hipnoz

ERGENLİK DÖNEMİ (psikolog,psikoterapi)

ERGENLİK DÖNEMİ(psikolog,psikoterapi)

 

‘Ergen’ sözcüğü Batı literatüründeki ‘adolescent’ karşılığı olarak kullanılmıştır. Latince’de büyümek, olgunlaşmak anlamında kullanılan ‘adolescere’ fiilinin kökünden gelmekte olan bu sözcük, yapısı gereği bir durumu değil, bir süreci belirtmektedir; günümüzde, bireyde gözlenebilen hızlı ve sürekli bir gelişme evresi olarak da tanımlanabilmektedir.

Ergenlik dönemi, biyolojik, psikolojik, zihinsel ve sosyal açıdan bir gelişme ve olgunlaşmanın yer aldığı çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemidir.

Başka bir tanıma göre ergenlik çağı, kişinin benzerliğine arama, geleceğe dönük kararlar verme ve seçimler yapma dönemidir.

Ergenin gelişim ve olgunluğu genellikle devam edegelen bir süreçtir. Her bir evre kendinden önce gelene dayanmaktadır.

Ortalama olarak kızların erkeklere oranla iki yıl kadar önce olgunlaşmaları nedeniyle, gençlik dönemindeki yaş sınırlarında, cinsler arasında belirgin bir farklılık görülür. Aynı zamanda gençlik, çocukluktan yetişkinliğe uzanan bütün ve tek bir çağ olmakla birlikte, kendi içinde de, kesin sınırlarla ayrılmayan ancak bazı özelliklerle belirlenen evrelere sahiptir. Bunlar;

  • Başlangıç dönemi (kızlarda 13-15, erkeklerde 15-17),
  • Orta dönem (kızlarda 15-18,erkeklerde 17-19),
  • Son dönemdir (kızlarda 18-20, erkeklerde 19-21).

Başlangıç dönemi, erinlik (buluğ) dönemi olarak da adlandırılabilir. Erinlik dönemi, cinsel organların olgunlaştıkları sırada oldukça kısa süren fizyolojik değişiklikler evresi olarak görülür. Bu evre kızlarda altı ayı biraz aşarken, erkeklerde iki yıl, hatta daha fazla sürebilir. Erinlik döneminde birey, kendi bedeninde olagelen değişikliklerin farkındadır. Kendisi için yeni olan bir takım duygular içindedir.

 

BEDENSEL GELİŞİM

 

Ergenlik, biyolojik değişmeyle başlar ve bedensel, zihinsel ve ruhsal gelişmeyle son bulur. Ergenliğin başlangıcının en belirgin habercisi boy uzamasıdır. Erkekler doğumda kızlara oranla biraz daha uzundurlar. Kızlar ergenlik dönemine daha erken girdikleri için birkaç yıl bu avantajı kaybederler. Ancak ergenliğin orta ve son dönemlerine doğru yeniden kazandığı bu avantajı yaşam boyu sürdürür.

Ağırlık ve boy gelişimleri karşılaştırıldığında, ağırlık artışı, boy uzamasına paralel bir gelişim izler. Ağırlık artışı, kas ve kemiklerin büyümesiyle gerçekleşir. Erinlik dönemindeki iskelet yapısında 350 kemik vardır. Erişkinlikte ise bu kemik sayısı 206 ya düşer. Kemikleşme olgusu ergenlik yılları boyunca olgunlaşmaya kadar sürer. Yapılan çalışmalar kemikleşme derecesinin beslenmeyle yakından ilgili olduğunu göstermiştir.

Beden şekli ve oranlarındaki önemli değişiklikler, ergenlik dönemindeki fiziksel büyümenin karakteristiğidir.

15 yaşındaki ergen, bazı gelişim faktörlerini tanıyabilmekte ve bunların insanlararası ilişkilerdeki etkisini bilmektedir. Örneğin kısa ya da çok uzun boylu olmak, çok şişman ya da çok zayıf olmak, ergenin grup içindeki statüsünü ve arkadaş ilişkilerini etkileyen önemli bir faktör olabilir.

 

BİLİŞSEL GELİŞİM

 

11 yaşından sonra mantıksal düşünme yetişkinler düzeyine erişir. Görüş alışverişi ve tartışma çocuğun yaşamında önemli bir yer almaya başlar. Toplumun gelenek ve göreneklerine, kurallarına karşı tutumu değişir.Psikolog bunların değişmez olduklarını düşünen çocuğun tersine, genç bunların yetişkinler tarafından kararlaştırıldıklarını ve değişik gruplara göre farklılıklar gösterebileceklerini kavrar.

Bu devrede, kontrol konusunun, özellikle aile ilişkilerini belirgin biçimde etkilediği görülmektedir. Bu devrede, kontrol, hem gençler hem de ana babalar açısından bir sorun olabilmektedir. Gençler özellikle kendileri ile ilgili konularda kontrolü ele geçirmeyi istemekte, ele geçirebildiklerinde de, nasıl kullanacakları konusunda güçlük çekebilmektedirler. Ana babalar ise kontrolü çocuklarına hangi alanlarda, hangi yaşlarda ve ne oranda bırakmaları gerektiği soruları ile başa çıkmaya çalışmaktadırlar.

Ana ve babaların, ergenlikte hem çocukları için önem kazanan konulara, hem de onların kendilerine ters düşen davranışlarının, bilişsel gelişmeleri ve benlik arayışlarından kaynaklandığını bilmeleri, çocukları ile ilişkilerini olumlu yönde etkileyebilir. Örneğin, sık sık yeni heveslere kapılıp vazgeçmenin, çocuğun sorumsuzluğundan değil, içinde bulunduğu dönemin kimlik arayışından kaynaklanabileceğini bilmek, ana babaların çocuklarına bakış açılarını ve dolaylı olarak davranışlarını etkileyebilir. Bazı ‘ileri’ görüşlü ana babalar, gencin özgür olma isteğini kabul edip üzerinde hiç kontrol kullanmayabilirler. Bu türden davranışlar çocuk tarafından ilgisizlik ve reddetme olarak algılanıp olumsuz sonuçlara (okuldan kaçma,kavga,içine kapanma…) yol açabilir. Ana babalar gencin bu dönemde kendilerinden duygusal destek beklediğini, ana baba ilişkisinin arkadaşlık ilişkisinden özel ve farklı bir yeri olduğunu unutmamalıdır. Özellikle erkek çocuklar için babanın destek ve dostluğu çok önemlidir.

Ergenlikte gençler bağımsızlıklarını bulmaya çalışır, ancak bunu yaparken ailenin desteğine gereksinim duyarlar.

 

DUYGUSAL GELİŞİM

 

Ergenin duygusal dünyasında bazı çelişkiler dikkatimizi çeker. Yalnızlıktan duyulan hazzın yanı sıra, bir gruba katılma özlemi, yetişkini hor görme ama ona dayanma, endişe ve umutsuzluğa karşın geleceğe coşkuyla yöneliş, bu evrenin belirgin çelişkili duyguları arasında sayılabilir.

Ergenin duygusal tepkilerini etkileyen başlıca faktörler sağlık durumu, zeka düzeyi, cinsiyet, okul başarısı ve sosyal kabul düzeyidir. Özellikle sağlık koşuluyla duygusal tepkiler arasında önemli bir ilişki vardır. Kötü sağlık koşulları bünyeyi aşırı duygusal kılabilir.

Bu dönemde duygular ergenin tüm yaşamında etkili olurlar. Küçük bir kırıklık ergenin yakın çevresindeki ilişkilerini doğrudan etkiler. Duyguların şiddetlenmesi sonucu, gerginliğin doğurduğu belirli alışkanlıklar görülür. Bu alışkanlıklardan en yaygın olanı, iyi uyum sağlayamayanlarda görülen tırnak yeme alışkanlığıdır. Gerginlik azaldıkça ve genç dış görünüşüne önem vermeye başladıkça, tırnak yemede de belirgin bir azalma görülür.

Ergenlik Döneminde En Sık Rastlanan Heyecan Biçimleri

KORKU: Ergenler için özellikle bilinmeyen şeyler korkunun doğmasına temel nedendir. Ergenin ilgilendiği faaliyetlerin sonucunu kestirememesi de korkuya neden olabilir.

ENDİŞE: Gerçek nedenden çok, hayali nedenlerden oluşan korku tipleridir. Korkulan durumun zihinsel düzeyde prova edilerek yinelenmesi, endişenin en büyük karakteristiğidir.

Cinsel olgunlukla birlikte, endişelerin de farklılık gösterdiği dikkatimizi çeker. Orta ve lise öğrencileri özellikle çeşitli okul sorunları hakkında endişe duyarlar. Dış görünüş ve arkadaşları arasında popüler olmama, endişe yaratan diğer konulardır.

ÖFKE: Ergenlik döneminde öfkeye neden olan uyarımlar genellikle sosyal kaynaklıdır. Ergeni öfkelendiren konular şunlardır:

  • Alay edildiğinde, gülünç düşürüldüğünde
  • Tenkit edildiğinde, azarlandığında
  • Haksız yere cezalandırıldığında
  • İnsanlar ona hükmetmeye başladığında
  • İşleri ters gittiğinde
  • Özel eşyaları, kardeşleri ya da ana babası tarafından habersizce alındığında gençler öfkelenir.

SEVGİ: Ergenlikte sevgi, hoş ilişkiler kurabilen, kendini seven ve güven veren kişilere yönelmiştir. Aile üyeleriyle olan bağı azalmış ve arkadaşlarıyla olan bağı artmıştır. Ergenin sevdiği kişi adedi azdır. Bu nedenle sevgisi çok kuvvetlidir. Karşı cinse delicesine aşık olma, kısa süre sonra bu duyguyu yitirme sıkça görülen olaylardır.

Ergenliğin Tutum Ve Davranışlar Üzerindeki Genel Etkileri

 

1.Yalnızlık İsteği: Bu dönemde genç küsme ve ani kırgınlıklar nedeniyle, arkadaşlarından ayrılma isteği duyabilir. Evdeki işlere karşı isteksiz davranır. Odasına kapanır kimseyi görmek istemez. Duygu ve düşünceleriyle başbaşa kalmak ister. Bazı gençler, büyüyen ve değişen bedeniyle kendini kabul edemediği, beğenmediği bu nedenle üzüldüğü için de yalnızlığı seçerler.

2.Çalışma İsteksizliği:  bu dönemde genç okuluna ve derslerine karşı isteksiz davranır. Notlarında düşme olur. Bunun sebebi gençteki bedensel büyümenin enerjisini tüketmesidir. Bu genci tembelliğe sevkeder. Bazı gençler, kendilerine yeterince güven duymadıkları için başarılı olabileceklerine inanmazlar ve gereği gibi ders çalışmazlar. Genel olarak bu yaşlardaki gençlerin ilgisini ders çalışmaktan çok başka şeyler çektiğinden de ders çalışmaya karşı isteksiz olurlar.

3.Disipline Karşı Direniş: Yetişkinlerle olan çatışma 13 yaşlarında en üst noktaya gelmektedir. Yasakları saçma, kendine tanınan hakları yetersiz bulur. Uyarıldığında ‘bana karışamazsınız ben çocuk değilim’ diyerek birden tepki gösterir. Ailedeki baskıdan çekinerek karşı gelemediği zaman küskün ve somurtkan bir tutuma girer. Yaş ilerledikçe bu zıtlık azalır, olgunluk ve hoşgörü artar.

4.Çekingenlik: Kendine güven eksikliğinden, hata yapma kaygısından ileri gelir. Kendinden ve yeteneklerinden emin olmayan genç başkalarınca beğenilmeme kaygısıyla aslında yapabileceği bir çok işten ve insanlardan uzak durabilir. Bu durum gencin girişimciliğini ve bir çok alandaki başarısını olumsuz yönde etkiler.

5.Fazla Hayal Kurma: Zamanlarının önemli bir kısmını hayal kurma alır. Özellikle ders çalışırken hayal kurma isteği güçlü bir biçimde ortaya çıkar ve zaman kaybına neden olur. Kişilik arayışı içinde olan genç, gerçek dünyada ulaşamadığı isteklerine ve üstünlük arzusuna hayaller vasıtasıyla ulaşıp mutlu olmaya çalışır.

6.Duygululuğun Artması: Karamsarlık, ufacık bir nedenle ağlamalar, alınganlık artan duygululuğun sonucu olmaktadır. Erkekler kızlara göre sinirlidirler. Kendilerinde olan huy değişikliği yetişkinlerce yüzüne söylendiğinde bu ergeni kimse tarafından sevilmiyor inancına götürür.

 

SOSYAL GELİŞİM

 

Ergen, toplumda saygınlık kazanmaya ve statü sahibi olmaya gereksinme duyar. Toplumsal uyum geniş ölçüde bu gereksinimin karşılanmasına bağlıdır. Toplumsal uyum zamanla kazanılmaktadır. Bu evrede birey kendi cinsinden oluşturduğu grup içinde faaliyetlerini düzenlemeye çalışır. Bu dönemde TOPLUMSAL GRUPLAŞMALAR etkinlik kazanır:

_Klikler: İlgi ve yetenekleri benzeşen 3-4samimi arkadaştan oluşurlar. Bu kliklerde duygusal bağlılık fazladır. Telefonda uzun uzun görüşme yapılır, sinemaya, tiyatroya, spor müsabakalarına beraberce gidilir. Klik kurallarına kesinlikle uyulur. Kurallar aile ile çatışsa bile yine de uygulanır.

_Kümeler: En geniş ergen gruplarıdır. Önceleri aynı cinsten üyelerden oluşurken, daha sonraları her iki cins de aynı kümede yer alabilir. Küme içerisinde eş arkadaşlıklardan olabilir. Kümeleri oluşturan üyeler aynı toplumsal gruptan gelmeyebilirler. Bundan dolayı üyeler arasında samimiyet sınırlıdır.

_Örgütlü Gruplar: Ergenleri bir araya getirebilmek için okullar, bazı dini ve resmi kuruluşlar genç grupları örgütlerler. Bu son yıllarda görülen bir durumdur.

_Çeteler: Okula uyum sağlayamayan ve okulda arkadaş edinemeyen kız ve erkek ergenlerin kurduğu topluluklardır. Klik ve kümelere girmeyen bu gençler zamanlarını cadde ve sokaklarda boş dolaşarak geçirir ve genellikle aynı cinsten bazen her iki cinsten üyelerin bir araya gelmesiyle çeteler kurarlar.

Hepsi değilse bile çoğu topluma karşı davranışlar içindedir. Kendilerini kabul etmeyen toplumlardan öc alırcasına davranır ve bazen suç olacak eylemlere girişirler. Bu çetelerin başkanları kin ve hınç doludur. Çetesini, duygularının tatmini için kışkırtıp yöneltir.

 

Özdeşleşme

 

Bu dönemde ergen, çevresinde ‘onun gibi  olmak’ istediği kişileri arar. Bu aileden, sevgi ve anlayış gördüğü bir kimseden, arkadaşlarından biri olabileceği gibi ünlü bir pop müzik sanatçısı da olabilir. Ergen, kim olduğunu, neye değer vereceğini, kime bağlanıp inanacağını, amacını bulmaya çalışır.

Ergen, içinde bulunduğu grubun idealleri ve sosyal standartlarıyla kendi davranışını değerlendirme durumundadır. Özdeşleşmenin oluştuğu ortamın toplumsal, ekonomik, kültürel özellikleri bir yandan kişiliği oluştururken, öte yandan kişilikle toplum arasındaki tüm ilişkilerin temeli olan özerklik ve sorumluluk kavramlarını biçimlendirir.

 

Kimlik Arayışı

 

Ergenlik döneminin en önemli sorunu kimlik arayışıdır. Bu dönende ergen, yavaş yavaş bir yaşam felsefesi, bir dünya görüşü ve inançlar geliştirmek durumundadır. Kişinin kimliğini açık seçik bulması, başkalarına ne denli bağımlı olursa olsun, kendini diğerlerinden ayrı bir varlık olarak algılamasına, ‘ben varım’ demesine bağlıdır.

Toplumda kadınla erkek için belirlenmiş ideallere, ilkelere ters düşmek ve bu duruma çevrenin hoşgörüsüz tutumu, ergenin üstünde olumsuz etki yapabilir. Burada üzerinde durulması gereken nokta şudur: ergenin kendi vücudunu algılaması, kendini nasıl gördüğüne bağlıdır.  Örneğin, güzel bir genç kız, ailede sevilmeyen bir akrabaya benzetildiği ve yıllarca ‘tıpkı onun gibisin’ dendiği için kendini itici sanabilir.

 

Yabancılaşma

 

Bazı ergenler, baskıları uzlaştırma yolunda mücadele edecekleri yerde, bunlara yenik düşerek yabancılaşma durumuna girerler. Toplumları içinde fiziksel olarak yaşayan, ama psikolojik açıdan toplumdan kopmuş olan bu bireyler, bir kimlik sahibi olmak ve toplumda özel bir yer kabul etmek istemezler. Bu gençlerin çoğu kimlik bunalımına ya da kimlik dağılmasına uğrarlar. Mesleki bir seçim yapamazlar, belli bir cinsel rolü üstlenemezler.

Yabancılaşma bir tek tutum ve davranışa bağlı olamaz. Bir çok tutum ve davranış bir araya gelince kişinin sevilmemesine ve grup dışına atılmasına neden teşkil ederler. Bunlar şöyle sıralanabilir:

-Gösterişcilk

-Kabadayılık,kabalık

-Diğerlerine zıt gitmek

-Hep yanlış anlaşılma hissi içinde olmak ya da hep şikayette bulunmak

-Kin gütmek ya da hasetlik

-Çekimserlik

-Devamlı bahane bulmak gibi savunma mekanizmalarını kullanmak

-Diğerleri üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmak

-İnatçı, asık suratlı olmak

 

Ergenin Aile İçi İlişki Ve Sorunları

 

Olgunlaşmakta olan ergenin aile içinde gördüklerinin kişilik yapısını biçimlendirmede çok büyük etkisi vardır.

Ergenlik döneminde anne baba kontrolüne karşı gelişen tepkiye koşut olarak, otorite desteğine olan gereksinim, duygusal gerginliğe neden olur. Başka bir deyişle, ergen isyankar bir tavır alışının yanında, anne ve babasının desteğine gereksinme duyar. Bu, ergenin iç çatışmasını artıran bir nedendir.

Ergene karşı yetişkinin baskı ve yasaklara dayanan disiplin anlayışı, olumlu ve yapıcı olması gereken bu evreyi çatışmalarla dolu, olumsuz bir döneme dönüştürebilir.

Zor yoluyla veya sevgi esirgeyerek denetlemek, gençleri ana babaların isteklerine uygun davranışlara yöneltmek için kısa vadede geçerli gibi görünebilir. Ne var ki, bu tip denetim, onların ana baba ile özdeşleşmesini sağlamaz. Denetici kişinin yokluğunda, gençler kendi istekleri doğrultusunda davranacaklardır.

Anne ve babanın ergene güven vermesi ve aralarındaki diyaloğu en iyi biçimde sürdürmesi gerekir.

Aile içinde erişkinlerin tutumları, ergenin haklarıyla sorumlulukları arasındaki dengeyi kurabilecek türden olmalıdır. Aile içinde ergene yöneltilen farklı tutumlar, ergenin dengesizlik ve kararsızlığını arttırır. Örneğin, bir gün:’sen daha çocuksun, bunu bilmezsin.’ diyen bir yetişkinin bir başka gün: ‘kocaman adam oldun, hala bilemiyorsun.’ şeklindeki suçlaması, ergeni dengesizliğe iten bir nedendir.

Anne babanın duygusal sorunları bulunan kişiler olmaları, evlilik ilişkilerinde başarılı olamamaları, ergenin aile içinde sürekli kavga ve çekişmeye tanık olması şeklindeki kötü ev koşulları, genci bir karmaşaya, iç çatışmaya ya da suçlu davranışa itebilir.

Aşırı koruma, bir çocuğu diğerinden ayırarak sevme yanlış anne baba davranışlarıdır.

Aşırı baskı ve aile içi gerginlik, ergeni evden ve okuldan kaçmaya iten davranış ve uyum bozukluklarına neden olan etkenler arasında sayılabilir.

Ergenlik çağını bilinçli karşılayan anne babalar önemli yanlışlar yapmaktan sakınabilirler. Gencin tepkileri ve çelişkili davranışları karşısında soğukkanlı olabilirlerse onları daha iyi anlayıp hoşgörülü davranabilirler.

 

Kuşaklar Arası Çatışma Ve İsyan

 

İki kuşağın farklı biçimde sosyalleşmesi, kuşaklar arasında düşünce, inanç ve eylem bakımından farklılık yaratmaktadır. Böylelikle, anne babaların özümlediği sosyal ve kültürel biçimler, çocukların öğrendikleriyle az da olsa farklılık göstermektedir. Yine yaş ilerledikçe sosyalleşmenin azalması kuşaklar arası boşluğu arttıran bir başka nedendir. Çatışmaya neden olan bir diğer etken, çocuklarının yeni statülerine ana babanın uyumda güçlüğe uğramalarıdır. Anne babanın sosyalleştirme kurumu niteliğindeki rehber rollerinden, çocuklarını kısmen kendileriyle eşit statüde görmek şeklindeki rol değişimi bu zorluğu yaratmaktadır.

Eğitimsel farklılaşmalar, iki kuşağın anlaşmazlıklarını arttırmaktadır. Bu farklılaşma, ya düşük düzeydeki sosyo-ekonomik çevreden gelen çocukların yüksek öğrenim görerek babalarını aşmaları ya da iki kuşağın izledikleri öğretim programlarının birbirinden farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Bu da farklı beklenti, değer ve davranışların kazanılmasına neden olmaktadır.

Ülkemizde gerçekleştirilen araştırmalara göre, gençlerin anlaşmazlık gerekçelerini, baba ve geleneksel aile otoritesine bağımlı olmak istememeleri oluşturmaktadır.

Anne baba bu dönemin psikolojisinden habersiz olarak, egemen olma eğilimi göstermekte, ailede eğitimin yalnızca büyüklerin nüfuzuna dayandığı gözlenmekte, ergenin arkadaş grubuyla anne babasının ayrı fikir ve görüşlere sahip oldukları anlaşılmaktadır.

Gençler ailelerinin tutuculuğundan, özgürlüklerini kısıtlamalarından, çocuk yerine konulmaktan, anlayış ve hoşgörüden uzak olmalarından ve kendilerine söz hakkı tanınmamasından yakınmışlardır. Yine gençlerin başlıca sorunları arasında, anne babalarının yeterli düzeyde öğrenim görmemeleri, karşı cinsten arkadaş istememeleri ve bugünkü yaşamın gereklerine ayak uyduramamaları gelmektedir.

Kuşaklar arası çatışma ve boşlukların ciddi bir durum almaması için gerek devlete, gerekse ergen ve yetişkinlere ayrı ayrı sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumluluklar şöyle sıralanabilir:

-Toplumda ekonomik, toplumsal ve kültürel kalkınmanın gerçekleştirilmesi

-Yetişkinlerin ergenlere karşı olan tutum ve davranışlarını düzenlemeleri

Bu amaçla:

-Ergen hiçbir zaman başkalarının önünde eleştirilmemeli, davranışları başkalarınınkiyle karşılaştırılmamalıdır.

-Ergen karşısında yetişkin her zaman tarafsız ve güçlü olmaya çalışmalı, ergenin haklarıyla sorumlulukları arasındaki dengeyi kolaylıkla kurabilmelidir.

-Anne babanın fikirlerine saygı duyma, gencin ne derece göreviyse, onların fikirlerinde tam bir anlaşmaya ulaşmış olmalarını beklemek de hakkıdır.

-Ergen, kültürüne özgü toplumsal değerleri kendi arkadaş grubu içinde yaşayarak öğreneceğinden, anne ve babalar, kendileriyle olan bağların zayıflayacağı endişesiyle arkadaş ilişkilerini engellememelidirler.

-Yetişkinlerin ergenlerle olan eğitim farklılıklarının giderilmesi; bu amaçla yaygın eğitim ve konferanslar yoluyla yetişkinlerin ergenlik dönemi özellikleri, sorunları ve çeşitli konularda bilgi edinmelerinin sağlanması

-Kuşaklar arası diyaloğunun gerçekleştirilmesi, karşılıklı sevgi ve saygı yaklaşımıyla kuşaklar arasındaki diyalog kopukluğunu ortadan kaldırarak iletişimin sağlanması

-Kuşak çatışmasının bir anlamda değer çatışması olması nedeniyle, her iki kuşağın sahip çıkacağı ortak değerlerin yaratılmasına olanak hazırlanması gerekmektedir.

Kısaca, kuşaklar arası çatışmaları ortadan kaldırmak için, yetişkinlerle ergenler arasında dengeli ve düzenli bir iletişim kurarak diyaloğu gerçekleştirmek ve ortak değerler oluşturmak en akılcı çözüm olmaktadır.

 

Gençlerde Davranış Bozuklukları

 

Ruhsal hayatlardaki olumsuzlukların sonuçlarını davranışlarda görmek mümkündür. Her davranış bozukluğu mutlaka bir sebebe dayanmaktadır. Ruh sağlıkları olumsuz olarak etkilenmiş olan gençlerde çeşitli tepkiler görülür. Bu tepkiler genel olarak iki grupta toplanabilir:

-İçe Yönelmiş Uyumsuz Davranışlar

-Dışa Yönelmiş Uyumsuz Davranışlar

 

-İçe Yönelmiş Uyumsuz Davranışlar: Bu tür davranış gösteren gençler, genellikle çok mutsuz, korkutulmuş, sindirilmiş, suçluluk duygusu içinde bir takım baskılara maruz kalmış ve kendilerine güven duygularını yitirmiş, çevrelerindeki insanlarla ve dış dünya ile iletişimleri kopmuştur.

Kimi gençlerde çok fazla çekingenlik, aşağılık duygusu gibi davranışlar görmekteyiz. Kendine güveni az olan gençler için olumlu yanlarının gösterilmesi güven kazanmasında etkili olacaktır. Anne baba ve öğretmenlerin bir çoğu içe kapanık davranışları pek önemsemezler. Sessiz, sakin, uslu ve terbiyeli çocukları model çocuk olarak nitelendirirler. Bu çocukları gerçek duygu ve düşüncelerini göstermeyen çocuklar olarak nitelendirmeliyiz. Bu gençlerin üzerinde daha fazla durmak gerekir. İçe kapanık kişilerdeki başlıca davranışlar; tırnak yeme, tikler, unutkanlık, hayal kurma, anne babaya aşırı bağımlılık, aşırı alınganlık, olmadığı halde sık sık rahatsızlanma gibi davranışları sayabiliriz.

-Dışa Yönelmiş Uyumsuz Davranışlar:

Yalan

Bir ergen sık sık yalana başvuruyorsa ana babasının beklentilerini karşılamakta güçlük çekiyor ya da ceza korkusuyla yalana sığınıyordur.

Gençlere, isteklerini, sıkıntılarını ve endişelerini rahatça dinlemeye ve çözüm yollarını bulmaya hazır olduğunuzu hissettirirseniz, sizinle rahatlıkla konuşurlar ise duygularını gizlemek için yalana başvurmazlar.

Hırsızlık

Psikolojik ve ekonomik doyumsuzluk sonucu ortaya çıkan olumsuz bir davranıştır. Hırsızlık yapan bir çocuğun söylemek istediği bir şey olduğu muhakkaktır. Özel yaşantısından kaynaklanan bir sorun olabilir, bir şeyi eksiktir veya bir şeyin değiştirilmesi gerekiyordur.

Gençler, grup arkadaşlarıyla ‘sırf eğlence olsun’ diye hırsızlık yapabilirler. Genç o anda hayır yapmam diyememiş olabilir.

Çalmaların karşısında anne babaların soğukkanlı davranmaları gerekmektedir. Ağır suçlamalar, evden atmalar, acımasız dayaklar sorunu kötüye götürmekten başka bir işe yaramaz. Hatta dayak yiyen çocuk cezasını çektiğini ve ödeştiğini düşünerek yeni bir çalmaya yönelebilir.

Çocukların ilk çalmalarında anne babaların olduğu gibi okul yöneticilerinin de duyarlı ve bağışlayıcı davranmaları gerekir. İlk çalmaların ağır biçimde cezalandırılmaları çalmaların sürüp gitmesine neden olur.

Saldırganlık

Saldırgan çocuk, ruhsal sorunları nedeniyle yaşıtları ve çevresiyle uyumlu ilişkiler kuramamaktadır. Saldırgan çocuk, temelde güvensiz çocuktur. Çevreden iyi bir davranış beklemediği için ilk tepkisi saldırmak olur. Kendi görmediği hoşgörüyü başkasına gösteremez.

Saldırgan çocuk, doyumsuz ve sevilmediğine inanan çocuktur. Kabadayılık gösterileriyle kendini güçlü olduğuna inandırmaya çalışmaktadır. Anne babanın tutarsız eğitimi çocuğun saldırgan olmasına etkendir.

Saldırgan çocuk, ailedeki dengesizliğe ve olumsuz çevre koşullarına bağlı olarak suça yatkınlık kazanır. Sevgi yetersizliğine, katı cezalar ve sürekli anlayışsızlık da eklenince suça itilme imkanı artar.

Önlem ve Koruma

Huzursuz bir aile ortamı ergenin, evden ve okuldan kaçmasına sebep olacaktır. Anne baba hiç olmazsa gencin yanında tartışmaktan kaçınmalıdır.

Davranış bozukluğu çocuktaki yetersizlik, önemsizlik ve değer duygusu eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle öğretmen, anne baba ona değer verdiğini, önemsediğini fırsatlar oluşturarak gence hissettirmelidir.

Gencin kapasitesinin ve gücünün üstünde başarı beklememeli, elde ettiği sonuçlar olumsuz bile olsa tenkit edilmemeli, yavaş yavaş onu incitmeden daha iyi sonuç elde etmesine yardımcı olunmalıdır.

Genci daha iyi anlayabilmek için arkadaşlarını tanımak gerekir. Gencin arkadaşlarıyla da gençle nasıl iletişim kuruluyorsa öyle iletişim kurulmalı, gence nasıl önem ve değer veriliyorsa arkadaşlarına da aynı şekilde önem verilmelidir.

 

İNTİHAR

Ergenlik yılları diğer hayat dönemlerine oranla intiharın en çok olduğu dönemdir.

Nedenleri: İntiharın en belirgin nedenlerinin başında çocukluktaki sevgi yoksunluğu gelmektedir. Anne babanın ölmesi, ayrılması, aileden ayrılma, karşı cins tarafından reddedilme, grup içinde aşağılanma, onuru ile oynanması ergeni derin bir üzüntüye düşürebilir. Üzüntünün aşırı olması, bireyi çaresizlik içinde bırakması, ergeni ölüme bu acı verici duygulardan kaçmanın bir yolu olarak bakmaya itebilir. Ölümün sıkıntılardan kurtulmanın tek yolu olarak görülmesi ergenlerin intihar etme riskini arttıran çok önemli bir etkendir.

Belirtileri: İntihar öncesinde intihara eğilimi olan bireyler bazı işaretler gösterirler. En belirgin ipucu bireyin canına kastetmeyi düşündüğünü ifade etmesidir. Bir şekilde hayattan bezdiğini intihar etmeyi düşündüğünü ifade eden birey kesinlikle ciddiye alınmalıdır. Daha önce intihara teşebbüs etmiş bir insan da açık bir şekilde intihar riski taşımaktadır.

Ölüm hakkında konuşmalar, ümitsizlik içinde olma, geleceğe yönelik isteklerden ve değer verdiği şeylerden vazgeçme, aile ve arkadaşlarından uzaklaşma, sürekli endişeli ve gergin olma, davranışlarda ani değişiklikler, alkol ve uyuşturucu gibi alışkanlıkları edinme, uykularda bozukluk, kendini değersiz bulma, sürekli bezgin ve mutsuz olmanın yanında hayatı yaşamaya değer bulmama gibi belirtiler intihar eğilimi taşıyanlarda gözlenmektedir.

Alkol ve uyuşturucu kullanma ile bireyler geçici bir güven duygusuna kapılabilirler ancak alkol ve uyuşturucu etkisi ile toplumsal baskılar daha az hissedilir ve gerçek eğilim ve duygular daha kolay ortaya serilir. Bu bakımdan alkol ve uyuşturucu hem intihar eğilimleri açığa çıkarması bakımından tehlikelidir hem de sorunlu olanlar için bir sığınma aracı olarak kullanıldığından sorunlarla baş etme yollarının öğrenilmesini zorlaştırır.

İntihar eden gençler arasında anne ve babası ayrılmış olanların oranının yüksek olduğu, yakın çevrelerinde intihar vakası ile karşılaştıkları ifade edilmektedir.

Önleme: ergenlik intiharlarının önlenmesinde ilk yapılması gereken anne babanın, öğretmenlerin ve ergenlerin eğitilmeleridir. Anne babalara ve öğretmenlere intihar eğilimi olan ergenlerin nasıl tanınacağını ve onlara nasıl yardım edileceğini öğretmek önem taşır. Ergenin intihar ile ilgili düşüncesi aile içinde çeşitli tepkilere neden olabilir. Panikleme, üzülme, kendini suçlama, durumu inkar etme, görmezlikten gelme ve önemsememe gibi. Bu durumda anne babaya durumun ciddiyeti anlatılmalıdır.

Anne baba ve öğretmenler için en önemli başlangıç bu eğilimi taşıyan gençlerle konuşmaktır. Bu konuşmanın onları değerlendirme, yargılama ve benzeri tavırlar taşımadan yapılması, destekleyici, onunla yakın ve sıcak ilişki kurmaya yönelik olması ilk şarttır. Ergen, onu anladığımızı, değer verdiğimizi ve destek olacağımızı hissetmelidir. İntihara teşebbüs edenlerin önemli bir kısmı derdini anlatacak kimse bulamamaktan yakınmıştır. Dertlerini ifade eden ergen kısmi bir rahatlama duyar.

İkinci yol ergenin sorunlarını çözme konusunda geliştirdiği başetme biçimlerini gözlemek ve ona bu konuda yeni stratejiler öğretmektir. Bireyler çocukluklarından beri çevresindeki insanların benzer durumlarda kullandıkları çözüm yollarını taklit eder. Sorunun ağırlığı altında ezilmek, onun çözümsüz olduğunu ve kendisine hiç kimsenin yardım edemeyeceğini düşünmek intiharı düşünenlerin sorunlarına yaklaşımlarında genellikle gözlenen tavır alışlardır. Buna karşılık sorunların önemli bir kısmının zamana ve içinde bulunulan şartların değiştirilmesi ile sorunlara yaklaşımlarının da değişeceğini kabul etmek daha olumlu bir yaklaşımdır. Sorunların üstesinden gelme ile ilgili olumlu bakış açıları öğretme ile kazandırılabilir. Sorunları ve çözümleri konusunda kendisinden daha deneyimli bireylerin değerlendirmeleri bireyin içgörü geliştirmesine yardım eder.

Üçüncü olarak intihar eğilimi olan bireye kaygı ve gerilimi ile başedebilmesi için gevşeme tekniklerini ve kendine güvenini desteklemek için güvenli davranış tekniklerini öğretmek önerilebilir.

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKLAR

 

-Çocuk Psikolojisi, Haluk Yavuzer

-Ergenlik Dönemi, Bekir Onur

-Genç Kız Psikolojisi Ve Cinselliği, Tuncel Altınköprü

-İnsan İlişkileri, Nuran Hortaçsu

 

şişli psikolog,istanbul psikolog, mecidiyeköy psikolok,çocuk psikoterapist ,psikolog, osmanbey psikolog

Uzman Klinik Psikolog Haşim BELTEN

PSİKOHELP

şişli Şubemiz: Fulya Mah. Ortaklar Cad. Mevlüt Pehlivan Sok. Şıpka Apt.  No:4  Daire:11  mecidiyeköy / İstanbul

sosyal psikoloji deneyleri

Neden aptalca veya akıldışı şeyler yaparız: 10 Parlak Sosyal Psikoloji Deneyi

Neden aptalca veya akıldışı şeyler yaparız: 10 Parlak Sosyal Psikoloji Deneyi

sosyal psikoloji deneyleri

 

“Ben öncelikle normal insanların alışılmadık şeyler yaptığı ve tabiatlarına yabancı görünen şeyleri nasıl ve neden yaptıklarıyla ilgilendim.

Neden iyi insanlar bazen kötü davranır?

Neden akıllı insanlar bazen aptal veya mantıksız şeyler yapar? “-Philip Zimbardo

Cevap genelde diğer insanlar yüzünden oluşur – sosyal psikologların kapsamlı bir şekilde gösterdikleri şeyler.

Son birkaç aydır, en etkili 10 sosyal psikoloji deneyini açıkladım.

Her biri, her gün hayatımızla ilgili benzersiz ve anlayışlı bir hikaye anlatıyor.

1. Halo Etkisi: Kendi Zihniniz Gizemli Olduğunda

‘Halo etkisi’ klasik bir sosyal psikoloji deneyidir. Bir insanın küresel değerlendirmelerinin (örneğin sevimli olduğu gibi) kendi özelliklerine ilişkin kararlara karışması fikri vardır (örneğin akıllıdır). Hollywood yıldızları, halo etkisini kusursuz bir şekilde gösteriyor. Çoğunlukla çekici ve sevimli oldukları için doğal olarak akıllı, samimi, iyi niyetli olduklarını varsayıyoruz.

» Halo etkisi hakkında okuyun 

2. Kendimize nasıl ve neden yalan söyledik: Bilişsel Uyuşmazlık

Festinger and Carlsmith’in (1959) temel alan sosyal psikolojik deneyi, neden yaptığımız işi düşündüğümüz ve davranacağımız hakkında kendimize anlattığımız öyküler hakkında merkezi bir fikir vermektedir. Deney ustaca aldatmayla doludur, bu yüzden anlamak için en iyi yol, katıldığını hayal etmektir. Arkanıza yaslanın, rahatlayın ve geri yolculuk edin. Saat 1959 ve Stanford Üniversitesi’nde lisans öğrencisiniz …

» Bilişsel uyumsuzluk hakkında bilgi okuyun 

3. Savaş, Barış ve Şerif’in Soygun Mağarası Denemesinde Gücün Rolü

Klasik bir sosyal psikoloji deneyi olan Soygun Mağarası deneyinde en az bir gizli hikaye vardır. Tanınmış hikaye, ders kitabındaki yazarlar belirli bir yeniden dile getirme kabul ettikçe deneyden sonraki yıllarda ortaya çıktı. Tekrarlama ile insanlar bu hikayeyi gerçeğe yakında kabul ettiler; unutmayın ki olayların yalnızca bir versiyonu, karmaşık bir dizi çalışmanın tek bir yorumu.

» Şerif’in Soygun Mağarası deneyi hakkında okuyun 

4. Karanlık Kalplerimiz: Stanford Hapishanesi Deneyi

Ünlü ‘Stanford Hapishane Denemesi’, durumun insan davranışını belirleme gücüne ilişkin güçlü bir davayı savunuyor. Sadece bu değil, aynı zamanda iki filmin, sayısız TV programının, yeniden canlandırmanın ve hatta bir grubun bir romanına ilham kaynağı oldu.

» Zimbardo’nun Stanford cezaevi denemesi hakkında okuyun 

5. Sadece Sipariş Verecek misiniz? Stanley Milgram’ın İtaat Denemesi

Sosyal psikoloji deneyi o kadar güçlü olabilir ki, basitçe yer almak, kendiniz ve insan doğanız hakkındaki görüşlerinizi değiştirebilir mi? Deneysel prosedür, bazıları terleme ve titremeye neden olabilir, diğerleri açıklanamayan histerik kahkahalara girerken% 10 aşırı derecede üzgündü?

» Milgram’ın itaat etiği çalışmaları hakkında okuyun 

6. Neden Sezgisel Psikolog Olarak Kokarız Hepimiz: False Consensus Bias

Birçok kişi, doğal olarak, başkalarının tutum ve davranışlarını tahmin etmenin nispeten kolay olduğunu düşünerek iyi ‘sezgisel psikolog’ olduklarına inanmaktadır. Her birimiz, hem kendimiz hem de başkaları ile ilgili sayısız geçmiş tecrübelerimizden sağlam bir içgörüye sahip olmamız gereken bilgiler içeriyor muyuz? Böyle bir şans yok.

» Yanlış fikir birliğine ilişkin okumaya devam edin -»

7. Gruplar ve Önyargılar Neden Oldukça Kolay Şekillendirilir: Toplumsal Kimlik Teorisi

Topluluktaki insanların davranışları büyüleyici ve sıklıkla rahatsız edicidir. İnsanlar gruplar halinde toplandığında, tuhaf şeyler yapmaya başlıyoruz: grubumuzun diğer üyelerini kopyala, kendi grubunun üyelerini diğerlerine tercih et, ibadet etmek ve diğer gruplarla savaşmak için bir lider ararız.

» Grupların ve önyargıların neden bu kadar kolay formda olduğunu okumaya devam edin 

8. Kötü Bir Pazarlık Yapmaktan Nasıl Engellenirsiniz: Tehdit Etmeyin

Pazarlık, çoğunlukla farkında olmadan yapacağımız etkinliklerden biridir. Sadece toplantı salonunda gerçekleşmez veya patronumuzdan pazardaki yükseliş veya düşüş talep ettiğinde, birisi ile anlaşmaya varmak istediğimizde olur. Bu anlaşma, arkadaşınızla birlikte bir restoran seçmek veya izlemek istediğiniz TV kanalını seçmek kadar basit olabilir. Ölçekin diğer ucunda, pazarlık ulusların kaderini etkileyebilir.

» İletişim ve tehditlerin pazarlıkları nasıl etkilediği hakkında okumaya devam edin 

9. Neden Başkalarına Yardım Etmiyoruz: Misafir Apati

Sosyal psikolojide “bystander etkisi”, başkalarının varlığının acil durumlarda kendi yardım davranışlarımızı engellediği şaşırtıcı bulgudur. John Darley ve Bibb Latane, 1964’te Kitty Genovese cinayetinden sonra acil yardım davranışlarını araştırmak için esin kaynağı oldular.

» Yakın çevredeki ilgisizlik hakkında bilgi 

10. Gözlerimi İnanamıyorum: Norma Uygunum

Hepimiz insanların doğuştan doğan konformatörler olduğunu biliriz; birbirimizin elbise duygusunu, konuşma biçimlerini ve tutumlarını ikinci bir düşünce olmadan koparırız. Fakat bu uyumtam olarak ne kadardır ? Kendi duyularınızdaki açık ve net bilgileri yalnızca diğer insanlarla uyumlu hale getirmekten alıkoymanızın mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?

» Asch’ın klasik uygunluk çalışması hakkında okuyun 

Halo Efekti: Kişisel Zekanız Gizemli Olduğunda Post Görüntü

Halo Etkisi: Kişisel Zihniniz Gizemli Olduğunda

Halo Etkisi: Kişisel Zihniniz Gizemli Olduğunda

Halo Efekti: Kişisel Zekanız Gizemli Olduğunda Post Görüntü

Bir kişi hakkındaki küresel değerlendirmelerin, belirli özellikleriyle ilgili yargılara dönüştüğü fikri.

‘Halo etkisi’ sosyal psikolojide klasik bir bulgudur. Bir insanın küresel değerlendirmelerinin (örneğin sevimli olduğu gibi) kendi özelliklerine ilişkin kararlara karışması fikri vardır (örneğin akıllıdır). Hollywood yıldızları, halo etkisini kusursuz bir şekilde gösteriyor. Çoğunlukla çekici ve sevimli oldukları için doğal olarak akıllı, samimi, iyi niyetli olduklarını varsayıyoruz. Yani, aksine kanıta gelinceye kadar (bazen bol miktarda) kanıt elde edene kadar.

Aynı şekilde politikacılar “halo etkisi” ni herhangi bir maddenin azından bahsederken, sıcak ve dostça görünmeye çalışarak avantajlarına kullanıyorlar. İnsanlar, politikaları iyi olduğuna inanmak eğilimindedir, çünkü kişi iyi görünür. Bu kadar basit.

Ancak, bu tür yanlış kararları içgözlemleyerek alabileceğimizi düşünürsünüz ve konuşma biçimimizde düşünce süreçlerimizi orijinal hataya geri döndürürüz. 1970’lerde tanınmış sosyal psikolog Richard Nisbett, genel olarak düşünce süreçlerimize ne kadar az erişime sahip olduğumuzu ve özellikle de halo etkisine sahip olduğumuzu göstermek için yola çıktı.

Öğretim elemanlarının beğenisi

Nisbett ve Wilson, öğrenci katılımcılarının bir öğretim görevlisi hakkında yargıda bulunma biçimlerini incelemek istediler ( Nisbett & Wilson, 1977 ). Öğrencilere, araştırmanın öğretmen değerlendirmelerini araştırdığı söylendi. Özellikle, denekler, kararların öğrencilerin belli bir öğretim elemanına olan maruz kalma miktarına bağlı olarak değişip değişmediğine ilgi duydukları söylendi. Bu tamamen bir yalandı.

Aslında öğrenciler iki gruba ayrılmıştı ki aynı öğretmenin iki farklı videolarını izleyeceklerdi ki bu güçlü bir Belçikalı aksanı oldu (bu önemlidir!). Bir grup konuşmacının bir dizi soruyu son derece sıcak ve samimi bir şekilde cevaplamasını izledi. İkinci grup tam olarak aynı kişinin sorularını soğuk ve uzak bir şekilde cevapladığını gördü. Deneyciler, öğretim görevlilerinin hangisinin alter-egolarının daha hoşlandığı açıkça görüldü. Birinde öğretme ve öğrencileri sever gibi görünüyordu, diğerinde ise hiç öğretmeyi sevmeyen çok daha otoriter bir figür olarak karşımıza çıkıyordu.

Her öğrenci grubunun videoları izledikten sonra, öğretim görevlisini fiziksel görünüm, davranış ve hatta aksan üzerine (her iki videoda da aynı şekilde tutuldu) değerlendirmeleri istendi. Halo etkisi ile uyumlu olarak, öğretim üyesinin ‘sıcak’ bir şekilde vücuduyla tanışan öğrenciler onu daha cazip göründüler, davranışları daha hoşa giden ve hatta daha cazip olduğu vurgulanmıştır. Halo etkisi ile ilgili daha önceki çalışmaları yedeklediği için bu şaşırtıcı değildi.

Bilinçsiz kararlar

Sürpriz, öğrencilerin her şans verildikten sonra bile neden bir öğretim görevlisine daha yüksek puan verdiğini bilmelerinin hiçbir fikri yoktu. Çalışma sonrasında öğretim görevlisini ne kadar sevdiklerinin değerlendirmelerini etkilemiş olabileceği önerildi. Buna rağmen, çoğu, öğretim görevlisini kendisinin bireysel özelliklerini değerlendirmesini hiç etkilemediğini söylediğinden sevdiğini söyledi.

Kötü öğretim görevlisini görenlere daha da kötü sonuçlar verildi – öğrenciler yanlış yola girdi. Bazıları, bireysel özelliklerinin derecelendirmelerinin hoşa gitmesine ilişkin genel değerlendirmelerini gerçekten etkilediğini düşünüyordu.

Bundan sonra bile deneyciler tatmin olmamıştı. Öğrencilere, öğretim elemanının küresel değerlendirmesinin öğretim elemanının niteliklerini etkileyip etkilemediğini sormaları için tekrar görüştüler. Yine de, öğrenciler onlara sahip olmadığını söylediler. Öğretmenlerin fiziksel görünümleri, alışkanlıkları ve aksanıyla ilgili ne kadar sevimli olduklarını düşünmeden yargılarını hazırladıklarına ikna oldular.

Halo etkisinin ortak kullanımı

Halo etkisi kendisinde büyüleyici ve iş dünyasında artık iyi biliniyor. John Marconi’nin ‘ İtibar Pazarlaması’na göre , ön tarafta’ Harvard Classics ‘yazan kitaplar, Harvard onaylaması olmadan aynı kitabın iki katı fiyat isteyebilir. Moda endüstrisinde de aynı şey geçerli. Basit bir çift kot pantolonuna tanınmış bir moda tasarımcısının adının eklenmesi, fiyatlarını muazzam ölçüde şişirebilir.

Ancak bu deneyin gösterdiği şey, halo etkisini entelektüel olarak anlayabileceğimiz halde, aslında ne zaman gerçekleştiğine dair hiçbir fikrimiz olmadığıdır. Pazarlamacılar ve politikacılar için bu kadar etkili bir etki yapmasını sağlayan şey budur. Bu deneyde gösterilen ayarlamaları, farkında bile olmadan doğal olarak doğal hale getiriyoruz. Ve sonra, bize gösterildiğinde bile, yine de inkar edebiliriz.

Bir sonraki siyasetçiye oy verdiğinizde, bir çift tasarımcı kot satın alın ya da birini beğenip beğenmeyeceğinize karar verin, halo etkisinin çalışıp çalışmadığını kendinize sorun. Gerçekte sandığınız kişinin veya ürünün özelliklerini gerçekten değerlendiriyor musunuz? Alternatif olarak, küresel boyutun belirli bir hükmüne kanaması var mıdır? Bu basit kontrol, yanlış kişinin oylarını, paranızı israf etmesini ya da sadık bir arkadaş olmasını isteyen birini reddedecektir.

Ya da belki, kontrol edersen bile, hala bilemezsin … Gulp.

Sarıyer psikolog

İLETİŞİM FORMU

Error: Contact form not found.

[dt_fancy_image image_id=”1963″]

Sarıyer psikolog / Başka Bir Tıbbi Durum Nedeniyle Psikotik Bozukluk Tedaviler

Psikotik Bozukluğun Başka Bir Tıbbi Durumdan Kaynaklanması çok bireyseldir ve tıbbi durumun ve psikotik belirtilerin doğasına dayanır. Çoğu zaman, birincil medikal durumun tedavi edilmesi psikotik belirtilerin azalmasıyla sonuçlanır, ancak bazen psikozlar tıbbi sorun çözüldükten ve devam eden semptomlar günlük aktiviteleri ve sosyal ilişkileri etkiliyorsa daha fazla tedavi gerektiğinden sonra da devam eder. Antipsikotik ilaçlar sanrılar ve halüsinasyonların kontrolüne yardımcı olmak ve semptomların tekrarlanmasını önlemek için reçete edilir. Bilişsel-davranışçı terapistler, aile terapistleri ve diğer akıl sağlığı profesyonelleri, bozukluğu olan bireylerin ve ailelerinin durumu daha iyi anlamalarına ve baş etme stratejilerini ve problem çözme becerilerini öğrenmelerine yardımcı olabilir.

Zeytinburnu psikolog

İLETİŞİM FORMU

Error: Contact form not found.

[dt_fancy_image image_id=”1963″]

zeytinburnu psikolog / konversiyon bozukluğu Tedaviler

Dönüşüm bozukluğunun tedavisi tipik olarak psikoterapi, fizik tedavi ve / veya ilaçlardan oluşur. Psikoterapinin odak noktası, bireyin fiziksel belirtilerinin ardındaki duygusal çatışmayı anlamasına ve bu altta yatan psikolojik sıkıntıyı çözmesine yardımcı olmaktır. Psikoterapi tedavisi bireysel veya grup terapisi, hipnoz, biofeedback ve gevşeme eğitimi içerebilir.

Fizik tedavi, fiziksel işlevselliği en üst düzeye çıkarmaya ve fiziksel inaktivite dönemlerini takip eden kas güçsüzlüğü veya sertliği gibi fiziksel semptomlardan kaynaklanan ikincil komplikasyonları önlemeye çalışır. Dönüşüm bozukluğu, depresyon ve anksiyete gibi altta yatan psikiyatrik problemleri ele alan psikotrop ilaçların kullanımı ile de tedavi edilebilir.

Dönüşüm semptomlarının ani başlangıçlı olması, kısa bir süre için mevcut olması, kişinin tanısını kabul etmesi ve ek psikiyatrik bozukluklar olmaması durumunda olumlu bir prognoz beklenebilir.

Maltepe psikolog

İLETİŞİM FORMU

Error: Contact form not found.

[dt_fancy_image image_id=”1963″]

Maltepe psikolog / Factitious Disorder (Munchausen Sendromu)

Tanım

Daha önce Munchausen sendromu olarak anılan anayasa bozukluğu, bir bireyin hastalığa yakalanması, hastalığa yakalanması veya kendine zarar verme yoluyla hastalanıp kötüleşmesi, yaralanması veya yaralanması yoluyla başkalarının aldatmadığı bir durumdur. Bir diğerine dayatılan anayasa bozukluğu, bir bireyin yanlış olarak başka bir kişiyi hasta, kusurlu veya yaralı olarak sunmasıdır. Yapay rahatsızlığı olan kişiler, kişisel ya da finansal kazanç gibi açık bir dış ödüle gerek kalmadan hasta ya da yaralı olarak görülme isteğine sahiptir. Katıldığı aldatmanın farkındadırlar, ancak kendilerini bir problem olarak görmeyebilirler.

Sahte bozukluğun prevalansı bilinmemektedir çünkü aldatmacanın katılımı teşhisi zorlaştırmaktadır. Hastane ortamındaki hastaların yüzde 1’inin, cinsel bozukluk kriterlerini karşıladığı tahmin edilmektedir.

Küçükçekmece psikolog

İLETİŞİM FORMU

Error: Contact form not found.

[dt_fancy_image image_id=”1963″]

Küçükçekmece psikolog / Factitious Disorder (Munchausen Sendromu)

 

belirtiler

Yapay rahatsızlığı olan kişiler yalan ya da yalancı semptomlara yol açabilir, semptomlara neden olarak kendilerini incitebilirler, tıbbi kayıtları tahrif edebilirler veya (idrar örneğini kanla kirletmek gibi) ya da bir başkasının hasta gibi görünmesini sağlamak için testleri değiştirebilirler. Kişinin tıbbi bir durumu olabilirken, başkalarının onları (ya da başkalarını) daha fazla ya da daha kötü durumda oldukları halde görmelerine neden olmak için semptomları abartmak ya da kasıtlı olarak kötüleştirebilir. Suni bozukluğu olan kişiler, çeşitli hastanelerde veya kliniklerde aşırı tıbbi tedaviye ihtiyaç duyabilir ve tıbbi prosedürleri istemekte veya istemektedirler.

Ciddi psikolojik sıkıntı ile ilişkili olduğu için, cinsel bozukluk zihinsel bir hastalık olarak kabul edilir. Sahte bozukluğu olan bireyler, aldatmalarının bir sonucu olarak kendilerine ve başkalarına büyük zarar verme potansiyeline sahiptir.

Kartal psikolog

İLETİŞİM FORMU

Error: Contact form not found.

[dt_fancy_image image_id=”1963″]

Kartal psikolog / Factitious Disorder (Munchausen Sendromu)

 

Nedenler

Yapay bozukluk sebebi bilinmemektedir. Bunu geliştirmek için risk faktörleri arasında çocukluk çağı travması, depresyon, kişilik bozuklukları ve sağlık hizmetleri alanında çalışanlar bulunmaktadır.

Anatomik bozukluk genellikle nüks eden yanıltıcı davranış epizodları olarak karşımıza çıkar. Rejim bozukluğunun başlangıcı, genellikle bir kişinin tıbbi veya psikiyatrik bir rahatsızlık nedeniyle hastaneye yatırılmasından sonra, genellikle erken yetişkinlikte görülür. Başka bir kişiye verildiğinde, bireyin kurbanının hastaneye yatırılmasından sonra yapay bozukluk ortaya çıkabilir.

Kağıthane psikolog

İLETİŞİM FORMU

Error: Contact form not found.

[dt_fancy_image image_id=”1963″]

Kağıthane psikolog / Factitious Disorder (Munchausen Sendromu)

 

Tedaviler

Rehavet bozukluğu tedavisi zordur ve bu durum için standart tedavi stratejileri yoktur. Yapay bozuklukların başarılı tedavisi, hastanın tanısı ile hemfikir olmasını ve hasta olarak görülmesini isteyen hastalar için zor olabilen tedaviye aktif olarak katılmasını gerektirir. Pek çok insan, bir defaya mahsus bir bozukluk tanısı koyulduktan ya da utangaç hissettikleri için bir olasılık olarak ortaya çıktıklarında tedaviyi bırakacaklardır. Bunun olmasını önlemek için, her türlü çatışma nazik ve doğası gereği destekleyici olmalı ve bireyin yardıma ihtiyacı olan ve bakımlarının devam edeceğini vurgulayan bir kişi olmalıdır.

Yapay bozukluk için tedavi seçenekleri, stresi yönetmek ve etkili baş etme becerilerini geliştirmek için psikoterapiyi içerir. Ek olarak, ilaçlar depresyon ve anksiyete gibi komorbid psikiyatrik durumları tedavi etmek için kullanılabilir. Ciddi durumlarda, bireye veya başkalarına zarar verme riskini azaltmak için geçici hastaneye yatış gerekli olabilir.

Güngören psikolog

İLETİŞİM FORMU

Error: Contact form not found.

[dt_fancy_image image_id=”1963″]

Güngören psikolog / Hastalık Anksiyetesi Bozukluğu

Tanım

Hipokondriyazis olarak da bilinen hastalık anksiyetesi bozukluğu, kişinin ciddi bir tıbbi hastalığa sahip olması veya gelişmesi ile meşgul olduğu psikiyatrik bir durumdur. Bu rahatsızlığı olan bireyler, tanı konmuş tıbbi şartlara sahip olabilir veya olmayabilir, ancak çoğu durumda ciddi bir hastalık yoktur. Tıbbi bir durum söz konusu olduğunda, kişi açıkça aşırı derecede hastalığın çevresinde bir endişe gösterir.