SOSYAL FOBİ NEDİR?

Sosyal Fobi nedir?

Sosyal Anksiyete (kaygı) Bozukluğu ya da sık kullanılan adıyla Sosyal Fobi bireyin başkaları tarafından yargılanabileceği kaygısını taşıdığı, toplumsal ortamlarda mahcup ya da rezil olacağı düşüncesi ve bu konuda belirgin ve sürekli korkusunun olduğu bir kaygı bozukluğudur.

SOSYAL FOBİ NEDİR?

DSM-IV   tanı kriterleri

DSM-IV‘e göre sosyal fobi tanı kriterleri

A. Sosyal ortamlarda ya da performans gerektiren durumlarda veya tanımadık insanlar önünde çıkan belirgin ve inatçı korku. Kişi burada aşağılanmasına veya utanmasına neden olabilecek biçimde davranacağından ya da anksiyete belirtileri göstereceğinden korkar. Not: Çocuklarda, tanıdık kişilerle yaşına uygun toplumsal ilişkilere girebilme becerisi olmalı ve anksiyete yalnızca erişkinlerle olan ilişkilerde değil, akranları ile olan ilişkilerle de ortaya çıkmalıdır.

B. Korkulan toplumsal durumla karşılaşma hemen her zaman anksiyete doğurur. Bu duruma bağlı ya da durumsal olarak yatkınlık gösteren bir panik atak biçimini alabilir. Not: Çocuklarda anksiyete, ağlama, huysuzluk yapma, dona kalma veya tanıdık olmayan insanların olduğu toplumsal durumlardan uzak durma olarak dışa vurulabilir.

C. Kişi, korkusunun aşırı veya anlamsız olduğunu bilir. Not: Çocuklarda bu özellik olmayabilir.

D. Korkulan toplumsal veya performans durumlarında kaçınma, kaygılı beklenti ya da sıkıntının kişinin olağan günlük işlerini, mesleki işlevselliğini (ya da eğitim ile ilgili olan), toplumsal etkinliklerini veya ilişkilerini bozar veya fobi olacağına dair yoğun bir sıkıntı vardır. 18 yaşın altındaki kişilerde süresi en az altı aydır.

E. Korku veya kaçınma bir maddenin (örneğin kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi amaçlı kullanılabilen bir ilaç) doğrudan fizyolojik etkilerine veya genel tıbbi durumuna bağlı değildir ve başka bir mental hastalıkla daha iyi açıklanamaz (örneğin, agorafobi ile birlikte olan ya da olmayan panik bozukluğu, ayrılma anksiyetesi bozukluğu, vücut dismorfik bozukluğu, yaygın bir gelişimsel bozukluk ya da şizotipal kişilik bozukluğu)

F. Genel bir tıbbi durum veya başka bir mental bozukluk varsa A tanı ölçütünde sözü edilen korku bununla ilişkisizdir. Örneğin kekemelik, parkinson hastalığındaki titreme, veya anoreksia nervosa ya da bulimia nervosadaki anormal yeme davranışına ait korku değildir.

DSM 5

A ) Sosyal ortamlarda ya da performans gerektiren durumlarda veya tanımadık insanlar önünde çıkan belirgin ve inatçı korku. Kişi burada aşağılanmasına veya utanmasına neden olabilecek biçimde davranacağından ya da anksiyete belirtileri göstereceğinden korkar.

Not: Çocuklarda, tanıdık kişilerle yaşına uygun toplumsal ilişkilere girebilme becerisi olmalıdır.Anksiyete yalnızca erişkinlerle olan ilişkilerle değil, akranları ile olan ilişkilerle de ortaya çıkabilir.

B ) Korkulan toplumsal durumla karşılaşma hemen her zaman anksiyete doğurur. Bu duruma bağlı veya durumsal olarak yatkınlık gösteren bir panik atağı biçimini alabilir.

  • Not: Çocuklarda anksiyete,ağlama,huysuzluk yapma,dona kalma veya tanıdık olmayan insanların olduğu toplumsal durumlardan uzak durma olarak dışa vurulabilir.
  • Korkulan toplumsal veya performans durumlardan kaçınır veya yoğun anksiyete veya sıkıntı ile katlanılabilir.

C ) Kişi korkusunun aşırı veya anlamsız olduğunu bilir.

D ) Korkulan toplumsal veya performans durumlarda kaçınma, kaygılı beklenti veya sıkıntının kişinin olağan günlük işlerini, mesleki işlevselliğini (ya da eğitim ile ilgili olan), toplumsal etkinliklerini veya ilişkilerini bozar veya fobi olacağına dair yoğun bir sıkıntı vardır. 18 yaşın altındaki kişilerde süresi en az 6 aydır

E ) Korku veya kaçınma bir maddenin (örneğin kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi amaçlı kullanılabilen bir ilaç) doğrudan fizyolojik etkilerine veya genel tıbbi bir duruma bağlı değildir ve başka bir mental hastalık ile daha iyi açıklanamaz. (örneğin, agorafobi ile birlikte olan veya olmayan panik bozukluğu)

F ) Genel bir tıbbi durum veya başka bir mental bozukluk varsa bile A tanı ölçütünde sözü edilen korku bununla ilişkisizdir. Örneğin;kekemelik, parkinson

görülme sıklığı

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) Fransa’da yürüttüğü bir epidemiyolojik çalışmada sosyal fobinin %14.4’lük yaşam boyu prevalans oranı ile en sık görülen üçüncü ruhsal bozukluk olduğu saptanmıştır

Sosyal fobik hastaların %75-80’inde yaşamlarının bir döneminde başka önemli ruhsal rahatsızlıklar görülmesi rahatsızlığın önemini ortaya koymaktadır. Klinik olarak sosyal fobiyi karşılamasa da sosyal fobi benzeri belirtilerin de toplum içinde sıklığının yüksek olduğu bilinmektedir. Sosyal fobinin bir benzeri olan topluma karşı konuşma anksiyetesinin oranı klinik sosyal fobi oranlarından çok daha yüksektir (%34).

Sosyal Fobi’nin yaşam boyu görülme oranı % 2-13. Kadınlarda daha sık görüldüğü ancak klinik başvuruda  erkeklerin daha fazla oranda olduğu belirtilmektedir. Başlama yaşı 2-6 ve 11-13 yaş aralığıdır. Sosyal fobi alt tipine göre değişmekle birlikte erken  ve geç ergenlik dönemi arasında başlar (10-17 yaş). Sosyal Fobi’de genetik yatkınlık  % 30

Sosyal fobi olanların fiziksel Belirtiler

  1. Kalbin hızlı atması
  2. kızaran
  3. kan basıncının artması
  4. titreme
  5. ellerin buz kesmesi
  6. diyare
  7. terleme
  8. karın ağrısı
  9. nefes almada güçlük
  10. baş dönmesi
  11. ağız kuruluğu
  12. kas gerginliği

nedenleri

Bilinen tek bir sebebi yoktur. Araştırmacılar biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin bu fobinin gelişiminde rol oynadığını ileri sürmektedir

1.biyolojik sebepler

Sosyal anksiyete serotonin dengesizliğiyle ilişkili olabilir. Serotonin bir nörotransmiterdir. Nörotransmiterler, sinir hücreleri arasındaki haberleşmeye yardımcı olan kimyasallardır. Eğer dengeleri bozulursa, bilgiler beyinde gerektiği gibi iletilmez. Bu da stresli durumlarda beynin reaksiyonunu değiştirebilir, örneğin anksiyeteye sebep olabilir. Sosyal anksiyete genetik de olabilir.

2.çevresel

Sosyal anksiyete bozukluğu olanlar başkalarının davranışlarının sonucunda başlarına geleni (örneğin; alay konusu olma gibi) gözlemleyerek bu fobiyi geliştirmiş olabilirler. Ayrıca ebeveynleri tarafından aşırı korunmuş çocuklar normal gelişim sürecinde öğrenilen bazı sosyal becerileri yeterince geliştiremeyebilirler.

3.psikolojik

Sosyal fobinin gelişimi geçmişte gerçekleşmiş utanç verici veya küçük düşürücü bir olay sonucu gerçekleşmiş olabilir.

SOSYAL FOBİNİN ETİYOLOJİSİ-KURAMLAR AÇISINDAN SOSYAL FOBİ’NİN NEDENİ

PSİKANALİTİK AÇISINDAN SOSYAL FOBİ

Freud tarafından nasıl tanımlandığını görelim. “Anksiyete ; Kaynağı bilinemeyebilen bir tehlikeyi bekleme veya tehlikeye hazırlanma özel durumunu anlatır. ‘Korku‘; korkulacak belli bir nesneyi gereksinir. ‘Ürküntü’ ise; Kişinin tehlikeli bir duruma kendisini ona hazır hissetmeksizin girmeyi beklediği durumu anlatır; sürpriz etkeni vardır (Gabbard 1979).”

Psikodinamik akımın genel olarak fobilere açıklaması şu şekilde özetlenebilir: cezalandırılma tehlikesi içeren yasaklanmış cinsel veya saldırgan dürtüler bilince gelme tehlikesi doğduğunda uyarı anksiyetesi doğar, bu da yer değiştirme,yansıtma ve kaçınma savunma mekanizmalarını harekete geçirir ve fobik rahatsızlık denilen durum ortaya çıkar (Gabbard1994). Bu savunma mekanizmaları yasaklanmış arzuyu bir kez daha bastırarak ortadan kaldırsa da bunun bedeli fobik nevroz olur. Aynı mekanizmayla klasik psikanalitik perspektiften sosyal fobi belirtileri,kabul edilemez nitelikteki bilinçdışı arzu ve fantazilerle bunlara karşı gelişen savunmaların bir ürünüolarak görülür (Gabbard 1992).

Bu genel düzenek içinde sosyal fobide dinamik olarak 3(üç) temel etken üzerinde durulmaktadır.

1.Utanç yaşantılarıSosyal fobik hastalarda bilinçdışı olarak dikkat çekme ve çevreden onaylayıcı tepkiler alma isteği yoğundur. Bu arzu otomatik olarak onaylayıcı olmayan ebeveyn tarafından utandırılma veya eleştirilme duygusunu doğurmaktadır. Bu hayali aşağılanma veya utandırılmadan kaçınabilmek için sosyal fobikler başkalarından onaylama göremeyecekleri riskinin olduğunu düşündükleri durumlardan ve ortamlardan kaçınırlar.

2.suçluluk duyguları:Sosyal fobisi olan bazı bireyler bilinçdışı olarak diğerleriyle olan ilişkilerinde karşıdan tam ve mükemmel bir ilgi için saldırgan bir talepkarlık sergilerler. Bu talebe tüm rakipleri korkutarak kaçırma veya yok etme arzusu eşlik eder. Suçluluk duyguları sıklıkla bu rakiplerin yerini alabilme kapasitesindeki yetersizlikten kaynaklanan utançla birbirine karışmış haldedir.

3.ayrılma anksiyetesi: Sosyal fobisi olan birçok birey bağımsız olma ve yeni insanlarla kaynaşmanınebeveyn veya yakınlarının sevgisini yitirme anlamına geleceğinden korkar. Anne-bebek çalışmalarında çocukta zaman zaman anne hiç bir  harekette bulunmamasına karşılık annelerinin onları terk edeceği korkusuyla ani anksiyete tepkileri çıkabildiği görülmüştür. Mahler bunu “anneden ayrılma ve otonom olma arzusunun emosyonel olarak aynı zamanda annem beni terk etmek istiyor anlamına geldiği” şeklinde açıklamıştır. Bu araştırmalarda sıklıkla annenin de çocuğun otonomi eğiliminden rahatsız olduğu ve otonomi arayışına olumsuz tepki verdiği görülmüştür. Annenin bu duyarlılığını şöyle sözelleştirebiliriz: “sen benimle bir şey paylaşmak istemiyorsan, ben de seninle bir şey yapmak istemiyorum.” Bu doğal gelişimsel korkular ebeveyn veya temel bakıcıların gerçek aşırı reddedici tutumlarıyla daha da pekiştirilirse, çocuk her türlü otonomi girişiminin terkedilmeyle sonuçlanacağı duygusuyla dolar. Dış dünyadaki insanlarla ilişki kurmaktan kaçınırak onu besleyen temel figürlerin katastrofik olabilecek redlerinden kaçınmaya çalışır.

Tüm bu dinamikler göz önüne alındığında sosyal fobiklerdeki anne, baba, temel bakıcılarla ilişkilerle gelişen iç nesne (object) temsilcileri (represantations) utandıran, eleştiren, aşağılayan, alay eden, terk eden nesnelerdir.  Bu içe atımlar erken yaşamda stabilleşir ve daha sonra tekrar tekrar kişinin çevresindeki insanlara yansıtılır ve bu insanlardan kaçınılır. Diğer insanları bu şekilde algılamaya doğuştan gelen bir eğilim olsa da belli bir dereceye kadar olumlu bir erken yakın çevre bu eğilimi törpüleyebilir. Ama bir de yakın çevreyi oluşturan yetişkinler doğuştan gelen bu kalıbı destekleyen ve besleyen davranışlar gösterirlerse birey giderek daha korkulu hale gelir ve sosyal fobi gelişir. Bakıcılar çocuğun korkularına duyarlı olur ve bunu telafi ederlerse, içe atılanlar daha yumuşak, daha az tehditkar olur ve tam bir sosyal fobi gelişimi gerçekleşmez.

KOGNETİF MODEL AÇISINDAN SOSYAL FOBİ 

Kognitif olarak sosyal fobinin en temel özelliği kişinin çok güçlü bir biçimde çevresinde özel bir olumlu izlenim

bırakma isteği duyması ama diğer yandan da bunu gerçekleştirebilme yeteneğine olan belirgin güvensizliktir (Clark ve Wells 1995). Sosyal fobikler insanların önündeyken uygun olmayan bir biçimde davranacakları ve bunun da reddedilme, değer ya da statü kaybına ya da önem verdikleri kişisel hedeflere ulaşmada başarısızlığa yol açacağını düşünürler (Clark 1999)

Bu kişiler sosyal performansla ilgili aşırı derecede yüksek standartlara sahiptirler: “konuşmam kusursuz biçimde akıcı olmalı”, “daima zeki ve parlak görünmeliyim” gibi. Sosyal fobiklerin sosyal ortamla karşılaştıklarında ortaya çıkan “söylediklerim aptalca”, “sıkıcıyım”, “beni sevmediler”, “sıkıntılı olduğumu farkettiler” gibi otomatik düşünceleri koşullu inançlarıyla bağlantılıdır. Bu olguların sahip oldukları koşullu inançlara örnekler: “eğer birisine farklı birşeyler söylersem, bana aptal derler ve reddederler”, “eğer saygılı görünürsem, insanlar hakkımda kötü düşünürler” gibidir. Daha altta yatan temel koşulsuz inaçları ise “ben sıkıcı, farklı ve tuhafım”, “ben can sıkıcıyım”.

Sosyal fobik birey diğerleri tarafından olumsuz değerlendirilme tehlikesi içinde olduğunu düşündüğünde dikkati kendisini gözleme ve değerlendirmeye odaklanır. Bu dikkat kayması, o anda anksiyetesine bağlı olarak ortaya çıkan tepkilerinin ve kendisiyle ilgili farkındalığın artışı çevreyi ve diğer insanların davranışlarını düzgün değerlendirememesine yol açar. sosyal fobik hastalar aşağılanmış hissetmekle aşağılanmayı, kontrolsüz hissetmeyle gerçekten kontrolsüzlüğü, anksiyeteli hissetmekle anksiyeteli görünmeyi birbirine eş tutarlar.

DAVRANIŞÇI MODEL AÇISINDAN SOSYAL FOBİ-

Sosyal fobinin etiyolojisi ile ilgili davranışçı görüş üç yolla bu rahatsızlığın gelişebileceğini öngörür

1.doğrudan koşullanma:Doğrudan koşullanma sosyal ortamlarda kişinin travmatik bir deneyim yaşamasıyla oluşur ve yapılan çalışmalarda yaklaşık %50 oranında hastada böylesi doğrudan travmatik sosyal yaşantılar saptanmıştır.

2.gözlemsel öğreneme: Gözlemsel öğrenmede kişi sosyal ortamda olumsuz bir deneyim yaşayan kişiyi gözleyerek korkulu hale gelir.

3.bilginin aktarımı: Bilgi aktarımında ise sözel ya da sözel olmayan yolla yani tutumlarla sosyal ortamların tehlikeli olduğu bilgisinin kişiye aktarılması yoluyla sosyal korkuların kazanılması söz konusudur

Büyük ölçüde değişkenlik gösterir

sonlanımı  bozulan işlevselik ve ektanlı diğer hastalıklara göre değişkenlik gösterir

Ayirici Tani

Özgül fobi ve sosyal fobiyi normal çekingenlik ve uygun korkudan ayirtetmek gerekir. DSM IV, hastanin fonksiyonlarinin kabiliyetini bozan semptomlarin uygun olup olmadigini ayirabilmesine yardim eder. Panik ataklarda çarpinti, gögüs agrisi ve basinç hissi daha fazla görülürken, SF’de terleme, yüz kizarmasi ve agiz kurumasi daha sik görülmektedir. (Amies ve ark. 1983., Reich ve ark. 1988)

Fobi gelistirebilecek olan psikiyatri disi tibbi durumlar, madde kullanimini (özellikle hallüsinasyonlar ve sempatomimetikler) M.S.S. i tümörleri ve serebrovasküler hastaliklari içermektedir. Bu örneklerde fobik semptomlarda fiziksel, nörolojik ve mental durum muayenesi üzerinde ilave subjektif bulgular yoklugu tesbit edilir.

Sizofreni de, özgül ve SF in her ikisinden de ayirici tanisi yapilmalidir. Sizofrenik hastalarda psikozlarin bir parçasi olarak fobik semptomlara sahip olabilirler. Fobik hastalar korkularinin anlamsiz oldugunu idrak ederler. Ayrica sizofreni de görülen diger psikotik semptomlar ve bizar hezeyanlar yoktur.

Özgül ve sosyal fobinin ayirici tanisinda klinisyenler PB’u, agorafobi ve çekimser kisilik bozuklugu üzerinde durmalidirlar. DSM IV bu durumlarda PB, Agorafobi, SF ve özgül fobinin ayirici tanisinda bireysel vakalarin zor olabilecegi ve klinisyenin bu durumlarda klinik becerisini kullanmasini tavsiye etmistir. PB’u ve atipik depresyonu da bulunan hastalarda MAOI’leri daha yararli bulunmaktadir. (Liebowitz ve ark. 1985b)

Genellikle, özgül fobili veya yaygin olmus sosyal fobilerde, fobik stimulusla karsilasir karsilasmaz ortaya çikan anksiyeteye egilim vardir. Daha da ilerisi, onlarin anksiyete veya panikleri belirli durumlarla sinirlandirilmistir ve genelde, hastalar fobik stimulusla karsilasmadigi veya beklentisel bir uyaranin olusmadigi durumlarda anormal bir anksiyeteye girmezler.

Agorafobik bir hasta ekseriya anksiyete uyaran durumda diger bir sahsin bulunmasi ile teselli bulur ve yatisir. SF li sahis ise, diger insanlarin bulunmasi ile daha çok anksiyete içine girer.

PB da ve agorafobide solunum düzensizlikleri, bas dönmesi, bogulma hissi ve ölüm korkusu hissederken, SF li sahislarda ise kizarmak, utanmak, kas segirmeleri ve dikkatle incelenmeye bagli semptomlari tasir.

Çekimser kisilik bozuklugu ile SF in ayirici tanisi zor olabilir ve ilave görüsmeler ve psikiyatrik anamnez gerektirir.

Özgül Fobi

Özgül fobinin ayirici tanisinda diger hastaliklarda gözönünde bulundurulmalidir. Bunlar arasinda hipokondriazis OKB, ve paranoid kisilik bozuklugu bulunur.

Hipokondriazisde bir hastaliga sahip olmaktan korkulurken, özgül fobide hastaliga yakalanmis olmaktan duyulan bir korku vardir.

OKB’lu bazi hastalarda açik davranislar varken, özgül fobinin davranislari müphemdir, karisiktir. Mesela, OKB’lu bir hasta, biçaklardan kaçinabilir. Çünkü bu hastalar çocuklarinin öldürebilecekleri ile ilgili kompulsif bir düsünceye sahiptirler. Özgül fobili hastalarda ise kendi kendilerini kesme korkusu nedeni ile biçaklardan kaçinirlar.

Paranoid kisilik bozuklugu özgül fobiden ayristirilmalidir. Paranoid kisilik bozuklugundaki hastalarin genellesmis bir korkulari vardir.

Sosyal Fobi

Sosyal fobi iki ilave hastaliktan ayirici tani yapilmalidir. Bunlar major depressif bozukluk ve sizoid kisilik bozuklugudur. Sosyal uyaranlardan kaçmak, depresyonun bir semptomudur.

Sizoid kisilik bozuklugunda, sosyalizasyon istenmez , sosyal olmaktan korkulmaz, bu durumda kisiye kaçingan sosyal davranislara götürür.

Klinik Seyir ve Prognoz

SF ve özgül fobinin klinik seyri ve prognozuyla ile ilgili detayli bilgiler yoktur. Çünkü bu hastaliklar son yillarda göreceli olarak önemli mental hastaliklar kategorisine alinmistir. Fobilerin farmakoterapiler ve özgül psikoterapiler ile tedavi ile bilgilerden sonra klinik seyir ve prognoz hakkinda ancak bilgi sahibi olunabilecektir. Maalesef ileri tedavi stratejileri için kontrollü çalismalar yoktur.

Fobik bozukluklar, daha önceden kabul edilen daha çok morbiditeye sahiptir. Fobik davranisin derecesi ile ilgili olarak, sahsin fonksiyon kabiliyeti ile yakindan iliskilidir. Bu tip sahislar ekonomik olarak baskalarina bagimli olabilir. Mesela adultler bu durumdadir ve bu ekonomik bagimlilik onlarin sosyal hayatlarinda beklentisel basarilarini, toplumla iliskilerini ve okul performanslarini çesitli derecelerde bozmaktadir.

Madde kullanim bozukluguna bagli olarak da, prognoz ve klinik seyir degisiklikler arzetmektedir.

Tedavi-etkili tedavi yöntemleri

Içgörü Yönelimli Psikoterapi

Psikanalizin gelisiminin baslangiç dönemlerinde ve dinamik yönelimli psikoterapide, teorisyenler fobik nevrozun tedavisinin ancak bu metodlarla yapilmasi gerektigine inanirlardi. Çünkü bu bozuklugun kaynaginda ödipal çatismanin yattigini düsünmekteydiler.

Son zamanlarda, hernasilsa, terapistler kabul ettiler ki, bilinçdisi çatismalarin analizi ve açiga çikarilma gelismeleri sürecinde, hastalar süratli bir sekilde fobik semptomlarindan kurtulmaktadirlar.

Herseyin üzerinde fobik uyarandan kaçinmaya devam etmek suretiyle, anksiyetelerini hastalar belirli derecede disari da birakabilmektedirler.

Freud ve Sandor Ferenczi’in her ikisi de bu durumu kabul etmislerdir. Yapilanmis olan bu semptomlar analiz süreci içerisinde gelisirse, terapistler analitik rollerinin ötesine geçmeli ve aktif bir sekilde fobik hastalarini zorlamali ve içgörü ile sonuçlanan anksiyete tecrübelerini ve fobik durumlarin disini arastirmaya sevketmelidir. O zaman, psikiyatristler genellikle terapistin rolünün derecesinin boyutlarini tartismislardir. Çünkü terapist basarili sekilde fobik anksiyeteyi tedavi etmeyi istemektedir.

Psikodinamik içgörü yönelimli psikoterapi tekniginin temel özelligi, olayin yalniz basina fobik semptom üzerine oturmamis olmasidir. Fakat bu tedavi yönteminde tedavi metodunun kullanimi ile yasam kaliplari hastanin ego yapisini pozitif bildirimleri üzerine de yapilanmistir. (Gabbard 1990)

Içgörü yönelimli tedavi hastanin fobisinin kaynagini anlamasina yardimci olur. Ayrica elde edilen sekonder kazançlar, direncin rolünü ve anksiyete olusturan uyaranlarla birlikte saglikli yasam yollarinin arastirilmasini hastaya gösterir.

Diger Terapiler

Hipnoz, destekleyici tedavi ve aile tedavisi fobilerin tedavisinde yararli olabilir. Hipnoz, fobik objenin tehlikesiz oldugu ile ilgili terapistin telkinlerini güçlendirmesinde kullanilmistir. Ayrica otohipnoz ile fobik objenin olusturdugu olumsuz duygular ortaya çiktiginda relaksasyon metodunun kullanarak düsüncesini degistirebilir.

Destekleyici psikoterapi ve aile terapisi tadavi esnasinda fobik objeye karsi aktif bir sekilde karsi gelmek isteyen hastanin yardim istegine genellikle yardimci olmaktadir. Bu terapi yönteminde sadece, hastanin tedavisine ailenin yardimini ortaya çikarmaya yönelik bir aile terapisi yapilmayip ailenin de hastanin problemlerinin tabiatini anlamasina yardimci olunmaktadir.

S.F. in tedavisinde farmakoterapi ve psikoterapi birlikte kullanilirlar. (Mavissakalian ve Michelson 1986b., Telch ve ark. 1985., Zitrin ve ark. 1980) Performans durumuna bagli tabi ve yaygin sosyal fobi için çesitli yaklasim tarzlari gelistirilmistir. Bazi çalismalarda, yalniz basina uygulanan psikoterapi veya farmakoterapi ile her ikisinin birlikte uygulandigi kombine terapiler karsilastirilmistir. Kombine terapilerin daha yararli oldugu iddia edilmistir. (Gelertnter ve ark. 1991., Wlazlo ve ark. 1990., Mattick ve ark. 1989))

Bu sonuçlar bütün hastalar ve bütün durumlar için söz konusu degildir.

Birkaç iyi kontrol edilmis çalismada MAOI leri, özellikle phenelzine(Nardil), sosyal fobinin yaygin tedavisinde yararli oldugu tesbit edilmistir. (Liebowitz ve ark. 1992) Diger ilaçlarin da iyi sonuçlar verdigi rapor edilmistir. Bunlardan çok iyi kontrol edilmis çalismalar degildir. Bunlardan alprazolam (Xanax), traylcypromine (Versiani ve ark. 1988), klonezepam (Klonopin) ve SSRI (seratonin spesifik Reuptake Inhibitörü) ler mevcuttur. Bu ilaçlarin dozu depresyonda kullanilan dozlarin aynisidir ve bu ilaçlarda cevaplar 4 ila 6 hafta içinde alinir. Bazi bilgilere göre trisiklik antidepresanlar ve buspiron (Buspar) sosyal fobide etkin bulunmamistir. Bu bilgiler de yetersizdir.

SF in yaygin tipinde pikoterapi genellikle bilissel davranissal tedavi yöntemlerinin kombinasyonu olarak uygulanir. Bu yaklasimlardan bilissel açiklama, duyarsizlastirma, seans esnasinda prova yapmak ve ev ödevleri vermek teknikleri uygulanir.

Performans durumu ile baglantili SF nin tedavisinde genellikle, fobik uyarana yüzlestirmeden önce kisa süreli b-adrenerjik reseptör antagonistleri kullanilmasi uygulanmaktadir. En yaygin olarak kulanilan iki bilesik atenolol (tenormin) performansdan bir saat önce veya her sabah alinan 50-100 mgr. major dozunda, propranolol ise 20-40 mg dozunda kullanilir.

Bilissel, davranissal ve ekspojure teknikleri performans durumlarinda kullanisli olabilir

bilişsel davranışçı terapi

Sosyal fobi, çoğunlukla doğru tedaviyle tamamen iyileştirilebilir bir rahatsızlıktır. En etkili tedavi bilişsel-davranış terapisidir. İlaç tedavisi de belirtilerin azalmasına sebep olarak bilişsel-davranış terapisini daha etkili hale getirebilir.

Bu terapinin amacı kişinin düşüncelerini daha akılcı bir yere yönlendirmek ve daha önceden anksiyeteye sebep olmuş durumlardan kaçınmasını engellemeye yardımcı olmaktır. Kişinin anksiyete belirtilerini tetikleyen durumlara karşı farklı reaksiyon vermesini öğretir. Terapi sistematik duyarsızlaştırmayı veya korkulan duruma gerçek hayatta maruz kalmayı içerebilir. Sistematik duyarsızlaştırmada kişi ürkütücü durumu hayal eder ve korkularıyla güvenli ve rahat bir çevrede başa çıkmayı öğrenir (örneğin terapistin ofisi). Gerçek hayatta maruz kalmada ise; terapistin desteğiyle kişi aşamalı olarak kendisi için ürkütücü olan durumla karşı karşıya gelir.

Özsaygının ve sosyal becerilerin geliştirilmesi için danışmanlık ve nefes egzersizi gibi rahatlama teknikleri de sosyal fobiyle başa çıkmada kişiye yardımcı olabilir.

I am text block. Click edit button to change this text. Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut elit tellus, luctus nec ullamcorper mattis, pulvinar dapibus leo.

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Anti sosyal kişilik bozukluğu kişilerle ilişkide, düşünme şeklinde ve olayları algılayış biçiminde bozukluk olan kronik bir zihinsel hastalık olarak kabul edilir.

Antisosyal kişilik bozukluğuna (ASKB) sahip olan insanlar, halk arasında yaygın olarak “sosyopat” olarak adlandırılırlar.

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU  DSM V TANI ÖLÇÜTLERİ

  • Toplumdışı (Antisosyal) Kişilik Bozukluğu 301.7 (F60.2)
  • Aşağıdakilerden üçü (ya da daha çoğu) ile belirli, 15 yaşından beri süregelen,başkalarının haklarını umursamayan ve çiğneyen yaygın bir örüntü:
  • Tutuklanmasına yol açan yineleyici eylemlerde bulunmakla belirli olmak üzere, yasal yükümlülüklere uymama.
  • Sık sık yalan söyleme, takma adlar kullanma ya da kişisel çıkarı ya da zevki için başkalarını dolandırma ile belirli düzmecilik (sahtekârlık).
  • Dürtüsellik ya da geleceğini tasarlamama.
  • Sık sık kavga dövüşlere katılma ya da başkalarının hakkına el uzatma ile belirli olmak üzere sinirlilik ve saldırganlık.
  • Kendisinin ya da başkalarının güvenliğini umursamama.
  • Sürekli bir işinin olmaması ya da parasal yükümlülüklerini yerine getirmeme ile belirli, sürekli bir sorumsuzluk.
  • Başkasını incitmesi, başkasına kötü davranması ya da başkasından çalması durumunda aldırmazlık gösterme ya da yaptıklarına kendince bir kılıf uydurma ile belirli olmak üzere vicdan azabı çekmeme (pişmanlık duymama).
  • Kişi en az 18 yaşındadır.
  • 15 yaşından önce davranım bozukluğu olduğuna ilişkin kanıtlar vardır.

ABD’de antisosyal kişilik bozukluğu teşhisi, yaklaşık olarak tüm erkeklerin % 3’üne ve tüm kadınların % 1’ine konulmuştur.

Antisosyal Kişilik Bozukluğunun Özellikleri

  • Tutuklanması için zemin hazırlayan eylemlerde tekrar tekrar bulunmakla belirli, yasalara uygun toplumsal davranış biçimine ayak uyduramama,
  • Sürekli yalan söyleme, takma isimler kullanma ya da kişisel çıkarı, zevki için başkalarını atlatma ile belirli dürüst olmayan tutum,
  • Dürtüsellik (dürtülere hakim olamama) ya da gelecek için planlar yapmama,
  • Yineleyen kavga dövüşler ya da saldırılarda belirli olmak üzere sinirlilik ve saldırganlık,
  • Kendisinin ya da başkalarının güvenliği konusunda umursamazlık,
  • Bir işi sürekli götürememe ya da ekonomik sorumluluklarını tekrar tekrar yerine getirmeme ile belirli sürekli bir sorumsuzluk,
  • Başkasına zarar vermiş, kötü davranmış ya da başkasından bir şey çalmış olmasına karşı ilgisiz olma ya da yaptıklarına kendince mantıklı açıklamalar getirme ile belirli olmak üzere vicdan azabı çekmeme.
  • Yukarıda sayılan maddelerden en az üçünün olması, 15 yaşından beri sürmekte olması halinde kişide antisosyal (psikopat) kişilik bozukluğundan bahsedilebilir.

Antisosyal kişiler, kavgacılık, sahtecilik, hırsızlık, alkol ve başka uyuşturucu maddelere, kumara düşkünlük, toplum içinde ve aile yaşamında çeşitli sorumsuz davranış örnekleri gösterirler.Sürekli ve tutarlı ilişkiler kuramazlar.Kurdukları ilişkilerde kısa sürede aldatıcı olabilirler.Süperego gelişmemiş gibidir; genellikle suçluluk duygusu duymazlar.Pişmanlıkları olsa bile yüzeysel ve geçicidir.Bir başka deyişle kendini içten yargılama, özdenetim zayıftır ya da hiç yoktur.Dış dünyadan gelen engel ve yargılara aldırmazlar; sanki dürtüsel doyum ve haz almak her şeyin üstündedir.

Zeki ve yetenekli olsalar bile uçarı tutumları, dalgacılık, sorumsuzluk ve başka hevesler yüzünden bir işte uzun süre kalamazlar.

Kişilerarası ilişkilerinde, başlangıçta girişken, canlı, ilgili ve bilgili gibi görünebilirler; fakat bencil ve sorumsuz davranışlar yüzünden ilişkiler kısa sürede kopar.Kendilerini haklı çıkartmak için mantıklı sebepler bulmaya çalışırlar.

Bu hızlı ve uçarı yaşam 30-35 yaşlarında duraklar fakat bencillik ve sorumsuzluk devam eder.

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU ETİYOLOJİSİ / NEDENLERİ

  • Ailedeki akıl hastalıkları yani genetik etkenler. Biyolojik anne babaları antisosyal kişilik gösterenlerde farklı aile ortamında yetişmiş olsalar bile, antisosyal kişiliğe sahip olma riski normal nüfusa göre 5-10 kat fazla.
  • Doğum sırasındaki beyin hasarı, komplikasyonlar, gebelikte toksinlere maruz kalma
  • Anababanın terk etmesi ya da sömürüsü, çocukluk döneminde kötüye kullanım ya da ihmal edilme
  • Ebeveynin keyfi ve tutarsız olarak cezalandırmaları, ebeveynin çocuğa yanlış model olması
  • Ailenin şiddetli reddi, parçalanmış aileler
  • Psikodinamik yorum : Tasarlama ve yargılamayla ilgili ego yetersizlikleri vardır. Dolayısıyla dürtüsel davranırlar. Süperegoları tam gelişmemiştir. Nesne ilişkilerinde zorluk yaşarlar; empati, temel güven duyguları yoktur.
  • Her ne kadar, antisosyal kişilik bozukluğu 18 yaşından önce resmen teşhis edilemese de, bu hastalığın, üç işaretçisi, bazı çocuklarda bulunabilir. Bunlar; normalden uzun bir süre devam eden yatak ıslatma, hayvanlara eziyet ve piromani (yangın çıkarma hastalığı, yani yangın çıkarma hususunda kontrol edilemez bir isteğe sebep olan akıl hastalığı).
  • Bu tanının konulabilmesi için kişi en az 18 yaşında olmalıdır ve 15 yaşından önce davranış bozukluğunun bazı belirtilerini göstermelidir.
  • Suça yönelik etkinliklerde 40 yaşından sonra bir azalma görülmektedir.

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU  AYIRICI TANI

  • En çok Borderlıne kişilik bozukluğu ile karıştırılabilir. bunun nedeni, bu iki kişilik bozukluğunun hem ortak özellikleri göstermesi hem de sıklıkla bir arada bulunmasıdır.
  • Manik ve şizofrenik hastalar da bazen antisosyal davranışlar sergileyebilir. Manide bu davranışlar yalnızca manik nöbet sırasında ortaya çıkar. şizofrenide ise pozitif ve negatif belirtiler ön plandadır.

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU TEDAVİSİ

Bu rahatsızlığın tedavisi oldukça zordur. Hastanın ve terapistin becerileri ve motivasyonu oldukça önemlidir. Hastaların ahlaki gelişimlerini dikkate alarak tedaviyi belirlemek gerekir.

Tedavi planı hazırlanırken terapist, hastaya tedaviye katılımın gerekliliği konusunda bilgilendirmelidir. Çünkü hastalar diğer insanların onları kabul etmediğini ya da özgürlüklerini kısıtlamak istediğini düşünürler.

Terapilerin süresi, kuralları, iptal ilkeleri gibi detaylara uyulmalıdır. Hastalar iyileşme ihtimallerini zor olarak görse de, terapistin bunun tedavi edilebilir olduğunu iletmesi oldukça önemlidir. Bu hastalarda motivasyonu sağlayarak, iyileşme sürecini kısaltacaktır

Bu hastalarda dikkat edilmesi gereken en önemli etken uyuşturucu ve alkol kullanımıdır. bazı durumlarda madde bağımlılığı ve kullanımı kişilerin antisosyal davranışlar geliştirmelerinde temel etken olabilir. bu durumda kişinin madde bağımlılığını bırakması kişinin iyileşmesinde önemli bir adım olabilir

Antisosyal kişilik bozukluğunun yerleşik düşünceleri

  • Kendime dikkat etmeliyim
  • Ancak güçlü ve kurnaz olanlar ayakta kalacaktır
  • Ben insanları ele geçirmezsem insanlar beni ele geçirir
  • Yakalanmadığım sürece her şeyi yapabilirim
  • Yakalanmadan atlatabiliyorum dolayısıyla olası kötü sonuçlar için üzülmeye değmez
  • Başkalarının benim hakkımda ne düşündüğü beni hiç ilgilendirmez
  • Bir şeyi elde etmek için ne gerekiyorsa yaparım
  • İnsanlar acımasızdır bunun için onlar üstünde egemenlik kurmalı ve onları yenmeliyim (nasıl davrandıklarını belirleyen gerçek de budur).
  • Başka insanların çok büyük zayıflıkları var ve kandırılmayı hak ediyorlar.

Çeşitli tedaviler antisosyal kişilik bozukluğunda mevcuttur. Bunlar:

Psikoterapi

Stres ve öfke yönetimi

İlaçlar

Yatmak(uygun zaman ve miktarda uykusunu almak)

Antisosyal kişilik bozukluğu tedavisinde kullanılan psikoterapi türleri

Bilişsel davranışçı terapi: Bu terapi türü sağlıksız, negatif inanç ve davranışları ortaya çıkarmak ve sağlıklı, pozitif olanları  bunların yerine koymaya yardımcı olur. Tedavide bilişsel işleyişin zenginleştirilerek, sosyal ve ahlaki davranışın  geliştirilmesine çalışılmalıdır.

Psikodinamik psikoterapi: Bu yaklaşım bilinçdışı düşünce ve davranışları, farkındalık yaratmayı amaçlıyor.

Psikolojik eğitim: Bu eğitim temelli terapi, başa çıkma stratejileri ve problem çözme becerileri gibi bir durumun tüm yönlerini  öğretir.

Aile fertleri için Beceriler :Antisosyal kişilik bozukluğu olan bir yakını olanlar da kendi için yardım almak durumunda kalabilir.  Bu durumla başa çıkmak için stratejiler öğrenebilir.

 

İlaçlar: Özellikle antisosyal kişilik bozukluğu tedavisi için  onaylanmış bir ilaç yoktur. Ancak, psikiyatrik ilaçlar bazen  antisosyal kişilik bozukluğunda belirli koşullarda yardımcı olabilir:

Antidepresan ilaçlar. Antidepresanlar depresif ruh hali, öfke, dürtüsellik, sinirlilik veya umutsuzluk gibi sorunlarda yardımcı olabilir.

Dengeleyici ilaçlar. İsminden de anlaşıldığı gibi,   ruh haline yardımcı olur veya sinirlilik, dürtüsellik ve saldırganlığı azaltabilir.

Antisosyal Kişilik Bozukluğu için Hastanede Yatış ve evde tedavi programları

Bazı durumlarda, antisosyal kişilik bozukluğu belirtileri, hastaneye yatırılma sebebi olabilir. Psikiyatrik yatış genellikle insanlar kendilerine düzgün bakamadıkları durumlarda önerilir, ya da kendileri ya da başka birine zarar vermeye meyilli durumlarda.

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU VAKA ÖRNEĞİ Yirmi altı yaşındaki Bay Y., bir intihar girişiminin ardından, bulunduğu hapishaneden, psikiyatri merkezine gönderilmiş. Bay Y.’nin daha önceden de üç intihar girişimi ve çok kereler yasalara aykırı davranışları olmuş. Sosyal hizmet kurumlarındaki belgeler, tıbbi kayıtlar ve yasal tutanaklardan edinilen bilgilerle, klinisyen hastanın geçmişi hakkında bilgi edinebiliyor.

Bay Y.’nin annesi uyuşturucu bağımlısı bir hayat kadınıymış. Babasının kim olduğunu bilmiyor. Genç yaşlarından başlayarak çok ciddi davranış sorunları olmuş. Okulun ilk günü diğer çocuklarla kavga etmeye başlamış ve ilkokuldayken defalarca hayvanlara işkence ederken yakalanmış. Dokuz yaşındayken henüz bebek olan kardeşini birinci katta olan dairelerinin camından dışarı atmış ve bebeğin kemiklerinin çok yerinden kırılmasına neden olmuş. Çocukluğu süresince, Bay Y. uzun yıllarını çocuk yurtlarında ve bakıcı ailelerin yanında geçirmiş, fakat bunların hiçbiri uzun süreli olmamış. Bazı zamanlarda, 8 kadar torununa bir arada bakan anneannesinin yanında kalmış. Bay Y., uyuşturucu kullanmaya 10 yaşında başlamış.

Ergenliğinin ilk yıllarında Bay Y. bir çeteye katılmış ve uyuşturucu satışı, bahis gibi işlere girişmiş; 13 yaşında baba olmuş. Daha 17 yaşına gelmeden hırsızlık, yasadışı madde bulundurma, tecavüz gibi suçların da dahil olduğu çeşitli suçlardan defalarca tutuklanmış, fakat yaşı küçük olduğundan bir dizi uyan alıp serbest bırakılmış. Sürekli olarak okuldan kaçarmış ve sonunda 15 yaşında okulu bırakmış. Bunun ardından, uyuşturucu kullanan ve satan çete arkadaşlarıyla birlikte sokakta yaşamaya başlamış. 17 yaşında, bir bar kavgasında bir adamı bıçaklamaktan iki yıl hapis cezasına çarptırılmış. Hapiste bulunduğu sürede, kendisini çarşafla asarak intihara teşebbüs etmiş. Bunun sonucunda, haftalarca revirde kalarak hapishanedeki işlere katılmak zorunluluğundan muaf olmuş.

23 yaşına kadar, Bay Y.’nin, görmediği ve bakımını üstlenmediği beş çocuğu olmuş. Keyfî yerindeyken çekici, komik ve sosyal olabilen , manipülatif bir insan. Fakat uyuşturucu kullandığında ya da keyfi yerinde olmadığında, son derece sinirli ve insafsızca yıkıcı olabiliyor.

Bay Y. pek çok kereler aşın doz uyuşturucuya maruz kalmış ve bunların çoğu kasıtlı olmuş. Depresyon ve intihar girişimi nedeniyle üç kez psikiyatri servislerine yatırılmış. Şimdiki de bunların dördüncüsü. Bay Y.’nin hastaneye yatırıldığında tipik bir kişilik örüntüsü sergiliyor. Önce, düzelmiş ve daha iyi olmuş gibi görünüyor, hastane personeline ve diğer hastalara yardımcı oluyor. Fakat daha sonra, Bay Y. koğuşunda sorun çıkarmaya başlıyor ve diğer hastalar, sigara içme hakkı, giriş çıkış izni, fazladan ilaç gibi konularda isyana teşvik ediyor. Bulunduğu en son hastanede, 60 yaşında bir kadın hastayla cinsel ilişki esnasında yakalanmış. 

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Anti sosyal kişilik bozukluğu kişilerle ilişkide, düşünme şeklinde ve olayları algılayış biçiminde bozukluk olan
kronik bir zihinsel hastalık olarak kabul edilir.

Antisosyal kişilik bozukluğuna (ASKB) sahip olan insanlar, halk arasında yaygın olarak “sosyopat” olarak adlandırılırlar.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU  DSM V TANI ÖLÇÜTLERİ

  • Toplumdışı (Antisosyal) Kişilik Bozukluğu 301.7 (F60.2)
  • Aşağıdakilerden üçü (ya da daha çoğu) ile belirli, 15 yaşından beri süregelen,başkalarının haklarını umursamayan ve çiğneyen yaygın bir örüntü:
  • Tutuklanmasına yol açan yineleyici eylemlerde bulunmakla belirli olmak üzere, yasal yükümlülüklere uymama.
  • Sık sık yalan söyleme, takma adlar kullanma ya da kişisel çıkarı ya da zevki için başkalarını dolandırma ile belirli düzmecilik (sahtekârlık).
  • Dürtüsellik ya da geleceğini tasarlamama.
  • Sık sık kavga dövüşlere katılma ya da başkalarının hakkına el uzatma ile belirli olmak üzere sinirlilik ve saldırganlık.
  • Kendisinin ya da başkalarının güvenliğini umursamama.
  • Sürekli bir işinin olmaması ya da parasal yükümlülüklerini yerine getirmeme ile belirli, sürekli bir sorumsuzluk.
  • Başkasını incitmesi, başkasına kötü davranması ya da başkasından çalması durumunda aldırmazlık gösterme ya da yaptıklarına kendince bir kılıf uydurma ile belirli olmak üzere vicdan azabı çekmeme (pişmanlık duymama).
  • Kişi en az 18 yaşındadır.
  • 15 yaşından önce davranım bozukluğu olduğuna ilişkin kanıtlar vardır.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”] ABD’de antisosyal kişilik bozukluğu teşhisi, yaklaşık olarak tüm erkeklerin % 3’üne ve tüm kadınların % 1’ine konulmuştur. [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

Antisosyal Kişilik Bozukluğunun Özellikleri

  • Tutuklanması için zemin hazırlayan eylemlerde tekrar tekrar bulunmakla belirli, yasalara uygun toplumsal davranış biçimine ayak uyduramama,
  • Sürekli yalan söyleme, takma isimler kullanma ya da kişisel çıkarı, zevki için başkalarını atlatma ile belirli dürüst olmayan tutum,
  • Dürtüsellik (dürtülere hakim olamama) ya da gelecek için planlar yapmama,
  • Yineleyen kavga dövüşler ya da saldırılarda belirli olmak üzere sinirlilik ve saldırganlık,
  • Kendisinin ya da başkalarının güvenliği konusunda umursamazlık,
  • Bir işi sürekli götürememe ya da ekonomik sorumluluklarını tekrar tekrar yerine getirmeme ile belirli sürekli bir sorumsuzluk,
  • Başkasına zarar vermiş, kötü davranmış ya da başkasından bir şey çalmış olmasına karşı ilgisiz olma ya da yaptıklarına kendince mantıklı açıklamalar getirme ile belirli olmak üzere vicdan azabı çekmeme.
  • Yukarıda sayılan maddelerden en az üçünün olması, 15 yaşından beri sürmekte olması halinde kişide antisosyal (psikopat) kişilik bozukluğundan bahsedilebilir.

Antisosyal kişiler, kavgacılık, sahtecilik, hırsızlık, alkol ve başka uyuşturucu maddelere, kumara düşkünlük, toplum içinde ve aile yaşamında çeşitli sorumsuz davranış örnekleri gösterirler.Sürekli ve tutarlı ilişkiler kuramazlar.Kurdukları ilişkilerde kısa sürede aldatıcı olabilirler.Süperego gelişmemiş gibidir; genellikle suçluluk duygusu duymazlar.Pişmanlıkları olsa bile yüzeysel ve geçicidir.Bir başka deyişle kendini içten yargılama, özdenetim zayıftır ya da hiç yoktur.Dış dünyadan gelen engel ve yargılara aldırmazlar; sanki dürtüsel doyum ve haz almak her şeyin üstündedir.

Zeki ve yetenekli olsalar bile uçarı tutumları, dalgacılık, sorumsuzluk ve başka hevesler yüzünden bir işte uzun süre kalamazlar.

Kişilerarası ilişkilerinde, başlangıçta girişken, canlı, ilgili ve bilgili gibi görünebilirler; fakat bencil ve sorumsuz davranışlar yüzünden ilişkiler kısa sürede kopar.Kendilerini haklı çıkartmak için mantıklı sebepler bulmaya çalışırlar.

Bu hızlı ve uçarı yaşam 30-35 yaşlarında duraklar fakat bencillik ve sorumsuzluk devam eder.

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU ETİYOLOJİSİ / NEDENLERİ

  • Ailedeki akıl hastalıkları yani genetik etkenler. Biyolojik anne babaları antisosyal kişilik gösterenlerde farklı aile ortamında yetişmiş olsalar bile, antisosyal kişiliğe sahip olma riski normal nüfusa göre 5-10 kat fazla.
  • Doğum sırasındaki beyin hasarı, komplikasyonlar, gebelikte toksinlere maruz kalma
  • Anababanın terk etmesi ya da sömürüsü, çocukluk döneminde kötüye kullanım ya da ihmal edilme
  • Ebeveynin keyfi ve tutarsız olarak cezalandırmaları, ebeveynin çocuğa yanlış model olması
  • Ailenin şiddetli reddi, parçalanmış aileler
  • Psikodinamik yorum : Tasarlama ve yargılamayla ilgili ego yetersizlikleri vardır. Dolayısıyla dürtüsel davranırlar. Süperegoları tam gelişmemiştir. Nesne ilişkilerinde zorluk yaşarlar; empati, temel güven duyguları yoktur.
  • Her ne kadar, antisosyal kişilik bozukluğu 18 yaşından önce resmen teşhis edilemese de, bu hastalığın, üç işaretçisi, bazı çocuklarda bulunabilir. Bunlar; normalden uzun bir süre devam eden yatak ıslatma, hayvanlara eziyet ve piromani (yangın çıkarma hastalığı, yani yangın çıkarma hususunda kontrol edilemez bir isteğe sebep olan akıl hastalığı).
  • Bu tanının konulabilmesi için kişi en az 18 yaşında olmalıdır ve 15 yaşından önce davranış bozukluğunun bazı belirtilerini göstermelidir.
  • Suça yönelik etkinliklerde 40 yaşından sonra bir azalma görülmektedir.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”]

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU  AYIRICI TANI

  • En çok Borderlıne kişilik bozukluğu ile karıştırılabilir. bunun nedeni, bu iki kişilik bozukluğunun hem ortak özellikleri göstermesi hem de sıklıkla bir arada bulunmasıdır.
  • Manik ve şizofrenik hastalar da bazen antisosyal davranışlar sergileyebilir. Manide bu davranışlar yalnızca manik nöbet sırasında ortaya çıkar. şizofrenide ise pozitif ve negatif belirtiler ön plandadır.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KOMPLİKASYONLAR-İNTİHAR”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU TEDAVİSİ

Bu rahatsızlığın tedavisi oldukça zordur. Hastanın ve terapistin becerileri ve motivasyonu oldukça önemlidir. Hastaların ahlaki gelişimlerini dikkate alarak tedaviyi belirlemek gerekir.

Tedavi planı hazırlanırken terapist, hastaya tedaviye katılımın gerekliliği konusunda bilgilendirmelidir. Çünkü hastalar diğer insanların onları kabul etmediğini ya da özgürlüklerini kısıtlamak istediğini düşünürler.

Terapilerin süresi, kuralları, iptal ilkeleri gibi detaylara uyulmalıdır. Hastalar iyileşme ihtimallerini zor olarak görse de, terapistin bunun tedavi edilebilir olduğunu iletmesi oldukça önemlidir. Bu hastalarda motivasyonu sağlayarak, iyileşme sürecini kısaltacaktır

Bu hastalarda dikkat edilmesi gereken en önemli etken uyuşturucu ve alkol kullanımıdır. bazı durumlarda madde bağımlılığı ve kullanımı kişilerin antisosyal davranışlar geliştirmelerinde temel etken olabilir. bu durumda kişinin madde bağımlılığını bırakması kişinin iyileşmesinde önemli bir adım olabilir

Antisosyal kişilik bozukluğunun yerleşik düşünceleri

  • Kendime dikkat etmeliyim
  • Ancak güçlü ve kurnaz olanlar ayakta kalacaktır
  • Ben insanları ele geçirmezsem insanlar beni ele geçirir
  • Yakalanmadığım sürece her şeyi yapabilirim
  • Yakalanmadan atlatabiliyorum dolayısıyla olası kötü sonuçlar için üzülmeye değmez
  • Başkalarının benim hakkımda ne düşündüğü beni hiç ilgilendirmez
  • Bir şeyi elde etmek için ne gerekiyorsa yaparım
  • İnsanlar acımasızdır bunun için onlar üstünde egemenlik kurmalı ve onları yenmeliyim (nasıl davrandıklarını belirleyen gerçek de budur).
  • Başka insanların çok büyük zayıflıkları var ve kandırılmayı hak ediyorlar.

Çeşitli tedaviler antisosyal kişilik bozukluğunda mevcuttur. Bunlar:

Psikoterapi

Stres ve öfke yönetimi

İlaçlar

Yatmak(uygun zaman ve miktarda uykusunu almak)

Antisosyal kişilik bozukluğu tedavisinde kullanılan psikoterapi türleri

Bilişsel davranışçı terapi: Bu terapi türü sağlıksız, negatif inanç ve davranışları ortaya çıkarmak ve sağlıklı, pozitif olanları  bunların yerine koymaya yardımcı olur. Tedavide bilişsel işleyişin zenginleştirilerek, sosyal ve ahlaki davranışın  geliştirilmesine çalışılmalıdır.

Psikodinamik psikoterapi: Bu yaklaşım bilinçdışı düşünce ve davranışları, farkındalık yaratmayı amaçlıyor.

Psikolojik eğitim: Bu eğitim temelli terapi, başa çıkma stratejileri ve problem çözme becerileri gibi bir durumun tüm yönlerini  öğretir.

Aile fertleri için Beceriler :Antisosyal kişilik bozukluğu olan bir yakını olanlar da kendi için yardım almak durumunda kalabilir.  Bu durumla başa çıkmak için stratejiler öğrenebilir.

 

İlaçlar: Özellikle antisosyal kişilik bozukluğu tedavisi için  onaylanmış bir ilaç yoktur. Ancak, psikiyatrik ilaçlar bazen  antisosyal kişilik bozukluğunda belirli koşullarda yardımcı olabilir:

Antidepresan ilaçlar. Antidepresanlar depresif ruh hali, öfke, dürtüsellik, sinirlilik veya umutsuzluk gibi sorunlarda yardımcı olabilir.

Dengeleyici ilaçlar. İsminden de anlaşıldığı gibi,   ruh haline yardımcı olur veya sinirlilik, dürtüsellik ve saldırganlığı azaltabilir.

Antisosyal Kişilik Bozukluğu için Hastanede Yatış ve evde tedavi programları

Bazı durumlarda, antisosyal kişilik bozukluğu belirtileri, hastaneye yatırılma sebebi olabilir. Psikiyatrik yatış genellikle insanlar kendilerine düzgün bakamadıkları durumlarda önerilir, ya da kendileri ya da başka birine zarar vermeye meyilli durumlarda.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”]

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU VAKA ÖRNEĞİ
Yirmi altı yaşındaki Bay Y., bir intihar girişiminin ardından, bulunduğu hapishaneden, psikiyatri merkezine gönderilmiş. Bay Y.’nin daha önceden de üç intihar girişimi ve çok kereler yasalara aykırı davranışları olmuş. Sosyal hizmet kurumlarındaki belgeler, tıbbi kayıtlar ve yasal tutanaklardan edinilen bilgilerle, klinisyen hastanın geçmişi hakkında bilgi edinebiliyor.

Bay Y.’nin annesi uyuşturucu bağımlısı bir hayat kadınıymış. Babasının kim olduğunu bilmiyor. Genç yaşlarından başlayarak çok ciddi davranış sorunları olmuş. Okulun ilk günü diğer çocuklarla kavga etmeye başlamış ve ilkokuldayken defalarca hayvanlara işkence ederken yakalanmış. Dokuz yaşındayken henüz bebek olan kardeşini birinci katta olan dairelerinin camından dışarı atmış ve bebeğin kemiklerinin çok yerinden kırılmasına neden olmuş. Çocukluğu süresince, Bay Y. uzun yıllarını çocuk yurtlarında ve bakıcı ailelerin yanında geçirmiş, fakat bunların hiçbiri uzun süreli olmamış. Bazı zamanlarda, 8 kadar torununa bir arada bakan anneannesinin yanında kalmış. Bay Y., uyuşturucu kullanmaya 10 yaşında başlamış.

Ergenliğinin ilk yıllarında Bay Y. bir çeteye katılmış ve uyuşturucu satışı, bahis gibi işlere girişmiş; 13 yaşında baba olmuş. Daha 17 yaşına gelmeden hırsızlık, yasadışı madde bulundurma, tecavüz gibi suçların da dahil olduğu çeşitli suçlardan defalarca tutuklanmış, fakat yaşı küçük olduğundan bir dizi uyan alıp serbest bırakılmış. Sürekli olarak okuldan kaçarmış ve sonunda 15 yaşında okulu bırakmış. Bunun ardından, uyuşturucu kullanan ve satan çete arkadaşlarıyla birlikte sokakta yaşamaya başlamış. 17 yaşında, bir bar kavgasında bir adamı bıçaklamaktan iki yıl hapis cezasına çarptırılmış. Hapiste bulunduğu sürede, kendisini çarşafla asarak intihara teşebbüs etmiş. Bunun sonucunda, haftalarca revirde kalarak hapishanedeki işlere katılmak zorunluluğundan muaf olmuş.

23 yaşına kadar, Bay Y.’nin, görmediği ve bakımını üstlenmediği beş çocuğu olmuş. Keyfî yerindeyken çekici, komik ve sosyal olabilen , manipülatif bir insan. Fakat uyuşturucu kullandığında ya da keyfi yerinde olmadığında, son derece sinirli ve insafsızca yıkıcı olabiliyor.

Bay Y. pek çok kereler aşın doz uyuşturucuya maruz kalmış ve bunların çoğu kasıtlı olmuş. Depresyon ve intihar girişimi nedeniyle üç kez psikiyatri servislerine yatırılmış. Şimdiki de bunların dördüncüsü. Bay Y.’nin hastaneye yatırıldığında tipik bir kişilik örüntüsü sergiliyor. Önce, düzelmiş ve daha iyi olmuş gibi görünüyor, hastane personeline ve diğer hastalara yardımcı oluyor. Fakat daha sonra, Bay Y. koğuşunda sorun çıkarmaya başlıyor ve diğer hastalar, sigara içme hakkı, giriş çıkış izni, fazladan ilaç gibi konularda isyana teşvik ediyor. Bulunduğu en son hastanede, 60 yaşında bir kadın hastayla cinsel ilişki esnasında yakalanmış. 

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”]

   KAYNAKLAR

Öztürk, M.O.(1997). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Hekimler Yayın Birliği, 7. Basım, Ankara.

Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların Tanımsal ve Sayımsal Elkitabı, Beşinci Baskı (DSM-5) Tanı Ölçütleri Başvuru Elkitabı’ndan, çev. Köroğlu,E. Hekimler Yayın Birliği, ankara, 2013

Dutton, K.(2012). Olağan psikopatlar. Çev. Cem Duran, Domingo yayınları, 3. Baskı, 2013, İstanbul.

[/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]