırı endişeliyse,
  • Kişinin belirtileri ya da endişelendiği bölge değişebiliyorsa,
  • Doktorun görüşleri kişiyi rahatlatmıyor, kişi doktora inanmıyor ya da doktorun bir hata yapmış olduğunu düşünüyorsa,
  • Kişinin hastalık endişesi iş, aile ve sosyal hayatını zedeliyorsa,
  • Kişi anksiyete, gerginlik ve/veya depresyondan yakınıyorsa
    dikkatli olunması gerekmektedir.

hipokondriyazis nedenleri-Etiyoloji
Hipokondriyazis etiyolojisi ile ilgili dört temel kuram­dan söz edilmektedir. İlk kuram normal beden duyumlarının abartılı biçimde algılanması ile ilgilidir. Bu hastalar kendi bedensel duyumlarını diğer­lerinden belirgin olarak algılamakta ve bu durumu varlığından endişe ettikleri hastalığın kanıtı olarak yorumlamaktadır. Bu hatalı algılamalar zaten yüksek olan kaygı düzeyini daha da arttırmakta, bu da bedensel uyaranları şiddetlendirerek olayın kısır döngüye dönüşmesine yol açmaktadır . Haenen ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada hipokondriyak hastalar ve sağlıklı kontrol olguları, dikkat bedene yöneltildiği ve başka bir yere istemli olarak çekildiği durumlarda değerlendirilmiş; her iki durumda da beden duyumlarının bildirilmesi hipokondriyak hastalarda anlamlı derecede yüksek bulunmuştur.
Dikkati çeken diğer bir unsur bu kişilerdeki sağlık ve hastalıkla ilgili hatalı ve çarpıtılmış düşüncelerin (kognisyonlar) ön planda olmasıdır. “Bedensel belirtiler her zaman bir hastalık habercisidir”, “iyi olduğunuza emin olabilirsiniz, ama hasta olmadığınıza emin olamazsınız” ya da “doktorlar sık sık teşhis hatası yaparlar” gibi inanışlar söz konusu olabilir. Dikkatin bu tür düşünceler doğrultusunda seçici hale gelmesi nedeniyle hasta­lar çevrelerinden, gazete haberlerinden veya daha önce gittikleri hekimlerden kendi inanışlarını destekleyecek ifadeleri aktarırlar. Kısır döngü nedeniyle giderek artan kaygı düzeyi ve hatalı yorumlanan duyumlar nedeniyle ciddi bir hastalığı olduğuna ilişkin inancı pekişen hastalar, tekrarlayıcı biçimde güvence arayışına girer ve muayene ve tetkikleri izleyerek ancak kısa süreli bir rahatlama dönemi yaşayabilirler
Psikodinamik kurama göre hipokondriyaziste başkalarına yönelik agressif ve hostil arzular; bastır­ma veya yer değiştirme mekanizmasıyla bedensel yakınmalara dönüşür. Geçmişteki hayal kırıklıkları, kayıplar veya reddedilmeler böyle bir öfkeye kay­naklık edebilmektedir. Bazı yazarlar suçluluk hissine karşı egonun bir savunma düzeneği olarak hipokondriyazisi kullandığını belirtmektedir.
Öğrenme kuramına göre psikososyal öğrenme süre­ci bu hastalığın etiyolojisinde önemli bir rol oyna­maktadır. Burada hastalık rolünün öğrenilmesi ve sosyal ilgi, iletişim veya başka türlü bir ikincil kazanç ile bu rolün pekişmesi söz konusudur.
Etiyoloji ile ilgili bir diğer kuram da hipokondri- yazisin depresif bozukluklar, anksiyete bozuklukları ve kişilik bozuklukları gibi diğer psikiyatrik hastalık­ların farklılaşmış bir formu olduğu biçimindedir.
Barsky ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada hipokondriyak kişilerin yaşam öykülerinde kontrol grubuna göre anlamlı derecede fazla çocukluk çağı travma öyküsü bulunduğu, bunların çoğunlukla cin­sel taciz veya ciddi fiziksel şiddet şeklinde olduğu bildirilmiş; bu hastaların travma yönünden araştırıl­ması gerektiği vurgulanmıştır.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”] hipokondriyazis  prognoz-gidiş ve sonlanış
Epizodikve kroniktir.
1/3 yada yarısıiyi derecede düzelir.
İyi prognozgöstergeleri; yüksek sosyo-ekonomik düzey, tedaviye yanıt veren anksiyeteya da depresyonun varlığı, ani başlangıç, kişilik bozukluğu olmaması, başka tıbbi hastalığın eşlik etmemesidir. [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”] Ayırıcı Tanı
Ayırıcı tanıda öncelikle önem verilmesi gereken konu genel tıbbi bir hastalığın varlığının araştırılmasıdır. Yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif-kompulsif bozukluk, panik bozukluğu, majör depresyon, ayrıl­ma anksiyetesi ve psikotik bozukluklar ayırıcı tanıda yer almalıdır. Diğer somatoform bozukluklardan konversiyon bozukluğunda nörolojik bir bozukluğu düşündürebilecek yalnızca bir veya iki semptomun olması; somatizasyon bozukluğunda hastanın hastalığa değil çok sayıda ve birden fazla sisteme ilişkin semptomlara odaklanmış olması; ağrı bozuk­luğunun ağrı semptomları ile sınırlı kalması; beden dismorfik bozukluğunda bedensel eksiklik veya çirkinlikle ilgili öznel kaygıların bulunması ile ayırıcı tanıya gidilir.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KOMPLİKASYONLAR-İNTİHAR”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”] hipokondriyazis Tedavisi
Etkin tedavinin ne olduğuna ilişkin kontrollü çalışma sonuçları henüz belirgin olmamakla birlikte, bilişsel davranışçı tedavi uygulanabilirliği ve olumlu sonuçları nedeniyle en fazla önerilen yaklaşımdır. Tedavi yaklaşımı ne olursa olsun hastayla güven ilişk­isinin kurulması; içgörünün sağlanması ve tedavi işbirliğinin oluşturulması çok önemlidir. Tanı konula­mamış ve fiziksel bir sorunu olduğuna inanan has­tayla tedavi işbirliğini oluşturmak klinik bilgi ve deneyim gerektirir. Nitekim bu hastaların psikiyatrik konsültasyona ne kadar dirençli olduğu bilinmekte­dir. Bu nedenle hipokondriyak hastaların tedavisinin birinci basamak sağlık birimlerinde yapılması gerek­tiği ileri sürülmektedir.
Tedavideki temel ilkelerden biri eşlik eden diğer psikiyatrik bozuklukların saptan­ması ve tedavi edilmesidir. Anksiyete bozuklukları veya depresyon tedavisinin hipokondriyazisin klinik görünümünde olumlu değişiklikler yaptığı bildirilmektedir. Seçici serotonin geri alım engelleyi­ci (SSRI grubu) antidepresan ilaçların olumlu etki­lerinden söz edilmektedir. Fluoksetin ile yapılan plasebo kontrollü bir çalışmada ilacın olumlu etkileri bildirilmiş, ancak aynı çalışmada plaseboya yanıtın da yüksek olduğu vurgulanmıştır.
Bilişsel davranışçı terapide hastanın hipokondriyazis hakkında bil­gilendirilmesi, bedensel duyumlarla kaygı düzeyi arasındaki ilişkinin gösterilmesi, tıbbi güvence arama davranışının engellenerek hastanın kaçındığı kaygıy­la karşılaştırılmasının ve onunla başa çıkmasının sağlanması, hatalı algılama ve yorumlamaların düzeltilmesi, daha uyumlu davranış kalıplarının yer­leştirilmesi amaçlanır. Olaylarla ilgili duygu, düşünce, davranışlar ve bedensel belirtilerin kaydedildiği günlüklerin tutulması, stresle başa çıkma ve sorun çözme eğitimi, kaçınma davranışlarının belirlenerek engellenmesi yoluyla bu amaçlara ulaşılmaya çalışılır. Grup terapilerinin de hipokondriyazis tedavisinde yararlı olduğuna ilişkin yayınlar mevcuttur.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

ŞİZOTİPAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

Şizotipal Kişilik Bozukluğu

Şizotipal kişilik bozukluğu olan kişiler alabildiğine tuhaf kişilerdir.  Bu kişilerin davranışlarında, düşüncelerinde, konuşmalarında, görünümlerinde ve duygularında birçok olağandışı özellik vardır.

Büyüsel düşünceleri, acayip inanışları, referans fikirleri ve illüzyonları vardır. Paranoid özellikler gösterebilirler. Zor ilişki kuran, garip kişilerdir. Değişik bir tip izlenimi bırakırlar. Anlaşılması güç kişilerdir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

Şizotipal Kişilik Bozukluğu Tanı Ölçütleri

  • Aşağıdakilerden beşinin (ya da daha fazlasının) olması ile belirli, genç erişkinlik döneminde başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan, bilişsel ya da algısal çarpıklıkların ve alışılagelmişin dışında davranışların yanı sıra yakın ilişkilerde birdenbire rahatsızlık duyma ve yakın ilişkilere girme becerisinde azalma ile kendini gösteren ve toplumsal kişilerarası yetersizliklerin olduğu sürekli bir örüntü:
  • (1) referans düşünceleri
  • (2) davranışları etkileyen ve kültürel değerle uyumlu olmayan acayip inanışlar ya da büyüsel düşünce
  • (3) olağandışı algısal yaşantılar, bunlar arasında bedensel illizyonlar vardır
  • (4) acayip düşünüş biçimi ve konuşma
  • (5) kuşkuculuk ya da paranoid düşünce
  • (6) uygunsuz ya da kısıtlı duygulanım
  • (7) acayip, alışılagelmişin dışında ya da çok kendine özel davranış ya da görünüm
  • (8) birinci derece akrabalar dışında yakın arkadaş ya da sırdaşların olmaması
  • (9) yakından tanımakla azalmayan aşırı toplumsal kaygı, kendisi hakkında olumsuz yargılardan çok paranoid korkular bu bozukluğa eşlik etme eğilimi taşır
  • Sadece Şizofreni, Psikotik Özellikler Gösteren bir Duygudurum Bozukluğu, başka bir Psikotik Bozukluk ya da bir Yaygın Gelişimsel Bozukluğun gidişi sırasında ortaya çıkmamaktadır.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

Şizotipal Kişilik Bozukluğu Epidemiyoloji (Görülme Sıklığı )

  • Toplumun %3’ ünde görülür. Şizofreni yakınları olanlarda daha sık görülür. Cinsiyet oranı tam bilinmemekle birlikte bazı kaynaklarda erkeklerde daha sık görüldüğü belirtilir.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

Şizotipal Kişilik Bozukluğu Tanı Koydurucu Özellikler

  • Şizotipal kişilik bozukluğunun başlıca özelliği yakın ilişkilere girebilme becerisinde azalma ile belirli toplumsal ve kişilerarası yetersizliklerin yanı sıra bilişsel ya da algısal çarpıklıkların ve alışılagelmişin dışında davranışların olduğu yaygın bir örüntünün olmasıdır.
  • “Şizotipal terimi ilk olarak Rado tarafından kullanılmıştır. Şizofren aileleriyle yapılan çalışmalar sonucu ilk olarak DSM-III’ e tanı olarak girmiştir. Şizotipal kişilik bozukluğu, şizofrenisi olan hastalarla aynı özellikleri gösterir ancak bu tanının ölçütlerini tamamlayamaz.”
  • Şizotipal kişilik bozukluğu olanların referans düşünceleri, batıl inançları, altıncı his, gaipten haber alma gibi inançları olabilir.
  • Hastalar aşırı derecede tuhaftırlar. Olaylar olmadan önce bunları ön görebilecek ve başkalarının düşüncelerini okuyabilecek özel birtakım düşünceleri olduğuna inanabilirler.
  • İç dünyaları farklı ilişkiler ve hayallerle doludur. Dinsel ve felsefi yaşantıları olduğunu iddia ederler. Zaman zaman belirgin olmayan algı yanılsamaları (ilizyon) olabilir.
  • Bu kişiler olayları oluşmadan önce bunları bilebileceklerini, özel yetenekleriyle başkalarının düşüncelerini okuyabileceklerini düşünürler.
  • Olayların gerisinde kimsenin anlayamadığı özel manalar olduğunu düşünebilirler. Başkalarına karşı büyüsel kontrol uygulayabileceklerini düşünebilirler.
  • Duygulanımlarında iniş çıkışlar vardır. İnsanlarla düzgün ilişkiler kuramazlar. Yabancıların yanında genelde kendilerini huzursuz ve gergin hissederler.
  • Özellikle yakın ilişkilere girerken rahatsızlık duyma ve zorlanma ortaya çıkar. Sosyal ortamlardan uzak kalma eğilimi gösterebilirler.
  • İnsanlar ile ilişkilerini artıracak ve kendilerini bu ilişkiler içinde iyi hissetmelerini sağlayacak bir onayı hemen hemen hiç almazlar. Dolayısıyla yakın arkadaş ya da sırdaşları pek yoktur. Şizotipaller kendilerini yaşamdan dışlanmış gibi görürler.
  • Kendi hislerinden farkında değildirler. Diğer yandan başkalarının ne hissettiklerine karşı çok ilgilidirler. Onların ne düşündüğünü telepati yoluyla anlamaya çalışırlar. Dış görünümleri garip ve farklıdır. Alışılagelmişin dışında hareket ve konuşmalar yapabilirler. Ayrıca konuşma sırasında alakasız konuşmalara girebilir.
  • Açıkça düşünce bozuklukları yoktur fakat konuşmaları açıklama gerektirebilir. Konuşmaları dağınık, soyut, anlaşılması zor, olağandışı olabilir. Günlük konuşma ya da terimlere farklı anlamlar yükleyebilirler.
  • Ağır stres altında geçici, kısa süreli psikoz belirtileri yaşayabilirler. Sınır (borderline) kişilik bozukluğu ile birçok ortak özelliği bulunur ve bazen ayırıcı tanısı yapılamayabilir.
  • Anksiyete, depresyon ve duygudurum belirtileri gösterebilirler. Çoğu zaman kuşkucudurlar. Çoğunda paranoid düşünce ve geçici psikotik belirtiler görülür. Depersonalizasyon (kendine yabancılaşma) hastanın hayatının bir parçası olmuştur.

Şizotipal Kişilik Bozukluğu Etiyoloji (Ortaya Çıkartan Nedenler)

  • Şizotipal kişilik bozukluğunun etiyolojisi aile çalışmalarıyla açıklanmaya çalışılmıştır. “Danimarka Evlat Edinme Çalışmaları” kronik şizofrenlerin biyolojik akrabalarıyla şizotipal kişilik arasında bir ilişki bulmuştur.
  • 1978 yılında Kety ve arkadaşları kalıtım ve çevre etkileşiminin hastalarının bazılarının kişilik bozukluğu olarak kalmasını ya da kronik şizofreni haline geleceğini belirleyebileceğini öne sürdüler.
  • Daha sonra yapılan çalışmalar şizotipal ve paranoid kişiliklerin, şizofren akrabalarında kontrollere göre daha fazla görüldüğünü desteklemiştir.
  • Genetik belirleyicilerle yapılan çalışmalarda şizotipaller şizofrenlerle aynı tür bozuklukları göstermiştir.”

    

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”]

Şizotipal Kişilik Bozukluğu Gidiş ve Sonlanış

Thomas Mc-Glashan uzun süreli bir çalışmasında şizotipal kişilik bozukluğu olan kişilerin %10’ unun sonunda intihar ettiğini bildirmiştir. Bazı çalışmalar şizofreni yakınması olan pek çok hastanın şizotipal kişilik bozukluğu olduğunu göstermiştir. Ayrıca şizotipaller bir sürü tuhaf hareketlerine rağmen iş ve evliliklerini yaşamları boyunca sürdürür.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”]

Şizotipal Kişilik Bozukluğu Ayırıcı Tanı

  • Şizotipal bozukluk olanların aile öykülerinde şizofreninin olması ilişki kurma düşünce, davranış ve algılarında tuhaflıkların bulunması çekingen kişilik bozukluğundan ve şizotipalden ayırt edilebilir.
  • Ayrıca şizotipal kişilik bozukluğu olan hastalarda psikozların olmaması ile şizofrenik hastalardan ayırt edilebilir.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KOMPLİKASYONLAR-İNTİHAR”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

Şizotipal Kişilik Bozukluğu  Tedavi Yöntemleri

  • Genelde aile zoru ya da başka etkenlerle terapiye başvururlar.Diğer kişilik bozukluklarında olduğu gibi psikoterapi önerilir.
  • Tedavisi şizoid kişilik bozukluğuna benzerdir. Ancak hastanın değişen düşünceleri dikkatle ele alınmalıdır. Hastanın batıl inançları, büyüsel düşünceleri terapist tarafından yargılayıcı ve gülünç bulunmamalıdır.
  • Hastalığı ilerlemiş kişilerin hastaneye yatırılması gerekebilir. Depresif ve psikotik belirtilerin olduğu dönemlerde ilaç tedavisi de gerekli olabilir
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”]

Şİzotipal Kişilik Bozukluğu vaka örneği: ‘GaIpten Sesler Alıyorum‘ J
Kırklı yaşlarında kadın hastanın yakınlarının teşviği ve kendi isteği ile yaptığı psikiyatrik başvurusunda ilk dikkati çeken tuhaf giyinişi ve üzerinde bulunan takılardı. Boynunda muhtemelen hayvan kemiklerinden yapılmış, işlenmiş ve renklendirilmiş kolye oldukça ilginç görünüyordu.

Görüşme esnasında sık sık odanın içerisinde kötü auranın olduğundan ve kozmik enerjinin negatif alanının odada özellikle de masa bölümünde yoğunlaştığından bahsediyordu. Kolyeyi doğada bulunan ve kendisine yönlenebilecek kötü güçlerden korunma maksadı ile taktığını ve istenirse aynı kolyeden yapabileceğini belirtiyordu.

Falcılık, büyü ve bunlardan korunma maksadı ile yaptığı tılsımlardan kendisine iyi bir gelir elde edebiliyordu. Son zamanlarda yakınlarına karşı paranoid düşüncelerinde artma ve yakın ilişkilerinde geçimsizlik olması üzerine psikiyatrik muayeneye başvurmuştu.

Şizotipal kişilik bozukluğu hataları davranış, düşünce, duygulanım, konuşma ve görünümde çarpıcı tuhaflıklar olması ile karakterizedir. Büyüsel düşünceler, olağandışı fikirlerin yanında şüphecilik fikirleri yaygındır. Zaman zaman gerçek dünyadan kopma ve bölünme şeklinde ataklar görülebilmektedir.

Toplumda yaygınlığı %2-3 civarında olup şizofreni tanısı almış akrabaları olanlarda daha yaygın görülmektedir. Hastaların düşünce, davranış ve görünümündeki tuhaflıklar tanı koymada temel olmakla birlikte hastaların tuhaf iletişim kurma tarzı sebebi ile öykü almak zor olabilir.

Kalıplaşmış batıl inançlar, geleceği görebilme veya düşünce ile ilgili özel güçleri olduğuna inanabilirler. Kişilerarası ilişkilerde tuhaf davranış, konuşma veya yaşam tarzları nedeni ile güçlük yaşayabilirler. Ağır stres altında kaldıklarında dekompanse olup psikotik ataklar geçirebilirler ve hospitalizasyon gerekli olabilir. Hastaların %10’a varan kısmında intihar davranışı görülebilinir. Bir kısım hasta ilerleyen dönemlerde bozulan işlevsellik ve süregelen psikoz nedeni ile  şizofreni tanısı alabilir.

Tedavi psikoterapi ve ilaç tedavisi iledir. Görüşmelerde hastanın egzantrik düşünce, giyiniş ve davranışlarına karşı yargılayıcı veya alaycı olmamalıdır. Hastalar işbirliğine ve tedaviye karşı önyargılı olabildiği gibi tedavi uyumları kötü olabilir. Psikotik durumlar ve yanılsama gibi diğer belirtiler için antipsikotikler  kullanılmaktadır.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

ŞİZOİD KİŞİLİK BOZUKLUĞU

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

ŞİZOİD KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Şizoid kişilik bozukluğu olanlar yakın ilişkiler kurmaktan ve topluma karışmaktan çekinirler.

İçe dönük, yalnız, duygusal olarak soğuk ve mesafeli kişilerdir. Genelde yalnız yaşamayı yeğlerler. Başkalarıyla birlikte olmaktan zevk almazlar.

Duygularını da kolay kolay belli etmezler. Sevinçlerini ve üzüntülerini dışarıdan anlamak zordur. İzole bir yaşam sürerler.

Yüz ifadeleri donuktur. Eğlenmekten ve sosyal aktivitelerden kaçınırlar. Sırdaşları ve arkadaşları yoktur. Ancak birinci dereceden akrabalar yakın arkadaşları olabilir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

Şizoid Kişilik Bozukluğu Tanı Ölçütleri
A. Aşağıdakilerden dördünün (ya da daha fazlasının) olması ile belirli, genç erişkinlik döneminde başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan, sürekli, toplumsal ilişkilerden kopma ve başkalarıyla birlikte olunan ortamlarda duyguların anlatımında kısıtlı kalma örüntüsü:

• (1) ailenin bir parçası olamadığı gibi, ne yakın ilişkiye girmeyi ister, ne de yakın ilişkilere girmekten zevk alır
• (2) hemen her zaman tek bir etkinlikte bulunmayı yeğler
• (3) başka biriyle cinsel deneyim yaşamaya karşı ilgisi olsa bile çok azdır
• (4) alsa bile çok az etkinlikten zevk alır
• (5) birinci derece akrabaları dışında yakın arkadaşları ya da sırdaşları yoktur
• (6) başkalarının övgü ya da eleştirilerine karşı ilgisiz görünür
• (7) duygusal soğukluk, kopukluk ya da tek düze bir duygulanım gösterir

B. Sadece Şizofreni, Psikotik Özellikler Gösteren bir Duygudurum Bozukluğu, başka bir Psikotik Bozukluk ya da Bir Gelişimsel Bozukluğun gidişi sırasında ortaya çıkmamaktadır ve genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.

Şizoid Kişilik Bozukluğu Tanı Koydurucu Özellikler
• Şizoid kişilik bozukluğunun başlıca özelliği yaşam boyu toplumsal ilişkilerde çekingenlik gösterme, yakın ilişkiler kurmaktan kaçma ve sosyal ortamlarda duygularını anlatmada yeterli olamama örüntüsüdür.

• Bu bozukluk genç erişkinlik döneminde başlar ve değişik koşullar altında ortaya çıkar. Şizoid kişilik bozukluğu olanlar içe dönük kişilerdir ve soğuk bir izlenim verirler.

• Davranışlarında uyuşukluk ve ilgisizlik vardır. Sessiz ve uzaktırlar. Çoğunlukla göz temasından kaçınırlar. Sosyal olmayan bir yapıları vardır. Önemli yaşam sorunlarına tepki vermezler ve pasif bir tavır takınırlar.

• Şizoidlerin birinci derece akrabaları dışında yakın arkadaşları ve sırdaşları yoktur. Yakın ilişkiye giremez ve girmekten zevk almazlar. Başka insanlarla zaman geçirmek yerine kendi başlarını kalmayı seçerler.

• Toplumdan uzak ve yalnız yaşamayı severler.
Kolay arkadaşlık kuramazlar. Çoğu kendi halinden memnundur. Kendilerini çekingen bulurlar. Sevinçleri, hüzünleri ve öfkeleri dışardan kolayca anlaşılmaz.

• Öfkelenme ya da neşelenme gibi duyguları nadiren yaşadıklarını söylerler. Öfkelenseler bile bunu dışa vuramaz ve bu duyguları yokmuş gibi görünürler.

• Başkalarının onlar hakkında ne düşündüğü ya da hissettiği onları fazla ilgilendirmez. Eleştiriler ve övgülerle ilgilenmezler. Başkalarının kendisini farklı algılamalarına rağmen bu konuda herhangi bir rahatsızlık hissetmezler.

• Toplumsal becerilerden yoksundurlar. İnsan ilişkilerinin az olduğu iş ya da hobileri vardır. Rekabetin olmadığı işleri tercih ederler. Tutkuları yoktur.

• Tek başlarına çalıştıklarında daha başarılı olabilirler. Genellikle tek bir konuya odaklanır ve başka bir şeyle ilgilenmezler.
• Cinselliğe karşı ilgisizdirler, cinsel istekleri nadiren belirir ve bu yüzden genellikle evlenmezler.

• Direkt olarak duygularını belli etmeseler de iç dünyasında aşırı duyarlıdırlar. Konuşmaları yavaş ve tek düzedir.

• Sorulan sorulara kısa ve net cevaplar verirler. Ne demek istediklerini anlamak zordur.

• Hafıza fonksiyonları iyidir. Stresli oldukları durumlarda kısa süreli psikotik dönemler yaşayabilirler.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

Şizoid Kişilik Bozukluğu Epidemiyoloji (Görülme Sıklığı)

• Toplumun % 7,5’unu etkilediği öne sürülmektedir. Erkeklerde kadınlara oranla iki kat daha fazla görülür.
Gidiş ve Sonlanış

• Şizoid kişilik bozukluğu tüm kişilik bozuklukları gibi uzun sürelidir. Ancak yaşam boyu olması şart değildir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

Şizoid Kişilik Bozukluğu Etiyoloji (Ortaya Çıkartan Nedenler)

• Şizoid kişilik bozukluğunun temeli erken çocukluk dönemidir. Erken çocukluk döneminde soğuk ve ilgisiz yaşayan çocuklarda, ileri dönemlerde ilişki ve kişilerarası bağlantıların önemli ya da gerekli olmadığı şeklinde bir düşünce tarzı gelişimi ile ilişkili olduğu söylenebilir.
• Çocukluk döneminde aile ilişkilerinin bozuk ve çarpık olmasıyla ve çocuğun yalnız olması, yaşıtlarıyla arkadaşlık kurmada sorun yaşamasıyla da ortaya çıkabilir. Araştırmalarda genellikle soğuk ve duygusal yönden fakir bir çocukluk bulunmaktadır.
• Genetik yanının olup olmadığı bilinmemektedir “Uzak ve soğuk anne babanın çekingen, kaygılı ve içe dönük bir çocukla ilişkisinin sonucu, şizoid bir birey olabilmektedir.” Çocukluk ve ergenlikte şizoid özellikler gösteren çocukların önemli bölümü ileride şizoid kişilik bozukluğu geliştirmektedir..

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”]

Şizoid Kişilik Bozukluğu Ayırıcı Tanı
• Şizofreni ve şizotipal kişilik bozukluğuna karşıt olarak şizoid kişilik bozukluğu olanların şizofrenik akrabaları yoktur. Ve izole olsalar bile iş hayatında başarılı olabilirler.

• Şizoid Kişilik Bozukluğu olan kişiler, sosyal ilişki yoksunluğuyla ve sınırlı duygulanımlarıyla, Şizotipal Kişilik Bozukluğu ile benzerlik gösterirler, fakat Şizotipal Kişilik Bozukluğunun temel özelliklerinden olan bilişsel ve algısal bozukluklar, garip ve büyüsel inançlar yoktur.

• Paranoİd Kişilik Bozukluğu bulunan kişiler sosyal ilişkiden çekinebilirler, fakat bu durum, ilgisizliklerinden değil, başkalarınm düşmanlıklarından ve kendilerine karşı komplo kurulmasından korkmalarından ileri gelir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KOMPLİKASYONLAR-İNTİHAR”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

 Tedavi Yöntemleri

• Seçilecek olan tedavi psikoterapidir. Paranoidler gibi şizoidler de kendilerinden tedaviye gelmezler.

• Şizoid hastalar tedavinin başlarında uzak olsalar bile zamanla terapiste güven gelişince kendilerini ve kendi içinde yaşadıkları dünyayı anlatmaya başlarlar. “Tedavide amaç hastanın anlamlı yakın ilişkiler kurup kuramayacağıdır. Tedavinin ilk başlarında konusundaki korku ve arzuları araştırılır.

• Böylece hasta ve terapist ilişkilerde bir gelişme ya da ilişkilerden uzakta ancak gerçekle uyumlu bir hayat beklentisi içinde çalışmaya karar verirler. Terapiye sadıktırlar. Paranoidlerden farklı olarak grup terapisi uygulanabilir

• Grup terapisinde şizoid hastalar uzun süre sessiz kalırlar. Tedavi esnasında diğer insanlar tarafından kabul görünce ve zamanla grup üyeleri onun için önemli hale gelir. Sosyal bir ortam oluşabilir.” Buna ek olarak bazı durumlarda ilaç tedavisi de uygulanabilir.

Şizoid Kişilik;

• Kendilerine Bakışları: Kendi kendilerine yettiklerine ve yalnız yaşayabileceklerine inanırlar.Hareketli, bağımsız ve tek başına yapılan işlerde başarılı olacaklarını düşünürler. Kararlarını kendi başlarına verip sürdürebileceklerine inanırlar.

• Diğerlerine bakışları: Her işe burunlarını sokan, rahatsız edici. Yakınlığı, diğer insanların kendilerini kontrol edeceği bir durum olarak görürler.

• Temel şemaları: “Temelde yalnız biriyim.” “Diğer insanlarla yakın ilişkilerden pek hayır gelmez ve içinden çıkılmaz sonuçlara yol açar.” “Yakın ilişkiler özgürlüğümü engeller.“

• Fonksiyonel Olmayan İnançları: “Eğer çok yakınlaşırsam insanlar çengel atarlar.” “Tam anlamıylaözgür ve hareketli olmazsam mutlu olamam.“

• Stratejileri: “Çok yaklaşma.” “Mesafeni koru.” “Kendini verme.” “Olabildiğince diğer insanlardan uzak kal.” “Belli işler için biraraya gelip (mesleki faaliyetler, seks) daha sonra uzak dur.“

• Temel Korkuları: Sınırların belirsizleştiğine ilişkin herhangi bir işaretten çok rahatsız olurlar.

• Tipik Davranışları: Kendi halinde bir yaşam tarzı seçmek. Kimseye karışmamak, kimsenin sorumluluğunu almamak.

• Duyguları: Mesafelerini korudukları sürece hafif bir keder duygusu yaşayabilirler. Yakın bir ilişkiye zorlanırlarsa, anksiyeteleri çok artabilir. Histerionik kişiliklerin tersine, duygularını hiç birşekilde belli etmezler. Böylece etraflarında yoğun duygu yaşamazmış gibi bir izlenim bırakırlar.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”]

Olgu Sunumu: YalnIzlIğI Seçen Bir Adam 

• Bay S., 38 yaşında bekar bir laboratuvar teknisyeni. Projelerde takım ruhuna uyum göstermekte zorlanmasından ötürü, bir akademisyen olan patronu tarafından gönderilmiş.

• Son 5 yıldır Bay S. laboratuvarda neredeyse tek başına çalıştığı bir projede görevli ve son derece başarılı. Bay S.’nin patronunun yakın bir zamanda aldığı yeni bir ödenek, Bay S.’nin görevine devam etmesine olanak tanıyor, fakat projenin geniş çapta büyümesini gerektiriyor. Bu nedenle Bay S.’nin patronu laboratuara yeni elemanlar almış ve Bay S.’nin onları yetiştireceğini düşünüyor.

• İşe yeni giren elemanların çoğu, Bay S.’nin birlikte çalışılabilecek ve bir şeyler öğrenilebilecek biri olmadığını söyleyerek, 3 hafta içinde işten ayrılmışlar. Hiçbir biçimde rehberlik etmediğinden, düşmanca ve küstahça davrandığından şikayet etmişler.

• Üçüncü kişinin de işten ayrılmasının ardından patronu Bay S. ile görüştüğünde, Bay S. uysal ve şaşırmış bir görüntü sergilemiş. Elinden geleni yapmaya çalıştığını ve şikayetlerin nedenini anlayamadığını söylemiş. Görevindeki değişiklikten dolayı sıkıntı yaşadığını ve kendisinden beklenenin ne olduğunu tam olarak bilemediğini kabul etmiş.

• Patronu eskiden beri Bay S.’nin çalışmasının titizliğinden ve doğruluğundan memnun ve onu kaybetmek istemiyor, fakat Bay S.’nin başkalarıyla birlikte çalışmayı ve onlara bir şeyler öğretebilmeyi becerememesi durumunda projesinin tehlikeye düşeceğinin farkında. Bu nedenle Bay S.’ye yeni görevleri ile ilgili olarak profesyonel yardım alması gerektiği söylemiş ve böylece Bay S. değerlendirmeye gelmiş.
• ilk görüşmede Bay S. kendisini başkalarıyla ilişkiye zorlandığında hep sıkıntılı ve uyumsuz hisseden, yalnızlığı seven biri olarak tanımlıyor. Ailesinden her zaman ayrı yaşamış.

• Yetişme çağındaki yaşantısını anlatması istendiğinde Bay S.’nin hiçbir zaman yakın bir dostu olmadığı, takımlara seçilmediği, hiçbir okul etkinliğine katılmadığı ortaya çıkıyor. Bay S. bu gerçekleri yansız bir üslupla tanımlıyor ve bütün bunlardan mutsuz görünmüyor.

• Hiç kimseyle flört etmemiş, hiç cinsel deneyim yaşamamış ve başka birinden böyle bir talep geldiğinde de istek duymamış. Bilime olan ilgisi, 13. yaş gününde aldığı bir kimya setiyle başlamış. O günden sonra, ilk gençlik yıllarını uzun saatler boyunca tek başına deneyler yaparak geçirmiş. Boş zamanlarını bilgisayar oyunlarıyla geçiriyor.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]