Özel Öğrenme Güçlüğü nedir?

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

Özel Öğrenme Güçlüğü nedir?

Amerikan Psikiyatri Birliğinin (APA 2001) tanımına göre özel öğrenme güçlüğü̈ zekâsı normal ya da normalin üstünde olan bireylerin, standart testlere göre yaş, zekâ düzeyi ve aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda okuma, matematik ve yazılı anlatım düzeyinin beklenenin önemli ölçüde altında olmasıyla tanısı konulan bir bozukluktur. Özel öğrenme güçlüğü̈ olan bireyler, öğrenmede çok önemli olan bilgiyi işleme sürecinin (bilginin alınması, düzenlenmesi, bellekte depolanması ve iletilmesi) bir kısmında ya da hepsinde sorun yaşayabilirler

Disleksili Ünlüler

*Albert Einstein
*Mozart
*Wright Brothers
*Leonardo da Vinci
*Cher
*Tom Cruise
*Walt Disney
*John Lennon
*Winston Churchill
*Henry Ford
*Stephen Hawkings
*Jules Verne
*Alexander Graham Bell
*Woodrow Wilson
*Hans Christian Andersen
*Nelson Rockefeller
*Thomas Edison
*Agatha Christie
*Whoopi Goldberg
*Rodin
*Dustin Hoffman
*Robin Williams
*Louis Pasteur
*Werner von Braun
*Dwight D.Eisenhower
*F. Scott Fitzgerald-Yazar
*Mariel Hemingway
*George Bernard Shaw
*Beethoven
*Carl Lewis
*Magic Johnson
*Sylvester Stallone

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”]

özel öğrenem güçlüğü Sınıflandırma:

Okuma bozukluğu(disleksia)

Yazılı anlatım bozukluğu

Matematik bozukluğu

Okuma Bozukluğu:

Okuma bozukluğu:

Çocuğun okuma becerilerinin yaşı zekası ve okul durumuna  göre beklenen düzeyin altında olmasıdır.

Okuma bozukluğu okul çağı çocuklarının % 4 ünde görülür

Kelimeleri tanımada güçlük,yavaş ve yanlış okuma , iyi anlayamama .

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olanlarda da okuma bozukluğu  riski yüksektir.

Yavaş okuma ,hızlı okuma, okurken harf atlama ,ekleme ,değiştirme türünden hatalar yapma,

Okurken eksik bırakma ve tekrarlama hataları olması

Harfleri birbiriyle karıştırma tanıyamama fonetik olarak karıştırma

Görsel işlemleme ve algıda sorunlar:

p  /   d  p  g  b

Sesbilgisel işleme bozuklukları:

(baş)           /beş/   /baş/

/taş/   /kaş/

/baş/  /bağ/

6 yı 9,

u’ yu n,

b’ yi  d ile  karıştırma

Kelime ve heceleri ters  okuma

ev  ve ….. çok  koç

Yazılı Anlatım Bozukluğu:

Çocuğun yazı yazma becerisinin yaşı, zekası ve eğitim durumuna göre beklenen düzeyin altında olması

Yazı yazabilmek bir çok yeteneği kapsamaktadır.

Bilgi,düşünce, fikir         akılda

tutmak         ilişkilendirmek ve

sıralamak        sözcük ve harfleri

birbirinden ayırt  edebilmek

sayfada uygun yerlerine koyabilmek

beyindeki mesaj ile el göz koordinasyonunun sağlanması

Genellikle okuma bozukluğu ile birlikte görülür.

Disgrafiya: gördüğü harf kelime ve sayıları yazabilmek için gerekli işlemleri yazamaz, çağrışım yapamaz. Defterin hangi satırını ve yönünü kullanacağını bilemez. İşittiklerini de harekete geçirip yazamaz.

.Göz önüne getirmede sorunlar: Gördükleri sözcükleri anlayıp okurlar, fakat bu sözcükleri duyduklarında  harflerin ve sözcüklerin  simgelerini göz önüne getiremezler. Bakarak yazarlar  fakat söylenildiğinde yazamazlar

Söz diziminde aksaklık:

Gramer kurallarına göre yazamazlar. Düşüncelerini, yazmak istediklerini derleyip toplayıp bir düzene sokamazlar, yazıya dökemezler. Yazılı sınavlarda başarılı olamazlar. Kompozisyon, mektup ya da hikaye yazamazlar.

Matematik bozukluğu:

Dört yetenek alanında bozukluk saptanmıştır:

Dil yetenekleri: (matematik terimlerini anlama ve yazılı problemleri  matematik sembollerine çevirme)

Algısal yetenek: (sembolleri tanıma ve anlama, sayıları kümeleştirme yeteneği)

Matematik bozukluğu:

Matematik yetenekleri: (toplama, çıkarma, çarpma, bölme ve temel işlemlerin sırasını izleme)

Dikkat yetenekleri: rakamları doğru yazma işlem sembollerini doğru gözleme.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

Özel öğrenme güçlüğü Epidemiyolojisi

Okula devam eden öğrencilerde % 1-33 ..Erkeklerde kızlara oranla daha fazla görülmektedir. Okuma bozukluğu sol elini kullananların oranı yüksektir.Öğrenme güçlüğü olanların %20 sinin solak olduğu bilinmektedir. Öğrenme Güçlüğü Görülme Sıklığı
Farklı tanı ölçütleri nedeniyle çeşitli ülkelerde bildirilen oranlar çok farklıdır. (% 1-30) . Literatürde çin % 1, Venezüella % 3,3 olarak belirtilmektedir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]Özel öğrenme güçlüğü Nedenleri :

Kesin sebebi bilinmemekle birlikte:

Beyin hasarı,

Gelişimsel sapma,

Genetik –kalıtımsal etmen,

Algısal bozukluklar,

Nörolojik fonksiyonlarda bozukluklar,

DİSLEKSİNİN BELİRTİLERİ

3-5 YAŞ
1- Kelimelerin tekrarlandığı şarkılardan hoşlanmaz
2- Tekerlemeli oyunları bir türlü öğrenemez
3- Bebek gibi konuşmaya devam eder. Kelimelerini sık sık şaşırır
4- İsmindeki harfleri bile öğrenemez ve ilgi göstermez.
5- Haftanın günleri, harfleri sayıları bit türlü öğrenemez… tüm uğraşlara rağmen

5-6 YAŞ
1- Harf ve kelimeleri tanıyamaz, kendi ismini bile yazamaz, kelimelere uyduruk yazılımlar bulur.
2- Kelimeleri hecelere bölemez. Kapı kelimesini Ka-pı olarak bölemez.
3- Kafiye yapan kelimeleri tanıyamaz. Bacı-Hacı gibi
4- Harfleri kelimelerle bağdaştıramaz. Kedi ne ile başlıyor? Sorusunu cevaplayamaz.
5- Heceleri tanıyamaz. K ile hangisi başlar kedi, hacı, bacı diye sorulduğunda cevaplayamaz.

6-7 YAŞ:
1- Heceleri tanımakta ve yan yana koymaktaki güçlüğü devam ediyorsa
2- Tek heceli kelimeleri okuyamıyorsa: Top, bal, kel gibi
3- Okuma hataları harflerin dizilişinde hata yaptığını düşündürüyorsa. Kediyi yedi diye okuma gibi..
4- Okumaktan nefret etme, okumayı ZOR İŞ olarak değerlendirme gibi yakınmaları varsa

7 YAŞ ve ÜZERİ:
1- Uzun ve zor kelimeleri yanlış okuma… Cumhuriyet yerine hürriyet gibi
2- Benzer kelimeleri karıştırma… Kurt yerine yurt gibi
3- Okurken duraklama, eee yani gibi eklerle doldurma
4- Telefon numarası, ev adresi, tarihleri hatırlayamama
5- Çok heceli kelimelerin sonunu veya tamamını uydurma cumhuriyetimizin yerine hükümetimizin gibi
6- Kelimelerin bazı hecelerini atlama cumhuriyetimizin yerine cumhuriyetin gibi
7- Okuma esnasında zor kelimelerin yerine kolayını seçme. Hatıra yerine anı gibi
8- Yazım hatalarıyla dolu özensiz yazma
9- Bağlaç gibi anlamsız ekleri atlama. İle, ve gibi kelimeleri okumama
10- Sesli okumaktan kaçınma

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”] ÖÖG’YE EŞLİK EDEN DURUMLAR 3.1. DEHB ÖÖG sıklıkla psikolojik problemlerle ilişkilidir (Willcutt ve Pennington, 2000; Jensen ve Breiger, 2005). Araştırmalar ÖÖG’si olan çocukların yaklaşık olarak %30’unda davranışsal ve duygusal problemler bildirmektedir. Çocukluk çağının en yaygın görülen eşgörülme durumları okuma bozukluğu ve DEHB’dir (Beitchman ve Young, 1997; Biederman, Farone ve Kenan, 1991). ÖÖG’si olan çocuklarda artmış hiperaktivite riskine işaret edilirken (Cantwell ve Baker, 1991) okuma bozukluğu ile dikkat eksikliği arasında da güçlü bir ilişki olduğu bildirilmektedir (Rowe ve Row, 1992).

DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

• Engellenme eşiği düşük

• Fazla aceleci

• Zamanı iyi kullanmaz

• Sınıfa katılmaz

• Sosyal ilişki sorunları

• Öfke patlamaları

• Sosyal becerilerde yetersizlik

• Anksiyete bozukluğu

• Özgüven eksikliği

KONUŞMA BOZUKLUKLARI

• Gecikmiş konuşma

• Artikülasyon problemi[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”ÖNERİLER”]

Öğretmenine öneriler:

Aile ile işbirliği içinde olmalı.

Öğrencinin ön sırada oturtularak,öğretmeni daha aktif dinlemesini ve derse katılımını sağlanmalı.

Daha iyi öğrendiği yöntemi kullanmak (ağır yazıyor yetiştiremiyorsa –sözlü sınav yaparak öğrenmek, motor becerisi iyi dil ve anlatım iyi değilse tahtaya kalkıp yazdırılmalı vb.)

Zayıf yönlerine odaklanıp hayal kırıklığına uğratmaktansa güçlü tarafları ön plana çıkarılmalı.

Ödevler başarabilecekleri oranda verilmeli.

Anlayabilecekleri kısa kelimelerden oluşan, detaysız  kesin  yönergeler verilmeli.

Kolay seçim yapamadıklarından sıklıkla  yönlendirilmelidirler.

Çalışmalar sırasında öğrenilenler çok sık tekrar edilmeli ve önceki öğrenilenler unutulacağından toleranslı davranılmalı

Yazı yazarken satır aralıkları boş bırakılmalı, çizgili defter kullanılmalı.

Okurken satır takibini kalemle,cetvelle ya da parmakla yapması sağlanmalı.

Kelimelerin  cümledeki yerleri değiştirilerek düzenlemesi istenmeli.

Basit atasözleri öğretilerek ne anlattığı tartışılmalı.

Talimatlar basamak basamak sıra ile söylenmeli.

Günler aylar mevsimlerle ilgili olarak görselliğe dayalı olarak (resimler) adım adım öğretmeye çalışılmalı.

Önce sonra, sabah akşam kavramları üzerinde çalışmalar yapılmalı.

Sıra takip eden çizgi – resim-öykülerle anlamlı sıraya koyma oyunlarından yararlanılmalı.

Tekerleme söyleme çalışmaları yapılmalıdır.

Matematik problemlerinin işlem adımları sıraya konulmalı, anlayarak yapabilmesi sağlanmalıdır.

Matematik derslerinde işlemlerle karşılaştığında akış şemaları çizdirilmeli.

Öğrenci sınıf içinde sürekli hareket halinde ise, sırasına oturtarak ödevi üzerinde yoğunlaşabilmesi için ne yapması gerektiğini düşünmesi sağlanmalı.

Çocuk öğretmenine dikkat etmiyorsa, öğretmen çocuğun dikkatini sağlayacak çevreyi oluşturmalı.

Dikkatlerini uzun süre bir yerde toplayamazlar, çocuk kendi hareketlerini, her çeşit davranışını kendi kontrolü altına almadıkça, ilgili olmayan uyarıcılara aldırış etmedikçe öğrenmede başarı gösteremez.

Çocuk bu kontrolü öğreninceye kadar çevresi yalın olmalıdır. Öğretmenine yakın  uyaranın az olduğu yerde oturtulmalı.

Öğrencinin öğreneceği şeylerin de sade sıra ile olması önemlidir. Hepsini birden vermeye kalkmak yerine  teker teker verilmesine dikkat edilmelidir Örneğin üç toplama işlemi yaptırılacaksa  önce biri verilmeli o bittikten sonra diğerine geçilmeli. Diğer ödevler ve derslerde de aynı yöntem yapılmalı.

Çocuk dinlemeye alıştırılmalı, sesin kesildiğini, sesleri ayırt etme, sese tepki göstermesini, sesin geldiği yer, küçük oyunlarla öğretilmeli. Örneğin çocuğa zil veya piyanoyu yani ses çıkaran nesneyi görmemek  üzere başını masaya, sıraya dayaması veya sadece gözlerini kapatması ve her sesi duyuşta eliyle masaya  vurması öğretilir. Öğrencinin tüm dikkatini sese vermesi için  ses çıkaran nesneyi görmemesi gerekir.

Çoktan seçmeli test veya sorulara sözlü olarak cevap vermesine izin verilmeli.

Çocuğun eğitiminde ezbercilik değil yargılama ön planda tutulmalı günlük yaşayışına değinilmeli.

Sağ ve sol yönelme, kağıt, kalem tutuşları, problem olan çocuklarda atılacak ilk adım bedenlerinin iki yönünün farkına varmalarının sağlanmasıdır. Örn: öğretmen çocuğun gözlerini kapamasını söyler ve eli ile çocuğun sağ ve sol eline dokunarak  öğretmenin dokunduğu eli kaldırmasın söyler.

Yeni işlem veya kavram öğretilmek istendiğinde somut düzeyden ve  çocuğun düzeyinden başlanılmalı, Örneğin toplama öğretmek için içinde sıra sıra boncuk dizileri olan abaküs veya öğretmenin yaratıcılığını kullanacağı araçlar kullanabilir. Çocukla beraber de hazırlanabilir. Amaç öğretilecek şeylerde işlemi somutlaştırmaktır.

Sınıfta özel öğrenme güçlüğü gösteren çocukla ilgilenmek hayli zor ve özveri isteyen bir iştir. Başarabilen öğretmenlerin pek çoğu çocukların farklılığını kavrayarak, onları olduğu gibi kabul ederek ve güçlüklerinin üstesinden gelmeye yüreklendirerek, çocukların ilerdeki akademik başarısını olumlu etkilemektedir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

TEDAVİ

Özgül öğrenme güçlüğünün tıbbi bir tedavisi yoktur. Ancak bu sorunun yanı sıra dikkat eksikliği, aşırı hareketlilik, deprasyon, kaygı bozukluğu gibi başka psikiyatrik bozukluklar eşlik ettiğinde bu problemlere ilişkin ilaç verilebilmektedir.

Özgül öğrenme güçlüğü tedavi bağlamında psiko-eğitsel olarak ele alınır. Çocuk normal bir okulda eğitimine devam ederken bireysel ya da gurup halinde özel bir eğitime alınır.
Çocuğun gerek akademik gerek günlük yaşamında ve ilişkilerinde sorun yaşamasına yol açan alanlarda destek sağlanır. Bu alanlar: dikkat ve görsel, işitsel, dokunsal, kinestetik algı, bellek, ardışıklık, planlama, organizasyon, izleme, sıralama, motor koordinasyon, dinleme, ifade etme, okuma-yazma, dil becerileri, kavram ve düşünme gibi psikolojik süreçleri ve diğer becerileri içerir. Bunun dışında öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklarda sıklıkla rastlanan, özgüven eksikliği, sosyal uyumda bozulma, duygusal açıdan zorluk çekme vb. durumlara yönelik psikoterapi uygulamalarına da tedavi de yer verilir. Ayrıca özel eğitim desteğiyle akademik olarak da desteklenirler.

Öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklar gerekli psiko-eğitsel desteği almazlarsa, düşük benlik saygısı, özgüven eksikliği, değersizlik gibi duygusal problemlerle birlikte, akademik başarısızlık, okula ve eğitime yönelik isteğin azalması, okuldan kopma, sosyal ilişkilerinde bozulma, davranış bozuklukları, iş ve sosyal yaşamında belirgin zorluklar, gibi tüm yaşamlarını etkileyecek sorunlarla ve sonuçlarla karşılaşırlar.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

Özel öğrenme güçlüğü Tanısı:

Tanı işlemlerinde yetersizlik durumu zeka geriliğine bağlanmayacak düzeyde olmalı,

Öğrenmesini etkileyecek bedensel bir hastalığın olup olmadığı belirlenmeli (astım,diabet,kanser hastalıklarında hastalıktan ve ilaçlardan kaynaklı öğrenme güçlüğü dikkat sorunları vb. görülebilir.)

Psikolog, psikoterapist, şişli psikolog, Mecidiyeköy, psikolojik danışmanlık merkezi, osmanbey, fulya, çocuk, aile, sosyal fobi, kaygı, özgüven, okb, obsesif kompülsif bozukluk, okb, obsesif kompülsif kişilik bozukluğu panik atak, çekingen kişilik bozukluğu, Avrupa yakası, hipnoterapi, cinsel terapi

Dissosyatif Bozuklukları

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KOMPLİKASYONLAR-İNTİHAR”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

VAJİNİSMUS NEDİR?

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

VAJİNİSMUS NEDİR?

—Vajinusmus; vajinanın girişindeki kasların istem dışı kasılarak cinsel birleşmenin acılı ve imkansız hale gelmesi durumudur.

—Kasılmalar istemdışı olarak gelişir.

—Kasılmalar bilinçli ise bu vajinusmus değil eş reddidir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

Vajinismus DSM-V Tanı Ölçütleri Nelerdir?

—A. Aşağıdakilerin birinde (ya da daha çoğunda) sürekli ya da yineleyici güçlük çekme

-birleşme sırasında vajinaya girme

-vajinaya girme girişimleri sırasında vulvovajinada ya da pelviste ağrı duyma

-vajinaya girme girişimleri sırasında vulvovajinada ya da pelviste ağrı duymaya yönelik kaygı ya da korku

-vajinaya girme girişimi sırasında pelvis tabanı kaslarını çok germe ya da sıkma

—B.  A tanı ölçütündeki belirtiler en az yaklaşık 6 aydır sürmeli

—C.Bu bozukluk  kişide klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya neden olur.

—D. Bu bozukluk, başka bir Eksen I bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz (Örneğin, somatizasyon bozukluğu) ve sadece genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.

—

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”]

VAJİNİSMUS TANISI VE TİPLERİ NELERDİR?

—Vajinusmus tanısı ilk cinsel birliktelik denemesi sırasında yaşananları çiftin anlatması ile konulur.

—Primer vajinusmus;  vajinanın üçte bir dış kısmında cinsel birleşmeyi engelleyecek boyutta yineleyici ve sürekli olarak istem dışı kasılmasıdır. İlişkiye girmeye izin vermeyecek kadar şiddetli ve ağrılıdır kasılmalar. Primer vajinusmusta hasta hayatında hiçbir başarılı cinsel birleşme yaşayamamıştır. (tamamlanmamış evlilik)

—Seconder Vajinusmus; Daha önce acısız ve ağrısız cinsel birleşme yaşantısı olmuş ve sonrasında vajinusmus geliştirmiş kadınlarda görülen vajinusmus ise seconderdir.  Seceonder vajinusmus genellikle doğum yırtıkları, kötü sert jinekolojik muayneler, travma ve ameliyat yaşantıları, ağır enfeksiyonlar sonrası disparoniye bağlı olarak gelişen bir durumdur.—

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

Görülme Sıklığı

—Ülkemizde görülme sıklığı ile ilgili net veriler yoktur.

—Batılı kaynaklarda %1-6 olarak tahmin edilmektedir.

—Konya’da yapılan bir araştırmada %15.3 olarak bulunmuştur.  Vajinismus yaşayan kadınların %46.3 ü bu durumu yalnızca eşlerinin bildiğini, %53.7 si başkalarının da bildiğini belirtmiş.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

VAJİNİSMUS BELİRTİLERİ NEDİR? NELERDİR?

—Vajinismusn en temel belirtisi,

—cinsel birleşme sırasında kişinin

—“panik atak benzeri” bir durum yaşamasıdır.

—Bilinci açık olsa da kadın kontrolünü yitirir.

—Penisin vajinaya girişinin ağrılı ya da zor olması,

—Çiftin rahatsız, hatta imkânsız penetrasyon (penis vajina birlikteliğini içeren cinsel birleşme) yaşaması,

—Cinsel ilişki sırasında yaşanan yanma, gerginlik ve batma hissi,

—Hiçbir belirgin nedeni olmayan cinsel ağrılar,

—Tampon kullanamama,

—Jinekolojik/pelvik muayenenin zor yapılması ya da yapılamaması,

—Cinsel ilişki sırasında solunumun durma seviyesinde yavaşlaması,

—Vücudun diğer kas gruplarının (bacak, kol, bel, vb.) ilişki sırasında spazmlar yaşaması,

—Başarısızlık ve ağrı endişesi nedeniyle ilişkiden kaçılması, şeklinde yaşanır.

VAJİNİSMUS NEDENLERİ—

1-BİYOLOJİK ETMENLER

—Pelvik tömörler,

—Vajinanın yaşlanmaya bağlı atrofisi(körelme),

—Doğum patolojileri ve

—Üretral karunkül (Kadın üretrasında en çok görülen tümördür)

—Pelvik İltihabi Hastalığı – PİD,

—Yumurtalık kistleri,

—Üriner Enfeksiyonlar,

—Vjinada sarkma

—Vajinada Kuruluk,

—Vulva kanseri,

—Vajinal enfeksiyonlar,

—Sedef hastalığı, egzema vb. deri hastalıkları.

2-PSİKO-SOSYAL ETMENLER

—Geçmişteki cinsel taciz yaşantısı, zorla evlendirilme

—-Hamilelik korkusu,

—-Acı korkusu,

—-Medikal/fiziksel durumdan kaynaklanan acılı birleşme,

—-Yüksek kaygı,

—-Yetersiz cinsel eğitim,

—-Ev yaşantısında katı ve dengesiz dini öğretilerin olması,

—-Çocuklukta şok edici cinsel görüntüye maruz kalmak,

—-Evde şiddet yaşantısı,

—-Aileye ilişkin korkular, zayıf anne, otoriter baba

—-Bağlanma korkusu,

—-Kalıplaşmış olumsuz yargılar,

—-Taciz eden bir partnerin olması,

—-İlk denemelerde acı duyma

—-Başarısızlık korkusu

—-Küçük yaşta evlendirilme

—-Güven eksikliği vb.—

—

VAJİNİSMUSLU KADINLARIN DUYGUSAL ÖZELLİKLERİ
“Herkesin bu kadar kolay yaptığı bir şeyi ben nasıl yapamıyorum” şeklinde suçluluk duyma.
Utanç duyma
Kendinden nefret etme
Hayal kırıklığı hissi
Zamanla meydana gelen cinsel isteksizlik


VAJİNİSMUSLU KADINLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ

—Herşeyin en kötüsünü düşünürler

—Kurallara uyarlar

—Öfkeyi ifadede zorluk çekerler veya kızgınlıklarını dışa vurmazlar

—Aileye bağımlıdırlar

—İyi kız olmaya çalışırlar

—Kabul gereksinimine ihtiyaç duyarlar

—İğne dişçi… gibi korkuları vardır.

—Vücut bütünlüğünün bozulacağına dair korkuları vardır

—Çocukluk çağından kalma korkuları vardır

—Duygusal ve ruhsal gelişimleri sağlıklı değildir

—Çocuksu bir kişilikleri vardır

—Duygusal ve fiziksel olarak açık olmanın tehdit edici ve güvenilmez olduğunu düşünürler.

—Cinsel ilişki veya penisin vajinaya girmesine karşı korku reaksiyonları vardır.

—Yatak ıslatma ve uykusuzluk gibi çocukluk semptomları olabilir

—Erkekleri saldırgan olarak algılayabilirler

—Kontrolsüz davranışları vardır.

—Bedenlerinden çoğunlukla hoşnut olmazlar

—Güven duyguları zedelenmiştir, ya çok çabuk güvenirler yada güven duymada zorlanırlar.

—Cinselliği kötü ve kirli olarak algılarlar

—Sık sık hastalanırlar

—Olumsuz dinsel çatışmaları olabilir

—Anoraksi ve bulima sık görülebilir.

—Kaygılı ve tedirgin ruh halleri vardır.

—Yetişkinliği ve evliliği kabul etmede zorluk çekerler

—Geçmişlerinde cinsel şiddete maruz kalmış yada tanık olmuş olabilirler

—Cinsel organlarından iğrenme yada hoşlanmama durumu yaşayabilirler

—

VAJİNİSMUSLU KADINLARIN ORTAK AİLESEL ÖZELLİKLERİ

—Baskın, tehditkar, alkolik bir babaları olabilir.

—Cinsellikten hoşlanmayan veya bir görev gibi algılayan anne olabilir

—Fiili şiddet, sık çatışmaların ve ayrı yatak odalarının olduğu sağlıksız ebeveyn ilişkisi olan ailelerdir.

—Özel , aşırı koruyucu, sedüktif (ayartıcı, baştan çıkartıcı) veya sınırların belirgin olmadığı baba kız ilişkisi olabilir.

—Annelerini kendisini ve çocuklarını koruyamayacak kadar etkisiz, çaresiz ve bağımlı olarak değerlendirirler.

—Bilinçdışı olarak, cinsel ilişkide bulunmayı, genellikle baskın babalarına karşı mücadele vermiş fakat başarılı olamamış ve zavallı olarak algılanan anne ile özdeşleşme olarak algılanır.

—

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”]

Eş tanı

—Mükemmeliyetçi ve ritüelleri olan kadınlarda vajinismus görülebilir.

—Major depresyon ve anksiyete bozukluğunun eşlik etmesi sık görülür.  (%81.6)

—

Ayırıcı tanı

—Cinsel birleşmeyle ilişkili ağrı şikayeti olan (disparoni ) bir kişide vajinismus varsa öncelikli tanı vajinismus olarak kabul edilmektedir. —Disparonide cinsel birleşme görülmektedir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KURAMSAL ALTYAPISI”]

VAJİNiSMUSLA İLGİLİ KURAMSAL AÇIKLAMALAR

—Nedenleri davranışsal, bilişsel, dinamik ve varoluşsal modellere göre de ele alabiliriz.

—

Davranışçı ModeL;

—Geçmişte yaşanmış bir taciz, ensest ilişki ya da kötü bir cinsel deneyimin ağrı ve acı verici olarak değerlendirildiğinde oluştuğunu söyler.

—M. Erickson’un dediği gibi “defolu bir öğrenme ve kabullenme” olarak ele alır.

Bilişsel model,

—geçmişte maruz kalınan cinsel yasaklar ve abartılı ilk gece hikâyelerin kişide oluşturduğu cinsellikle ilgili negatif şemaları içerdiğini düşünür.

—Bilişsel çarpıtmalara odaklanır.

—

—Freud’un dinamik modelinde ,

çocuklukta ödipal dönem” adı verilen ve cinsel kimliğin geliştiği bir kritik dönem vardır. Bu dönemde çözüme kavuşamayan psikolojik durumlar kadınlarda ilerleyen yaşlarda vajinismusa neden olabilmektedir.

Varoluşsal model,

—Erkek egemen topluma bir baş kaldırı metodu, kadının kendini eşine ifade etmesi, farkında olmadan kendi varlığını eşine hissettirmesi ve istediği ilgiyi görmesi için başlattığı bilinçdışı otomatik hareketleri içeren nedenlerle ele almaktadır.—

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

VAJİNİSMUS TEDAVİSİ
VAJİNİSMUSTA ÖYKÜ ALMAK VE DEĞERLENDİRME YAPMAK

Vajinusmusta öykü almak ve değerlendirme yapmak için aşağıdaki başlıkların sıralı bir şekilde ele alınması gerekir
Sosyo-demografik veriler
Yakınma ve yakınmanın öyküsünü almak
Cinsel işlev aşamalarını görüşmek*
Cinsel durum muayenesi yapılması**
Tıbbi ve psikiyatrik durumun değerlendirilmesi
Aile psikoseksüel gelişim öyküsünü almak
Verileri değerlendirmek hedefleri oluşturmak
Tanı koymak ve tedavi programı oluşturmak

CİNSEL İŞLEV AŞAMALARINI GÖRÜŞMEK

Vajinismusun ortaya çıkması ile beraber çoğu kez cinsel yanıtın, cinsel istek, uyarılma, orgazm gibi her bir evresinde yaşanan fiziksel ve psikolojik değişmeler olumsuz etkilenir. Dolayısıyla hastanın cinsel yanıt döngüsüyle ilgili daha ayrıntılı bilgiler elde etmek gerekir.

Cinsel istek aşaması*

Eşlerin cinsel istek sıklıkları ve bu konuda birbirlerine uyumları nasıldır?
Cinsel fantezileri rüyaları var mıdır?
Fantezi ve rüyaların içeriği ve niteliği nedir?
Çift ya da eşlerden her biri erotik filmlerden ve resimlerden nasıl etkilenir?
Her bir eş cinsel yaşamlarını nasıl buluyor?

Cinsel uyarılma aşaması*

Eşinin vücuduna ve cinsel organına dokunmasından rahatsızlık duyuyor mu?
Bu dokunma eylemleri sırasında ıslanma, sertleşme oluyor mu?
Her bir eş için uyarılma yeterli mi?
Bu aşamada psikolojik belirtilerin yanısıra nefes alıp vermede hızlanma, terleme, çarpıntı gibi fiziksel belirtiler aşliik ediyor mu?
Cinsel uyarıdan haz almayı ve birbirlerine haz vermeyi biliyorlar mı?
Eşler sevişme sırasında birbirinin tutumundan memnun mu?

Cinsel birleşme ve orgazm aşaması*

Her bir eşin cinsel birleşmeye karşı olumsuz bir duygusu var mı?
Cinsel birleşme aşamasına geldiğinde ne hissediyor?
Kendini cinsel birleşmeye hazır hissediyor mu?
Cinsel birleşme olmuyorsa ne oluyor?
Eşler birbirlerinin yanında mastürbasyon yapmaktan rahatsızlık duyar mı?
Eşler orgazma ulaşırlar mı? Nasıl?
Orgazm sırasında ve sonrasında neler hissediyor?

CİNSEL DURUM MUAYENESİ YAPILMASI**

Çiftin hali hazırdaki cinsel deneyimlerinin ve bunlara ilişkin düşünce, duygularının ve davranışlarının yelpazesinin ne olduğuna yönelik ayrıntılı öyküsü alınmalıdır. terapist;
“Cinsel sorunuzun ne olduğunu anlamam için ne olup bittiğiyle ilgili ayrıntılı bilgi edinmem gerekir. Sorununuzun (vajinusmusun) ilk ortaya çıktığı andaki ve son bir aylık dönemdeki cinsel yaşantınızı bilmem önemlidir. Bunu sizlerin bana ayrıntılı bir şekilde anlatmaya çalışmanız gerekiyor. O yüzden size soracağım soruları ayrıntılı biçimde ele almamız gerekiyor”. Şeklinde çifte bazı sorular yöneltmelidir.

Birbirinizi uyaracak yeterlilikte dokunma ve ön sevişme yapıyor musunuz?
Yeterince sevişme olmadığında, daha fazla zaman ve özen gerektiğini söyleyebilir misinız?
En son ne zaman sevişme/cinsel birleşme girişiminiz oldu? Bunu ayrıntılı bir şekilde anlatır mısınız?
Sevişme ortamı güvenli miydi?
İkiniz rahat mıydınız?
Birbirinizin yanında ne kadar soyunuyorsunuz?
Birbirinize ne kadar dokunuyorsunuz?
Eşinizle beraber karşılıklı bütün bedene ve cinsel bölgelere rahatlıkla dokunabiliyor musunuz?
Cinsel uyarılara ne kadar yanıt veriyorsunuz?
Cinsel isteğiniz, cinsel hazzınız var mı?
Sertleşme, ıslanma var mı?
Cinsel birleşme aşamasına geçtiğinizde ne oluyor?
Kaçındığınız bir şey var mı?
Cinsel birleşme gerçekleşmiyorsa, cinsel ilişkinizi birleşmesiz bir şekilde nasıl tamamlıyorsunuz?
Orgazma ulaşmak için neler yapıyorsunuz?

Vajinismus Tedavisinde Dikkat Edilmesi Gereken Konular

Tedavi mutlaka eşle beraber olmalıdır. Eşlerin vajinismuslu kadınlara yaklaşımlarının nasıl olduğuna dikkat edilmelidir. Eşler yaşanan problemi hoşgörüyle mi karşılıyor bu konuda sorun mu çıkarıyor?
Vajinismusun fiziksel bir nedeni olabilir ve bu nedenle kadının mutlaka cinsel terapi öncesi bir kadın doğum uzmanına görünmesi gerekir.
Deneyip de başarısızlıkla sonuçlanan her tedavi girişimi çifti dipsiz bir kuyuya doğru sürükler, umutlarını kırar, tedaviyi güçleştirir.
Tedavinin sonlarına doğru eşlerin arası açılmaya başlar ve sık sık kavga etmeye başlarlar.

Vajinismus tanı konuduğunda tedavisi en kolay cinsel işlev bozukluğudur.
Tedavideki temel hedef kas belleğinin yeniden oluşturulması- farkındalığın artırılmasıdır.
Seks terapisi, psikoeğitim, ev ödevleri, hipnoterapi, EMDR tedavide kullanılan yöntemlerdir.
Kadinin ilişki sırasında partnerini yönlendiren pozisyonda olması ve onunla iyi iletişim kurması önerilmektedir.

Vajinismus tedavisi için önerilen davranışçı yöntemler
Vajinismus tedavisinde en sık kullanılan yöntemlerden biri de bilişsel davranışçı yöntemdir. Amaç yanlış öğrenilen tepkilerin yerine yenilerini koymaktır. Bu yöntemde;
Ayna egzersizi: yere konulan bir el aynası ile genital organin incelenmesi
Masaj egzersizi (Sensitif fokus): dokunarak hissetme. Kişinin kendisi ve eşi tarafından genital organın ve hazzın hissedilmesi sağlanır.
Kegel egzersizi: vajinal PC kasının sıkılıp gevşemesi şeklinde yapılır. Farkındaliği ve cinsel hazzı artırır.
Nefes egzersizi (Soluk alıp verme egzersizi): doğru nefes alıp verme hem kasların gevşemesi hem de doğru ruhsal duygulanım açısından önemlidir.
Parmak egzersizi: vajinal kasların kontrollü bir şekilde gevşetilmesini ve vajinanın hissedilmesini sağlar.
Vajinismus Tedavisinde Dikkat Edilmesi Gereken Konular
Hasta çift yaklaşık 10-12 seans sonrasında sağlıklı bir cinsel hayata kavuşabiliyor. Tedavi süresinin uzunluğu ise genellikle 3 hafta ile 3 ay arasında sürüyor.
Vajinismusu mekanik olarak çözmek yetmez. Çifte sağlıklı ve mutlu bir cinsel hayat sunmak için tedavide iki aşama izlenir.
1. aşamada kaygı ve korkuyu azaltarak cinsel birleşmenin olmasını hedefleriz.
2. aşamada ise cinsel ilişkiden zevk alma ve orgazm olma teknikleri öğretilir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”]

ÖRNEK VAKA

Ali ve Fatma 2 yıldır evlidir. Ali 27 yaşındadır ve özel bir şirket personeli olarak çalışmaktadır. Fatma 22 yaşında ve ev hanımıdır. Evlendiklerinde ikisinin de cinsel deneyimi olmadığını bildirmişlerdir. 2 yıl önce görücü usulüyle evlenen çift, bu süre boyunca cinsel yakınlaşmayı sağlayamamıştır.

Vajinismus nedeniyle 2 yıldır devam etmekte olan sorunlar nedeniyle üzüntü ve çaresizlik içinde olan çift, bu çaresizlikle “boşanma” konusunu konuşmaya başlamışken, Ali’ nin yakın bir arkadaşı onlara vajinismus terapisi görmelerini önermiştir.

Fatma’ nın 2 yıldır süren vajinusmus problemi için tedaviye gitmesini Ali’ nin bu yakın arkadaşı sağlamıştır.

Ali ve Fatma iyi ve düzgün ailelerde büyümüş olmakla birlikte Fatma, annesinin bazı durumlara aşırı sert tepkiler verdiğini bildirmiştir.

Annesi, Fatma’ nın çocukluk ve ergenlik dönemlerinde çok sert ve baskıcı tavırlar sergilemiştir. Fatma, annesinin hem küçük teyzesine hem de kendisine verdiği sert tepkileri hatırladığını bildirmiştir. Anneden 7 yaş küçük teyze, evin önünde arkadaşıyla konuşurken güldüğünde ona : “Kapının önünde oro… gibi gülüyorsun. Sende hiç utanma yok!” demiştir.

Teyzesi bir gün eve geç geldiğinde yine benzer bir ifadeyle : “Düzgün aile kızları eve zamanında gelir. Sen başımıza oro… kesildin o yüzden geç geliyosun” der. Aynı şekilde, başka durumlarda da anne benzer tepkilerle hakaret etmiştir. Örneğin, teyzesi biraz makyaj yapsa, Fatma’ nın annesi ona : “Oro… lara benzemişsin. Git yüzünü yıka!” diyerek bağırmıştır ve hakaret etmiştir.

Fatma, annesinin küçük teyzeye yaptığı bu hakaretleri, bu acımasız tepkileri ergenliğe girdiği dönemden itibaren kendisine de yapmaya başladığını anlatmıştır.

Ali ve Fatma’ nın yaşamları vajinismus tarafından engellenmiş, cinsel bir birliktelik yaşamaları önünde engel olmuştur.

2 yıl boyunca, defalarca ilişki denemesi yapmışlar, ancak bu denemelerin hiçbiri başarılı olamamıştır. Fatma, her ilişki denemesinde aşırı kaygı ve korku hissetmiş, ve denemenin belli bir noktasında kaçarcasına Ali’ den uzaklaşmıştır.

Denemeler sırasında Fatma’ nın bu korkulu ve kaygılı kaçışları Ali’ nin zamanla isteksizlik ve sertleşme problemi yaşamasına neden olmuştur. Özellikle sertleşme sorunu yaklaşık 1 senedir Ali’ yi etkisi altına almıştır.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

Psikolog, psikoterapist, şişli psikolog, Mecidiyeköy, psikolojik danışmanlık merkezi, osmanbey, fulya, çocuk, aile, sosyal fobi, kaygı, özgüven, okb, obsesif kompülsif bozukluk, okb, obsesif kompülsif kişilik bozukluğu panik atak, çekingen kişilik bozukluğu, Avrupa yakası, hipnoterapi, cinsel terapi

KADINLARDA ORGAZM BOZUKLUKLARI

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

ORGAZM NEDİR?

Cinsel heyecanın aşırı yoğunlaştığı bir anda kişinin bütün dış gerçeklikten koptuğu ve nesnelerin kaybolduğu kısa süreli bir bilinç sislenmesidir.

Orgazm olmak için cinsel ilişkiye bile gerek yoktur. Cinsel uyaranların beyni sürekli ve yoğun bir şekilde uyarması sonucu vücudun bu uyaranlara verdiği eş zamanlı bir yanıttır orgazm.

Vajina, vulva, klitoris ve G noktası gibi genital organlar orgazmı kolaylaştıran yardımcı organlarımızdır.

Burada unutulmaması gereken nokta; “En büyük ve en önemli cinsel organımızın beynimizin olduğu” dur.  Bizim düşüncelerimizle ve beynimizle orgazm olabiliriz.

Orgazm vucut ile beynin birlikte hareket etmesiyle ilişkili  bir olaydır. İnsan beyni cinsel uyarıları duyu organları vasıtası ile alır(görme, işitme, koklama, duyma). Bunları işler var daha önceki deneyimler çerçevesinde de gövdenin cevap vermesini sağlar.

ORGAZM BOZUKLUĞU NEDİR?

Olağan bir cinsel uyarılma evresinden sonra orgazmın sürekli olarak yada yineleyici bir biçimde gecikmesi yada hiç olmaması.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

KADINLARDA ORGAZM BOZUKLUĞU DSM V TANI KRİTERLERİ

A.Her cinsel etkinlikte ya da neredeyse her cinsel etkinlikte (yaklaşık %75-100’ünde) (belirli durumlarda ya da yaygın ise her durumda) aşağıdaki belirtilerden birinin varlığı:

  1. Orgazmda belirgin gecikme, belirgin orgazm seyrekliği ya da yokluğu.
  2. Orgazm duyumlarının çok düşük yoğunlukta olması.

B. A tanı ölçütlerindeki belirtiler, en az, yaklaşık 6 ay sürmektedir.

C. A tanı ölçütlerindeki belirtiler, kişide, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya neden olur.

D. Bu cinsel işlev bozukluğu, cinsel kökenli olmayan bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz ya da ağır bir ilişki bozukluğunda(örn. eşin kaba güç kullanması) ya da gerginlik yaratıcı önemli başka etkenlerden kaynaklanmamaktadır ve bir maddeye/ ilaca ya da başka bir sağlık durumuna bağlanamaz.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”]

ORGAZM BOZUKLUĞU TİPLERİ

Yaşam boyu: Bu bozukluk, kişi cinsel açıdan etkin olduğundan beri vardır. (Birincil)

Edinsel: Bu bozukluk, oldukça olağan bir cinsel işlevsellik evresinden sonra başlamıştır. (İkincil)

Yaygın: Belirli tür uyarımlar, durumlar ya da eşlerle sınırlı değildir.

Durumsal: Yalnızca belirli tür uyarımlar, durumlar ya da eşlerle ortaya çıkar( kadın mastürbasyon yoluyla orgazma ulaşabilir)

ORGAZM BOZUKLUKLARININ ÇEŞİTLERİ
 

  • ANORGAZMİ: Hiç orgazm olmama durumudur. Bu durum iç sıkıntısı, kişinin kendi kendine olan saygısını yitirmesi ve depresyon ile sonuçlanabilir.
  • RASTGELE ORGAZMİ: Zaman zaman orgazm yaşanamaması durumudur.
  • KOİTAL ORGAZMİ: Cinsel birleşme ile orgazm olamama ancak mastürbasyon vb. gibi ile orgazm olma durumudur.
  • ERKEN ORGAZM: Çok nadir olarak görülür. Pek çok kadın için yakınılacak bir durum değildir. Çünkü kadınlar erkeklerden farklı olarak arka arkaya pek çok kez orgazm olabilirler.

ORGAZM BOZUKLUĞUNUN FARKLI DERECELERİ

Ağır olmayan: A tanı ölçütündeki belirtiler az sıkıntı doğurur.

Orta derecede: A tanı ölçütündeki belirtiler orta düzeyde bir sıkıntı doğurur.

Ağır: A tanı ölçütündeki belirtiler çok sıkıntı doğurur.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”] ORGAZM BOZUKLUĞU SIKLIK VE YAYGINLIK/Epidemiyolojisi

Genel toplum çalışmalarına bakıldığında; kadınlarda orgazm bozukluğuna %5-20 arasında rastlanmaktadır. Türkiye’de cinsel işlev bozukluğu şikayetiyle başvuran kadınlarda %40-60 oranında orgazm bozukluğu tespit edilmiştir. Türkiye’de yapılan çalışmalarda orgazmik bozukluk sıklığı Mersin ilinde % 45.8, Ankara ilinde % 42,7 ve İzmir ilinde % 8.7 olarak bildirilmiştir.

Ancak; orgazm olamama şikayetiyle başvuranların çok az sayıda olduğu görülmektedir. Kliniğe yansıyan sayının az olmasının birçok nedeni olabileceği gibi, en yaygın olan düşünce; kadınlar için kendi hazzı ve orgazmının, erkeğin hazzı ve cinselliğinden sonra geldiğini düşünülmesi gerektiği gibi yanlış bir inanç olabilir. [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

ORGAZM BOZUKĞU NEDENLERİ
FİZYOLOJİK NEDENLER

PSİKOLOJİK NEDENLER

FİZYOLOJİK NEDENLER
Diyabet
Alkolizm
Nörolojik bozukluklar ve nörolojik ilaçlar
Aşırı kilo
Doğum travması sonucunda yırtıklar oluşması ve bu yırtıkların yeterli tedavi edilememesi
Menopoza ilişkin östrojen azlığı
Hamilelikte ilk birkaç ay
Vajinal akıntılar
Vajinanın geniş olması

PSİKOLOJİK NEDENLER

Cinsel mitler(yanlış inanışlar)
Düşük benlik saygısı ve cinsel özgüven eksikliği; kendini aşırı eleştirme, bedenini beğenmeme, yatakta iyi olmadığını düşünme gibi.
Yetersiz uyarı; kendi bedenini ve haz noktalarını bilmeme ve bununla ilgili uygun ortamı sağlamadan ve ön sevişme olmadan ilişkiye geçmek gibi.
Cinsel travmalar; çocuklukta ve ya sonrasında yaşanan bir cinsel travma sonrası yaşanılan suçluluk ve kendini cezalandırma söz konusu olabilir.
Çift ilişkisine dair problemler(iletişim problemleri, ten uyumunun olmayışı..vs)
Aşırı kontrolcü kadınlar; duygusal ve fiziksel olarak kontrolünü kaybetmekten korkmak gibi.
Cinsellikle ilgili korkular, kaygılar; erkeklerden korkmak, acı duyacağından korkmak, gebelikten ve cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korkmak gibi.
Partnerin cinsel işlev bozukluğu; erkeğin erken boşalma ve sertleşme problemleri gibi.
Sosyokültürel nedenler; ahlaki açıdan katı bir ailede yetişmek, kadın olmakla ilgili yasaklamalar ve önyargılar gibi.
Baba-kız ilişkisindeki olumsuzluklar; baskıcı baba figürü veya tam tersi idealleştirilmiş baba figürüne sahip kadınlarda görülebilir.

CİNSEL MİTLER
Cinsel mitler, cinsel konularda kişilerin doğru olduklarını düşündükleri, bilimsel olmayan, yanlış, abartılı inançlardır.
ÖRNEKLER:
• Mastürbasyon kirli ve zararlıdır.
• Yaş ilerleyince cinsel yaşam da bitmelidir.
• Hamileyken kurulan cinsel ilişki bebeğe zarar verir.
• Sevişmek ancak iki tarafın birlikte orgazm olması ile güzel olur.
• Cinsellik orgazmdır, orgazm bitince cinsellik de biter.
• Cinselliği erkek yönetir, her şeyi erkek bilir, cinsel eylemi de mutlaka erkek başlatmalıdır.
• Sevişmeyi başlatan kadın ahlaksızdır.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”]

EŞLİK EDEN BOZUKLUKLAR

Anksiyete bozuklukları

Depresyon

Cinsel isteksizlik

Konsantrasyon bozukluğu

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

ORGAMZ BOZUKLUĞU TEDAVİSİ

Cinsel terapiyle tedavi edilebilmektedir.
Bu tedavide hedef, ilk olarak kadının tek başına, daha sonra da partneriyle birlikte orgazm olabilmesidir.
Aşamalı olarak verilen ödevlerle ilerleyen bu tedaviye, çiftin sevgi ve yakınlık duygularına dair iletişimlerini ve paylaşımlarını artıracak ödevlerle başlanır.
Daha sonra cinsel iletişimlerini ve davranışlarını çeşitlendirecek ödevler verilir.
Bu ödevlerden sonra, kadının ilk olarak, kendi başına cinsel uyarı vererek (mastürbasyon), ardından da partnerin cinsel birleşme olmaksızın uyarı vermesiyle orgazm olması sağlanır.
Bu aşamalardan sonra, cinsel birleşme yoluyla orgazm olma aşamasına geçilir.
Bu aşamada da ilk olarak, cinsel birleşme esnasında mastürbasyon yapılarak orgazm sağlanır.
Daha sonra ise, elle uyarı gittikçe azaltılarak, sadece cinsel birleşme yoluyla orgazm olması sağlanır.
Cinsel birleşme esnasında bazı pozisyonlarda, klitorise uygulanan uyarı daha fazla olduğundan, orgazm olmaya daha elverişlidir.
Bu pozisyonlar hakkında da, çifte bilgilendirme yapılır.
Cinsel terapiden istenilen sonucun alınamadığı bazı vakalarda; daha uzun süreli bireysel terapi gerekebilir.

TEDAVİ İÇİN BAZI ANA SORULAR MUTLAKA SORULMALIDIR;
Cinsel ilişki sıklığı nedir?(hem şuanki cinsel ilişki hemde varsa daha önceki cinsel ilişkilerinde ki sıklık)
Cinsel ilişki gerçekleştiğinde tatmin edici oluyor mu?
Cinsel arzuları ne sıklıktadır?
Cinsel arzu 10 lu likert tipi bir puanlama listesiyle puanlanmalıdır. 10 aşırı tahrik, 0 hiç tahrik olmama.
Arzunun kesilip kesilmemesi durumu ve hangi koşullar altında kesildiği sorulmalıdır.
Çifte nasıl tahrik oldukları mutlak sorulmalıdır.
ORGAZM BOZUKLUKLARINDA KULLANILAN ÇEŞİTLİ TEDAVİ YÖNTEMLERİ

Cinsel Terapi, Aile Terapisi,
Bedensel egzersizler,
Cinsel egzersizler,
Eğitim amaçlı erotik videolar seyretme,
Fantezi oyunları
Cinsel yaşama yeniliklerin kazandırılması,
Cinsel ilişkiyi yeniden keşfetme oyunları
Güzel sevişme sanatının öğretilmesi
İlaç tedavisi: Testosteron hormonu, viagra, antidepresan ilaçlar, feromonlar ve Opti-S’xtiva yani kadınlar için yulaftan yapılma viagra benzeri bitkisel afrodizyaklar.
ORGAZM BOZUKLUĞUNDA MASTÜRBASYON EĞİTİMİ
Kinsey’e (1953) göre Kadınlarda mastürbasyonla orgazm olma oranı %95’tir. Dolayısıyla mastürbasyonun cinsel terapide kullanımı çok önemlidir.

Bu programın amacı sadece mastürbasyon mekanizmalarını öğretmek değil, aynı zamanda kendi vücuduyla ilgili genital organları ve cinselliğiyle ilgili olumsuz düşünceleri olan kadının kendiyle daha barışık olup, cinsellikten haz almasını sağlamaktır.
KADINLARDA ORGAZM BOZUKLUKLARINDA CİNSEL FANTEZİLERİN KULLANILMASI

Cinsel hazzı ve isteği arttıran önemli bir faktördür.
Cinsel fantezilerin var olabilmesi ve zenginliği kaçınılmaz olarak cinsel tabularla ters orantılıdır.
Cinsel tabularımız ne kadar azsa, haz alabileceğimiz şeyler de o kadar artacaktır.
Dolayısıyla, kadınlar cinsel fantezileri için kendi kendisini, olumsuz yargılamayacak ve cinsel fantezilerinin tadını çıkarabilecektir.
DAVRANIŞÇI YAKLAŞIM
İlk cinsel deneyim bu yaklaşıma göre önemlidir.
İlk cinsel deneyimin başarısız olması veya olumsuz bir yaşantının gerçekleşmesi, kadınlarda orgazm bozukluğunun öğrenme ile gerçekleşmesi sonucunu yaratabilir.
Cinsellik alanındaki kaçınma tepkilerini, kadının cinsellikten duyduğu kaygıyı azaltmaya yarayan, öğrenilmiş tepkiler olarak görür ve çok önemser.
Kadının cinsellik alanında bilgi sahibi olmasının da soruna yönelik olarak çok önemli olduğunu vurgular.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”]

ORGAZM BOZUKLUĞU ÖRNEK VAKA

Çiftin öyküsü ile fiziki muayene ve laboratuar tetkiklerinin sonuçları Ayşe ve Ali’nin sorununun psikolojik olduğunu göstermişti.

Ayşe’nin uyarılma probleminin nedeni seks yaparken babasının görüntüsünün aklına gelmesi ve sanki babası tarafından izleniyormuş hissini yaşamasıyla ilgiliydi. Bu yüzden utanma ve gerginlik hissediyordu.

Ayşe terapinin en başında bu yaşadığı olayı açıklıkla ifade etti ve kocasının desteğini sevgisini gördü ve Ali, karısına bu konuda nasıl yardım edebileceğini sordu.

Ayşe bu paylaşımla rahatladı ve ilişkilerinde hissettiği güven ve sevgi sayesinde bir daha seks esnasında babasını görmedi.

Terapi esnasında Ayşe’nin babasını kaybetmesi ve Ali tarafından korunmak, rahat ettirilmek isteği arasında bir bağ kuruldu.

Ali için olan duygu ve ihtiyaçlarını babasına ait olanlardan ayırması Ayşe’ye sevilme konusunda daha fazla özgürlük sağladı.

Ali sertleşme sorununun Ayşe’ye bağlılığının bir belirtisi olduğunu da fark etti. Ali Ayşe’yi kendinin bir parçası olarak görüyordu.

Ali duygularını daha fazla ifade etmeye, Ayşe de daha açık ve dürüst olmaya karar verdi. Bu da cinsel sorunlarını çözmeye yetti. Çünkü korku ve endişe kaybolmuştu.

 

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

Cinsel Tiksinti Bozukluğu nedir?

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

Cinsel Tiksinti Bozukluğu nedir?

Bu bozuklukta kadın cinsel ilişki kurmaktan tiksinti duyacak kadar rahatsız olur, çoğunlukla birlikte, cinsel
ilişki kurmamak için gerekçeler bulmak, baş ağrısı, karın ağrısı çekmek gibi cinsel ilişkiden kaçınma
davranışları bulunur.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

CinselTiksinti BozukluğuDSM-IV Ölçütleri
A. Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, bir cinsel eş ile genital cinsel ilişki kurmaktan
aşırı tiksintiduymave bundan tümüyle (yadahementümüyle) kaçınma.
B. Bubozukluk belirgin bir sıkıntıya yada kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olur.
C. Bu cinsel işlev bozukluğu, başka bir Eksen I bozukluğuyla daha iyi açıklanamaz (başka bir
Cinsel İşlev Bozukluğu dışında). [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

sıklık ve yaygınlık

Kadında cinsel tiksinti bozukluğu diğer cinsel işlev bozukluklarına göre daha az görülür.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

Nedenleri

Cinsel istek bozukluğuna neden olan tüm etkenler aynı zamanda cinsel tiksinti bozukluğuna da neden
olabilirler. Cinsel tiksinti bozukluğunda söz konusu etkenler genellikle daha şiddetlidir ayrıca cinsel taciz
ve travmalara daha sık rastlanır.
Cinsel tiksinti bozukluğunda rol alabilen etkenleri, cinsel istek bozukluğuna neden olabilen etkenlere ek
olarak şöyle sıralayabiliriz
Cinsel korkular
Cinsel travmalar.
Cinsel kimlik ve yönelim sorunları.
Ağır kişilik sorunları.
Cinsel fobiler.
Eş reddi.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”]

Ayrıcı tanı

-Ayırıcı tanıda dikkat edilmesi gereken noktaların başında azalmış cinsel istek bozukluğu gelmektedir.

-Cinsel etkinlikten kaçınma davranışları; cinsel fobiler, obsesyonlar, panik bozukluk, posttravmatik stres bozukluğu bulunanlar ile daha önce myokard infarktüsü, serebrovasküler olaylar ya da hipertansiyon atakları yaşayanlarda da görülmektedir.

-Bu nedenle, cinsel tiksinti bozukluğu, bazen cinsel fobiler, obsesyonlar ve hatta panik atak ile karıştırılabilir.

-Ayrıntılı öykü ve değerlendirmenin önemi burada bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

-Cinselliğe karşı olumsuz anne baba tutumları, çocuğun cinsel ilgi ve düşüncelerine karşı yeterli duygusal desteğin sağlanamaması, cezalandırıcı ve engelleyici tutum, cinsel kötü davranılma olabilir.

-Tedavide cinsel organlar dışında duyarlı nokta egzersizleri, cinsel paniğe karşı sistematik duyarsızlaştırma yapılmalıdır (elle tutuşma ile başlanıp cinsel temas sona bırakılabilir).

-Fobik yanıt çıkınca egzersiz durdurularak anksiyetenin azalması sağlanır.

-Tedavisi zordur.

Cinsel tiksinti bozukluğuna hangi tür psikiyatrik ve psikolojik hastalıklar eşlik edebilir?
Cinsel tiksinti problemine bazı psikiyatrik sorun ve hastalıklar da eşlik edebilmektedir. Bunlar:
 Obsessif Kompulsif Bozukluk (OKB, titizlik hastalığı veya takıntı- saplantı hastalığı olarak da halk arasında bilinmektedir )
 Anksiyete bozuklukları
 Fobi bozuklukları (korkular)
 Post travmatik stres bozukluğu (Travma sonrası stres bozukluğu)

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

TEDAVİ

Cinsel istek bozukluğu tedavisi nasıldır?
Cinsel istek bozukluğunda kişiye cinselliği öğreten ve sevdiren bir çeşit cinsel terapi uygulanır. Bu tür cinsel tedaviler “davranışsal- bilişsel cinsel terapiler” olarak geçmektedir. Uygulanan yöntem“sistematik duyarsızlaştırma (sistematik desensitizasyon)” olarak geçer.

Bu şekilde cinsel tiksinti bozukluğu tedavisinde öncelikle cinsellikle ilgili yanlış, eksik ve ön yargılı bilgileri düzeltmek için öncelikle bir cinsel bilgiler verilmektedir.

Daha sonra bir takım cinsel egzersizler ve ev ödevleri ile kişinin cinsel hayata adaptasyonu için çalışmalar yapılır. Bunlar kendi vücudunu ve cinsel organları tanıma, masaj, pelvik taban kas egzersizleri (kegel egzersizleri) ve daha sonra erkek cinsel organlarına adaptasyon çalışmalarıdır.

Tüm cinsel sorunlar gibi hastayla doğru iletişim, güven ortamının sağlanması, bir takım ev ödevleri, erkek eşin desteğinin sağlanması ve kooperasyon bu tür cinsel terapilerde anahtar rol oynamaktadır.

İleri düzey olgularda hipnoz tedavisi (hipnoterapi) ve psikodinamik yaklaşımlar yarar sağlamaktadır.

VAKANIN TEDAVİSİ

  1. Oturum: Çiftle birlikte ve tek tek görüşme yapıldıktan sonra cinsel anatomi ve fizyoloji ile ilgili ayrıntılı bilgiler verildi. Görüşme sırasında hasta veya eşinin cinsel anatomi ve fizyoloji ile ilgili soru­ları yanıtlandı. Cinselliğe karşı tutumları anlaşıl­maya, önyargı ve kalıp düşünceleri uygun bil­gilendirmelerle aşılmaya çalışıldı. Tedavi anlaşması sözel kontrat olarak yapıldı. Tedavinin genel çerçevesi konuşuldu. Sistematik duyarsızlaşmanın nasıl uygulanacağı, bu yöntemin olası etki düzenek­leri anlatıldı. Eş son derece katılımcı ve uyumluydu. Daha sonra hasta ve eşine erotik masaj çizimleri olan bir kitaptan (Dr Andrew Stanway 1989, The

Art of Sensual Loving: A New Approach to Sexual Relationships) bazı resimler gösterilerek rahatsız olup olmadığı soruldu. Hasta çizimlerden beğendiklerini gösterdi. Daha sonra çifte 1 hafta süreyle yapmaları için dokunma egzersizleri, hafta­da en az 3 kez yapılmak üzere verildi ve cinsel ilişkiye girmeleri yasaklandı. Dokunma egzersizleri el-kol, ayak-bacak ve yüz-boyun bölgesiyle sınırlı tutuldu. Bu bölgeler hastanın dokunmayla ilgili kaygılarının olmadığını bildirdiği bölgelerdi. Hastaya sadece kendisini rahat hissettiği noktaya kadar dokunma ve dokunulma özgürlüğü olduğu söylendi ve bu alanların dışına kesinlikle çıkılma- ması gerektiği anlatıldı. Dokunma alanları has­tadan alınan geribildirimler doğrultusunda belir­lendi. Başka bir deyişle üst sınırı terapist alt sınırı hasta belirleyecek şekilde yönlendirme yapıldı. Bacakların iç tarafı ve koltukaltı bölgesi, cinsel organlara ve göğüslere yakınlıkları nedeniyle ve bu bölgelere olan erken uyarımların hastanın kaçınma davranışını şiddetlendirilebileceği düşünüldüğün­den dokunma alanının dışında tutuldu. Ayrıca Bayan T’ye ayna ile cinsel organlarına bakma, kendi kendini uyarma ödevi de verildi ve yapılan­ları yazarak bir sonraki oturuma getirmesi istendi.

  1. Oturum: Çift son derece rahat görünüyordu. Ödevlerini yaptıklarını ifade ettiler. Bayan T’nin notları şu şekildeydi:

12.12.05: “Eşim elimden omzuma kadar çok rahat dokunabildi. Dirseğime kadar farklı bir şey his­setmedim, omuzuma çıktıkça daha hoş şeyler his­settim. Ben de eşimin elinden omuzuna kadar dokunabildim. Çok farklı duygular hissetmedim. Onun bana dokunması daha hoştu.”

“İlk defa organımı gördüm ve hiç beğenmedim. Dokunmam çok zor oldu. Resimde gördükleri­mizin hepsini gördüm. Mastürbasyon sonucu olumsuz.” “Mastürbasyon sonucu olumsuz” ifadesini açması istendiğinde hasta kendine dokun­makta zorlandığını, dokunduktan sonra da zevk almadığını ve dokunmayı fazla sürdüremediğini ifade etti.

15.12.05: “Önce eşim benim ayak ve bacağıma dokundu. Sıcaklıktan başka bir şey hissetmedim. Üst baldırlar biraz daha iyiydi. Daha sonra ben dokundum. Üst iç baldırlara dokunmakta zor­landım. Farklı hisler olmadı.” “Organımı ikinci kez gördüğümde daha rahattım. Yani biraz alışmışım. Rahat dokunabildim. Bir önceki kadar çirkin gelmedi. Mastürbasyon başarısız.”

18.12.05: “Birbirimizin yüzüne ve boynuna dokun­duk. Kol ve bacaklara göre daha güzeldi.”

Bayan T’ye cinsel organlar dışında kalan bütün vücut bölgelerine eşiyle karşılıklı dokunma alıştır­malarına geçip geçemeyeceği sorulduğunda kabul etti. Ayna ve kendi kendine dokunma alıştır­malarını sürdürmesi önerildi. Cinsel ilişki yasağının sürdüğü anımsatıldı.

3.oturum: Çift son derece mutluydu. “Bu kadar kolay olabileceğini hiç düşünmedik. Keşke daha önce bu yöntemi bilseydik Kendi kendimizi tedavi edebilirdik” diyorlardı. Kendilerini tutamayıp cin­sel ilişkiye girdiklerini ve bundan çok hoşnut olduk­larını belirttiler. Evlilikleri boyunca ilk kez böyle bir duygu yaşadıklarını, birbirlerine bedensel ve ruhsal olarak çok yakınlaştıklarını ifade ettiler. Bayan T’ye meniden rahatsız olup olmadığı sorul­duğunda artık böyle bir yakınması olmadığını dile getirdi. Notları şu şekildeydi:

19.12.05: “Önce ben eşime dokundum. Ona hiç bu kadar rahat dokunduğumu hatırlamıyorum. Cinsel bölgeleri hariç her yerine dokundum. Göğüs ve bacaklarının iç kısmına dokunmak daha çok hoşu­ma gitti. Eşim bana dokunduğunda daha mutlu oldum. Her tarafıma dokunabildi ve sonuçta orgazm olduk.”

22.12.05: “Organıma hiç rahatsızlık duymadan bak­tım ve dokundum. Mastürbasyon sonucu orgazm oldum.”

24.12.05: “Eşimin ve benim dokunmamdan hiç etkilenmedim. Çünkü konsantre olamadım.

Bir önceki gibi organımı görmekten rahatsız olmuyorum. Rahatım ve orgazm oldum.”

25.12.05: “Dokunuşlar yine çok güzeldi. Eşime dokunmaktan çok onun bana dokunması hoşuma gidiyor. Dokunmalar yarım kaldı. Çünkü orgazm olduk.”

Bu oturumda uygulanan GRCDÖ ham toplam puan 35, dönüştürülmüş toplam puan 4 olarak bulundu. Alt ölçeklerden alınan dönüştürülmüş puanlar 5 puanın altındaydı. İlk ölçek puanlarıyla kıyaslandığında çok belirgin düzelme olduğu görülüyordu.

Son oturumdan 2 ve 6 ay sonra yapılan telefon görüşmelerinde ilişkinin sorunsuz olarak sürdüğü ifade edildi. (8.2.06 ve 12.6.06). Bayan T kolaylıkla orgazm olduğunu, cinsel isteğinin arttığını ve ilişki sırasında daha önceleri olan ağrı yakınmasının da ortadan kalktığını bildirdi. Çift iyi olduklarını ve uygun zamanları olmadığını ifade ederek kliniğe tekrar başvurmadığı için kontrol ölçeği uygulana­madı. Ancak telefon görüşmelerinden edinilen izlenim iyilik halinin sürdüğü yönündeydi. Telefon görüşmeleri sırasında çiftten kimlikleri gizli tutul­mak kaydıyla eğitim ve araştırma amacıyla hastalık ve tedavi süreciyle ilgili bilgilerin kullanılması için sözlü olarak onay alındı.

Tedavide temel olarak hasta, giderek artan oranlar­da kaçınılan ve kaygı uyandıran cinsel durumlara in vivo olarak maruz bırakılmıştır. Amaç Bayan T’nin rasyonel olmayan cinsel korkularının, yani dokun­ma ve dokunulma korkusunun giderek söndürülmesidir. Bu süreçte hastanın sakin ve destekleyici koşullarda, haz almaya odaklan­masının önemi vurgulanmıştır. Masters ve Johnson tarafından geliştirilen duyumlara odaklanma (sen- sate focus) alıştırmaları cinsel fobi ve kaçınma davranışını en iyi tedavi eden yöntem olarak kabul edildiğinden terapide bu alıştırmalar ev ödevi olarak verilmiştir. Bu alıştırmalar orijinal olarak performans anksiyetesini azaltmak için tasarlanmış olmakla birlikte cinsel korku ve tiksinmeyi söndürmek için de ideal bir çerçeve sağlarlar. CTDB tedavisinde üç aşamalı olarak uygulanması önerilmektedir (Kaplan 1987). Birinci aşamada çifte erotik olmayan, sistematik olarak adım adım arttırılan dokunma ödevleri verilir. Çiftin çıplak olması önerilir, cinsel birleşme ve orgazm yasak­lanır. Dokunmaların anksiyete uyandırmadığı ve haz alınmaya başlandığı noktada duyumlara odak­lanma alıştırmalarının ikinci aşamasına geçilir. İkinci aşamada, birinci aşamada yapılanlara ek olarak cinsel organları uyarma alıştırmaları vardır. Orgazm yine yasaktır. Dokunmaların yumuşak ve okşayıcı tarzda olması önemlidir. Orgazma yol aça­bilecek ritmik ve kuvvetli uyarılar önerilmez. Bu aşamada, cinsel uyarımla ortaya çıkan haz verici duyumlar ve duygular söndürme sürecinin güçlü pekiştiricileridir. Hastanın kendisinin ve eşinin cin­sel organlarına karşı duyduğu korku ve kaçınmayı da azaltır. Hastanın eşiyle karşılıklı olarak cinsel organlara dokunma konusunda korkularının azalıp duyarsızlaştığı ve eşin varlığında cinsel olarak uyarılmaya başladığı noktada, vajinal giriş olmadan orgazm (extravaginal orgasm) olmanın denendiği üçüncü aşamaya geçilir. Bu aşamada hastadan eşinin yanında orgazm oluncaya kadar mastürbas­yon yapması istenir. Hasta mastürbasyonla ilgili aşırı katı ve olumsuz tutumlara sahip ise bu aşama atlanıp eşlerin karşılıklı olarak birbirlerine mastür­basyon yapmaları önerilebilir. Vajina dışında sağlanan orgazm partnerle olan yakınlık düzeyini, partnere güven duymayı arttırır ve iletişimi kolay­laştırır. Bayan T ve eşine birinci aşama alıştırmaları ilk oturumda çok sınırlı bir alanı içerecek şekilde verilmiştir. Örneğin, Bayan T sadece eline dokunulmasına izin veriyor olsaydı dokunma alanı elle sınırlı kalacaktı. Dokunmaların anksiyete uyandırmadığı ve haz alınmaya başlandığı noktada dokunma sınırları genişleyecekti. Burada özetlenen klasik yaklaşımdan farklı olarak, Bayan T’ye eşiyle sınırlı dokunma alıştırmaları yaparken kendini uyarma ve bu şekilde orgazm olabilme ödevi de verildi. Bu yaklaşım, ilk görüşmede yapılan ayrıntılı bilgilendirme ve destekleyici tutum, çiftin yüksek motivasyonu ile birleşince tedavi çok hızlı iler­lemiştir. Kısa zamanda ilk ödevlerini başarıyla yapan çifte, duyumlara odaklanma alıştırmalarının birinci aşamasını tamamlamak üzere cinsel organ­lar dışında kalan bütün vücut bölgelerine eşiyle karşılıklı dokunma alıştırmaları ödev olarak veril­miştir. Bu deneyimler cinsel ilişki ve orgazm sırasında yaşanılması olası kontrol kaybı ile ilgili korkulara duyarsızlaşmayı da sağlamış ve çift yıl­lardır ulaşamadıkları bir cinsel uyarılma düzeyine ulaşmıştır. Sonuçta hala süren orgazm ve cinsel bir­leşme yasağına kendilerini tutamadıkları gerekçe­siyle uymamışlardır. Anksiyete ve kaçınmanın tamamen kaybolmasından sonra orgazmı amaçla­madan kısmi vajinal girişe ve daha sonra da tam vajinal girişe izin verilerek tamamlanması plan­lanan duyarsızlaştırma süreci de kendiliğinden sona ermiştir Böylece ikinci ve üçüncü aşama iç içe geçmiş olarak yapılmış ve sonuç başarılı olmuştur.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”]

OLGU ÖRNEĞİ

Bayan T, 24 yaşında, lise mezunu, ev kadını, 2 yaşında bir oğlu var. 4 yıl önce görücü usülüyle tanışıp severek, isteyerek evlenmiş. Görüşmeye 30 yaşında ve öğretmen olan eşiyle birlikte geldi.

Bayan T’nin evlendiğinden beri eşine dokunmak istememe, kendisine dokunulmasından rahatsız olma yakınmaları vardı. Meninin pis bir şey olduğunu düşünüyor ve rahatsız oluyordu. Çift bugüne değin hiç çıplak olarak sevişmediklerini ifade ettiler. Son iki yıldır her ikisinde de giderek artan cinsel isteksizlik yakınması da vardı. Çift ikin­ci bir çocuk sahibi olmayı planladıklarını ve artık “normal cinsel ilişki” istediklerini söylüyordu.

Sevişmeden cinsel ilişkiye giriyorlardı ve bunu da sadece çocuk istediklerinde yapmışlardı. Hamile kalmak için bir ay boyunca sevişmeden cinsel ilişkiye girmişler ve bu ilişki denemelerinde Bayan T hep ağrı duymuştu.

2 yıldır nadiren cinsel ilişkileri oluyordu. Bayan T sadece adet döneminde cinsel istek duyduğunu ve bu dönemde giyinik olarak üst pozisyonda eşine sürtünerek orgazm olabildiğini söyledi. Bunun dışında cinsellikleri haftada ortalama 2-3 kez eşin Bayan T’yi çıplakken seyrederek mastürbasyon yapması şeklinde tanımlanıyordu ve çift kesinlikle birbirine dokunmuyordu.

Çiftin evlilik öncesi cinsel deneyimi yoktu. Her ikisi de cinsellikle ilgili bilgilerini “kısıtlı” buluyor ve kendilerini “tutucu” olarak değerlendiriyorlardı. Nişanlıyken el ele tutuşma, öpüşme, giyinik olarak sevişme biçiminde cinsel yaşantıları olmuş ve evlendikten sonra böyle sorunları olabileceğini hiç beklemiyorlarmış. Çiftin evlilik uyumları sorgu­landığında birbirlerini çok sevdiklerini, çok iyi anlaştıklarını ve her alanda birbirlerini destekledik­lerini ifade ettiler.

Bayan T, 8-9 yaşlarındayken (ilkokul 3. sınıf) babasıyla yaşıt olan halasının oğlu tarafından cinsel olarak taciz edilmiş. “Gel öpeyim, yanıma yat” dediğini hatırlıyor. Kendisinden 2 yaş büyük ablası da benzer şekilde aynı kişi tarafından taciz edilmiş. Bayan T, taciz olayının sadece bir kez olduğunu, bu konuyla ilgili fazla bir şey hatırlamadığını ve duru­mu eşiyle de paylaşmış olduğunu ifade etti. Çocuk­luk ve erişkinlik döneminde bu olayla ilgili aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme şeklinde yaşantılar tanımlamadı. Olayı sık sık hatırlama veya rüyada görme ya da yeniden yaşıyormuş gibi olmay­la ilgili zihinsel ve fizyolojik deneyimleri yoktu. Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ile ilgili olabilecek uyku sorunları, irritabilite, aşırı irkilme tepkisi, yabancılaşma, toplumsal eylemlerden kaçınma, duygulanımda kısıtlılık gibi sorunlar da saptanmadı. Travmayla ilişkili olabilecek kaçınma davranışı, çıplak olarak eşinin kendisine ya da ken­disinin eşine dokunmasından kaçınmak şeklindey­di. Bayan T, ilk adetini 13 yaşındayken görmüştü. İkincil cinsel karakterlerin gelişimi ve adet görmeyle ilgili herhangi bir sıkıntısı olmamıştı. Bayan T evlilik öncesi ve sonrası dâhil olmak üzere hiçbir zaman mastürbasyon yapmayı denememişti.

Bayan T’de ve eşinde herhangi bir fiziksel hastalık öyküsü yoktu ve cinsel sorunlar dışında bir psikiyat­rik sorun saptanmadı. Bugüne kadar TSSB dahil olmak üzere herhangi bir başka psikiyatrik sorun nedeniyle başvuru veya tedavi girişimi olmadığını bildirdi.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

CİNSEL İSTEKSİZLİK

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

cinsel isteksizlik nedir?

Cinsel istek bozukluğu, süreğen ve tekrarlayan bir biçimde cinsel eylem için cinsel fantezi ve arzunun olmaması veya zayıf olması durumunda konur.

Herhangi bir cinsel etkinliği başlatmak ya da eşinin başlattığı cinsel etkinliğe katılım konusunda  isteksiz ya  da az isteklidirler. Cinsel birleşme esnasında cinsel hazzın ortaya çıkma ihtimali çok zayıftır. Orgazm ise çoğunlukla olmaz.

Cinsel isteksizlik erişkinliğin başından beri olabileceği gibi sonradan da ortaya çıkabilir. Başlangıçta normal bir cinsel isteğin bulunduğu bir dönemin olması, cinsel isteksizliğin sonradan gelişen bir nedene bağlı olduğunu düşündürür.tedaviye daha iyi yanıt verir. Ergenliğin başından beri olan cinsel isteksizlikte ise çoğunlukla daha ciddi etkenler söz konusudur.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

A.Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin az olması (ya da hiç olmaması).

Klinisyen, kişinin yaşı ve yaşam koşulları gibi cinsel işlevselliğini etkileyen etkenleri göz önünde bulundurarak cinsel isteğin azaldığı ya da hiç olmadığı yargısına varır.

B.Bu bozukluk, belirgin bir sıkıntıya yada kişiler arası ilişkilerde zorluklara neden olur.

C. Bu cinsel işlev bozukluğu, başka bir bozuklukla daha iyi açıklanamaz ( başka bir Cinsel İşlev Bozukluğu dışında) ve sadece bir maddenin ya da genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”]

CİNSEL İSTEKSİZLİK VE TİPLEMELERİ

Primer,seconder ve a tipik olmak üzere üç çeşit tiplemesi mevcuttur.

Primer:Kişinin içsel dünyasıyla ve intrapisişik durumlarla alakalı bir durumdur.

Seconder:.Travmatik cinsel yaşantılar,kronik hastalıklar,yaş faktörü,psikiyatrik problemler,cinsel ilişkinin niteliği ve niceliği gibi durumlara bağlı ortaya cıkan cinsel istekdeki azalmadır.

A tipik :Her hangi bir nedene bağlı olmamaksızın yaşanan cinsel istekdeki azalmadır.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

SIKLIK VE YAYGINLIK

Kadınlarda;Cinsel istek bozukluğu, uyarılma bozukluğuyla birlikte kadınlarda en sık görülen cinsel  işlev bozukluklarındandır. Araştırmalar, tedavi için başvuran her 3 hastadan 1’inde cinsel istek bozukluğu olduğunu göstermektedir.

Erkelerde ise Cinsel istek azlığı erkeklerin %20’sinde görülür. Laumann ve arkadaşlarının 1999’da Amerika’da yaptıkları bir çalışmada; hiç evlenmemiş erkeklerde, halen evli olan erkeklere göre 3 kat daha sık cinsel istek bozukluğu saptanmıştır.

Mercer’in 2003 yılında, yaşları 16-44 arasında değişen 6399 kadın üzerinde yapmış olduğu bir çalışmada ;  1 sene boyunca en az 1 ay cinsel istek bozukluğu gösteren kadınlar %40.6; en az 6 ay boyunca cinsel istek bozukluğu gösteren kadınlar %10.2 bulunmuştur.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

CİNSEL İSTEKSİZLİĞİN NEDENLERİ

Cinsel isteksizlik çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişebilir. Nedenleri biyolojik ve psikolojik  olarak ikiye ayırabiliriz.

BİYOLOJİK NEDENLER?

1) Hastalık :Koroner yetmezlik

böbrek üstü bezlerinin fazla ya da az çalışması

cinsellik hormonlarının azlığı

tiroid hormonlarının azlığı ya da artışı

epilepsi

beyin kanamaları gibi rahatsızlıklar cinsel ilgiyi azaltabilirler. Ancak cinsel hormonların az olması cinsel isteği azaltabilirken, fazla olması isteği artırmaz.

2) İlaçlar:Depresyon ilaçları, lityum, bazı tansiyon ilaçları, psikoz tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar cinsel isteği azaltabilmektedir.

Cinsel isteğin azalmasına ya da ortadan kalkmasına neden olan etken bir hastalık ya da ilaç ise bu durumda cinsel istek bozukluğu tanısı konmaz.

Tedavide de cinsel istek bozukluğuna neden olan hastalığın tedavi edilmesi ya da ilacın kesilmesi ya da değiştirilmesi temel yaklaşımı oluşturur.

PSİKOLOJİK NEDENLER.

1) Kişilik sorunları,

2) Cinsel kimlik veya yönelim sorunları,

3) Cinsel fobiler veya kaçınmalar,

4) Maskelenmiş parafililer,

5) Gebelik korkusu,

6) Psikiyatrik rahatsızlıklar,

7) Stres ve üzüntü kaynağı olan yaşam olayları,

8) Yaşla veya çekicilikle ilgili endişeler,

9) Eşe ilgi kaybı,

10) Yakınlık sorunları,

11) Evlilik çatışmaları,

12) Eşin cinsel beceri eksikliği,

13) Eş rollerindeki dengesizlikler ve edilgenlik,

14) Katı dini ve ahlaki inançlar,

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”CİNSEL İSTEĞİ ARTIRAN VE AZALTAN ETMENLER”]

Artırıcı Etkiler

Eş çekicidir.

Eş cinsel fanteziye denk düşer.

Eş baştan çıkarıcıdır.

Eş yanıt vericidir.

Ortam yardımcıdır.

Cinsel fanteziler.

Aşk.

Yenilik, yeni teknikler

Yeterli cinsel uyarı.

Huzur, gerginliklerin olmaması.

Güven.

Azaltıcı  etki

Eş çekici değildir.

Eş cinsel fanteziye denk düşmez.

Eş yanıtsızdır.

Eş kızgın ve düşmancadır.

Ortam yardımcı değildir.

Olumsuz fanteziler.

Başkasına yönelik aşk.

Monotonluk.

Yetersiz cinsel uyarı.

Depresyon, anksiyete, öfke

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KOMPLİKASYONLAR-İNTİHAR”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

CİNSEL TERAPİDE CİNSEL İSTEKSİZLİK SEANSLARI YOL HARİTASI

Nereye gideceğini bilenin dünya bile önünden çekilir demişler her işte olduğu gibi sağlam bir planlama her zaman işimizi kolaylaştıran amillerden bir tanesidir. Cinsel isteksizlik,cinsel işlev bozuklukları arasında sağaltımı en zor konulardan bir tanesidir.vajinismus,erken boşalma ve diger bazı sorunlar gibi yapılandırlmış bir terapi süreci litaratürde mevcud degildir.Mesleki tecrübelerime dayanarak ve danışanlar üzerinde faydasını gördüğüm nevi bilinen yöntemlerin bir nevi derlemesini yaparak bir yol haritası çizmeye çalışacagım.

  • İlk görüşme ve öykü alma:İyi bir öykü gerek psikoterapinin gerekse cinsel terapinin temel ilkelerinden biridir. Cinsel terapi diğer terapi türlerine göre danışan terapist ilişkisinin farklı temellerde inşa edildiği terapi türlerinden birisidir.Danışanlar özellikle size gelmeden önce bazı konularda çekincelere sahiptirler.bunlardan en önemlileri sizlerin bu konuda yeterli birikime sahip olup olmadığı,terapi ortamının ve terapistin güvenilirliğidir.Bu noktada yapılması gereken danışanlarla terapi ilişkisinin başladığı ilk görüşmeden itibaren onların zihnindeki bazı soruların cevabını aradan kaldırmanızdır.İlk görüşmede ilk mesaj doğru yere geldiniz olmalıdır.Görüşmenin başladığı ilk andan itibaren danışanlar üzerinde konunun cinsellik olması hasebiyle çekingen ve gergin bir ruh hali söz konusu olacagından ortamı biraz daha rahatlatmak adına konuya direk temasdan ziyade farklı konularla ilgili konuşmalar başlatmayı tercih etmek doğru bir yaklaşım olacaktır. İlk görüşme genellikle sorunu anlama,algılama ve terapiye başlama kararının verilmesi üzerine kurulu bir görüşme niteliğindedir.Bu yüzden ilk görüşmenin formatı sorular eşliğinde danışandan sürekli veriler toparlayıp danışanı ve sorunu formüle etmek olmalıdır.Bunun için yapılması gereken bireysel ve cinsel yaşantıya dair iyi bir öykü alma formatı oluşturmaktır.Kitabımızda öykü almaya yönelik konuyu incelemeniz size bu konuda yardımcı olacaktır.İlk görüşmenin formatı yukarıdada dediğimiz gibi öykü olma ve sorunu anlama üzerine kurulu olduğu için sonrasında  ilk görüşme sonlandırılır.
  • Terapotik mutabakat: Ülkemizde psikoterapi kültürünün çok fazla oturmamış olması ve medikal tedavilere oranla daha fazla maliyetli bir sağaltım şekli olması sebebiyle çoğunlukla seanslar yarıda kesilmekte ve sabırsız davranılmaktadır.İnsanımız bu aceleci yapısından dolayı kısa sürede mucizevi arayışlar içine girmektedir.Oysa değişim ve sağaltım zamana yayıldığı taktirde daha faydalı ve kalıcı olmaktadır.Danışanlara ilk görüşmeden itibaren terapotik kuralları aşılamalı ve bu kurallara riayet edildiği taktirde başarının ve çözümün mümkün olduğu anlatılmalıdır.Bunun için yapılması gereken Sınırları iyi çizilmiş iyi bir terapotik sözleşme yapılmalıdır.(Cinsel terapinin niteliği,içeriği,seans saatleri,ücret,birlikte iştirak etme,erteleme vb durumlar konuşulmalı ve netleştirilmelidir.
  • Temel Stratejiyi oluşturma :Terapide temel strateji danışanın partneriyle ilişkisinin dinamiklerini gözden geçirip var ise sorunlar noktasında farkındalık kazandırıp çiftleri cinsel terapiye hazır hale getirmektir.Unutulmamalıdırki cinsel isteksizliğin altında en sık görülen nedenler ilişkisel sorunlara dayalı nedenlerdir. Ülkemizde evlilik sorunlarının altında yatan nedenlere bakıldığında cinsellik hep ikinci plana itilmiş ve evlilik birlikteliğini etkileyecek bir sorun gibi algılamaktan kaçınılmıştır.Oysa gerek bizzat yaptığım görüşmeler gerekse mesleki paylaşımlar neticesinde edindiğim tecrübeler bunun tam tersine evlilikde cinselliğin ve cinsel yaşantının çok önemli olduğunu burada yaşanılan bir sorunun dolayli bir şekilde evlilik içi ilişkilere sirayet ettiğini defaatle müşahide etmişimdir.Bozulan evlilik dinamiklerine baktığınızda her ne kadar iletişimsel sorunlardan bahsedilsede arka planda cinsel sorunların yattığını birkaç görüşmeden sonra itiraflar halinde karşınıza çıktığınızı çok rahatlıkla görebiliyorsunuz. Bunun için cinsellik kavramı cinsel dürtünün insan yaşamındaki yeri gibi konu başlıklarını ele alarak çiftlere bu konuda doğru bilgilendirme yapmak varsa cinsel hayata dair yanlış inanışları aradan kaldırmak size ve çiftlere bu konuda son derece yol gösterici olacaktır.(bkz.cinsel mitler)
  • Sorun birlikte algılama düşüncesini yerleştirme :Çiftlere yaşamış oldukları bu sorunun bireysel yaşantılarından ziyade birlikteliklerine zarar verdiğini bu sorunun birlikte aşılması gerektiği düşüncesi aşılanmalı ve senin sorunun benim sorunun gibi söylemlerden uzak durmaları gerektiğini telkin etmek.
  • Cinsel Perhiz:Cinsel perhiz cinsel terapinin altın kurallarından bir tanesidir.Çiftlerle terapotik mutabakat sağlandıkdan sonra en birincil devreye sokulması gereken ödevlerden bir tanesidir.Cinsel perhiz terapiye başlama kararı alındıktan sonra çiftlerin sizin ikinci bir telkininize kadar hiçbir şekilde penis vajina ilişkisini içeren bir yakınlığa girmemeleridir.
  • Duygusal bilinç oluşturma : Danışanların İlişkisel sorunlar neticesinde cinsel istek düzeyini manipüle eden bilinç dışının derinliklerinde yer edinmiş olumsuz duygu ve düşüncelerini ( öfke,intikam,hayal kırıklığı,korku ,güvensizlik vb) tanımlar hale getirmek ve bu noktada bu duygu ve düşüncelerin davranımlarına nasıl  yansıdığını fark ettirmeye çalışmalıyız.Bu noktada ruhsal aygıtın ve bilincin temel çalışma prensipleri hakkında danışanı bilgilendirmek duygusal biliç evresinin oluşmasında önemli bir katkı sağlayacaktır.
  • İç görü kazandırma:Duygusal bilinç oluşturdukdan sonra cinsel isteksizliğin nedenlerini algılama ve anlamasına yönelik stratejiler geliştirip bu doğrultuda çalışmalar yapmak.Buradaki temel amaç danışanın cinsel isteksizliğinin nedenlerini anlamasını sağlamaktır.Sorunun başlatan nedenler,devam ettiren nedenler ve sonuç olarak danışanın bireysel ve ilişkisel yaşantısına yönelik yansımaları üzerinde durulur.Bu noktada karşımıza çıkan genellikle evlilik yada birliktelik içi çatışmaların çözüme kavuşturulmadan sonlandırılması,partnerin fiziki cazibeden yoksun olması ve bir takım kurallara riayet etmemesi,cinsel beceriksizlik ve eğitimsizlik ve Freud’un tarifiyle aşk hissinin cinsel istek hissi ile karıştırılması ((Freud’un prenses/fahişe sendromu yakınlık korkusu, aldatma ve diğer güven sarsan davranışlar,kendisine ait bir alan yaratma kaygıları ve duygularını dışa vurma farklılıkları )şeklinde karşımıza çıkmaktadır.bu ve yukarıda saymış olduğumuz nedenlerin üzerinde yoğunlaşarak iç görü kazanmaya yönelik stratejiler geliştirmek gerekmektedir.
  • Doğru bilgilendirme ve bilişsel yeniden yapılandırma:Terapi kavramı tek kelime ile özdeşleştirilmeye kalkışılırsa bunun adının ‘Doğru bilgilendirme’olması hiç şüphesiz bir gerçektir.Kişinin hayatı ve yaşamsal koşulları algılamaya yönelik düşünüş ve eylemlerindeki bozulmaları rehabilite eden düzenleyen bunuda bilinen  yaygın ve bilimsel bilglerle yapan metodun adıda diyebiliriz.Bu noktada doğru bilgilendirme derken yapmamız gereken Danışanın cinsellik ve cinsel ilişki hakkındaki olumsuz duygu ve düşüncelerini yöneten inanışlarının listesini yapmak.Sonrasında bu olumsuzluklarla başa çıkabilmesi için bir davranış listesi geliştirmektir.
  • Davranışsal müdahaleler:Cinsel istek düzeyini çiftler arasında artıracak stratejiler geliştirilir ve metotlar araştırılır.
    • Uygun ideal ortamın oluşturulması,Çiftlerin vermiş olduğumuz ev ödevlerini kendilerini hazır hissettikleri bir zaman diliminde ve ortamda yapmaları telkin edilir.geniş bir aile söz konusuysa sorun çözülene kadar yalnız kalabilecekleri bir mekanda ikamet etmeleri maddi imkanları varsa otele yerleşmeleri yok ise evde başka bireylerin olmadığı zaman dilimlerinde ödevleri yapmaları söylenir.
    • Çiftlerin daha fazla keyif alacakları cinsel aktiviteyi ve yakınlaşmayı artıracak sarılmalar,elle şakalaşmalar,kol kola yürüyüş yapmak,birlikde kucak kucağa film seyretmek vb ilişkiye sıcaklık katacak ödevler verilmelidir.
    • Danışanlardan birbirilerinin cinsel ip uçlarını görmeye başlamaları ve bir cinsel istek günlüğü tutmaları istenir.
    • Cinsel aktivite için birbirlerine özel zaman ayırmaları.
    • Güzel sevişme sanatını öğretici görsel ve yazılı materyaller kullanmalarını tavsiye etmek.
  • Gevşeme ve imajinasyon teknikleri: Ödevlere geçmeden önce bedenen ve ruhen gerginliği azaltmak adına bir takım gevşeme egzersizleri verilir.kişi yapmakta zorlanıyorsa seans esnasında neler yapılacağı anlatılır yada yardımcı yazılı ve  görsel materyaller verilir
  • Sensetif fokus (Okşama egzersizleri ) :Bu egzersiz tamamen cinsellik anlayışının penis vajina birleşmesinden ibaret olduğu mitiniyada hurafesini değiştirmek anlamıyla verilmektedir.Çiftlerin genital bölgelere dokunmadan tamamen çıplak şekilde birbirlerine masaj yapmalarıdır.Çiftlere dokunan dokunmanın vermiş olduğu hazza dokunulan ise dokunulmanın verdiği hazza odaklanması söylenir.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

SOMATİZASYON BOZUKLUĞU

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”] Şu an somatizasyon için genel kabul görmüş bir tanım vermek zordur. Yapılan tanımlardaki ortak nokta “bedensel bir hastalıkla açıklanamayan fiziksel belirtilerden yakınma”dır. Psikososyal ya da duygusal sorunların somatik yakınmalarla ifade edilmesi ve bu belirtiler için tıbbi yardım arama da bu tanımların parçalarıdır.

önceki ismi histeridir.

Somatik belirtilere psikiyatrik olan ya da olmayan bir çok hastalıkta rastlanması olasıdır. Anksiyete ve depresyon bu belirtilere rastlanan psikiyatrik hastalıkların başında yer alır. Yine somatik belirtiler antisosyal, pasif bağımlı, histriyonik, çekingen, paranoid, borderline ve obsesif kompülsif kişilik bozuklukları ile ilişkilendirilmektedir.

Somatik belirtiler psikiyatrik bir bozukluk olmaksızın zorlanmaya tepki olarak, olağan bedensel duyumlara olağandışı duyarlılık olarak ya da yalnızca kültürel bir ifade tarzı olarak da ortaya çıkabilirler.

Somatik yakınmaların ortaya çıkmasında etkili olduğu düşünülen genetik yapı, fizyolojik ya da patolojik değişiklikler, kişilik yapısı, psikodinamik öğeler, öğrenilmiş yanıtlar, bilişsel öğeler, sosyokültürel etmenler sayılabilir.

İşlevsel pekiştirme fiziksel yakınmaların ortaya çıkışı, güçlenmesi ve sürmesinde güçlü bir yoldur. Olumlu sonuçlar veren davranışlar zamanla artarken olumsuz sonuçlananlar yok olur ya da azalır. Bu mantıkla tüm fiziksel yakınmalar, bakım verenlerin olumlu yaklaşımları nedeniyle güçlenirler. Bu olumlu yaklaşımlara örnek olarak; aile üyelerinin sempati, dikkat ve sevgisi, maddi kazançlar, işten uzak geçen süre, sorumluluklardan sıyrılma, sağlıkçıların ilgisi, diğer kişisel ve ailesel sorunlardan uzaklaşma sayılabilir. Fakat hastalar bütün bunların farkında değildirler ve bu yapıyı çözebilmek için doktorun daha fazla çaba göstermesi gereklidir.

Hasta çocuk varlığında aile sorunları göz ardı edildiğinden, sorunlu ailelerdeki çocuklarda fiziksel belirtilerin oluşması güçlendirilir. Yine çocuklarda, rol modeli oluşturulması yoluyla da somatizasyon gözlenebilir. Somatik yakınmalarla başvuran çocukların ailelerinde kronik somatik yakınmaları olan bir aile üyesine rastlama şansı çok yüksektir.

Genel olarak farklı etnik ve toplumsal kökenden gelen, alt sosyoekonomik katmanın üyesi, eğitim düzeyi düşük ve kadın hastalarda somatizasyonun daha sık görüldüğü düşünülmektedir. Farklı kültürel gruplarda yakınmaların algı ve idaresinde belirgin farklılıklar vardır. Öyle ki bazı dillerde kişinin duygusal durumunu tanımlayan sözcükler bulunmaz ve beden dili kullanılır. Kişi bedensel yakınmalarının daha fazla ilgi, sevgi ve anlayış sağlaması nedeniyle ruhsal bozukluğunun duygusal bileşenini arka plana itebilir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”] En az 4 ağrı, 2 GIS, 1 cinsel ve 1 psödonörolojikbelirti olmasıgerekir.
En sık görülen semptomlar; bulantı-kusma, yutma güçlüğü, kol ve bacaklarda ağrı, nefes darlığı, unutkanlık, gebelik ve menstürasyonkomplikasyonlarıdır. [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

Genel populasyonda%0,1-0,2 arasında bulunur.
Kadınlarda erkeklerden 5-20 kat daha fazladır.
Pratisyen hekimlere başvuranların %5-10 u bu tanıyıalmaktadır.
Düşük eğitim ve ekonomik seviyede artar.
30 yaşından önce başlar. [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

Somatizasyon bozukluğu adı altında toplanan belirtiler şunlardır: (bu tanıyı koyabilmek için DSM 9�a göre tanımlanan bu 34 belirtiden en az 13 tanesi aynı kişide görülmüş olmalıdır)

  1. Kusma
  2. Kol ve bacak ağrısı
  3. Nefes darlığı
  4. Sağırlık
  5. Yürüme zorluğu
  6. Karın ağrısı
  7. Sırt ağrısı
  8. Çarpıntı
  9. Çift görme
  10. Kas ağrısı
  11. Eklem ağrısı
  12. Bulantı
  13. Sersemlik
  14. Bulanık görme
  15. İdrar yapma güçlüğü
  16. Karında şişkinlik hissi
  17. İdrar yaparken ağrı duyma
  18. Unutkanlık
  19. Körlük
  20. Cinsel ilişki sırasında cinsel organlarda yanma
  21. İshal
  22. Baş ağrısı dışındaki bedenin herhangi bir yerinde ağrı duyma
  23. Yutma güçlüğü
  24. Bayılma
  25. Cinsel isteksizlik
  26. Değişik besinler yediğinde bunları tolere edememe
  27. Ses kısıklığı
  28. Sara benzeri nöbet geçirme
  29. Göğüs ağrısı
  30. Cinsel ilişki sırasında ağrı duyma
  31. Ağrılı adet görme (kadınlarda)
  32. Düzensiz adet görme (kadınlarda)
  33. Aşırı adet kanaması (kadınlarda)
  34. Gebelik boyunca kusma (kadınlarda)

    Belirtiler genelde hastayı da rahatsız edici düzeydedir. Bu nedenle hastalar sıklıkla doktora başvururlar, değişik ağrı kesiciler kullanırlar ve genelde yaşam tarzlarını da hastalığa göre değiştirirler.

Psikososyalfaktörler önemli rol oynar. Sosyal iletişimde duyguların bir ifsadesidir. Bastırılmışdürtülerin semptomla yer değiştirdiği düşünülür.

Somatosensoriyelgirdiler hatalıdeğerlendirilir. Distraktibilite, tekrarşayanuıyaranlaraalışma yeteniğindekayıp, seçicilikte eksiklik vardır. Bunlar bilişsel işlevlerin rolünügösterir.

Birinci derece akrabalarda görülme sıklığı%10-20 gibi yüksek düzeydedir. Genetik faktörlerin yerini gösterir. [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”] MS, Myasteniagravis, SLE, AIDS, akut intermitantporfiri, hiperparatirodizm, hipertirodizm, kronik sistemik enfeksiyonlardır.
%50 sinde başta majordepresyon, şizofreni ve anksiyetebozukluklarıolmak üzere başka psikiyatrik sendromlar vardır. [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KOMPLİKASYONLAR-İNTİHAR”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

Tedavi

Somatik yakınmalarla başvuran hastaların tedavisine yardımcı olacak birçok yöntem vardır. En çok; aynı doktorla düzenli görüşmeler, tedavi edici bir ilişki geliştirilmesi ve davranışsal teknikler üzerinde durulmaktadır. Yakınmaların gerçekliğinin sorgulanması yararsızdır. Bu tür çabalar genelde hastanın doktoru yetersiz olarak değerlendirmesine neden olur.

Hastaya yaklaşımda uyulması gerekli ilkeler;

4 – 6 haftada bir düzenli görüşmeler ayarlanması, “gerektiğinde” yapılacak görüşmelerden kaçınılması, her görüşmede genel bir fizik inceleme yapılması, bulgulara yakınmalardan daha fazla değer verilmesi, kesin gerekli değilse tanısal yöntemler ve hastaneye yatırmaktan kaçınılması, semptom gelişiminin bilinçli olmadığını anlaşılması ve hastaya “hepsi sizin kafanızda” gibi açıklamalar yapılmaması olarak sıralanabilir.

Ayda bir 15 dakika gibi düzenli aralıklardaki yüzeysel görüşmelerde yapılacak durum değerlendirilmesi, hastanın gereksinim duyduğu ilgiyi yeni belirtiler çıkarmadan elde etmesini sağlar. Bu izlem görüşmelerinin sıklığı hastalığın ağırlığına göre belirlenebilir. Başlangıçta 3-4 haftada birden daha uzun aralıklar seçilmez. Bu görüşmelerle amaçlanan hastanın tetkik istekleri, yeni doktorlara gitmesi ve acil başvurularını önce azaltıp sonra kesmesidir.

Somatik yakınmalarla başvuran hastaların genellikle bedensel sağlıklarıyla ilgili endişeleri olduğundan yapılan inceleme ve tetkiklerin sonuçları açıklanmalıdır. Görüşmelerdeki tema yavaş yavaş fizik yakınmalardan psikososyal duruma kaydırılır. Hastalara, uygun bir görüşme tekniği ile, ifade etmekte zorluk çektikleri duygusal yönlerini anlatabilecekleri ortam hazırlanmalıdır. Somatik duyumlar yanında duygusal sorunların da konuşulması hastanın yeni bir bakış açısı kazanmasına, eskiden beri kullanmakta olduğu somatikdurumlara odaklanmanın yerini duygusal sorunlara odaklanmanın almasını sağlayabilir.

Hastaların amaçları ve tedaviden beklentileri yeniden düzenlenmelidir. Hastaların tamamen iyileşmeleri her zaman mümkün olmadığından hastalık davranışını değiştirme ve işlevselliğin artırılmasına odaklanılmalıdır.

Somatizasyon ender olarak bilinçli bir süreçtir ve hastaların içgörüleri yoktur. Hastanın doktora inanması için, erken dönemde “hiç bir şeyin yok” ya da “hepsi sinirsel” gibi yaklaşımlardan kaçınılıp yakınmaların “yasallaştırılması” yerinde olacaktır. Saptanan ikincil kazançların kaldırılmasına yönelik düzenlemeler yapılmalıdır. Psikososyal etkilerin değerlendirilmesine geçişte hasta ve doktor için rahat bir giriş “bu şikayetlerinizin günlük yaşamınızla ilişkisi nasıl?” olabilir. Hastalar genelde bunu tartışmaya hazırdır. Bu doğrultuda Tablo 2’de hastaya yaklaşım yöntemleri önerilmiştir.

Tablo 2. Somatik yakınmaları olan hastalara yaklaşım

Tedaviden çok bakım verin

Belirtileri tamamen ortadan kaldırmaya çalışmayın

Baş etme ve işlevselliğe odaklanın

Tanısal ve terapötik tutuculuk

Test istemeden önce eski dosyaları inceleyin

İsteklere somatik olmayanlardaki gibi yaklaşın

Sık görüşme ve fizik incelemeler ayarlayın

Düzene girince, görüşme sıklığını değiştirmeyin

Sıkıntıları sonlandırın

Yakınmaları yok saymayın ya da hafife almayın

Hasta doktor ilişkisini belirtilerle kısıtlamayın

Sosyal öyküye odaklanın

Tanı sağlayın

Yapısal patolojileri değil bozuklukları vurgulayın

Dikkatlice güven tazeleyin

Psikiyatri konsültasyonu

Eşlik eden psikiyatrik sorunlara tanı koyun

Farmakolojik tedavi seçenekleri önerin

Psikoterapi sağlayın

Bilişsel davranışçı tedavi

Başa çıkmayı geliştirin.

Somatik bir hastaya tedavi yaklaşımı oluştururken klinisyen depresyon ve anksiyete olasılığını değerlendirmelidir. Hastanın ilaçlara duyarlı olabileceği ve yan etkiler akılda tutularak antidepresan tedavi düşünülmelidir. Antidepresan tedavi dikkatli hasta hazırlanması ve eğitimi, düşük başlangıç dozları ve yavaş artışlar ile sürekli izlem gerektirir.

Uzun süreli somatizasyon hastaları, özellikle kronik ağrı sorunu olanlar kendi başlarına tedavi kullanmış ve analjeziklere, benzodiazepinlere, alkole ya da nikotine bağımlı olabilirler. Endike olduğunda tolerans ve bağımlılık yanında madde bıraktırma da değerlendirilmelidir.

Bazı hastalarda psikiyatrist konsültasyonu yararlıdır. Genel kanı; kişilik bozukluğu düşünüldüğünde, eşlik eden psikiyatrik bozuklukların varlığı araştırıldığında ve psikotrop ilaçlarla ilgili öneri almak için psikiyatri konsültasyonunun yararlı olduğudur.

Bazı hastalarda bilişsel davranışçı grup terapileri kullanılabilir. Spastik kolon, kronik idiopatik yüz ağrısı ve kardiyak olmayan göğüs ağrısı olan hastalarla yineleyen karın ağrısı olan çocukların ailelerinde bilişsel davranışçı tedavi uygulamalarının yararlı olduğunu bildiren yayınlar vardır. Grup terapilerinde hastanın yanlış inanç ve davranışlarını saptayıp değiştirme amaçlanır. Stresle baş etme, sorun çözme konusunda genel öneriler ve sosyal beceri eğitimleri verilebilir. Ayrıca hastanın yaşamındaki özgül stres nedenlerini azaltmaya yönelik yaşam tarzı önerileri verilebilir. Evlilik çatışmalarıyla baş etme, çocuklarla ilişkileri yürütme ve aile sistemi içi ilişkileri sağlıklı hale getirme öncelikli başlıklar arasındadır.

Hastalara düzenli fizik egzersiz önerilmelidir. Böylece hastaların özgüvenlerinde artış sağlanabilir. Vitaminler, diyet, bandajlar, sıcak-soğuk uygulamalar, gevşeme teknikleri, masaj, kuma gömme, kaplıcalar gibi ilaç dışı tedaviler genelde iyi kabul gören zararsız yöntemler olup bu hastalarda denenmelidirler. Hastaların yakınmalarını bütünüyle yok etmek genelde yeni bir yakınma ortaya çıkmasına neden olabildiğinden bundan kaçınmak ve bunun yerine hastaya yakınmalarıyla baş etmesini öğretmek gereklidir.

Somatik yakınmalarla başvuran hastaların tedavi sonuçlarına ilişkin çok fazla bilgi yoktur. Bazı hastalarda kendiliğinden gerileme olduğu bildirilmiştir. Ancak hastaların sık doktor değiştirmeleri izlem sonuçlarının alınmasını zorlaştırmaktadır. Birinci basamak hekimliğinin doğası gereği doktor, somatik yakınmaları olan hastalarıyla kesinlik sağlanamamasından kaynaklanabilecek gereksiz ya da yetersiz tedavi uygulamalarını önleyecek uzun süreli bir ilişki kurmaya hazırlanmış olmalıdır

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

HİPOKONDRİYAZİS BOZUKLUĞU – HASTALIK HASTALIĞI

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

HİPOKONDRİYAZİS BOUZKLUĞU NEDİR- HASTALIK HASTALIĞI NEDİR?

Hipokondriyazis beden belirtilerinin gerçekçi olmayan bir biçimde veya hatalı yorumlanması­na bağlı olarak kişinin ciddi bir hastalığı olduğu ya da olacağı biçiminde yoğun zihinsel uğraşılar ile karakterize psikiyatrik bir bozukluktur. Yeterli tıbbi değerlendirme ve hekimler tarafından verilen çeşitli güvencelere karşın zihinsel uğraşların sürmesi, bu düşüncelerin hezeyan düzeyinde olmaması (kişi zaman zaman aslında bir sorununun olmayabile­ceğini veya abartmış olabileceğini kabul eder) ve yalnızca dış görünüm ile ilgili belirli bir kaygı ile sınır­lı olmaması tanı için gereklidir. Bu düşünceler klinik olarak belirgin bir sıkıntıya ya da mesleki, toplumsal ve diğer önemli yaşam alanlarında işlevsellik kaybına yol açar.

Bu bozukluğun en az altı ay sürmesi ve bedensel hastalık kaygısının yaygın anksiyete bozuk­luğu, obsesif-kompulsif bozukluk, panik bozukluğu, major depresyon, ayrılma anksiyetesi ya da diğer bir somatoform bozukluk ile açıklanamaması hipokond- riyazis için bir diğer tanı ölçütüdür. Dünya Sağlık Örgütü’nün hipokondriyazis tanı ölçütleri temel olarak Amerikan Psikiyatri Birliği’nin DSM-IV tanı ölçütleriyle örtüşmektedir. Hipokondriyazisteki zihinsel uğraşlar bedensel işlevlerle (çarpıntı, ter­leme gibi); önemsiz, sıradan bedensel sorunlarla (arasıra olan öksürük, küçük yaralar gibi) veya müphem ve değişken beden algılarıyla (damarların sızlaması, kalbin yorulması gibi) ilgili olabilir. Kişi bu belirtileri, varlığından kuşkulandığı hastalığın işaret­leri olarak algılar veya yorumlar. Hastalık kaygısı aynı anda veya değişik zamanlarda değişik organ sistem­lerini içerecek şekilde olabileceği gibi, tek bir organ veya hastalıkla da (kalp hastalığı veya beyin tümörü bulunduğu kaygısı gibi) sınırlı olabilir.

Yeterli muayene ve tıbbi incelemelerin herhangi bir hastalık varlığını doğrulamamasına, şüphelenilen hastalığın yol açması gereken sorun ve sonuçların görülmeme­sine ve tekrarlanan güvencelere karşın bu kaygılar devam eder. Ancak bu inanç hezeyanlı bozukluğun somatik tipinde olduğu gibi kesin ve değişmez değildir. Kişi ciddi bir hastalığının olmasıyla ilgili kaygılarının aşırı ya da anlamsız olduğunu kabul etmiyorsa ve hezeyanlı bozukluk tanısı dışlanmışsa, içgörünün yetersiz olduğu belirtilir.

Hipokondriyak hastalar kendi bedensel uyaranlarına duyarlı olduk­ları gibi, başka kişilerin hastalıklarını duyduklarında ya da hastalıkla ilgili yazılar okuduklarında da aşırı düzeyde endişelenirler. Sağlıkla ilgili kitapların okun­ması, sağlık programlarının izlenmesi, sohbet konu­larının bile endişe edilen hastalıkla ilgili olması dikkat çekici diğer özelliklerdir. Bu hastaların tıbbi öyküleri çok sayıda hekim başvurusu ve yinelenen tetkiklerle, hekim-hasta ilişkisinde yaşanan sorunlar ve öfke duygularıyla doludur. Bu kişiler genellikle yeterli ilgi ve tıbbi bakım görmediklerinden yakınırlar ve psikiy­atrik konsültasyona sıklıkla direnirler. Hastalık kaygısıyla tekrarlanan tıbbi muayene ve tetkikler ekonomik kayıpların yanı sıra, iyatrojenik komp­likasyonlara da yol açabilir. Hipokondriyazis klini­ğinde vurgulanması gereken diğer bir unsur depre- sif bir sürecin veya bir anksiyete bozukluğunun varolan tabloya sıklıkla eşlik edebildiğidir. Schwenzer 152 olgu ile yaptığı bir çalışmada hipokondriyak hastalarda sosyal anksiyete ve sosyal fobik özelliklerin kontrol grubuna oranla belirgin derecede yüksek olduğu sonucuna varmıştır.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

TANI ÖLÇÜTLERİ/KRİTERLERİ

  • Kişinin beden işlevlerini ya da bedensel semptomlarını yanlış yorumlayarak bedensel bir hastalığı olduğundan ya da olacağından endişe etmesi ve zihninin sürekli olarak bu konularla meşgul olması.
  • Bu şikayet ve endişe ile gittiği hastanelerde ve doktorlarda yeterli muayene, tetkik ve değerlendirmeler yapılmasına ve güvence verilmesine karşın, endişesinin devam etmesi.
  • Kişinin sağlığı ile ilgili endişe ve değerlendirmesi somatik tip hezeyanlı bozuklukta olduğu gibi sanrı düzeyinde değildir.
  • Kişinin sağlığı ile ilgili endişesi vücut dismorfik bozuklukta olduğu gibi görünümü ile ilgili endişelerle sınırlı değildir.
  • Kişinin sağlığı ile ilgili zihinsel uğraşıları ve endişesi belirgin sosyal ve mesleki işlev bozukluğuna neden olur.
  • Bozukluğun süresi en az 6 aydır
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

SIKLIK VE YAYGINLIK

Hipokondriyazisin genel nüfus içindeki yaygınlığı tam olarak bilinmemekle birlikte, sağlık kurumlarına başvuranlardaki yaygınlığının %4 ile %9 arasında olduğu bildirilmektedir. Her iki cinsiyette de benzer oranlarda görülür. Hipokondriyazis herhangi bir yaşta başlayabilir, ancak hastaların çoğunda belirti­ler erken erişkinlik döneminde ortaya çıkar. Seyir genellikle süreğendir, alevlenme ve yatışma dönem­leri şeklinde dalgalı bir gidiş gösterir. Aralarda tam düzelmeler olabilir. Hastalık dönemleri aylarca hatta bazen yıllarca sürebilir. Psikososyal stres kaynakları yeni atakları tetikleyebilir. Hastalığın seyri sırasında ciddi ekonomik kayıplar, sosyal veya mesleki işlevsel­lik kaybı sık görülür. Yakın geçmişe kadar prognozu iyi olmayan ve tedavisi çok güç bir hastalık olarak kabul edilen hipokondriyazis günümüzde çok daha etkin biçimde tedavi edilebilmektedir.

Kontrollü çalışmalar olmamakla birlikte bazı yazarlar olguların yaklaşık yarısında düzelme sağlanabildiğini belirtmektedir. Ani başlangıç, tedavi edilebilir genel tıbbi bir durumun eşlik etmesi, kişilik bozukluğunun bulunmaması, yüksek sosyoekonomik düzey ve belirgin ikincil kazançların olmaması iyi prognoz göstergeleri arasındadır

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

hipokondriyazis Belirtileri;

  • Kişi geçmişte bir çok doktora gittiyse, hatta gerçekten ciddi bir hastalığı olduğuna inanan bir doktorda karar kıldıysa,
  • Kişi son zamanlarda ciddi bir kayıp ya da stres yaratan bir olay yaşadıysa
    Kişi spesifik bir organ ya da sistem (kalp ya da sindirim sistemi gibi) üzerine aşırı endişeliyse,
  • Kişinin belirtileri ya da endişelendiği bölge değişebiliyorsa,
  • Doktorun görüşleri kişiyi rahatlatmıyor, kişi doktora inanmıyor ya da doktorun bir hata yapmış olduğunu düşünüyorsa,
  • Kişinin hastalık endişesi iş, aile ve sosyal hayatını zedeliyorsa,
  • Kişi anksiyete, gerginlik ve/veya depresyondan yakınıyorsa
    dikkatli olunması gerekmektedir.

hipokondriyazis nedenleri-Etiyoloji

Hipokondriyazis etiyolojisi ile ilgili dört temel kuram­dan söz edilmektedir. İlk kuram normal beden duyumlarının abartılı biçimde algılanması ile ilgilidir. Bu hastalar kendi bedensel duyumlarını diğer­lerinden belirgin olarak algılamakta ve bu durumu varlığından endişe ettikleri hastalığın kanıtı olarak yorumlamaktadır. Bu hatalı algılamalar zaten yüksek olan kaygı düzeyini daha da arttırmakta, bu da bedensel uyaranları şiddetlendirerek olayın kısır döngüye dönüşmesine yol açmaktadır . Haenen ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada hipokondriyak hastalar ve sağlıklı kontrol olguları, dikkat bedene yöneltildiği ve başka bir yere istemli olarak çekildiği durumlarda değerlendirilmiş; her iki durumda da beden duyumlarının bildirilmesi hipokondriyak hastalarda anlamlı derecede yüksek bulunmuştur.

Dikkati çeken diğer bir unsur bu kişilerdeki sağlık ve hastalıkla ilgili hatalı ve çarpıtılmış düşüncelerin (kognisyonlar) ön planda olmasıdır. “Bedensel belirtiler her zaman bir hastalık habercisidir”, “iyi olduğunuza emin olabilirsiniz, ama hasta olmadığınıza emin olamazsınız” ya da “doktorlar sık sık teşhis hatası yaparlar” gibi inanışlar söz konusu olabilir. Dikkatin bu tür düşünceler doğrultusunda seçici hale gelmesi nedeniyle hasta­lar çevrelerinden, gazete haberlerinden veya daha önce gittikleri hekimlerden kendi inanışlarını destekleyecek ifadeleri aktarırlar. Kısır döngü nedeniyle giderek artan kaygı düzeyi ve hatalı yorumlanan duyumlar nedeniyle ciddi bir hastalığı olduğuna ilişkin inancı pekişen hastalar, tekrarlayıcı biçimde güvence arayışına girer ve muayene ve tetkikleri izleyerek ancak kısa süreli bir rahatlama dönemi yaşayabilirler

Psikodinamik kurama göre hipokondriyaziste başkalarına yönelik agressif ve hostil arzular; bastır­ma veya yer değiştirme mekanizmasıyla bedensel yakınmalara dönüşür. Geçmişteki hayal kırıklıkları, kayıplar veya reddedilmeler böyle bir öfkeye kay­naklık edebilmektedir. Bazı yazarlar suçluluk hissine karşı egonun bir savunma düzeneği olarak hipokondriyazisi kullandığını belirtmektedir.

Öğrenme kuramına göre psikososyal öğrenme süre­ci bu hastalığın etiyolojisinde önemli bir rol oyna­maktadır. Burada hastalık rolünün öğrenilmesi ve sosyal ilgi, iletişim veya başka türlü bir ikincil kazanç ile bu rolün pekişmesi söz konusudur.

Etiyoloji ile ilgili bir diğer kuram da hipokondri- yazisin depresif bozukluklar, anksiyete bozuklukları ve kişilik bozuklukları gibi diğer psikiyatrik hastalık­ların farklılaşmış bir formu olduğu biçimindedir.

Barsky ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada hipokondriyak kişilerin yaşam öykülerinde kontrol grubuna göre anlamlı derecede fazla çocukluk çağı travma öyküsü bulunduğu, bunların çoğunlukla cin­sel taciz veya ciddi fiziksel şiddet şeklinde olduğu bildirilmiş; bu hastaların travma yönünden araştırıl­ması gerektiği vurgulanmıştır.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”]

hipokondriyazis  prognoz-gidiş ve sonlanış

Epizodikve kroniktir.
1/3 yada yarısıiyi derecede düzelir.
İyi prognozgöstergeleri; yüksek sosyo-ekonomik düzey, tedaviye yanıt veren anksiyeteya da depresyonun varlığı, ani başlangıç, kişilik bozukluğu olmaması, başka tıbbi hastalığın eşlik etmemesidir. [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”]

Ayırıcı Tanı

Ayırıcı tanıda öncelikle önem verilmesi gereken konu genel tıbbi bir hastalığın varlığının araştırılmasıdır. Yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif-kompulsif bozukluk, panik bozukluğu, majör depresyon, ayrıl­ma anksiyetesi ve psikotik bozukluklar ayırıcı tanıda yer almalıdır. Diğer somatoform bozukluklardan konversiyon bozukluğunda nörolojik bir bozukluğu düşündürebilecek yalnızca bir veya iki semptomun olması; somatizasyon bozukluğunda hastanın hastalığa değil çok sayıda ve birden fazla sisteme ilişkin semptomlara odaklanmış olması; ağrı bozuk­luğunun ağrı semptomları ile sınırlı kalması; beden dismorfik bozukluğunda bedensel eksiklik veya çirkinlikle ilgili öznel kaygıların bulunması ile ayırıcı tanıya gidilir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KOMPLİKASYONLAR-İNTİHAR”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

hipokondriyazis Tedavisi

Etkin tedavinin ne olduğuna ilişkin kontrollü çalışma sonuçları henüz belirgin olmamakla birlikte, bilişsel davranışçı tedavi uygulanabilirliği ve olumlu sonuçları nedeniyle en fazla önerilen yaklaşımdır. Tedavi yaklaşımı ne olursa olsun hastayla güven ilişk­isinin kurulması; içgörünün sağlanması ve tedavi işbirliğinin oluşturulması çok önemlidir. Tanı konula­mamış ve fiziksel bir sorunu olduğuna inanan has­tayla tedavi işbirliğini oluşturmak klinik bilgi ve deneyim gerektirir. Nitekim bu hastaların psikiyatrik konsültasyona ne kadar dirençli olduğu bilinmekte­dir. Bu nedenle hipokondriyak hastaların tedavisinin birinci basamak sağlık birimlerinde yapılması gerek­tiği ileri sürülmektedir.

Tedavideki temel ilkelerden biri eşlik eden diğer psikiyatrik bozuklukların saptan­ması ve tedavi edilmesidir. Anksiyete bozuklukları veya depresyon tedavisinin hipokondriyazisin klinik görünümünde olumlu değişiklikler yaptığı bildirilmektedir. Seçici serotonin geri alım engelleyi­ci (SSRI grubu) antidepresan ilaçların olumlu etki­lerinden söz edilmektedir. Fluoksetin ile yapılan plasebo kontrollü bir çalışmada ilacın olumlu etkileri bildirilmiş, ancak aynı çalışmada plaseboya yanıtın da yüksek olduğu vurgulanmıştır.

Bilişsel davranışçı terapide hastanın hipokondriyazis hakkında bil­gilendirilmesi, bedensel duyumlarla kaygı düzeyi arasındaki ilişkinin gösterilmesi, tıbbi güvence arama davranışının engellenerek hastanın kaçındığı kaygıy­la karşılaştırılmasının ve onunla başa çıkmasının sağlanması, hatalı algılama ve yorumlamaların düzeltilmesi, daha uyumlu davranış kalıplarının yer­leştirilmesi amaçlanır. Olaylarla ilgili duygu, düşünce, davranışlar ve bedensel belirtilerin kaydedildiği günlüklerin tutulması, stresle başa çıkma ve sorun çözme eğitimi, kaçınma davranışlarının belirlenerek engellenmesi yoluyla bu amaçlara ulaşılmaya çalışılır. Grup terapilerinin de hipokondriyazis tedavisinde yararlı olduğuna ilişkin yayınlar mevcuttur.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU NEDİR?

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU NEDİR?

Duygularda, insan ilişkilerinde, davranışlarda dengesizlik ve aşırı kaybetme korkusu..

Borderline kişilik genelde çocuklukta yaşanılan önemli bir kayıp, anne-baba ile olan bağın dengesiz olması, travma, kötü muamele yada duygusal olarak yoksun kalmak gibi tecrübelere dayanmaktadır. Oldukça yaygın görülen bir hastalıktır, toplumun yüzde 2 yada 3 ünün sahip olduğu tahmin edilmektedir.

Eğer Borderline Kişilik Bozukluğunuz varsa, sürekli olarak terkedilme duygusunun yarattığı panik ile mücadele ediyorsunuz demektir. Genel olarak davranışlarınız değişken ve ani hareketlerden oluşur. Duygularınız sürekli değişir, insanlarla olan ilişkileriniz ise yoğun ve fırtınalıdır.

Büyük ihtimalle, değer verdiğiniz insanlara tutunmak için çılgınca bir çaba sarfederken bir yandan da kaybetme korkusundan kaçınmak için önemsizleştirmeye çalışırsınız. Yalnızlık duygularını uzaklaştırmak için çevrenizi insanlar ile doldurursunuz, hatta sevmediğiniz yada anlaşamadığınız insanları bile kabul edersiniz. İnsanlar ile olan ilişkilerinizde strese yol açan olaylar, örneğin maddi zorluklar, ilişkide yaşanan problemler vs genelde hastalığı daha da kötüleştirir.

Borderline kişiliğe sahip kişilerin kendine güven duyguları çok kırılgan olduğu için insanlar tarafından kabul edilmeye yada reddedilmeye karşı aşırı derecede hassastırlar. Eğer bu hastalığa sahipseniz, bir ilişkiniz olsa bile kendinizi dışlanmış ve yalnız hissedersiniz. Olası bir kayıp, ayrılık yada terkedilme ihtimali karşısında kendinizi tehdit altında hissederseniz ve genelde hiddet, aşırı öfke, aşağılama yada sözlü saldırılar ile tepki verirsiniz. Borderline kişiliğe sahip insanların duygularını kontrol etmekte zorlandıkları yaygın olarak bilinmektedir. Ayrıca bazı durumlarda yalnızlık ve terkedilmişlik duygularından kurtulmak için alkol, uyuşturucu, yeme bozuklukları, kendine zarar vermek yada intihara teşebbüs etmek gibi davranışlar görülebilir

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU DSM V TANI KRİTERLERİ
Aşağıdakilerden beşi (ya da daha çoğu) ile belirli, erken erişkinlikte başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan, kişilerarası ilişkilerde, benlik algısında ve duygulanımda tutarsızlık ve belirgin dürtüsellik ile giden yaygın bir örüntü:

  • Gerçek ya da imgesel bir ayrılıp gidilmeden (terk edilmeden) kaçınmak için çılgınca çaba gösterme (Not: Beşinci tanı ölçütü kapsamına giren intihar ya da kendine kıyım davranışını burada kapsamayın.)
  • Gözünde aşırı büyütme (göklere çıkarma) ve yerin dibine sokma uçları arasında gelip giden, tutarsız ve gergin kişilerarası ilişkiler örüntüsü.
  • Kimlik karmaşası: Belirgin ve sürekli, tutarsız bir benlik algısı ya da kendilik duyumu.
  • Kendine kötülüğü dokunabilecek en az iki alanda dürtüsellik (örn. Para harcama, cinsellik, madde kötüye kullanımı, güvensiz araba kullanma, tıkınırcasına yeme). (Not: Beşinci tanı ölçütü kapsamına giren intihar ya da kendine kıyım davranışını burada kapsamayın.)
  • Yineleyici intihar davranışları, girişimleri ya da göz korkutmaları ya da kendine kıyım davranışları.
  • Duygudurumda belirgin bir tepkiselliğin olmasına bağlı olarak duygulanımda tutarsızlık (örn. yoğun dönemsel disfori, kolay kızma ya da genellikle birkaç saat, ancak seyrek olarak birkaç günden daha uzun suren bunaltı).
  • Süreğen bir boşluk duygusu.
  • Uygunsuz, yoğun bir öfke ya da öfkesini denetlemekte güçlük çekme (örn. sık sık kızgınlık gösterme, sürekli öfkeli olma, sık sık kavgaya karışma).
  • Zorlanmayla ilintili, gelip geçici kuşkucu düşünceler ya da ağır çözülme belirtileri.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU EPİDEMİYOLOJİSİ
Borderline kiþilik bozukluðu, genel populasyonun %2’sinde görülür. Kadýnlarda erkeklere oranla 3 kat fazladýr. Borderline kiþilik bozukluðu olan hastalarýn birinci derece yakýnlarýnda, bu bozukluðun görülme oraný genel populasyona göre yaklaþýk 5 kat fazladýr. Aynı zamanda, madde suistimali, antisosyal kişilik bozukluğu ve depresif bozukluklar için de artmış ailesel risk vardır.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

Borderline Kiþilik Bozukluðunun Klinik Özellikleri
Bu bozukluðun önemli özellikleri, dengesizlik ve
neredeyse sürekli bir kriz durumudur. Stres altında, borderline hastalarda, psikotik belirtiler ve major
depresyon çıkabilir. Karakteristik olarak, manipülatif  kendine zarar verici eylemlerle veya daha az sýklýkla başkalarına yönelik öfkeyle, eyleme vurma (actingout) mekanizmasýna başvururlar. Borderline hastalar
hemen daima duygusal karmaşa ve kriz içindedirler; doktora başvuruları da bu şekilde olur. Borderline
kişilik bozukluğunun en belirgin görünümü duygusal tepkilerinin yoğunluğu, duygudurumlarındaki
değişebilirlik ve sergiledikleri belirtilerin çeşitlilişidir. Çökkün duygu durumdan bir süre sonra kýzgýn ve
tartışmacı daha sonra da hiç bir duyguları olmadıðı şeklinde yakınmalarla doktorun karşısına çıkabilirler.
Davranışları kestirilemez. Borderline kişiliğin bir sendrom olarak özellikleri ise,
en iyi olarak Gunderson tarafından ortaya konmuştur.Buna göre borderline hastalarýn altı önemli özelliği
vardır. Bunlar:
1. Azalmış başarı (azalmış iş kapasitesi)
2. Dürtüsellik
3. Manipülatif suisidal tehditler
4. iyi sosyalizasyon (sıklıkla yüzeysel bir uyum)
5. yakın ilişkilerde bozukluklar
6. Hafif veya ksa psikotik epizodlar

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU BELİRTİLER

  1. İdealleştirme ile aşağılama arasında sürekli değişen bir ilişki
  2. Tehlikeli boyutlarda kendine güven eksikliği ve dengesizlik
  3. Ruh halinde sürekli ve büyük değişimler.
  4. Aşırı ve yoğun öfke
  5. Kızgın ve saldırgan patlamalar
  6. Ayrılıkta yada kayıp anında panik duygusu
  7. Sürekli olarak kendini boş hissetme.

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU  SEBEPLERİ

  • Yetersiz destek (ebeveynlerden biri özellikle anne empatik duygudan çok yoksundur. Hasta yalnız hisseder)
  • Aşırı cezalandırıcı aile
  • Güvensiz ve istikrarsız aile
  • Boyun eğici aile (hissettiğini gösterme acıdığında ağlama, incinebilir olma, sadece bizim istediğimiz gibi ol)
  • Ayrışma ve bireyselleşmenin engellenmesi, (1.5-3 yaş arası)
  • Temel güven ve özerklik duygusunun engellenmesi
  • Cinsel istismar (en önemli etkenlerden birisi)
  • Normal birey iyi ve kötü anne imgelerini bir arada entegre edebilirken BKB olan hastalar bu sürekliliği geliştiremez. Bu hayatlarında her alana hakim olur.
  • Bu sebeplerin daha çok preödipal dönemde (1-3 yaş) ortaya çıkması
  • Preödipal dönemde ortaya çıkmış olmasından dolayıda daha önce tedavi edilemez hastalıklar arasında görülmüştür. (Freud preödipal dönemle ilgilenmemiştir)

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU  ORTAK ÖZELLİKLERİ

  • Kızgınlığın tek duygusal tepki olması
  • Bozuk insan ilişkileri (eyleme vurumlar)
  • Tutarlı bir kimlik duygusunu sürdürememe
  • Depresyon-depresif
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”]

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU   AYIRICI TANISI

  • En az iki alanda dürtüsellik. (cinsellik, alkol, kumar vs.)(dürtü denetimi bozuklukları (örnek: trikotillomani, patolojik kumar oynama, promani, kleptomani) ile karıştırılmamalı)
  • Tutarsızlık (bir çok özellik histriyonik içinde geçerli ama histriyoniğe göre çok tutarsız)
  • Aşırı stres altında psikotik ataklar geçirebilirler ancak geçicidir. (şizoid, şizotipal kişilik bozukluklarına benzer psikotik ataklar olabilir ama nadir ve geçicidir)
  • Aşırı stres altında kendilerine zarar verebilirler. (Manipülatiftir)
  • Gün içinde duygularda değişim. (bipolarla karışmamalı)
  • Aşırı yüceltip yerin dibine batırma (narsizmin yüceltip yerin dibine batırması gibi değil, narsis daha tutarlı davranır)
  • Terk edilmeye karşı dayanamama. (histriyonik daha iyi tolere edebilir)
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KOMPLİKASYONLAR-İNTİHAR”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

BORDERLİNE KİŞİLİK ORGANİZASYONU (ÖRGÜTLENMESİ) (KENBERG)

  • İlkel savunma mekanizmaları kullanan ve sorunlu insan ilişkileri gösteren hasta grubu olarak adlandırmıştır. (yaygın anksiyete, okb, çeşitli fobi, disosiyatif hipokondriyak takıntılar, konversiyon belirtileri, paranoid eğilimler, cinsel sapmalar)
  • Kişilik Organizasyonu
  • Kenberg’in kişilik organizasyonunda kulandığı ölçütler
  • Ego yetersizliği (yapısal eksikliği) nedeniyle anksiyeteyi tolere edemezler.
  • Stres durumunda birincil düşüncelere (psikotik gerileme) gösterirler.
  • Kullanılan ilkel savunma biçimleri (bölme ve yansıtmalı özdeşim)
  • Bölme: iki zıt davranış gösterme ve insanları “tümüyle iyi” “tümüyle kötü” gösterme.
  • İki zıt kişiliği bir arada bulundurma.

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU TEDAVİDE ETKİLİ OLAN YÖNTEMLER

  • TRANSFERANSIN OLDUĞU TERAPİLER
  • ŞEMA TERAPİ
  • DÜŞÜK DÜZEY BKB’DA FARMAKOTERAPİ
  • HİPNOZ

 

 

 

AKTARIMA odaklanmalı?
(
kendiliğin ve ötekinin anlık deneyimi)

Terapistin rolü

  • Sözlü ve sözsüz ifadeler ile aktarımın analizi
  • Çelişkiler ile yüzleştirme yaparak ilk nesne ilişkilerini engelleyen üçüncü birim olur. (psikanalitik psikoterapilerden AOP, masterson terapiler)
  • Terapisti bir anda göklere çıkarıp bir anda yerin dibine batırma gibi durumları tolere edebilme
  • Bencil, çıkarıcı, nankör gibi aktarımlara karşı olumsuz tutum geliştirmeme ve tolere edebilme
  • Hep incinen ve yalnız kalan BKB hastasına terapist yeniden ebeveynlik yapar.
  • BKB hastaları her zaman terapistlerin verdiklerinden daha fazlasına ihtiyaç duyarlar. Bu sınırların kaybolmasına dönüşmemeli.
  • Terapist hastanın kendine zarar verici davranışlarına da sınır koyar.

AKTARIM ODAKLI PSİKOTERAPİ’NİN TEKNİKLERİ

  • Teknik nötralite
  • Tedavi çerçevesinin korunması (çünkü zararlı eylemler çok olur)
  • Aktarım analizi (sürekli yaptığı davranışları seans içinde tekrarlayacak)
  • Yorumlayıcı süreç: netleştirme, yüzleştirme ve yorumlama

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU ŞEMA TERAPİ

AMAÇLAR

  • Terk edilen çocuğu korumak ve empati kurmak
  • Terk edilen çocuğun sevgi vermesi ve almasına yardım etmek
  • Cezalandırıcı ebeveyne karşı savaşmak ve onu silmek
  • Duygularını uygun bir şekilde ifade edebilmelerini sağlamak

AŞAMALAR

  • bağlanma ve duygusal düzenleme
  • şema mod değişimi
  • özerklik

Borderline Hastalara Yaklaşım Biçimi

Borderline hastalar, en sık intihar düşünceleri olmak üzere, pek çok acil durumla, psikiyatri acil servislerine başvururlar. Tedavi ekibine büyük zaman kaybettirirler ve usandırıcı olabilirler. Bu hastaların idaresi genellikle zordur ve sıklıkla dikkat çekmek ve öfke ifade etmek için başvurdukları intihardavranışları, çevrelerini yönlendirme amacı taşıyabilir (manipülasyon). Bununla birlikte, intihar davranışlarının ölüme neden olma riski de her zaman vardır. Böyle durumlarda hedef, uzun süreli

tedavi amaçlarını baltalamadan krizi çözecek bir

plan oluşturmaktır. Borderline kişilik bozukluğu olan hastalarda, ciddi işlev bozuklukları görülür. İlişkileri, dengesiz, gergin,ve fırtınalıdır. Bu dengesizliğe bağlı olarak, diğerleri hakkındaki görüşlerinde ani ve dramatik değişiklikler olabilir. Bu hastalarda, stresli deneyimler -sıklıkla bir ilişkinin yokluğu- varolmadıkları duyguları, disosiatif durumlar, referans fikirler, hipnogojik fenomenler ve yanlış tedavi edildiğine dair gerçek dışı suçlamalar gibi, geçici, psikoz benzeri, kognitif ve algısal çarpıtmalara neden olabilir.

Borderline kişilik bozukluğunu düşündüren ipuçları

şöyle sıralanabilir:

Hastanın getirdiği yakınmalar açısından:

  1. Sorun ve belirtilerin geniş çeşitlilik göstermesi ve

haftadan haftaya değişmesi,

  1. Olağandışı belirtiler ve bunların olağandışı

bileşimleri,

  1. Durumla orantısız, yoğun duygusal tepkiler,
  2. Kendini cezalandırıcı ve zarar verici davranışlar,
  3. İmpulsif, az planlanmış davranışlar, daha sonradan

bunların ‘aptalca’, ‘delice’ veya ‘faydasız’

olarak adlandırılması,

  1. Kısa psikotik belirti dönemleri (yanlışlıkla şizofreni

tanısı alabilir),

  1. Amaçlar, öncelikler, duygular ve cinsel yönelimle

ilgili karmaşa,

  1. Boşluk veya anlamsızlık duyguları.

Kişilerarası ilişkilerde;

  1. Stabil yakın ilişki yokluğu,
  2. İnsanları ya idealize etme ya da aşağılama eğilimi,

bu ikisi arasında gidip gelme,

  1. Yakınlık ve cinselliği birbirine karıştırma eğilimi.

Bordeline hastalar duygudurum, amaçlar ve ilişkide gösterdikleri dengesizlikler nedeniyle doktorla ilişkide işbirliğine aşırı bir direnç gösterirler. Yoğun duygusal tepkiler ve bunlar arasında geçişler gözlenir. Hekimle ilk karşılaşmasında henüz hiç tanımadan dünyanın en iyi doktoru olduğunuzu söyleyebilir, ardından en ufak bir engellenmede ya da destek ve anlayış eksikliğinde tam tersini söyleyip hakaret edebilir. Hastanın bu değişkenliğine empati yaparak bunu onun rahatsızlığını anlamada bir araç olarak kullanmak önemlidir. Hastayı belli bir konuya odaklamak zordur. Bir söylediğinden biraz sonra vazgeçebilir. Açık uçlu sorulara daha iyi cevap verirler, eleştirel ve reddedici bir tutum takınmadıkça görüşme rahat sürebilir.

Borderline kişilik bozukluğunun asıl tedavisi uzun süreli psikoterapidir. Fakat, terapilerini bir çok kez, kızgın ve dürtüsel bir şekilde sonlandırırlar. Genelolarak, hekime karşı hızla karşı aktarım geliştirirler. Birinci basamak hekimini değersizleştirebilecekleri gibi, aşırı bir değer de yükleyebilirler. Empati kurmak faydalıdır, hastanın yararına karar verebilmek için yeterince objektif kalmak gerekmektedir. Görüşme odasında, kabul edilebilir ve edilemez davranışlariçin sınırlar belirlenmelidir. Borderline hasta tedavi ekibini bölebilir, buna karşı dikkatli olunmalıdır. Birinci basamak hekimi olarak, borderline kişilik bozukluğu olan bir hastayla karşılaşıldığında, yapılacak olan ilk iş, hastanın ne derece riskli olabileceğinin değerlendirilmesidir. Borderline hastalarda en sık karşılaşılan acil durum, genellikle bileklerin kesilmesi ya da aşırı dozda ilaç alınmasıyla gerçekleştirilen intihar davranışlarıdır. Hastanın bu davranışının ölümcüllük derecesini değerlendirmek gereklidir. Kendine zarar verici eylem, ölme niyetiyle yapılmış bir girişim mi yoksa ölme niyeti olmaksızın, yardım çağrısı olarak kullanılan bir davranış mı? Davranış yinelenirse, ölüme götürebilir mi?

Geçmişte benzer deneyimler var mı yoksa ilk kez mi

yapılmış? Hastaneye yatması gerekiyor mu?Hastaneye yatırılmayacaksa başka ne tür seçenekleri var? Krize müdahale akut stresi ortadan kaldırabilir mi ya da hasta bu davranışa başvurmasına nedenolmuş çevreye geri gönderilirse eskisinden daha fazla bir ümitsizliğe kapılabilir mi? Eğer hasta intihar davranışı ile geldiyse, bu davranış dikkat çekmek için mi tasarlanmış, başkaları tarafından kurtarılma girişimi mi, amacına ulaşmış mı, kim kurtarmış? Davranışın nedeni disforik bir duygulanımdan kurtulmak olabilir mi? Böyleyse, bu duygulanım en azından kısa süre için düzelmiş mi? Davranışın amacı hastaneye yatırılmak mıydı? Yanıt evetse, şu anda hastaneye yatırılması hastanın uzun dönem izlenmesini nasıl etkileyecek? Sık ve kısa süreli hastane yatışları istenen sonucu vermeyeceği gibi hastane bağımlılığını da pekiştirebilir. Davranışın amacı belli bir durum üzerinde denetim sağlamak mıydı? Böyleyse amacına ulaşmış mı? Tüm bunlar dikkatle değerlendirilmelidir Ayrıca madde kötüye kullanımı, gelişigüzel cinselilişkiler, tıkınırcasına yeme ve çıkartma, kavgacılık ve dürtü denetiminin bozuk olduğunu gösteren diğer belirtiler açısından da hastayı değerlendirmek gerekir. Hastanın o anda nasıl bir tedavi almakta olduğu değerlendirilmeli, imkan varsa hastanın terapistiyle ilişkiye geçilmeli, sürmekte olan tedavi bağlamında acil durumun çözümlenmesine yönelik bir plan hazırlanmalıdır.

İlaç tedavisi asıl tedavi yaklaşımı olan psikoterapiye ek olarak geçici kriz durumlarında belirtilere yönelik ya da eğer eklenen psikiyatrik bir başka hastalık varsa (depresyon, panik bozukluk vb) uygulanmalıdır. Borderline hastaların tedavisinde kullanımı denenen başlıca ilaç grupları arasında, serotonin geri alım inhibitörleri, trisiklik antidepresanlar, monoamin oksidaz inhibitörleri, lityum, antikonvülzanlar, antipsikotikler, uyarıcılar ve benzodiazepinler sayılabilir. Borderline hastalarda serotonin geri alım inhibitörlerini (fluoksetin vb) deneyen çalışmalarda impulsif agresyon ve dürtüsel saldırganlık üzerine olumlu etkiler gözlenmiştir. Trisiklik

ilaçlar gerek etki azlığı gerekse yan etkileri ve toksisite potansiyelleri yüzünden borderline hastalarda kullanılmamalıdır. Lityumun özellikle affektif değişkenlik ve impulsiviteyi azaltıcı etkileri vardır. Antipsikotiklerin ise düşük dozlarda impulsivite,paranoya, şizotipal özellikler üzerine olumlu etkileri vardır.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”] T

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU  ÖRNEK VAKA

Kocasını aldattığından dolayı terapiye gelen 34 yaşındaki bayan M. kocasından boşanmayı düşünmektedir. Kocasına bir başkası ile ilişkisini belli etmek istemekte ve sonuçta da kocasının öğrenmesini sağlamıştır. Ancak daha sonra kocasının evde olmadığı zamanda suçluluk duygularının yoğunlaştığı bir anda ilaç içerek intihar girişiminde bulunmuştur. İntihar girişimini de kocasının öğrenmesini sağlamış; ardından da kocası tarafından eve sağlık ekibi gönderilmiştir. Ancak sağlık ekibini “benim bir şeyim yok” diyerek geri çevirmiştir

BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞU  VAKA ÖRNEĞİ;

25 Yaşında bekar bir bayan olan E. Dindar bir ailede yetişmiştir. Aynı zamanda kendiside benimseyerek çarşaf giydiğini ve giyimini de kesinlikle değiştirmeyi düşünmediğini söylemektedir. Dinine çok bağlı olduğunu söyleyen E. buna karşılık bir çok kişi ile evlilik dışı ilişkisi olduğunu belirtmektedir.

bu vaka örneğinde

1.İki zıt kişiliği bir arada bulundurması bölme savunma mekanizmasını kullandığına örnek olarak gösterilebilir.

  1. Yansıtmalı özdeşim: Karşısındakine kendinden o kadar çok şey yansıtır ki onu büyük oranda çarpıtmış olur. (aşırı büyütür ve aşırı küçültür)

Kendinde hoşa gitmeyen bir duyguyu karşısında da oluşturur. (garibe yoldaş gerek)

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place [/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]

Sosyal Fobi nedir?

[fruitful_tabs type=”vertical” width=”100%” fit=”false”] [fruitful_tab title=”TANIMI VE TARİHSEL KÖKENLERİ”]

Sosyal Fobi nedir?

Sosyal Anksiyete (kaygı) Bozukluğu ya da sık kullanılan adıyla Sosyal Fobi bireyin başkaları tarafından yargılanabileceği kaygısını taşıdığı, toplumsal ortamlarda mahcup ya da rezil olacağı düşüncesi ve bu konuda belirgin ve sürekli korkusunun olduğu bir kaygı bozukluğudur.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”DSM ÖLÇÜTLERİ”]

DSM-IV   tanı kriterleri

DSM-IV‘e göre sosyal fobi tanı kriterleri

A. Sosyal ortamlarda ya da performans gerektiren durumlarda veya tanımadık insanlar önünde çıkan belirgin ve inatçı korku. Kişi burada aşağılanmasına veya utanmasına neden olabilecek biçimde davranacağından ya da anksiyete belirtileri göstereceğinden korkar. Not: Çocuklarda, tanıdık kişilerle yaşına uygun toplumsal ilişkilere girebilme becerisi olmalı ve anksiyete yalnızca erişkinlerle olan ilişkilerde değil, akranları ile olan ilişkilerle de ortaya çıkmalıdır.

B. Korkulan toplumsal durumla karşılaşma hemen her zaman anksiyete doğurur. Bu duruma bağlı ya da durumsal olarak yatkınlık gösteren bir panik atak biçimini alabilir. Not: Çocuklarda anksiyete, ağlama, huysuzluk yapma, dona kalma veya tanıdık olmayan insanların olduğu toplumsal durumlardan uzak durma olarak dışa vurulabilir.

C. Kişi, korkusunun aşırı veya anlamsız olduğunu bilir. Not: Çocuklarda bu özellik olmayabilir.

D. Korkulan toplumsal veya performans durumlarında kaçınma, kaygılı beklenti ya da sıkıntının kişinin olağan günlük işlerini, mesleki işlevselliğini (ya da eğitim ile ilgili olan), toplumsal etkinliklerini veya ilişkilerini bozar veya fobi olacağına dair yoğun bir sıkıntı vardır. 18 yaşın altındaki kişilerde süresi en az altı aydır.

E. Korku veya kaçınma bir maddenin (örneğin kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi amaçlı kullanılabilen bir ilaç) doğrudan fizyolojik etkilerine veya genel tıbbi durumuna bağlı değildir ve başka bir mental hastalıkla daha iyi açıklanamaz (örneğin, agorafobi ile birlikte olan ya da olmayan panik bozukluğu, ayrılma anksiyetesi bozukluğu, vücut dismorfik bozukluğu, yaygın bir gelişimsel bozukluk ya da şizotipal kişilik bozukluğu)

F. Genel bir tıbbi durum veya başka bir mental bozukluk varsa A tanı ölçütünde sözü edilen korku bununla ilişkisizdir. Örneğin kekemelik, parkinson hastalığındaki titreme, veya anoreksia nervosa ya da bulimia nervosadaki anormal yeme davranışına ait korku değildir.

DSM 5

A ) Sosyal ortamlarda ya da performans gerektiren durumlarda veya tanımadık insanlar önünde çıkan belirgin ve inatçı korku. Kişi burada aşağılanmasına veya utanmasına neden olabilecek biçimde davranacağından ya da anksiyete belirtileri göstereceğinden korkar.

Not: Çocuklarda, tanıdık kişilerle yaşına uygun toplumsal ilişkilere girebilme becerisi olmalıdır.Anksiyete yalnızca erişkinlerle olan ilişkilerle değil, akranları ile olan ilişkilerle de ortaya çıkabilir.

B ) Korkulan toplumsal durumla karşılaşma hemen her zaman anksiyete doğurur. Bu duruma bağlı veya durumsal olarak yatkınlık gösteren bir panik atağı biçimini alabilir.

  • Not: Çocuklarda anksiyete,ağlama,huysuzluk yapma,dona kalma veya tanıdık olmayan insanların olduğu toplumsal durumlardan uzak durma olarak dışa vurulabilir.
  • Korkulan toplumsal veya performans durumlardan kaçınır veya yoğun anksiyete veya sıkıntı ile katlanılabilir.

C ) Kişi korkusunun aşırı veya anlamsız olduğunu bilir.

D ) Korkulan toplumsal veya performans durumlarda kaçınma, kaygılı beklenti veya sıkıntının kişinin olağan günlük işlerini, mesleki işlevselliğini (ya da eğitim ile ilgili olan), toplumsal etkinliklerini veya ilişkilerini bozar veya fobi olacağına dair yoğun bir sıkıntı vardır. 18 yaşın altındaki kişilerde süresi en az 6 aydır

E ) Korku veya kaçınma bir maddenin (örneğin kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi amaçlı kullanılabilen bir ilaç) doğrudan fizyolojik etkilerine veya genel tıbbi bir duruma bağlı değildir ve başka bir mental hastalık ile daha iyi açıklanamaz. (örneğin, agorafobi ile birlikte olan veya olmayan panik bozukluğu)

F ) Genel bir tıbbi durum veya başka bir mental bozukluk varsa bile A tanı ölçütünde sözü edilen korku bununla ilişkisizdir. Örneğin;kekemelik, parkinson

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TİPLERİ/ÇEŞİTLERİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”SIKLIK VE YAYGINLIK”]

görülme sıklığı

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) Fransa’da yürüttüğü bir epidemiyolojik çalışmada sosyal fobinin %14.4’lük yaşam boyu prevalans oranı ile en sık görülen üçüncü ruhsal bozukluk olduğu saptanmıştır

Sosyal fobik hastaların %75-80’inde yaşamlarının bir döneminde başka önemli ruhsal rahatsızlıklar görülmesi rahatsızlığın önemini ortaya koymaktadır. Klinik olarak sosyal fobiyi karşılamasa da sosyal fobi benzeri belirtilerin de toplum içinde sıklığının yüksek olduğu bilinmektedir. Sosyal fobinin bir benzeri olan topluma karşı konuşma anksiyetesinin oranı klinik sosyal fobi oranlarından çok daha yüksektir (%34).

Sosyal Fobi’nin yaşam boyu görülme oranı % 2-13. Kadınlarda daha sık görüldüğü ancak klinik başvuruda  erkeklerin daha fazla oranda olduğu belirtilmektedir. Başlama yaşı 2-6 ve 11-13 yaş aralığıdır. Sosyal fobi alt tipine göre değişmekle birlikte erken  ve geç ergenlik dönemi arasında başlar (10-17 yaş). Sosyal Fobi’de genetik yatkınlık  % 30

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”BELİRTİLERİ VE NEDENLERİ”]

Sosyal fobi olanların fiziksel Belirtiler

  1. Kalbin hızlı atması
  2. kızaran
  3. kan basıncının artması
  4. titreme
  5. ellerin buz kesmesi
  6. diyare
  7. terleme
  8. karın ağrısı
  9. nefes almada güçlük
  10. baş dönmesi
  11. ağız kuruluğu
  12. kas gerginliği

nedenleri

Bilinen tek bir sebebi yoktur. Araştırmacılar biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin bu fobinin gelişiminde rol oynadığını ileri sürmektedir

1.biyolojik sebepler

Sosyal anksiyete serotonin dengesizliğiyle ilişkili olabilir. Serotonin bir nörotransmiterdir. Nörotransmiterler, sinir hücreleri arasındaki haberleşmeye yardımcı olan kimyasallardır. Eğer dengeleri bozulursa, bilgiler beyinde gerektiği gibi iletilmez. Bu da stresli durumlarda beynin reaksiyonunu değiştirebilir, örneğin anksiyeteye sebep olabilir. Sosyal anksiyete genetik de olabilir.

2.çevresel

Sosyal anksiyete bozukluğu olanlar başkalarının davranışlarının sonucunda başlarına geleni (örneğin; alay konusu olma gibi) gözlemleyerek bu fobiyi geliştirmiş olabilirler. Ayrıca ebeveynleri tarafından aşırı korunmuş çocuklar normal gelişim sürecinde öğrenilen bazı sosyal becerileri yeterince geliştiremeyebilirler.

3.psikolojik

Sosyal fobinin gelişimi geçmişte gerçekleşmiş utanç verici veya küçük düşürücü bir olay sonucu gerçekleşmiş olabilir.

SOSYAL FOBİNİN ETİYOLOJİSİ-KURAMLAR AÇISINDAN SOSYAL FOBİ’NİN NEDENİ

PSİKANALİTİK AÇISINDAN SOSYAL FOBİ

Freud tarafından nasıl tanımlandığını görelim.
“Anksiyete ; Kaynağı bilinemeyebilen bir tehlikeyi bekleme veya tehlikeye hazırlanma özel durumunu anlatır. ‘Korku‘; korkulacak belli bir nesneyi gereksinir. ‘Ürküntü’ ise; Kişinin tehlikeli bir duruma kendisini ona hazır hissetmeksizin girmeyi beklediği durumu anlatır; sürpriz etkeni vardır (Gabbard 1979).”

Psikodinamik akımın genel olarak fobilere açıklaması şu şekilde özetlenebilir: cezalandırılma tehlikesi içeren yasaklanmış cinsel veya saldırgan dürtüler bilince gelme tehlikesi doğduğunda uyarı anksiyetesi doğar, bu da yer değiştirme,yansıtma ve kaçınma savunma mekanizmalarını harekete geçirir ve fobik rahatsızlık denilen durum ortaya çıkar (Gabbard1994). Bu savunma mekanizmaları yasaklanmış arzuyu bir kez daha bastırarak ortadan kaldırsa da bunun bedeli fobik nevroz olur. Aynı mekanizmayla klasik psikanalitik perspektiften sosyal fobi belirtileri,kabul edilemez nitelikteki bilinçdışı arzu ve fantazilerle bunlara karşı gelişen savunmaların bir ürünüolarak görülür (Gabbard 1992).

Bu genel düzenek içinde sosyal fobide dinamik olarak 3(üç) temel etken üzerinde durulmaktadır.

1.Utanç yaşantılarıSosyal fobik hastalarda bilinçdışı olarak dikkat çekme ve çevreden onaylayıcı tepkiler alma isteği yoğundur. Bu arzu otomatik olarak onaylayıcı olmayan ebeveyn tarafından utandırılma veya eleştirilme duygusunu doğurmaktadır. Bu hayali aşağılanma veya utandırılmadan kaçınabilmek için sosyal fobikler başkalarından onaylama göremeyecekleri riskinin olduğunu düşündükleri durumlardan ve ortamlardan kaçınırlar.

2.suçluluk duyguları:Sosyal fobisi olan bazı bireyler bilinçdışı olarak diğerleriyle olan ilişkilerinde karşıdan tam ve mükemmel bir ilgi için saldırgan bir talepkarlık sergilerler. Bu talebe tüm rakipleri korkutarak kaçırma veya yok etme arzusu eşlik eder. Suçluluk duyguları sıklıkla bu rakiplerin yerini alabilme kapasitesindeki yetersizlikten kaynaklanan utançla birbirine karışmış haldedir.

3.ayrılma anksiyetesi: Sosyal fobisi olan birçok birey bağımsız olma ve yeni insanlarla kaynaşmanınebeveyn veya yakınlarının sevgisini yitirme anlamına geleceğinden korkar. Anne-bebek çalışmalarında çocukta zaman zaman anne hiç bir  harekette bulunmamasına karşılık annelerinin onları terk edeceği korkusuyla ani anksiyete tepkileri çıkabildiği görülmüştür. Mahler bunu “anneden ayrılma ve otonom olma arzusunun emosyonel olarak aynı zamanda annem beni terk etmek istiyor anlamına geldiği” şeklinde açıklamıştır. Bu araştırmalarda sıklıkla annenin de çocuğun otonomi eğiliminden rahatsız olduğu ve otonomi arayışına olumsuz tepki verdiği görülmüştür. Annenin bu duyarlılığını şöyle sözelleştirebiliriz: “sen benimle bir şey paylaşmak istemiyorsan, ben de seninle bir şey yapmak istemiyorum.” Bu doğal gelişimsel korkular ebeveyn veya temel bakıcıların gerçek aşırı reddedici tutumlarıyla daha da pekiştirilirse, çocuk her türlü otonomi girişiminin terkedilmeyle sonuçlanacağı duygusuyla dolar. Dış dünyadaki insanlarla ilişki kurmaktan kaçınırak onu besleyen temel figürlerin katastrofik olabilecek redlerinden kaçınmaya çalışır.

Tüm bu dinamikler göz önüne alındığında sosyal fobiklerdeki anne, baba, temel bakıcılarla ilişkilerle gelişen iç nesne (object) temsilcileri (represantations) utandıran, eleştiren, aşağılayan, alay eden, terk eden nesnelerdir.  Bu içe atımlar erken yaşamda stabilleşir ve daha sonra tekrar tekrar kişinin çevresindeki insanlara yansıtılır ve bu insanlardan kaçınılır. Diğer insanları bu şekilde algılamaya doğuştan gelen bir eğilim olsa da belli bir dereceye kadar olumlu bir erken yakın çevre bu eğilimi törpüleyebilir. Ama bir de yakın çevreyi oluşturan yetişkinler doğuştan gelen bu kalıbı destekleyen ve besleyen davranışlar gösterirlerse birey giderek daha korkulu hale gelir ve sosyal fobi gelişir. Bakıcılar çocuğun korkularına duyarlı olur ve bunu telafi ederlerse, içe atılanlar daha yumuşak, daha az tehditkar olur ve tam bir sosyal fobi gelişimi gerçekleşmez.

KOGNETİF MODEL AÇISINDAN SOSYAL FOBİ 

Kognitif olarak sosyal fobinin en temel özelliği kişinin çok güçlü bir biçimde çevresinde özel bir olumlu izlenim

bırakma isteği duyması ama diğer yandan da bunu gerçekleştirebilme yeteneğine olan belirgin güvensizliktir (Clark ve Wells 1995). Sosyal fobikler insanların önündeyken uygun olmayan bir biçimde davranacakları ve bunun da reddedilme, değer ya da statü kaybına ya da önem verdikleri kişisel hedeflere ulaşmada başarısızlığa yol açacağını düşünürler (Clark 1999)

Bu kişiler sosyal performansla ilgili aşırı derecede yüksek standartlara sahiptirler: “konuşmam kusursuz biçimde akıcı olmalı”, “daima zeki ve parlak görünmeliyim” gibi. Sosyal fobiklerin sosyal ortamla karşılaştıklarında ortaya çıkan “söylediklerim aptalca”, “sıkıcıyım”, “beni sevmediler”, “sıkıntılı olduğumu farkettiler” gibi otomatik düşünceleri koşullu inançlarıyla bağlantılıdır. Bu olguların sahip oldukları koşullu
inançlara örnekler: “eğer birisine farklı birşeyler söylersem, bana aptal derler ve reddederler”, “eğer saygılı görünürsem, insanlar hakkımda kötü düşünürler” gibidir. Daha altta yatan temel koşulsuz inaçları ise “ben sıkıcı, farklı ve tuhafım”, “ben can sıkıcıyım”.

Sosyal fobik birey diğerleri tarafından olumsuz değerlendirilme tehlikesi içinde olduğunu düşündüğünde dikkati kendisini gözleme ve
değerlendirmeye odaklanır. Bu dikkat kayması, o anda anksiyetesine bağlı olarak ortaya çıkan tepkilerinin ve
kendisiyle ilgili farkındalığın artışı çevreyi ve diğer insanların davranışlarını düzgün değerlendirememesine yol açar. sosyal fobik hastalar aşağılanmış hissetmekle aşağılanmayı, kontrolsüz hissetmeyle gerçekten kontrolsüzlüğü, anksiyeteli hissetmekle anksiyeteli görünmeyi birbirine eş tutarlar.

DAVRANIŞÇI MODEL AÇISINDAN SOSYAL FOBİ-

Sosyal fobinin etiyolojisi ile ilgili davranışçı görüş üç yolla bu rahatsızlığın gelişebileceğini öngörür

1.doğrudan koşullanma:Doğrudan koşullanma sosyal ortamlarda kişinin travmatik bir deneyim yaşamasıyla oluşur ve yapılan çalışmalarda yaklaşık %50 oranında hastada böylesi doğrudan travmatik sosyal yaşantılar saptanmıştır.

2.gözlemsel öğreneme: Gözlemsel öğrenmede kişi sosyal ortamda olumsuz bir deneyim yaşayan kişiyi gözleyerek korkulu hale gelir.

3.bilginin aktarımı: Bilgi aktarımında ise sözel ya da sözel olmayan yolla yani tutumlarla sosyal ortamların tehlikeli olduğu bilgisinin kişiye aktarılması yoluyla sosyal korkuların kazanılması söz konusudur

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”GİDİŞAT VE SONLANIM”] Büyük ölçüde değişkenlik gösterir

sonlanımı  bozulan işlevselik ve ektanlı diğer hastalıklara göre değişkenlik gösterir [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”AYIRICI TANI VE EKTANILAR”] Ayirici Tani

Özgül fobi ve sosyal fobiyi normal çekingenlik ve uygun korkudan ayirtetmek gerekir. DSM IV, hastanin fonksiyonlarinin kabiliyetini bozan semptomlarin uygun olup olmadigini ayirabilmesine yardim eder. Panik ataklarda çarpinti, gögüs agrisi ve basinç hissi daha fazla görülürken, SF’de terleme, yüz kizarmasi ve agiz kurumasi daha sik görülmektedir. (Amies ve ark. 1983., Reich ve ark. 1988)

Fobi gelistirebilecek olan psikiyatri disi tibbi durumlar, madde kullanimini (özellikle hallüsinasyonlar ve sempatomimetikler) M.S.S. i tümörleri ve serebrovasküler hastaliklari içermektedir. Bu örneklerde fobik semptomlarda fiziksel, nörolojik ve mental durum muayenesi üzerinde ilave subjektif bulgular yoklugu tesbit edilir.

Sizofreni de, özgül ve SF in her ikisinden de ayirici tanisi yapilmalidir. Sizofrenik hastalarda psikozlarin bir parçasi olarak fobik semptomlara sahip olabilirler. Fobik hastalar korkularinin anlamsiz oldugunu idrak ederler. Ayrica sizofreni de görülen diger psikotik semptomlar ve bizar hezeyanlar yoktur.

Özgül ve sosyal fobinin ayirici tanisinda klinisyenler PB’u, agorafobi ve çekimser kisilik bozuklugu üzerinde durmalidirlar. DSM IV bu durumlarda PB, Agorafobi, SF ve özgül fobinin ayirici tanisinda bireysel vakalarin zor olabilecegi ve klinisyenin bu durumlarda klinik becerisini kullanmasini tavsiye etmistir. PB’u ve atipik depresyonu da bulunan hastalarda MAOI’leri daha yararli bulunmaktadir. (Liebowitz ve ark. 1985b)

Genellikle, özgül fobili veya yaygin olmus sosyal fobilerde, fobik stimulusla karsilasir karsilasmaz ortaya çikan anksiyeteye egilim vardir. Daha da ilerisi, onlarin anksiyete veya panikleri belirli durumlarla sinirlandirilmistir ve genelde, hastalar fobik stimulusla karsilasmadigi veya beklentisel bir uyaranin olusmadigi durumlarda anormal bir anksiyeteye girmezler.

Agorafobik bir hasta ekseriya anksiyete uyaran durumda diger bir sahsin bulunmasi ile teselli bulur ve yatisir. SF li sahis ise, diger insanlarin bulunmasi ile daha çok anksiyete içine girer.

PB da ve agorafobide solunum düzensizlikleri, bas dönmesi, bogulma hissi ve ölüm korkusu hissederken, SF li sahislarda ise kizarmak, utanmak, kas segirmeleri ve dikkatle incelenmeye bagli semptomlari tasir.

Çekimser kisilik bozuklugu ile SF in ayirici tanisi zor olabilir ve ilave görüsmeler ve psikiyatrik anamnez gerektirir.

Özgül Fobi

Özgül fobinin ayirici tanisinda diger hastaliklarda gözönünde bulundurulmalidir. Bunlar arasinda hipokondriazis OKB, ve paranoid kisilik bozuklugu bulunur.

Hipokondriazisde bir hastaliga sahip olmaktan korkulurken, özgül fobide hastaliga yakalanmis olmaktan duyulan bir korku vardir.

OKB’lu bazi hastalarda açik davranislar varken, özgül fobinin davranislari müphemdir, karisiktir. Mesela, OKB’lu bir hasta, biçaklardan kaçinabilir. Çünkü bu hastalar çocuklarinin öldürebilecekleri ile ilgili kompulsif bir düsünceye sahiptirler. Özgül fobili hastalarda ise kendi kendilerini kesme korkusu nedeni ile biçaklardan kaçinirlar.

Paranoid kisilik bozuklugu özgül fobiden ayristirilmalidir. Paranoid kisilik bozuklugundaki hastalarin genellesmis bir korkulari vardir.

Sosyal Fobi

Sosyal fobi iki ilave hastaliktan ayirici tani yapilmalidir. Bunlar major depressif bozukluk ve sizoid kisilik bozuklugudur. Sosyal uyaranlardan kaçmak, depresyonun bir semptomudur.

Sizoid kisilik bozuklugunda, sosyalizasyon istenmez , sosyal olmaktan korkulmaz, bu durumda kisiye kaçingan sosyal davranislara götürür.

Klinik Seyir ve Prognoz

SF ve özgül fobinin klinik seyri ve prognozuyla ile ilgili detayli bilgiler yoktur. Çünkü bu hastaliklar son yillarda göreceli olarak önemli mental hastaliklar kategorisine alinmistir. Fobilerin farmakoterapiler ve özgül psikoterapiler ile tedavi ile bilgilerden sonra klinik seyir ve prognoz hakkinda ancak bilgi sahibi olunabilecektir. Maalesef ileri tedavi stratejileri için kontrollü çalismalar yoktur.

Fobik bozukluklar, daha önceden kabul edilen daha çok morbiditeye sahiptir. Fobik davranisin derecesi ile ilgili olarak, sahsin fonksiyon kabiliyeti ile yakindan iliskilidir. Bu tip sahislar ekonomik olarak baskalarina bagimli olabilir. Mesela adultler bu durumdadir ve bu ekonomik bagimlilik onlarin sosyal hayatlarinda beklentisel basarilarini, toplumla iliskilerini ve okul performanslarini çesitli derecelerde bozmaktadir.

Madde kullanim bozukluguna bagli olarak da, prognoz ve klinik seyir degisiklikler arzetmektedir.
[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KOMPLİKASYONLAR-İNTİHAR”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”TEDAVİ”]

Tedavi-etkili tedavi yöntemleri

Içgörü Yönelimli Psikoterapi

Psikanalizin gelisiminin baslangiç dönemlerinde ve dinamik yönelimli psikoterapide, teorisyenler fobik nevrozun tedavisinin ancak bu metodlarla yapilmasi gerektigine inanirlardi. Çünkü bu bozuklugun kaynaginda ödipal çatismanin yattigini düsünmekteydiler.

Son zamanlarda, hernasilsa, terapistler kabul ettiler ki, bilinçdisi çatismalarin analizi ve açiga çikarilma gelismeleri sürecinde, hastalar süratli bir sekilde fobik semptomlarindan kurtulmaktadirlar.

Herseyin üzerinde fobik uyarandan kaçinmaya devam etmek suretiyle, anksiyetelerini hastalar belirli derecede disari da birakabilmektedirler.

Freud ve Sandor Ferenczi’in her ikisi de bu durumu kabul etmislerdir. Yapilanmis olan bu semptomlar analiz süreci içerisinde gelisirse, terapistler analitik rollerinin ötesine geçmeli ve aktif bir sekilde fobik hastalarini zorlamali ve içgörü ile sonuçlanan anksiyete tecrübelerini ve fobik durumlarin disini arastirmaya sevketmelidir. O zaman, psikiyatristler genellikle terapistin rolünün derecesinin boyutlarini tartismislardir. Çünkü terapist basarili sekilde fobik anksiyeteyi tedavi etmeyi istemektedir.

Psikodinamik içgörü yönelimli psikoterapi tekniginin temel özelligi, olayin yalniz basina fobik semptom üzerine oturmamis olmasidir. Fakat bu tedavi yönteminde tedavi metodunun kullanimi ile yasam kaliplari hastanin ego yapisini pozitif bildirimleri üzerine de yapilanmistir. (Gabbard 1990)

Içgörü yönelimli tedavi hastanin fobisinin kaynagini anlamasina yardimci olur. Ayrica elde edilen sekonder kazançlar, direncin rolünü ve anksiyete olusturan uyaranlarla birlikte saglikli yasam yollarinin arastirilmasini hastaya gösterir.

Diger Terapiler

Hipnoz, destekleyici tedavi ve aile tedavisi fobilerin tedavisinde yararli olabilir. Hipnoz, fobik objenin tehlikesiz oldugu ile ilgili terapistin telkinlerini güçlendirmesinde kullanilmistir. Ayrica otohipnoz ile fobik objenin olusturdugu olumsuz duygular ortaya çiktiginda relaksasyon metodunun kullanarak düsüncesini degistirebilir.

Destekleyici psikoterapi ve aile terapisi tadavi esnasinda fobik objeye karsi aktif bir sekilde karsi gelmek isteyen hastanin yardim istegine genellikle yardimci olmaktadir. Bu terapi yönteminde sadece, hastanin tedavisine ailenin yardimini ortaya çikarmaya yönelik bir aile terapisi yapilmayip ailenin de hastanin problemlerinin tabiatini anlamasina yardimci olunmaktadir.

S.F. in tedavisinde farmakoterapi ve psikoterapi birlikte kullanilirlar. (Mavissakalian ve Michelson 1986b., Telch ve ark. 1985., Zitrin ve ark. 1980) Performans durumuna bagli tabi ve yaygin sosyal fobi için çesitli yaklasim tarzlari gelistirilmistir. Bazi çalismalarda, yalniz basina uygulanan psikoterapi veya farmakoterapi ile her ikisinin birlikte uygulandigi kombine terapiler karsilastirilmistir. Kombine terapilerin daha yararli oldugu iddia edilmistir. (Gelertnter ve ark. 1991., Wlazlo ve ark. 1990., Mattick ve ark. 1989))

Bu sonuçlar bütün hastalar ve bütün durumlar için söz konusu degildir.

Birkaç iyi kontrol edilmis çalismada MAOI leri, özellikle phenelzine(Nardil), sosyal fobinin yaygin tedavisinde yararli oldugu tesbit edilmistir. (Liebowitz ve ark. 1992) Diger ilaçlarin da iyi sonuçlar verdigi rapor edilmistir. Bunlardan çok iyi kontrol edilmis çalismalar degildir. Bunlardan alprazolam (Xanax), traylcypromine (Versiani ve ark. 1988), klonezepam (Klonopin) ve SSRI (seratonin spesifik Reuptake Inhibitörü) ler mevcuttur. Bu ilaçlarin dozu depresyonda kullanilan dozlarin aynisidir ve bu ilaçlarda cevaplar 4 ila 6 hafta içinde alinir. Bazi bilgilere göre trisiklik antidepresanlar ve buspiron (Buspar) sosyal fobide etkin bulunmamistir. Bu bilgiler de yetersizdir.

SF in yaygin tipinde pikoterapi genellikle bilissel davranissal tedavi yöntemlerinin kombinasyonu olarak uygulanir. Bu yaklasimlardan bilissel açiklama, duyarsizlastirma, seans esnasinda prova yapmak ve ev ödevleri vermek teknikleri uygulanir.

Performans durumu ile baglantili SF nin tedavisinde genellikle, fobik uyarana yüzlestirmeden önce kisa süreli b-adrenerjik reseptör antagonistleri kullanilmasi uygulanmaktadir. En yaygin olarak kulanilan iki bilesik atenolol (tenormin) performansdan bir saat önce veya her sabah alinan 50-100 mgr. major dozunda, propranolol ise 20-40 mg dozunda kullanilir.

Bilissel, davranissal ve ekspojure teknikleri performans durumlarinda kullanisli olabilir

bilişsel davranışçı terapi

Sosyal fobi, çoğunlukla doğru tedaviyle tamamen iyileştirilebilir bir rahatsızlıktır. En etkili tedavi bilişsel-davranış
terapisidir. İlaç tedavisi de belirtilerin azalmasına sebep olarak bilişsel-davranış terapisini daha etkili hale getirebilir.

Bu terapinin amacı kişinin düşüncelerini daha akılcı bir yere yönlendirmek ve daha önceden anksiyeteye sebep
olmuş durumlardan kaçınmasını engellemeye yardımcı olmaktır. Kişinin anksiyete belirtilerini tetikleyen durumlara karşı farklı reaksiyon vermesini öğretir. Terapi sistematik duyarsızlaştırmayı veya korkulan duruma gerçek hayatta maruz kalmayı içerebilir. Sistematik duyarsızlaştırmada kişi ürkütücü durumu hayal eder ve korkularıyla güvenli ve rahat bir çevrede başa çıkmayı öğrenir (örneğin terapistin ofisi). Gerçek hayatta maruz kalmada ise; terapistin desteğiyle kişi aşamalı olarak kendisi için ürkütücü olan durumla karşı karşıya gelir.

Özsaygının ve sosyal becerilerin geliştirilmesi için danışmanlık ve nefes egzersizi gibi rahatlama teknikleri de sosyal fobiyle başa çıkmada kişiye yardımcı olabilir.

[/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”VAKA/OLGU ÖRNEĞİ”] Tab 1 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”İLGİLİ VİDEO”] Tab 2 content place [/fruitful_tab] [fruitful_tab title=”KAYNAKLAR”] Tab 3 content place

sosyal fobi için kitap önerileri

The Art of Conversation” (Muhabbet Sanatı) : Catherine Blythe, “

Sosyal Fobi:  Ahmet Koyuncu  Liman Yayınları

Sosyal Fobi Gerçeği:  Dr. Ahmet Koyuncu
Utangaçlığı Yenmek : Çekingen ve Sıkılganlar için El Kitabı:  B. G. Markway

Sosyal Fobi:  Yıldız Burkovik

Utangaçlığınızı Yenin : Jean Ann Stevens

Utangaçlığın ve Sosyal Fobinin Üstesinden Gelme: Ronald M. Rapee

kaynaklar

Sosyal Fobinin psikolojik Kuramı, M. Hakan TÜRKÇAPAR:1999;2 -s:247-253

*American Psychiatric Association (1994) Diagnostic andStatistical Manual of Mental Disorders, 4. *Baskı, (DSM-IV-V), Washington DC, American Psychiatric Association

*Gabbard GO (1979) Stage Fright Int. J Psycho-Anal, 60:383-392. Gabbard GO (1994) Psychodynamic

Psychiatry in Clinical Practice, Washington, APP Inc. Gabbard GO (1992) Psychodynamics of panic disorder and social phobia. Bull Menninger Clin, 56 (Suppl 2A): 3-13.

*Dr. Dicle Görkem, sosyal fobi (makale)

[/fruitful_tab] [/fruitful_tabs]